hesabın var mı? giriş yap

  • sirf bu yuzden basina bilal gibi bir evlat gelmis adamin beyani. istiyor ki herkesin basina gelsin. yemezler.

  • + but you don't look like turkish
    - ay öyle miiiiiiiiiiiiiiiiiiii :)))
    + you look like an arab
    - yhaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

  • bircok alman sehri gibi, sehir ruhu diyebilecegimiz belli belirsiz, sadece o sehirde yasayanlarin (farkinda olmadan) hissettikleri, varligini ancak yabanci bir sehre gittiginizde hissedebileceginiz ritmden, duygudan yoksun bir sehir.

    nasil olustugunu anlayamadigim, belki sehrin cevre duzenlemesiyle alakali bir sey bu sehir ruhu. mesela istanbul'da yasayan biri, baska bir sehre, diyelim ankara'ya gittiginde yabancilik ceker. bunun sebebi ankara'nin insanlarinin temposunun farkliligindandir. istanbul'da insanlar baska bir sekilde yurur, sehir kendine has bir tempoyla hareket eder, insanlarin eglence bicimleri -ufak ayrintilara bakildiginda- degisiktir. mesela turkiye'nin tamami ele alindiginda, ankara'nin, istanbul'un ve izmir'in tamamen kendine has havalari vardir, baska sehirlerde goremeyeceginiz, ankara'ya gittiginizde istanbul'u ozleten, istanbul'a gittiginizde ankara'yi ozleten bir hava. bir turistken bu havayi soluyamayabilirsiniz, zira bir turistin gittigi sehirde dikkat ettigi sey, o sehrin yerlilerinin yasayis bicimi degil, sehrin estetigidir. mesela almanya'da koln'e giden bir turist, kolner dom'a bakip yanindaki esine dostuna "bu dom var ya... sana girsin" diye espri yaparak degerlendirir vaktini, sehir yasayisinin nasil oldugu onun o sehirde gecirdigi kisa sure icerisinde idrak edebilecegi, tadabilecegi bir sey degildir. bunu farkedebilmek icin o sehirde belli bir sure oturmak gerekir sanirim.

    mesela insan kisa bir sure icin paris'e gittiginde, oradaki insanlarin tamamen paris'e has bir yasam (paris'e bagimli bir yasam desek daha dogru olur) surduklerini cok rahat gozlemleyebilir, o yasamin icinde olmadan bunu gozlemleyebildiginiz sehirlerdendir paris, dolayisiyla, nedense aklimda hep "yasanilacak sehir" olarak yer etmistir. paris, istanbul gibi sehirlerde sehir insani yonlendirir ve hatta yonetir, insanin yasayisi sehire endekslenir.

    ama -en azindan benim gordugum- hicbir alman sehrinde boyle bir ruh soz konusu degildir. almanya'da munih'te yasamak ile koln'de yasamak arasindaki tek fark, birinde oktober fest olmasidir. her alman sehrinde bir sehir merkezi, sehir merkezine yakin muzeler, cok rahat ulasim, her seyin bulunabilecegi hauptbahnhof, hauptbahnhof'a konuslanmis berduslar, punklar, kimi zaman neo-naziler, belirli bir saatten sonra her yerin kapanmasi, ayni sosyal etkinlikler ve bos zaman gecirme alternatifleri mevcuttur. butun alman sehirlerinde insanlar ayni sekilde hareket eder, gorebileceginiz farklar yuzeyseldir; sive farklari..vs..vs

    buna istisna olarak belki sadece berlin gosterilebilir. ama berlin zaten yakin siyasi tarihinde yasadiklariyla tamamen ayriksi bir sehirdir. ayni anda iki ulkeye birden ait oldugu ve ikiye bolundugu (4 ayri ülke tarafindan, sscb, fransa, ingiltere, amerika tarafindan paylasildigi) icin, berlin metamorfoz'a ugramis gibidir, bi degisiktir...

    nihayetinde basligi altinda yazdigim munih sehri, irili ufakli kimi farklari kolaylikla gormezden gelebilecegimiz kadar alman bir sehirdir.

  • bu maçta barcelona kalecisi pinto; hayrettin demirbaş penaltısı yedi.

    bugün literatürde panenka penaltısı var, hayrettin demirbaş penaltısı yoksa bu bizim ayıbımızdır. nasıl panenka'nın kendine özgü bir penaltı atma stili varsa hayrettin'in de kendine özgü bir penaltı yeme şekli vardı.

    17 penaltı yediği 28 kasım 1996 gençlerbirliği galatasaray maçında zirve yapan hayrettin demirbaş penaltısının özelliği şuydu; hayrettin, penaltıcı topa vurmadan önce bir tarafa ayakları üstünde hareket eder sonra diğer tarafa uçardı. böylelikle iki köşe birden boş kalmış olurdu. bir miktar diğer tarafa hareket ederken diğer tarafa uçmaya hazırlandığı için hareketlendiği tarafa atılan penaltıyı kurtarma şansı yoktu. ortada durmayıp bir tarafa hareketlendiği için diğer tarafa uçsa dahi köşenin yakınlarına dahi yetişme şansı yoktu. kabaca; penaltı atılırken olduğu yere otursa, penaltıyı kurtarma şansı daha fazlaydı.

    pinto tam olarak hayrettin demirbaş penaltısı yemeyi başardı. bir tarafa gider gibi yapıp diğer tarafa atladı ve köşeye giden topa yetişemedi.

    hayrettin, bir kuşağa neler ettin gör işte... bir yanda el clasico oynanırken nerelere gidiyoruz...

  • kendini satanist olarak tanımlayan bebetoların kurban, kan içme vs ayinlerinin her akşam ana haber bülteninde yer aldığı dönemler. bu dönemin puştları yüzünden ana babamız akşamları dışarıda rahat rahat gezmemize engel oldu, metal dinleyemez saç uzatamaz olduk. o değil siyah kıyafet dahi giyilemiyordu lan ülkede.