hesabın var mı? giriş yap

  • efendim bu apartman mersin'dedir, karşı apartmanımdır. nedir, nedendir bilinmez böyle bir hareket yapmışlardır. kendi oturduğum apartmanın çatısına mgla logosu yaptırmak suretiyle misillemeyi düşünüyorum.

    görsel

    görsel

    çok kişi nerede olduğuyla alakalı yeşillendirdi. ziyaret etmek isteyenler için kuzeykent'te, servet tazegül kapalı spor salonunun karşısı.

    lan inşaatın adı da nirvana'ymış, yeni farkettim.

    görsel

  • gecenin kör bir vakti vefatını öğrendiğim babam, evin küçük bir odasında soğuk beton üzerinde yatıyor. beyaz bir örtüye sarınmış, kefen değil. dudağının kenarında bir tebessüm var, hala aklımda... her daim çatılmış kaşları ve kesmeye kıyamadığı sakalları yok. yanakları kırmızı. sanki her an olduğu yerden kalkıp "öğlene ne yiyeceğiz" diyecekmiş gibi, uyuyor gibi, şekerleme yapıyor gibi yüzüne bakınca. ama kımıldamıyor, konuşmuyor, susuyor.

    odanın kapısından bakıyorum. o yerde yatıyor ben onu izliyorum. hala bir rüyanın içindeyim gibi hissediyorum. biri beni dürtüp uyandırsın istiyorum. orda bekliyorum. çatılmış kaşları gevşemiş, dudağının kenarındaki tebessüm büyüyor gibi baktıkça.

    birileri omzuma dokunup dostça gelip geçiyor. kapıya dayanıyorum hala, bir yere dayanmam lazım, yıkılırım yoksa...

    hastalandığımız zamanlarda "durun ben sizi bir terletirim bişeyciğiniz kalmaz" diyen babam, buz gibi yatıyor. yanına sığışmak istiyorum. usulca yaklaşıyorum. elimi tereddütlü. korku değil bu, onun öldüğü gerçeği ile yüzleşmek. hani filmlerde görürüz ya öyle işte, dokunmakla, dokunmamak arasında kalıyorum. gözlerimi kapatıp elimi yüzünde gezdiriyorum. hala sıcak... bembeyaz, pırıl pırıl parlayan saçlarına dokunuyorum. bir ölüye dokunmak gibi değil bu. ölü gibi değil, ölmüş gibi değil. gözlerimi açıp saçlarını düzeltiyorum, kaşlarını. o kesmeye kıyamadığı sakallarından arta kalanları seviyorum. belki yaşarken sevemediğim kadar çok seviyorum babamı. o yatıyor, ben ağlıyorum. usulca çekiyorum elimi, elimde onun sıcaklığı, içimde ölümünün soğukluğu... ılık ılık ağlıyorum...

  • korku filmlerinde monolog öldürür. kendi kendinize konuşmaya başladınız mı öldünüz demektir. "hadi çocuklar şakanın tadı kaçtı artık çıkın ortaya" diyip sağ kalabilen olmamıştır, tıpkı kazık kadar adam olup "dur şuraya saklanayım da şunların aklını başlarından alayım" diyenlere rastlanamadığı gibi. öyle şaka mı olur lan ilkokul mu burası?

    karanlık bir ormanda yürüyorsanız "kim var orada" sorusunu sormanız da salak bi monolog örneğidir. gecenin köründe sinsice ortalıkta dolaşan adamdan ne hayır gelir? kimse kim lan sana ne dümbük. kaç git işte. karanlıktan bi sesin "benim ben, maria sharapova, tenis topum ormana kaçtı da onu arıyodum" demesini mi bekliyorsun?

    bi de ismiyle arkadaşı aramak vardır, o da ayrı bi dallamalık örneğidir. gece vakti çıkın evden dışarı, sevgilinizin adını söyleyip durun. ulan o sevgili azıcık adam olsa zaten gelir bulur seni. "bill? sen misin? bill, orada mısın?" haa evet bill orada, afedersin deli sikmiş bill'i, çıkmış gecenin köründe çalı çırpının arkasına saklanmış sana bakıyo. ulan bunu görünce benim bile öldüresim geliyo seni, katil naapsın?

  • bugun hurriyet te yayinlanmis prototip resimleri cadillac bls e aittir. benziyor felan degil bildigimiz bls lerin uzerindeki cadillac armalari siyah bantla kapatilmis, sagina soluna siyah batlar cekilmis. hatta yeni bls olmadigindan araclarin icindeki yipranmayi dikkatli bakarsaniz farkedersiniz. sahteciligin de kalitesi iyice dustu ya...

  • bir sanat tarihçisi olarak; korunmuyorsa en azından yok edilmesinden iyidir dediğim olay. evet arkadaşlar öyle, en azından yok edilmemiş.

  • edit: bugün itibariyle konu hakkında bimer'e gerekli şikayeti yapmış bulunmaktayım. bu konuda beni yönlendiren yazarlara teşekkür ederim.

    önemli edit: aşağıda bahsi geçen konuyu (özellikle polisin haklı olduğunu söyleyenler için) hizmet sektöründe çalıştığım yerde üyemiz olan bir emniyet müdürüne detaylıca anlattım ve tahmin ettiğimden de net bir ifade ile hemen savcılığa başvurmam gerektiğini söyledi. bimer üzerinden şikayet etsem dediğimde "o da olabilir" dedi. böyle bir şey yapmaya yetkisi ve hakkı olmadığını iletti. ve buraya yazamayacağım bir takım şeyler daha söyledi. emin olun ki beni haksız bulanlar mutlaka ikna olurlardı :)

    içim 2 gündür rahat etmediği için; iyi niyetli, görevini ve yetkilerini kötüye kullanmadan yerine getiren tüm emniyet mensuplarını konunun dışında tuttuğumu belirtmek istiyordum. kendi akrabalarım içinde de polis olanlar var. etrafımda tanıdığım ve çok düzgün insanlar olan polis tanıdıklarım da var. bu entry tamamen bu olayı yaşadığım polis üzerinden, görevini ve yetkisini kötüye kullanan polislere dikkati çekmek için yazılmıştır. toplumsal özelliğimiz olan "genelleme" yapma refleksimiz sebebiyle yine bir şeyleri düzeltmek için adım atalım derken, maalesef tam tersi etki yapıp daha çok ayrışmaya sebep olma ihtimalinden dolayı bir kez daha tekrar edeyim, işini layıkıyla yapan, vatandaşına saygı duyan tüm emniyet çalışanlarını bu konunun dışında tuttuğumun bilinmesini isterim.

    neresinden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğiz inanın bunu da bilmiyorum. sinirim henüz geçmemişken saat 19:30 sıralarında yenikapı marmaray girişindeki polis arama noktasında başıma gelenleri anlatmaya çalışacağım.

    arkadaşımla marmaray girişine yakın bir noktada buluşup, marmaray gişelerine gitmek için yürümeye başladık. 8-10 polis gişelere gelmeden hemen önce arama yapıyorlardı. sırt çantam ve kulağımda kulaklığımla beni arayacak polis hangisi diye bakınırken 2 polisin arasında geniş bir boşluk oluştu. herhalde beni aramayacaklar deyip (herkes yaşamıştır, kalabalık sebebiyle arada kaynadığınız olmuştur) boşluktan geçecekken, 26-27 yaşlarında, sakallı, polis yelekli olanlarından biri bir anda önümü kesti. sert ve aşağılayıcı bir ifadeyle "geç şuraya, aç çantanı" dedi. ben de yaklaşık 1 saniyelik bir süre içerisinde "neyse belaya bulaşmayayım şimdi" diye düşünüp arama noktasına hareketlenecekken aynı polis ne olduğunu anlamadan sert bir hareketle kulağımdaki kulaklığı kordonundan çekip, "şimdi daha iyi duyarsın" dedi. halbuki onu duyduğumun zaten farkındaydı, kulaklıkta bir müzik çalmıyordu. en küçük bir mimikle dahi tepki vermeden arama masasına doğru çantamı açmak için hareketlendiğimi görmüştü. hiçbir agresif hareketim olmamıştı. kulaklığı çekince bi an şok yaşadım. kan beynime sıçradı! hafif tepkili bir ifade ile "bi dakka niye kulaklığı çekiyorsun" dedim. "ne diyosun ulan sen" dedi. kolumdan sert bir şekilde tutup yine sert bir hareketle kafasıyla kafamı ittirdi. horozlanma diyelim buna, tahmin edersiniz. "bi dakka napıyosun, polis olunca bunu yapma hakkın mı doğuyor" gibi bir şeyler söyledim. o anki şok duygusuyla "aldık durup dururken başımıza belayı" diye düşündüm. ben bunları söyleyince aynı polis bir anda konuyu saptırıp "alın bunu, çantasını aratmıyor, şüpheli davranıyor. içeride aranacak" demeye başladı. bir anda bütün polisler üzerime gelip, çekiştirmeye başladılar, ciddi bir kargaşa vardı (görüntüleri mutlaka vardır) diğer polislerden biri, "çantanı aratmadığın için şüpheli konumundasın. içeride aranacaksın" dedi. bundan önce ilk olayı yaşadığım polis de "gel şimdi seni içeride arayalım da gör bakalım" gibi sözlerle tehdide başladı. o arada bir sürü şey söyledi ama aklımda kalanlar bunlar. olaylar bu noktaya gelince artık güzel bir dayak yiyeceğimi düşündüğüm için içeri girmek istemedim. "arayın üzerimi gideyim, durup dururken bu yaşadıklarıma inanamıyorum " gibi sözler söylemeye başladım. arkadaşım da araya girip engel olmaya çalışıyor ama onu da hırpalıyorlardı. ikimizi de arka tarafta bir odaya aldılar. ikimiz ve yaklaşık 8-10 polis bizi sindirmeye başladı. olayı ilk yaşadığım polis üzerimizi çekiştirip durmaya, itiştirip, hırpalamaya devam ediyordu. arkadaşım, "yapma böyle, yanlış yapıyorsun" dedikçe daha çok hırslanıyor, dilini dişlerine sıkıştırıp, kafa atma hareketi yapıyordu. "bir dakika dinler misiniz?, lütfen bir dinleyin, şu an yaşadıklarıma inanamıyorum, haksızlık yapıyorsunuz. ben hiçbir şey yapmadım." diye anlatmaya çalışırken olayı yaşadığım polis, konuyu detayıyla anlattığımda yaptığı haksızlık ortaya çıkacağı için bir anda "üzerimi aratmam dedi" diye iftira attı. halbuki bırakın aratmam demeyi, ağzımdan tek bir harf çıkmamıştı. tabii ki herkes onun dediğine inanıyor, beni dinlemiyorlardı. o an yaşadığım haksızlığa uğrama hissini hiç kimsenin yaşamamasını dilerim. büyük bir çaresizlik. sinirden ve tedirginlikten bütün vücudum titrerken söylemek istediklerimi tam olarak ifade edemiyordum. diğer polisler bu ilk polisi çekip dışarı çıkardılar, çünkü bir gram bile geri vites yapmıyordu. yaşı daha büyük olan polislerden biri yine aşağılar bir ifadeyle "he söyle söyle, ne diyeceksin söyle" dedi. anlatmaya çalıştım. umurlarında bile değildi. hala akıl verip, aşağılar ifadelerle konuşmaya devam ediyorlardı. bu arada, içindeki herşeyi dağıtıp sözde aratmak istemediğim çantamı arıyorlardı. sonra bir tanesi beni dışarı çıkarıp, yine akıl vererek, "hadi git şimdi" dedi. %100 alttan aldığım için başıma bu kadarı geldi, eğer %99 kadar alttan almış olsam, muhtemelen bunları yazacak durumda olmayabilirdim.

    şimdi bunları neden yazdım? belki birileri bu yazdıklarımı görür, bana bunları yaşatan o sakallı yeni yetme polise haddini bildirir. sen vatandaşa nasıl böyle davranırsın diye sorar. tabii ki hiçbir şey olmayacak biliyorum, biliyoruz. peki güzel ülkemizdeki bu vicdansızlık problemi ne olacak? bunları yapan adam akşam yatağına kafasını huzurlu bir şekilde koyma rahatlığına aldığı hangi aile, okul eğitimiyle kavuştu.

    kamera görüntüleri %100 vardır. keşke birilerinin kulağına gitse de, şu görüntüler ortaya bir çıksa, polis vatandaşına sıfır suçu varken nasıl davranıyormuş oturup izlesek.

    selam olsun sana sakallı, vicdansız, yalancı polis kardeş...

    zorunlu edit: o kadar detaylı anlattığım halde hala objektif olmadığımı söyleyenler var. objektif olmasam "aradan geçecektim" diye açık açık yazar mıydım? malzeme yapılacağını yüzde yüz bildiğim halde bu detayı bile girmişken objektif değilsin demek bence dingilliktir. kusura bakmayın. buraya yazacağına, git şikayet et diyenler var. e burası etkili bir haber yayma ortamı değil miydi? buradan yayılıp, gazetelere, haberlere konu olunmuyor muydu? ben mi yanlış biliyorum. buradan konu bir yayılsın, gidip şikayetimi de yaparım ama o vakitten sonra da başıma geleceklere çok güvenmiyorum ki. son olarak, herkes bir şeyler söylemiş ama sonuna kadar okumaktan sıkılıp gözden kaçırıldığını düşündüğüm, polisin gözümün içine baka baka yalan söylemesine kimse değinmemiş. adam resmen haksız olduğunu bildiği için "çantamı aratmam dedi" diyor. ağzımdan tek kelime çıkmamışken üzerime suç atıyor. sahtekarlık yapıyor. hala "objektif değilsin", bilmem ne, ulan sanki herkesin bildiğinin aksi bir şey iddia ediyorum da, objektif değilim. vay arkadaş ya.

    edit: vicdansız bir yazarımız şöyle demiş. "1. o çantayla aranmadan geçemeyeceğini bilmen gerek." demiş ve bir sürü saydırmış aklınca. yenikapı'ya taksim'den bindiğim metro ile geldim. taksimde kontrol, turnikeleri geçince yapılıyor. turnikeden geçtim, burada polis değil de güvenlik görevlileri vardı. duraksadım ve soktuğumun çantasını sırtımdan çıkarmadım. biri çantama bakmak istese uzatacaktım hemen. yüzüme bile bakan olmadı. geçtim gittim. ulan ülkede hizmet standardı mı var da, bu müthiş standarda bir kez boş bulunma sebebi ile uymadığım için kendimi suçlu göreyim. adama tek kelime bir şey demedim diyorum! hemen dediğini yapmaya gidiyordum. o an çekti kulaklığı, arkasından neden çekiyorsun dedim. isteğine karşı gelmemiştim ki. niyeti kötü olan, elindeki yetkiyi kötüye kullanan, kötü bir devlet memuru profilinden bahsediyoruz. ve tarzı böyle olanların sayısı hiç az değil. hiç mi geleceğimiz için endişe etmiyorsunuz. böyle düşünenlerin kafası mı çalışmıyor, yoksa başka bir problemleri mi var?

    önemli edit: şu tip yorumlar geliyor. "sen çantanı önceden hazırlayacaksın", "o kadar bomba patlarken rahatça geçeceğini mi sanıyorsun" vs. ben zaten sırtımda çantam çaktırmadan geçecektim demiyorum ki. 1000 defa yaptığın birşeyi 1 defa hatalı yapabilirsin. dalgın olabilirsin. bir sürü şey olabilir. her dikkatsiz vatandaşa polis ortada hiçbir şey yokken (sadece neden kulaklığımı çekiyorsun dedim!) kafa atıp, üstünü başını çekip, tepki verecekse vay bu milletin haline. %100 alttan aldım diyorum, bakın %99 değil. rica ediyorum.

    edit: sinir harbi sebebiyle 15 ekim 2016 yazacağına 10 ekim yazmışım. başlığı yeniden açtım. desteğinizi bekliyorum arkadaşlar.

    edit 2: abarttığımı, süslediğimi düşünen arkadaşlar var. sözlüğün yapısını bildiğim için kızmamaya çalışıyorum. bu olayları tam olarak bu şekilde yaşamasam oturup "rezalet" başlığı açmazdım. unuttuğum bir sürü detay var, fazlası var. emin olun lütfen.

  • anadan doğma soymak ne zamandan beri standart uygulama olmuş amk. ne beni ne de tanidigim hiç bir arkadaşım anadan doğma soyulmadı. cük görmeye meraklı bir gizli ibneye yetki vermişler belli ki.