hesabın var mı? giriş yap

  • cs_italy'de pazarın oradan geçerken tavukları da kesmiş nesildir.

    edit : uzun bir aradan sonra listenin sonunda da olsa tekrar debe'ye girmişiz.
    ama ben böyle entrylerle gündeme gelmek istemiyorum,o yüzden buradan buyrun : (bkz: #47081572)

    bi daha edit : "aynı linki vermişsin lan asfdfasd" tarzı mesaj gönderen arkadaşlar oldu.

  • oyları %50 iken atatürk'e çekinmeden ayyaş diyen siyasilerin oyları %35'e düşünce atatürkçü olduklarına şahit olduğumuz trajikomik tweet.

  • birinin hayatının değişmesine vesile olduğunuzu görmek bu detaylardan biridir;

    bundan yıllar önce, ben henüz 18 yaşında bir üniversite öğrencisiyken, her zaman gittiğim kuaföre saçlarımı boyatmaya gittim. kuaförüm dünya tatlısı bir insandı, saçımı boyadı ve "sen dur burda ben bir markete gidip geleceğim" dedi ve gitti. birkaç dakika sonra içeri orta yaşlı bir kadın ve genç bir kız girdi, maddi durumlarının çok kötü olduğu her hallerinden belliydi. genç kızın annesi bozuk türkçesi ile bana; "bütün çevre kuaförleri gezdik, çırak lazım mı diye soruyoruz tek tek, kızım iş öğrensin istiyorum, kendini kurtarsın istiyorum ama hiçbirine lazım değilmiş son olarak buraya geldik, inşallah artık bu kapıda yüzümüze kapanmaz" dedi. biraz daha sohbet ettik, kadının en büyük çocuğu buraya getirdiği 16 yaşındaki kızıymış, 3 çocuğu daha varmış ve eşi iki yıl önce vefat etmiş, eşi vefat ettikten sonra kızı okulu bırakıp açıktan devam etmiş ve çeşitli işlerle para kazanmaya çalışmış.

    hikayeleri beni oldukça üzdü ve "yarın sabah gelip başlasın" dedim. onların gözlerindeki o sevinç yıllar geçmesine rağmen hafızamdan hiç silinmedi. ama bir sorun vardı, bir başkasının iş yerine ondan habersiz bir eleman almıştım, sonuçta kuaförüm beni ne kadar severse sevsin onun sadece müşterisiydim. eğer kuaförüm kabul etmezse yarın o genç kız geldiğinde çok daha fazla üzülecekti. bu yüzden o gelmeden planlar yapıp gerekirse ailemden aldığım harçlığın bir kısmını düzenli olarak ona verip, çırağına harçlık olarak vermesini teklif edecektim.

    kuaförüm geldiğinde, nasıl bir tepki vereceğini tahayyül edemeden, konuya direkt "ben buraya bir çırak aldım" diye girdim. şaka yaptığımı düşündü ve gülmeye başladı, ciddi olduğumu anlayınca "olmaz! hırlı mıdır hırsız mıdır bilemem" dedi. ben yalvarmaya ve durumlarının çok kötü olduğundan bahsetmeye devam ettim. sonunda orta yol olarak en azından 15 gün benim hatrım için denemesini teklif ettim. kabul etti ve boynuna sarıldım. sonra elemanından inanılmaz memnun kaldı ve onu kuaförlük okullarına gönderip, bütün sertifikaları almasını sağladı. 3 sene daha o kuaföre gitmeye devam ettim. o kız orada inanılmaz güzel işler başarıyordu ve ben gördükçe mutlu oluyordum. sonra oradan ayrıldım ve bir daha gidemedim.

    bugün fön çektirmek için bilmediğim bir semtte alelade bir kuaför aramaya başladım ve büyük güzel bir kuaför salonu gördüm. kapıdan içeri girdiğimde o yıllar önce gördüğüm küçük kız karşımda duruyordu, durup bana bakakaldı, ben tanıdı mı acaba diye düşünürken boynuma sarıldı ve "sayende" dedi. gözlerim doldu, kuaför salonu onunmuş, iki kardeşini üniversitede okutuyormuş. bütün gün ağzım kulaklarımda gezdim. hayır efendim! fönü beleşe getirdiğim için değil tabi, küçük bir çabamın güzel şeylere vesile olduğunu gördüğüm için.

  • gurur sandığı aslında ümitsizliğidir.
    uzaktan uzağa sever, iyi olup olmadığını kontrol eder sosyal ağlardan ama aramaz. kırılmaktan, üzülmekten ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkar içten içe.
    ne yeniden aşık olmak ister ne de yeni biriyle vakit geçirmek..
    ölene dek yalnız kalma fikrine de alıştırmıştır kendisini.
    onu sevmek, hem de çok sevmekten mutludur.
    aşkın, aşık olduğun insanı elde etme hırsından çok daha fazlası olduğunu anlayacak kadar büyümüştür.
    içten içe merak eder durur;
    ''o da beni düşünüyor mu, ara sıra da olsa özlüyor mu acaba'' diye..

    korkaklıkla suçlanan ama o korkaklığının ardında çoook uzun bir hikayesi olan insandır. muhtemelen on milyon kere korkmamış, her defasında ağır yaralar almış daha fazlasına cesareti kalmamıştır. belki de karşısındakinden bekliyordur radikal bir adım. belki mecali kalmamıştır?.. tek ihtiyacı olan ''bundan sonra elimden geleni yapacağım'' demesidir. belki o günü bekliyordur.
    özlemesini, geleceği varsa kendi isteğiyle gelmesini istiyordur.
    her şey keşke burada yazılanlar kadar ''türk filmi tadında'' olsa..

  • orhan kemal ile nazım hikmet bursa cezaevinden koğuş arkadaşıymış. nazım hikmet herkese ve fikirlerine saygılı olan, hatta düşmanları tarafından bile sevilen biriymiş. mecbur edilmedikçe tartışmaya girmez, hatta çok defa mecbur edilse de tartışmazmış.

    orhan kemal özenerek yazdığı şiirlerini nazım'a gösterir, nazım da "rezalet", "berbat" gibi sözleriyle acımadan eleştirirmiş. hatta bir gün orhan kemal'in yazdığı bir hikayenin başlangıcını okumuş nazım hikmet, "sen şiiri bırak nesire geç" diye akıl vermiş orhan kemal'e. orhan kemal "hikaye yabancı olduğum bir konu" deyince "daha iyi, hiç kimsenin tesirine kapılmadan kendinize has şekli bulursunuz" demiş. (iyiki demiş, hayatımın geri kalanını sadece orhan kemal kitapları okuyarak geçirebilirim)

    bu hapishane günlerinden bahçede futbol oynanırmış. ancak başgardiyan zaman zaman futbol topunun bahçe duvarını aşıp geri gelmesiyle "esrar kaçakçılığı" yapıldığı ihtimalini sebep göstererek engel olurmuş. bir gün başgardiyanın gönlü hoş edilip futbol topunu almışlar, maç yapacaklar. nazım hikmet ben de oynarım demiş. orhan kemal'in karşı takımına geçmiş. şiirdeki gibi usta olmadığı için onu kolayca geçer, amiyane tabirle deli ederlermiş. nazım hikmet de kurşuni kasketini ters çevirir, oyuncuların yerlerini değiştirir, takım arkadaşlarına çıkışırmış.

    golü yedikçe deli olurmuş. kıpkırmızı yüz, masmavi göz ve sarı kaşlar. hele çalımı yiyince öyle içerlermiş ki faul kralı kesilirmiş. rakibe elle, kolla, tekmeyle girişirmiş. esaslı tekmeleri orhan kemal'e de nasip olmuş.

    "bir gün esaslı bir tekmesini yemiştim, hani laf aramızda çok nefis bir tekmeydi..." diye yazmış orhan kemal "nazım hikmet'le 3,5 yıl" anı kitabında.

    futbol asla futbol değildir. futbol bir ölüm kalım meselesi de değildir. ondan çok daha önemlidir.

  • ümit özdağ'ı kaçaklar ve geçici sığınmacılarla ilgili çıkışlarıyla birlikte sıkı bir takibe almıştım, umutluydum. fakat bu tablo tek kelimeyle mide bulandırıcı.

    t: mide bulandıran kadrodur.

    e: başlığın ilk entrysi buhar olmuş, başlık başa.

    ss almışsam zamanında, ekleyeceğim.

  • bir finlandiyalının dev gibi bir şantiye haline gelen istanbulla ilgili yorumu:

    "1453'de almışsınız ama, daha hala yerleşememişsiniz"