hesabın var mı? giriş yap

  • bütün italya'nın birbiriyle flört etmesi..

    ya da ben çok gerikafalı acayip bağnaz filan olduğum için bana öyle geldi..

    yaya geçidinden karşıya geçen kadına, otobüs şöförü yol verdi diye, teyze adama öpücük attı..
    bildiğin teyze, bildiğin otobüs şöförü ve bildiğin öpücük..

    süpermarket kasasında, kasiyer çocukla bi kadın 15 dakika gülüşe oynaşa fingirdeşe konuşurlarken, biz de arkasında 20 kişi ip gibi dizilip sıranın bize gelmesini bekledik.. kimse de sesini çıkarmadı.. ben de misafirim diye sesimi çıkarmadım..
    neden kimse sesini çıkartmadı peki?!
    çünkü sıra kime geldiyse o da kasiyer çocukla gülüştü.. fingirdeşti..

    makarna yemek için girdiğim self-servis bi lokantada, makarna tezgahının arkasındaki çocuğa "hangisini önerirsin?" dedim..
    "hiç biri senin kadar güzel değil :)" dedi..
    makarnamı aldım, okşanmış gururumla arkamı döndüm masaya gidicem, benden sonra gelen 110 kiloluk, 50 yaşlarında adama da aynısını söyledi..

    yani; otobüs şöförü teyzeye, teyze kasiyer çocuğa, kasiyer çocuk adama sonra hepsi uşağa..
    böyle bi ortam..
    aklım gitti bi haftada..

    bütün ülke ihtiraslı bi aşk yaşıyo valla..

  • sonra neden bedelli yaptın.. napiyim amk hayvanat bahçesinde tek vasfı benden 3 ay önce askere gelmek olan adamlarla mı uğraşayım?
    edit: benimle aynı fikirde olan bir sürü mesaj geldi. umarım gerçekten yetkili kişilerin görebileceği bir kamuoyu oluşur. askerin askere bunları yapması cezasız kalmamalı. en "gariban" asker bile birisi bana bir şey yaparsa bu ordu yapanı pişman eder diyebilmeli.

  • olsun aq biktik bu adamlardan bok var aq kendi devletin olunca zenginleseceksin iyi hayat sureceksin. siz de ıstanbul dan izmirden gidiceksiniz ama tamam mi?

  • biraz yukarıda kalsın diye ben de bir şeyler karalayım. dedesi ve babası zonguldak maden emeklisi olan biriyim ama bu yaptıklarının iki gün sonra tamamen unutulacağını düşünüyorum.

    adamlar günlerdir kimsenin giremediği, giremeyiz tehlikeli dedikleri yerlere kazma kürekle girdiler. işlerini bildiğim için zaten onlar için zor bir şey değil. fakat bu insanları hep böyle günlerde hatırlamamız çok yanlış. belki bir gün istanbul'da bizi enkaz altından çıkarırken konuşulacaklar hepsi bu.

    bu adamları oraya ilk günün sabahı uçak, helikopter gibi araçlarla göndermeyen organizasyona da ne desem az. üç, beş kişi daha hayatta olurdu.

    allah onlardan razı olsun, içlerinde tanığım kişiler de var, hepsine selam olsun.

  • nolan'ın gotham'ı chicago iken, burton'ın gotham'ı gothamdır. gece yarısı bağcılar'da olma huzursuzluğunu verir burton gotham'ı; bir de gotiktir, grotesktir. batman'in ruhunu iyi yansıtır. nolan gotham'ı adamı germez, en fazla öğle vakti etiler gibidir, klasik amarigan şehridir işte. senaryo olmasa at gitsin nolan gotham'ını.

    haa ama nolan'ın batman serisi senaryo olarak daha derindir, burton ona göre masalsıdır ama bu başka bir versusun konusu.

  • alex'in attığı golde spiker "alex, alex, alex, alex, samba, samba, samba" şeklinde bağırdı.

    diğer memleketlerde de böyle midir acaba? o ülkeye göre yabancı olan bir futbolcu gol atınca spiker o futbolcunun yöresel dansını haykırır mı? dert oldu bana.

    ispanya'da nihat gol atınca spiker "halay, halay, halay" diye bağırıyor mu acaba? n'olur bağırsın. :(

  • noma, richard dawkins tarafından the god delusion kitabında ele anılan kısaltmadır. non-overlapping magisteria şeklinde açılımı olan bu kavram, türkçe'ye birbiriyle örtüşmeyen alanlar ya da birbirinin ilgi sahasına girmeyen alanlar şeklinde özetlenebilir. ilk olarak stephen jay gould tarafından öne sürülmüştür. buradan kasıt bilim ve dinin birbirinin ilgi sahasına girmeyeceği görüşüdür. özellikle evrim ve dinin ayrı tutulması gerektiğine yönelik fikir burada öne çıkmaktadır ki dawkins kitabında bundan sıkça eleştiri ile söz eder. dawkins'in kitabında en çok eleştirdiği noktalar bu yüzden noma ve ilk olarak huxley tarafından öne sürülen agnostisizm kavramlarıdır. bilimin özellikle yaratılışçılık düşüncesine el atmaması gerektiğini, yaratılışçılığın dinin ilgi sahası içinde olduğunu görüşü noma'da hakimdir.

    öncelikle tanrının var olup olamayacağına yönelik olarak, dawkins, 7 aşamalı bir olasılıklar tayfı önermiştir. bunlar aşağıdaki gibidir: (ki bu kategorik düşünce biçimi bence son derece mantıklıdır. hepimizin bu aşamalardan bir şekilde geçtiğini düşünürsek)

    1) koyu teist olanlar. yani tanrının var olma olasılığı %100'dür. "inanırım bilirim "

    2) son derece yüksek olasılık fakat tam olarak %100 değil. bunlar fiili tesitlerdir. "kesin olarak bilemem fakat tanrıya fazlasıyla inanırım, bu yüzden onun burada olduğunu varsayarak hayatımı şekillendiririm." düşüncesinde olan kişilerdir.

    3) %50'den yüksek fakat çok da yüksek olmayanlar. teknik açıdan bilinemezci (agnostik) ancak teizm meyilli olanlar. "çok kararsızım ancak tanrıya inanmaya meyilliyim" düşüncesinde olanlar.

    4) tam olarak %50. yani tam anlamıyla bilinemezci (agnostik) olanlar. "tanrının varlığı ya da yokluğu eşit olasılıktadır, yani bilinemez" görüşünde olanlar.

    5)%50'den düşük ama çok düşük değil. teknik olarak agnostik ancak ateizme meyilli oılanlar.

    6) tanrının son derece düşük olasılıkta olduğuna inanlar. fiilen ateist. kesin olarak bilemesem de tanrının son derece düşük olasılıkta olduğuna inanırım.

    7) koyu ateistler. tanrının olmadığını bilirim ya da tanrı kesin olarak yoktur diyenler.

    belirtmeden geçmemeyim. richard dawkins, kendisinin bu kategorilerden 6. kategoride olduğunu belirtir. çünkü kategori 1 ile 7'nin birbirinin simetrisi olduğunu düşünür. tek başna mantığın hiç bir şeyin tam olarak bir şeyle yaftalanmaya yeterli olmadığını düşünür. yani ona göre aslında 1 dekiler de 7'dekilerde teknik olarak bağnaz bir düşünce yapısına sahiptir.

    (bkz: agnostisizm), bu olasılıklar tayfında 4. kategoriye girer. ve bu yüzden hatalıdır. tanrının kanıtlanamayacağı ve çürütülemeyeceği için kesin olarak var olma olasılığının %50 olduğunu savunmak, mantık dışıdır. bu mantığı savunanlar, prensipte kalıcı bilinemezcilik (pkb) düşüncesine hakimdirler. ancak bu kişilerin aslında uygulamada geçici bilinemezcilik (ugb) sınıfına dahil olmaları daha mantıklıdır. çünkü şu an bilinemez duran şey aslında şu anda bilinemezdir. yani geçicidir. ileride bulunacak daha farklı kanıtlar ile bilim, tanrının varlığı ya da yokluğuna yanıt verebilme kapasitesine sahiptir. işte burada noma kavramı da ön plana çıkar. tam olarak 4 kategorisine giren agnostikler, aslında noma fikrine yani bilimin ve dinin birbirlerinin ilgi sahasına giremeyeceği düşüncesine meyilli kişilerdir ve bu düşünce dawkins'e göre son derece yanlıştır. niçin dinin ilgi sahasına giren ya da ya da öne sürdüğü düşünceler, mantığın ve bilimin ilgi sahasına giremesin ki? bu alanı sadece ruhban sınıfına ya da ilahiyatçıların bilgisine ve ilgisine bırakmak son derece yanlıştır. çürütülemez bir kavram, hiçbir şekilde %50 vardır ya da yoktur şeklinde nitelendirilemez ve bu yüzden bilim ayrı din ayrı çalışsın, herkes kendi işini yapsın şeklinde bir kolaycılığa kaçmak son derece yanlıştır. çok basit olacak ancak şu örnekle devam etmekte fayda var. bir zamanlar, yıldırım ve şimşek gibi gök olayları, bilimin sahada olmamasından ötürü açıklanamadıkları için dinsel şekilde yorumlanmıştır. ancak daha sonra bilimin devreye girmesiyle bilimsel açıklama temelli şekillendirilmişlerdir. peki o çağlarda agnostik mi olmak gerekliydi? ya da noma fikrine sahip olarak, bu dinin sahasına girer şeklinde kestirip atmak mı mantıklı olandı?

    bu konuda şöyle devam edilebilir:

    tesitlerin tanrı hakkındaki iddiaları, onun yaratma, koruma, ya da küçük büyük herhangi bir şeyi ortadan kaldırma kuvveti olduğudur. gezegenlerin kepler'in keşfettiği şekliyle hareket etmesini gerçekleştirebilir ve aynı zamanda gezegenleri çok farklı bir şekilde de hareket ettirebilir. tanrı, doğanın kanunları tarafından kısıtlanamaz, kanunları o belirler.

    bu çok kolaycılığa kaçan bir düşünce biçimidir. bunun noma kavramından hayli uzak olduğu söylenebilir. bu ayrık alan yani noma ekolünü savunan bilim adamları, doğaüstü yaratıcısı olan bir evrenin yaratıcısı olmayan bir evrenden oldukça farklı olması gerektiğini kabul etmek zorundadırlar.

    bertrand russell'ın öne sürdüğü kutsal demlik düşünce deneyini hatırlayalım: (https://seyler.eksisozluk.com/…yorumu-kutsal-demlik) eğer ben dünyayla mars arasında, güneşin etrafında dönen ama en gelişmiş teleskoplarımızla bile farkına varılamayacak bir çaydanlığın olduğunu söyleseydim, kimse bu önermemin yanlış olduğunu ispatlayamazdı. ama eğer ben aksi kanıtlanamayacağından yola çıkarak insanların bu çaydanlığın varlığından şüphe duymalarının kabul edilemez olduğunu ileri sürseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. ama eğer bu çaydanlık antik kitaplarda "kutsal bir gerçeklik" olarak geçerse ve insanların beyinlerine sürekli empoze edilirse, bu sefer onun varlığından şüphe duyanları ya engizisyon mahkemesine veriririz, ya da psikiyatristlere.

    bu şekilde bir düşünce, bizi noma yani non-overlapping magisteria ekolünü savunmaya itebilir mi? elbette itemez. şu an itibariyle nasıl olsa bilenemez olan bir şeyi, dinin mi yoksa bilimin mi ilgi alanına sokacaksınız? eğer dinin ilgi alanına soktuğunuzu ve herhangi bir kutsal öğretide demlik hakkında böyle yazdığını öne sürseniz, bu konu onu bilimin alanı yapamaz mı? yani bilim kendi işiyle uğraşsın deyip aradan kurtulmak mı gerekir? bunun üzerinde biraz düşünün bu bile, noma fikrinin sağduyuya aykırı olduğunu bize gösterecektir.

    kaynak olarak, the god delusion kitabından yararlanılmıştır.