hesabın var mı? giriş yap

  • 2. sayfa magazin programında yaptığı açıklamalardır.

    şu şekildedir:

    “terbiyesizlik yapmadım. dönüp bana ‘sus mu diyorsun’ dedi. ben de hayır ödülünüzü alın onunla konuşun dedim. çünkü zafer konuşmaları ödülle yapılır. ben bu kadar ciddiye almadım olanları. ben hiçbir şey söylemedim, linç yemeye başladım. sonra ona sahip çıkmaya başladılar. demek ki ona sahip çıkanlar başka insanlar. oyunculuğuma laf edenleri ciddiye almıyorum. orada konuşma uzadığı için sıkılmış olabilirim. kendi meslektaşlarını aşağılaması benim hoşuma gitmedi. organize bir şekilde linç girişimi var.”

    “ben nihal yalçın’ı sadece oyuncu kimliğiyle değerlendiriyorum. benim sevdiğim bir oyuncu. ‘kadınların konuşması bastırılıyor’ denildiğinde olayın içeriğine bakmaya başladım. yalçın’ın paylaşımlarına bakmaya başladım. ‘selahattin demirtaş’a özgürlük’ falan demiş. demirtaş ‘öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dedi hanımefendi bunu mu savunuyor? pelvin buldan falan da ona sahip çıkıyor. türk ordusuna silah doğrultan, ateş eden, polisini, öğretmenini öldüren terörist örgütün tümüyle karşısındayım. ben pkk’nın terör örgütü olduğuna inanan bir insanım. şimdi gidip onlara sormak lazım. siz pkk’nın terör örgütü olduğuna inanıyor musunuz? abdullah öcalan’ın bebek katili, terörist başı olduğunu söyleyebiliyor musunuz? lanetliyor musunuz?’ diye.”

    https://www.sozcu.com.tr/…i-gittigime-pisman-oldum/

  • hiç konuşmadan birlikte saatlerce vakit geçirecek kadar ve hatta bundan tarifi zor bir haz duyacak kadar yakın olmak, benim için herhangi bir insan ilişkisinde ulaşılabilecek en son noktadır.

    tanıdığım onca insan içinde karşılıklı olarak bu kadar içten bir sevgi bağı kurduğum birkaç kişi var yalnızca. örneğin kendi kardeşlerimden bile sadece biriyle bu ölçüde derin bir ilişki kurabildim.

    bu durumun ne kadar özel bir lütuf olduğunu dün akşam daha bir iyi anladım. favori kardeşimle haliç'teki teknelerden birine binip kalabalık şehirden biraz uzakta, karanlık denizin içinde sessizce yol aldık bir süre. ilk o fark etti, anın tadını çıkarmak ve iletişim kurmak için konuşmak zorunda değildik. hatta bu sükunetin içinde sanki daha da iyi anlıyorduk birbirimizi. huzur tam da böyle bir şey demekti. sevdiğin ve seni sevdiğinden emin olduğun can dostunla yan yana oturup kelimeler olmadan anlaşmak...

  • taktik basit;

    şimdi bu adamlar euro ile maaş alıyor. türkiye ekonomisi ne kadar çökerse euro da o kadar artıyor. adam 2000 euro maaş alıyorsa 1-2 sene önce 6000 tl almış olup gelip burada harcıyordu. şimdi ise 8000 tl'ye denk geliyor. seneye 10 000 tl olacak belki.

    türkiye ne kadar kötüyse o kadar iyi yani onlar için. para kazanıyorlar bu işten.

  • ayrıntılı anlatılmadığı için inanması güç rezalet.

    benim bildiğim rezalet sayfanın yarısını kaplamalı, insan okurken yorulmalı ama yine de okumalı. 3 cümle yazmış rezalet demiş aq yemezler.

  • cengiz diye kimi kimsesi olmayan birisi askere gitmiş. arkadasları aileleriyle konuşuyor, ailelerinden para falan istiyormuş, fakat bizim cengiz telefon açacak kimsesi olmadıgı için, oturmuş allaha bir mektup yazmış.
    allah'ım durum sana ayan beyan, kimsem yok biliyorsun, ne olur bana 200 milyon.'
    cengiz kapatmis zarfı yazmış üstüne ' cengiz'den rabbine' atmış postaya.
    cengiz'in mektubu tabii asker mektubu, incelenir ,.

    subaylar bir bakmışlar birliklerinde gariban asker. subayın birisi 'bizim birlikte böyle gariban askerler de mi vardı? haydi çıkın paraları' demiş.
    200 milyon çıkmamış, 150 milyon çıkmış. koymuşlar zarfa yazmışlar 'rabbinden cengiz e'...

    aslanım cengiz almış zarfı bakmış 150 milyon. oturmuş allaha 2. mektubu döşemiş.
    allahım mektubunu aldım çok teşekkür ederim. şimdi sana bi adres verecem parayı bundan sonra oraya gönder. zira bu ibne subaylar içinden çalıyor.

  • başlık "türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun rus roman karakterine dönüşmesi" olacaktı fakat karakter sınırı engel oldu.

    dışarıdan kendimize bakınca gogol'un "palto" kitabındaki akakiyeviç gibi palto almak için para biriktirir olduk.

    bugün sizi soğuktan düzgün şekilde koruyacak en dandik ceket 1500-2000tl

    bu ceket fiyatı gerçek insanlar ve kendini insan gibi hissedenler için. kendine her şeyi reva gören cahil zihniyet için 100tl ye de var.

    bu başlık kendine değer ve önem veren gerçek insanlar adına açıldığı için trollerin doluşmasına gerek yok. geçip şu fiyata da mont var demeyin.

    doğalgaz zamları yüzünden her sabah raskolnikov gibi titreyerek uyanmamıza da az kaldı. raskolnikov ile bir diğer özelliğimiz ise iki kesiminde beş kuruş parasının olmaması.

    tolstoy'un “insan ne ile yaşar” kitabındaki bir bölümde 2 dönüm fazla arazi alacağım diye gün boyu yürüyüp yorgunluktan ölen şark kurnazı köylüye ne demeli? siz bu karakterde kimi görüyorsunuz?

    yüzlerce roman karakteri sığabilir bu başlığa benim aklıma bu üçü geldi.

    umarım sofie'nin dünyasındaki gibi bir kaç sene sonra gerçekten bir kitap içinde yaşadığımı öğrenmem.

    edit:imla

  • the cultural tutor adlı twitter hesabının yazıya döktüğü açıklama. türkiye'de ekonomik bir cendereye sokulduğumuz ve ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en temel aşamaların dahi içini dolduramadığımız şu günler ve yıllarda bizim gündem çerçevemizin çok dışında kalmış olsa da aslında bir noktada bu sıkıntılarımızın bir kısmının kaynağında yatan insan doğasına düşman şehirleşme anlayışımıza da dokundurduğu için buraya alıyorum:

    - - -

    bazı şehirlerin neden diğerlerinden çok daha güzel olduğunu hiç merak ettiniz mi?
    bu muhtemelen iyi "üçüncü mekanları" olduğu içindir.
    üçüncü mekan nedir? üçüncü mekan evde veya işte olmadığınızda her nereye gidiyorsanız orasıdır...
    görsel

    zamanımızın çoğunu nerede geçiriyoruz?
    yetişkinler için ya evde ya da işte (bu da giderek aynı yer haline gelmekte) ve gençler için ya evde ya da okulda.
    ve... başka neresi var?
    zamanımızı geçirdiğimiz yerleri üç kategoriye ayıran bilindik bir teori vardır.
    ilk mekan: ev.
    ikinci mekan: iş.
    üçüncü mekan: kafelerden barlara, kütüphanelerden parklara, kiliselerden camilere kadar hemen hemen her yer.

    üçüncü mekanların belki de en eskisi ve en önemlisi kent meydanlarıdır.
    tek bir amacı olmayan, genellikle trafiğe kapalı, kafeler ve restoranlarla dolu, belki bir orkestra için sahnesi olan ve genellikle tarihi mimariye sahip geniş bir kamusal alan.
    görsel

    turistler neden roma, paris veya prag gibi yerlere gitmekten keyif alıyor?

    pek çok neden var elbette, ancak belirli etkinliklerin ötesinde, bu şehirlerde olmanın tam olarak neden bu kadar keyifli olduğunu tespit etmek oldukça zordur; ta ki insanların ne yaptığına dikkat edene kadar.

    turistlerin neredeyse her şeyden daha çok keyif aldığı şey, kendi şehirlerinde olmayan türden büyüleyici eski bir meydanda bir kafede öylece oturmak.
    çalışmıyorlar, evde değiller, etrafta iyi bir mimari var ve araba yok.
    bu kadar basit.
    görsel
    görsel

    ve aslında ne yapıyorlar?
    konuşuyor, gülüyor, içiyor, atmosferi içlerine çekiyor, hatta belki yeni insanlarla tanışıyorlar.

    bunda görünüşte "üretken" veya "yararlı" hiçbir şey yok; daha ziyade, insanların her zaman yaptığı ve yapmaya ihtiyacı olan şeyi yapıyorlar: yani hiçbir şey.

    bu aynı zamanda bir yer ve kimlik duygusu ortaya çıkarır.

    pek çok şehirde fena halde eksik olan cazibe ve karakter gibi maddi olmayan nitelikler, insanlara kahve içmek ve öylece oturmak için hoş bir kamusal alan sağlayarak yaratılabilir.

    bu tür meydanlar bir kentin gerçek kalbidir.
    görsel

    arnavut kaldırımlı bir ara sokak, dolambaçlı bir yan sokak, çeşmeli ve birkaç ağaçlı küçük bir meydan bulmak, oturup bir kahvenin veya kahvaltının tadını çıkarmak, zararsızca sohbet etmek veya tamamen uzaklaşmak.

    bundan daha basit ve daha keyifli çok az zevk vardır; turistler yalan söylemez.
    sadece kahve alıp içtiğimiz yerin bizi bu kadar farklı hissettirebilmesi gerçekten hayret verici.

    ve bu önemlidir, çünkü tüm üçüncü mekanlar benzer değil - bazıları diğerlerinden daha iyi.
    görsel

    pek çok kasaba ve şehir, uygun bir meydandan, hatta pek çok ünlü şehre kendine özgü cazibesini ve karakterini veren küçük meydanlardan yoksundur.

    toplanma yerleri olmayan otoyollar, otoparklar ve kulelerden oluşan bu tür kentsel tasarımlar, esasen insan doğasına düşmandır.
    görsel

    ancak halka açık meydanların - iyi üçüncü mekanların - faydaları mutluluğun çok ötesine uzanır.

    bir anlamda medeniyetin merkezi bir direğidirler. insanların kaynaşması, anlaşması, tanışması, konuşması ve ortak bir güven ve kimlik duygusu oluşturması, herhangi bir sivil toplumun gelişmesi için çok önemlidir.
    görsel

    - - -
    kaynak twitler burada: https://twitter.com/…tatus/1683631168711798784?s=20

  • iletişim daire başkanlığı çalışanı arkadaşlar tarafından hala bir kusur bulunamamış başlık. fahrettin abilerinden fırçayı yiyecekler bu gecikmeler yüzünden.

  • öncelikle kendisine acil şifalar diliyorum ama insan şunugörünce kendisini tutamayıp ister istemez gülüyor.

    zamanın ötesinden gelen edit: sevgili kardeşim acil şifalar dilemedik mi?

    en beğenilenlerden edit: olayın trajikomik olduğunu fark edip şukulayanlara ayrıca teşekkür.