hesabın var mı? giriş yap

  • -ev içinde bakmayın. ne kendinize eziyet edin, ne hayvana. ev içinde canlı bakılmaz, 4 duvar arasına sıkıştırıp psikolojik etki yaratmayan hayvanın üstünde. sonra ayda 1 sefer dışarı çıkarınca sudan çıkmış balığa dönüyor hayvan, neye uğradığını şaşırıyor, eve döndüğünde ise kapalı duvarlar arasında kalacağı için daha çok üzülüyor. benim gibi bahçeniz varsa alın, yoksa dediğim gibi kesinlikle önermiyorum.
    -vakit ayırmanız şart. evden sabah çıkıp akşam geliyorsanız ve hiç ilgilenmiyorsanız olmaz. köpekler kaç yaşına gelirse gelsin, küçük bir bebekten farkları olmuyor. özellikle golden, labrador gibi hassas köpekler çok kafaya takar, diğer cinsleri bilemeyeceğim. kedi gibi değillerdir asla, kedi kendi kendine yetebilen bir hayvan; köpek ise bakıma muhtaç, sevgiye muhtaç, sürekli ilgi-alaka istiyor.
    -oyuncak muamelesi yapmayın hayvana. dişi aldıysanız sakın hemen kısırlaştırmayın! en az 1 sefer, mümkünse 2 sefer annelik duygusunu tatsın, yoksa gerçekten hiç doğurmasana izin vermeden kısırlaştırırsanız köpek üzüntüden ölebilir bile.
    -hava olsun diye de köpek almayın sakın.
    -köpeği hep başının üstünden sevin, mümkünse boyun altından sevmeyin. boynunun altından sevmek, köpeğe ''lider sensin, ben senin köpeğinim'' demek. küçük yaşlarda sıkıntı olmaz ama hayvan yaşını almaya başladığı zaman kendini lider gibi görür ve yeri geldiğinde sahibine bile saldırabilir. egemenliği sizin kurmanız gerek, yoksa iş alırsınız başınıza, bi daha önüne geçemezsiniz.
    -sevin ama çok abartmayın. gereğinden fazla sevgi köpeği aşırı şımartır, her önüne gelene kuyruk sallamaya başlar, sokakta gezdirirken her gördüğü insanın ayakları üzerinde kendini yere serip şımarır. böyle olunca da hayvanda ciddiyetin c'si kalmaz maalesef.
    -komutları 3 ila 9 ay arasında öğretmeye başlayın. lakin bunu yaparken köpeği köleleştirmeyin, bazı yarışma programlarına çıkan köpekler gibi şebeğe dönmesin hayvan. belli başlı komutlar bilse yeter: otur, bekle, hayır!, koş!, getir! ve bir şirinlik olarak ''pati ver bakayım'' komutları yeterli olacaktır. bilhassa hayır komutunu öğretmeniz gerek, nerede nasıl davranacağını bilmesi açısından bu komut çok önemli. bunlar sabır isteyen şeyler, birkaç ayınızı alır en az. birden yapamadı diye şiddet uygulamayın sakın hayvana, bir bok başaramazsınız. 1 sefer öğrenince zaten adam akıllı, bir daha unutmaz hiç. ama tabi unutmaz derken... pratikte uygulayın hep gün ortasında falan.
    -1 yaşına kadar sadece mama ile besleyin derim ben, 1 yaşından sonra normal yemeklere (tabi her yemek değil) geçebilirsiniz, mama ile karışık yemek verebilirsiniz. hiçbir zararı yoktur, ama 1 yaşına kadar sadece mama kullanın.
    -kediniz varsa sıkıntı olmaz. bizde önceden kedi vardı, hala var. köpek ilk geldiği zaman sadece kıskançlık sendromuna girmişti biraz, beni sev diye saçma salak hareketler yapıyordu kedimiz. ama şu an çok çok mutlu ve huzurlular, yeri geldiğinde oyun oynuyorlar, yeri geldiğinde geceleri kuzu gibi yan yana uyuyorlar aynı yatakta. ama tabi kediniz çok çirkef ve aşırı dik başlıysa sıkıntı olur, bizimki çok uysal.

    benim söyleyeceklerim bunlar, aklıma geldikçe eklerim ileride. sormak isteyenlere de mesaj yoluyla yardımcı olabilirim.

  • amerika'da nesli tükenmek üzere olan yeni bir maymun türü keşfedilir ve hemen koruma çalışmaları başlatılır... ancak maymunların yaşadığı orman ağaçları hem çok yüksektir hem de maymunlar çok çeviktir...
    araştırma yapılır ve yakalama işini türkiye' den temel'den başkasının yapamayacağı anlaşılır....
    hemen bir heyet oluşturulur ve temel'e giderler,durumu anlatırlar... temel işi yapacağını ancak bazı şartları olduğunu söyler ve sıralar:

    1-çok para isterum,
    2-köpeğim çomar da gelecek,
    3-bir ağ isterum,
    4-içinde domdom kurşunu olan dolu bir tüfek isterum."

    heyet temel'în son isteğine bir anlam veremese de kabul eder tüm şartlarını... maymunların bulunduğu yere gidilir... temel inanılmaz bir
    hız ve çeviklikle ağaca tırmanır,ağacın tepesinden bağırır "ağı geruun!!!"... dalı sallar maymun ağa düşer, ağdan seker yavaşça yere düşer... bu esnada çomar büyük bir hızla gelir ve yere düşen maymunu becerir, maymun bayılır...
    rahatlıkla yakalanan maymun hemen kafese konur...

    temel 2.ağaca tırmanır ve aynı şekilde 2.maymunda yakalanır...

    temel 3.ye tırmanır ve tepeden yine bağırır "ağı geruun!!!"ancak bu kez temel'in üstünde bulunduğu dal zayıftır ve kırılmak üzeredir.. temel bağırır:
    - "köpeği furin laan, köpeği furiiiin!!!!"

  • biz anadolu'ya göç ederken; çinliler falan bizim arkamızdan, "gerçekten gittiler mi lan" diye baktıkları için gözleri kısılmış.

  • ayrılırkendir çoğu.

    - bir pasta gibi düşün. bir dilimimi veririm sana, yersin, hoşuna gider. bir dilim daha istersin. sonra bütün pastayı kendinin sanarsın. oysa değilim.

    gerizekalı.

  • bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır.

    hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir?

    bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır.

    sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...

  • 17 yaşını geride bırakalı çok sene oldu.. ve artık bir büyüğün olarak beni dinlemeni istiyorum.. zira şuan yaşadığım durumların sorumlusu sensin.. öncelikle sırf 4 senelik diye ne idüğü belirsiz bir bölüm yazıp okumayı aklından çıkart.. hayatımın aşkı dediğin "necla" adlı kıza hiç bulaşma, (şimdilerde evli ve çocuklu bir hayat sürmekte).. saçları bi hevesle uzatıyorsun ya, yapma.. kelliğin yakıştığı erkeklerden değilsin.. hani en yakın arkadaşın oğuz'un, "hacıt,karavanla tatile çıkalım mı?" sorusuna sakın; 'süpermiş lan.' diyerek sazan gibi atlama.. eğer sırtındaki koca ameliyat izi olmasını istemiyorsan.. serdar ortaç hala müzik piyasasında buna hazırlıklı ol.. iddia oynarken barcelonaya sürekli handikap ver.. ama en önemlisi, pınar diye bir kızla tanışacaksın ama onu çok üzeceksin, ters laflar söyleyeceksin.. bunu sakın ama sakın yapma.. o seni sen ne yaparsan yap sevecek olan tek insan..

    -seni seven, senden büyük sen-

  • eğer üniversitedeyseniz, ertesi gün de aynı kıyafetleri giyersiniz. kız görmemiştir nasılsa, farklı giyinmeye gerek yok.