hesabın var mı? giriş yap

  • cok gelismis bir ulkenin, bir basbakaninin, bir konusmasinda gecen, magduriyet iceren bir soz.

    -boyle bir sey olabilir mi? soruyorum size olabilir mi? benim bakanimin cani cay cekmis ve icmek istemis ama yok demisler. ulan hepiniz o evdeydiniz. biz bu cay vermeyenlerle sandikta gorusuruz. varsa bir derdin sandiga gelirsin. oyle balkondan cay yok demekle olmaz. ben buradan edirne savcilarini da goreve cagiriyorum. o evde cay olup olmadigini kontrol etsinler.

  • babam öldü.

    bir iki saat oldu , cenazesini yarın alacağız . 7 yıldır alzheimer, son iki yıldır yatalak , son 4 aydır hastanede son bir ayını da yoğun bakımda geçirdi .

    bekliyorduk elbette , son bir haftadır daha yoğun bir şekilde git gide kötüleşen vaziyetteydi. çok zor bir süreçti bizim için , kendisinin içinde yaşadığı şeyleri zaten aklım hafzalam almıyor. kim bilir nasıl bir durumdaydı. tek tesellim artık bilinç olmadığından çok da acı çekmediğini düşünmüş olmam.

    öyle donuk hissediyorum ki , artık acı cekmiyecek diye bir yanım seviniyor bir yanım yıkık . iki dağın arasında kalmış gibiyim. donuk bir şekilde son iki saatimi öyle yere bakarak geçirdim . bu dünyada çok zorluklar çekti bir kısmına ben şahidim , olamadıklarıma da şahit olanlar anlatır. fakirliği çok yaşadı ama hiç bir anında isyan duymadım ağzından. hep çalıştı. hiç boş oturmadı , zaten oturamazdı da. hayat o lüksü hiç tanımadı.

    çok sertti. sert iklimde büyümüş , zor bir karekterdi.ne olursa olsun bizi kimseye muhtaç etmedi. çok gururluydu, hiç düşürmedi ne bizi, ne de kendisini. yeri geldi tarlada çalıştı , yeri geldi bekçilik yaptı , işçi oldu amele oldu. gocunmadı , kıt kanaat da olsa hepimize çok iyi bir hayat sundu. beni sonuna kadar okuttu. yemedi yedirdi giymedi giydirdi. boyle bir fedakarlıga karşı yüklenen borç nasıl ödenir bilmiyorum.
    bence imkansız.
    bu dünyada yok artık kendisi ama geriye bize çok büyük bir miras bıraktı. bıraktığı mirası paha biçilemez şerefli ismi , onurlu bir hayatla taçlanmış bir soyad.

    bu dünyadaki en büyük miras babanızın size bıraktığı şerefli bir isim . bunu da yeni öğrendim. benim için son derece gurur veren bir mirası yere düşürmeden onun ismini sonsuza kadar taşımak , inşallah bunu başarırım.

    bir mart ayında kaybettiğimiz annem gibi seni de bir mart ayında kaybettik. inşallah bu dünyada göremediğin güzelliklerin hepsini öteki tarafta kavuşur ve rahat edersin.

    anneme de sana da allah rahmeti ile şefaat etsin. mekanınız cennet ,yattığınız yer nur olsun. amin

    edit : çok mesaj geldi , bir çok insanın güzel mesajları inanılmaz destek ve güç oldu bana öncelikle hepinize çok çok teşekkür ederim iyiki varsınız. hepsine teker teker dönüş yaptım ama arada atladigim olduysa hakkını helal etsin.
    insanların hiç tanımadığı bir insanin derdiyle dertlenmesi , acisina ortak olması kadar yüce bir duydu heralde yoktur.
    bu yüce gönle sahip insanların varligi yok olmaya doğru giden umutlarımı yeniden tazeledi gerçekten. iyiki varsınız çok teşekkür ederim hepinize.

    eleştirenler de oldu tabiki , hani böyle bir durumda enty mi girilir diye. çok iyi anlıyorum onları da , haklılar da bir yerde . ama babamin hatiratini bir yerelere kazımak , herkese duyurmak , onun varlığının sürmesini istediğim için içimden geçenleri yazdım.
    burda amacım kendime bişey devşirmek degil.
    ne kazanabilriim ki bundan. eksi verdim diyen var , yemin ediyorum bir gram umrumda değil. bir milyon eksi alsın isterse.
    iyi ya da kötü, yine de eleştirenlere de bir gram kızmadım yemin olsun. allah hepinizden razı olsun . hepiniz var olun .

  • sana ekstra ilgi gostermek istemiyorum. ilgimin fazlasindan ben bile korkuyorum cunki. pesindeki onca milletin icerisinden birisi olmak yerine, zamana birakiyorum kendimi. belki duzelirim simdi bosu bosuna yavsak muamelesi gormeyeyim diye. hem belki ilgilenmiyorsun, ya da ilgileniyorsun da bunu gormek istiyorsun. ama o zaman da o hep bunaldigin topluluk icerisinde yer alacagim bunu unutuyorsun. bekleyelim gorelim, cok da matah degilsin, cok da matah degilim, izninle simdilik seni gormezden geliyorum cunki bu yukarida soylediklerimi kendime yedirmeye calisiyorum.

  • bir drama yazmanın en zor noktalarından biri sıra dışı ancak temelini de gerçeklikten ayırmayan bir hikaye bulmaktır. bunun için bir yığın yazar kafa patlatır ve bazen hiçbir şey yazamaz hale geldikleri bile olur. ancak kimi zaman da evde otururken hazır hikaye pat diye önünüze düşer. şimdi konuşacağımız dizide de durum tam olarak budur.

    ben daha öncesinde anna sorokin kimdir diye araştırmamıştım ama biraz bakınca hikayesinin dizi çıkarmak için muazzam olduğunu gördüm. insanları kandıran bir sosyopat var, dolandırıcılık hikayesi var, dev finans kuruluşları var, hatta dava süreci bile var. yani bu materyalleri post-it’lere yazıp rastgele arka arkaya dizseniz bile kötü bir hikaye çıkarma ihtimali çok düşük. şimdi hazırsanız spoiler’sız olarak dizi elindeki dehşet iyi materyali nasıl kullanmış bir bakalım.

    şimdi önce dizinin emmy adayı olduğunu söyleyeyim. ödüllük diziler ile eğlencelik diziler arasında da bir ayrım var ve inventing anna kendisini ödüllük dizi kategorisinden uzaklaştıran iki tane dev gibi teknik hataya sahip.

    bunlardan ilki dizinin ana karakterine bakış açısı. şimdi eğer ana karakterinizi bir mit, bir efsane ya da hayran olunası bir insan olarak göstermek istiyorsanız yapacağınız ilk şey onun bakış açısını kapatıp karakteri diğerlerine anlattırmaktır. böylece ana karakterinize ulaşılmaz bir statü sağlarsınız. bu dizinin de yaptığı bu. anna’nın ne kadar farklı, havalı olduğunu falan diğer karakterlere anlattırıyorlar. ha isterseniz bunu da yapabilirsiniz ama elinizde potansiyeli bu kadar yüksek bir hikaye varken tutup da izleyicilerin hayranlık durumuna oynamaya kalkarsanız netflix’te falan sürüsüne bereket bulunan emily in paris gibi zenginlik, skandal gibi konuları ele alan dizilere benzersiniz.

    dizinin ikinci hatası da gösterdiği sahteliği kırmayı başaramaması. bunu nasıl açıklarız? şimdi anna sorokin’in hikayesine baktığımızda sosyal medya’nın ne kadar yalan dolan olabileceğini, böyle işte pahalı restoranlarla, otellerle falan insanların gözlerinin boyanabileceğini, hatta işin bu hikayede olduğu gibi dolandırıcılığa varacak noktalara gelebileceğini görüyorsunuz. peki dizi bunları nasıl anlatıyor? anna’yı güzel mekanlara giriş yaparken arkada çaldıkları garip rap şarkıları ve hızlı kamera hareketleriyle. bu benim hayatımda gördüğüm en yanlış kullanımlardan biri olabilir. çünkü temelinde göz boyamanın olduğu gerçek bir hikayeyi anlatırken göz boyamaya çalışıyorsunuz. bunu bi ara gerçekten öyle yapmak istiyorlardır diye düşündüm ama hayır. bu sahteliği kırmayı baya denememişler bile. o nedenle dizinin temeline konulan çok kötü bir dinamit olmuş bu karar.

    peki dizinin hiç mi güzel bir şeyi yok derseniz öncelikle anna’yı canlandıran julia garner çok başarılı. zaten kendisini ozark’ın birinci sezonundan beri çok beğeniyorum, burada da iyice ikna oldum ki kendisi izleyicinin sinir uçlarıyla oynamak konusunda muazzam bir yeteneğe sahip. sadece gülüşüyle bakışıyla falan karakterin ne kadar sinir bozucu bir insan olduğunu anlatabiliyor. o nedenle umarım yolu açık olur.

    dizinin bir diğer güzel yanı da son üç bölümü diyebiliriz. burada dizi aslında olması gerektiği gibi hem anna’yı gösteriyor hem onun yaşadığı sanrının gerçeklerle yüzleştiği noktaları işliyor. bu nedenle o illüzyonun hem yaratıldığı hem de yıkıldığı anlara şahit olduğumuz için dizinin kalitesi kat kat yukarı çıkıyor.

    sonuç olarak dizi izlenir mi? eh fena değil. özellikle julia garner baya iyi oynamış. ancak onun dışında bir kere bölümlerin süresi çok uzun ve hikayeye katkı sağlamayan çok şey izlemek durumunda kalıyoruz. baya makas elinizde olsa her bölümden rahat bi yirmi dakikayı uçurursunuz.

    ödül ihtimalini de değerlendirmek gerekirse eğer bütün dizi son üç bölüm gibi olsaydı şansı baya yüksek olurdu. ancak bu sene aynı kategoriden aday olan ve yine bir dolandırıcılık hikayesini konu alan the dropout’un çok altında kaldığını söylebiliriz.

  • --- spoiler ---

    o nasıl bir bilgisayar ben anlamıyorum arkadaş. ciuv civ fiuv diye anında kapanıyor sekmeler programlar. bendeki bilgisayar dexter'da olsa 50 defa yakalanmıştı yeminle.

    --- spoiler ---

  • iddaa'da kazanmak için önerilen yöntemlerdir.

    dikkat her iki sistemde %100 çalışmaktadır. her iki sistem de kazancına kazanç katar.

    sistem 1: takımları, oranları felan takip etmeye gerek yok. iddaa bayii açıyorsun. gelsin paralar.

    sistem 2: kuponu yaptın. heyecan, adrenalin tavan yapmış. burada dur. kuponu yatırmak için gidiyorsun ama yatırmadan geri geliyorsun. yatıracağın miktar cebinde kaldı.

  • "lazerle bozuk gözleri çizdirmek o kadar iyi bir şeyse doktorların alayı hele hele göz doktorlarının alayı niçin gözlük takıyor" olacaktı. sığmadı.

    dün canım çok sıkıldı. internette gezinirken meşhur göz hastanesinin reklamını gördüm. bilmem ne profesörü işte şöyle iyiyiz, böyle şahaneyiz, dünyada göz konusunda 1 numarayız falan. tıkladım. bir de ne göreyim. gözümü çizecek doktor gözlüklü. alla alla dedim. bu nasıl iş diye de ekledim içimden. görüyorsunuz, cidden şahane köşeye sıkıştırmalı soru.

    derhal telefona sarıldım. aradım bu işletmeyi. dedim benim gözlerim şu kadar bozuk şöyle şöyle. "tabii efendim hemen çizittirelim" dediler. dedim "bir saniye, madem gözleri bozuk olanların hemen çizmesi gerekiyor ve lazerle çizim süpersonik bir şey, niçin doktorlarınız gözlüklü?" sanıyorum birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. "eeöö" gibi sesler çıkakrdı hattın diğer ucundaki hanım. "hebele hübele" gibi şeyler söyledi. inanın hebele hübele çok daha mantıklı kelimeler. enayi yerine konmak biraz sinirlendirdi beni. dedim "bana müdürünüzü çağırın." "bağlıyorum bir saniye" dedi.

    bağladı;

    + buyrun efendim nsaıl yardımcı olabilirim size?
    - lazer iyi bir şeyse doktorlar niye gözlüklü?
    + eeööö efendim şimdi bu çok geniş kapsamlı bir konu
    - vaktim var, dinliyorum
    + müsait olduğunuz vakit uğrayabilrseniz size çok detaylı bir şekilde anlatabiliriz?
    - yarın 2'de oradayım?1
    + görüşmek üzere efendim
    - dıt dıt dıııt dııııııt

    ***

    işte böyle tersledim. yarın da o profesörün karşısına çıkacağım. resmen tek atımlık kozum var. mantıklı gerekçe sunarlarsa çizdiririm artık ne yapayım :/

    edit: profesör'ü yazamamışım. meyve parcacikli kadin uyardı sağolsun.

  • "sözlük bir eğlence aracıdır"
    yanlıştır: sözlük eğlenceli birşeydir, ama kutsal bilgi kaynağıdır. eğlenceli olan bilginin üretilmesi, paylaşılması ve tüketilmesidir. özet geçicem kusura bakmayın, bir kitabı okuyup eğlenmekle o kitabı karşınızdakinin kafasına vurarak eğlenmek farklı şeylerdir. sizin ikinciden hoşlanıyor olmanız sözlüğü de o şekilde kullanmanıza gerekçe değildir.

  • ulkenin dogu sinirindan bati sinirina 3 saatte yurunuyor. geyik degil, $oyle bir yururken icin gecse multeci oluyosun.