hesabın var mı? giriş yap

  • 1832'de doğan, 1873'te asılan ingiliz seri katil. yemeklerine arsenik katarak 10'u kendi çocuğu, 3'ü kocası olmak üzere en az 21 kişiyi öldürdüğü tahmin edilmektedir. 4 kere evlenmiş, 3 kocasını arsenikle yavaş yavaş zehirledikten sonra mide hastalıkları ile ölmelerine sebep olmuş ve hayat sigorta paralarını almıştır. üçüncü koca, karısının kendisini sürekli hayat sigortası yapması gerektiği konusunda ikna etmeye çalışması ve çocuklarının mide rahatsızlığı dolayısıyla şüpheli bir şekilde ölmesinden sonra mary ann'i evden atmış ve bir daha gelmemesini söylemiştir.

    5. kere evlenmek üzereyken, polisin şüphesi üzerine ölen kocalarının ve çocuklarının otopsileri yapılmış ve hepsinin aynı şekilde öldükleri belirlendikten sonra yakalanmış, 3 gün süren duruşma sonucunda jüri 1 saatte idam kararını vermiştir. asılırken celladın ağırlık hesabını yanlış yapmasından dolayı 3 dakika ipte can çekişmiştir.

  • ilkokuldaki 'ben dahiyim' gerçeğiyle başlayan, lisede 'aaa benim gibi insanlar da var' gercegiyle devam eden ve üniversitede 'ben cidden malmışım' mutlak doğruluğuyla son bulan gerceklikler silsilesidir.

  • black mirror , hang the dj bölümünden bir kesit:

    "ya rastgele süreler ve rastgele bir düzenle, bizi bir ilişkiden diğerine sokup aslında yavaş yavaş yıpratıyorsa ? her seferinde biraz daha uysal, biraz daha umutsuz oluyorsun. ta ki nihayetinde son teklifini yapıp, '' doğru kişi bu. '' diyene kadar. ve o noktaya geldiğinde öyle yıkık, öyle yorgun oluyorsun ki öylece kabul ediyorsun, razı geliyorsun. sonra da hayatının geri kalanı boyunca kendini aksine ikna ederek yaşamak zorunda kalıyorsun."

  • cool abi takılınmış yılların ardından, kendini istikbal mobilyada taksit pazarlığı yaparken araklama anı.

  • (3 sene oncesi. tuvalet caminda bir marlboro insani, yari belinden disarda, cigerlerine yazik etmekle mesgul*. tuvalet kapisi calar.)
    anne - oglum, hadi gel asagi tatli yicez.
    ben - anne musadenle sicmaktayim. gelicem 5 dkya.
    anne - iyi peki.
    (bir kac saniye sonra hemen yandaki ebeveyn tuvaletinin cami ve panjuru simultane olarak acilir. anneyle goz goze gelinir.)
    anne - evet, hakkaten siciyosun. hatta sictin!!
    ben - eeee... sey...

  • şirketim varken bendim bu. evden çalışmak diye bir şey var, deneyin çok güzel oluyor. fakat şirket piyasada tutunamadı, ne kadar başarılı bir yaklaşım olduğunu tartışabiliriz.

  • rüştünün karşı karşıya pozisyonlarda dünyanın sayılı kalecilerinden birisi olmasında etkisi olan umuttur bu..henüz oyun devam ederken ofsayt umuduyla elini kaldıran rüştü , oyun devam edince rakibe hamle yapıcam derken, havada kalan koluyla az pozisyon kurtarmamıştır..

  • başına "pazar pazar" eki getirmek suretiyle mümkündür.

    örnek veriyorum:

    "pazar pazar böyle müzik mi çalınır?"

    "pazar pazar ne balesiymiş bu?"

    "pazar pazar brent petrolü mü satın alınırmış?"

    "pazar pazar sen anandan yine çıkardın amma, baban kimdi bilemezdin şerefsiz!"

    vb...

  • gecenin kör bir vakti vefatını öğrendiğim babam, evin küçük bir odasında soğuk beton üzerinde yatıyor. beyaz bir örtüye sarınmış, kefen değil. dudağının kenarında bir tebessüm var, hala aklımda... her daim çatılmış kaşları ve kesmeye kıyamadığı sakalları yok. yanakları kırmızı. sanki her an olduğu yerden kalkıp "öğlene ne yiyeceğiz" diyecekmiş gibi, uyuyor gibi, şekerleme yapıyor gibi yüzüne bakınca. ama kımıldamıyor, konuşmuyor, susuyor.

    odanın kapısından bakıyorum. o yerde yatıyor ben onu izliyorum. hala bir rüyanın içindeyim gibi hissediyorum. biri beni dürtüp uyandırsın istiyorum. orda bekliyorum. çatılmış kaşları gevşemiş, dudağının kenarındaki tebessüm büyüyor gibi baktıkça.

    birileri omzuma dokunup dostça gelip geçiyor. kapıya dayanıyorum hala, bir yere dayanmam lazım, yıkılırım yoksa...

    hastalandığımız zamanlarda "durun ben sizi bir terletirim bişeyciğiniz kalmaz" diyen babam, buz gibi yatıyor. yanına sığışmak istiyorum. usulca yaklaşıyorum. elimi tereddütlü. korku değil bu, onun öldüğü gerçeği ile yüzleşmek. hani filmlerde görürüz ya öyle işte, dokunmakla, dokunmamak arasında kalıyorum. gözlerimi kapatıp elimi yüzünde gezdiriyorum. hala sıcak... bembeyaz, pırıl pırıl parlayan saçlarına dokunuyorum. bir ölüye dokunmak gibi değil bu. ölü gibi değil, ölmüş gibi değil. gözlerimi açıp saçlarını düzeltiyorum, kaşlarını. o kesmeye kıyamadığı sakallarından arta kalanları seviyorum. belki yaşarken sevemediğim kadar çok seviyorum babamı. o yatıyor, ben ağlıyorum. usulca çekiyorum elimi, elimde onun sıcaklığı, içimde ölümünün soğukluğu... ılık ılık ağlıyorum...