hesabın var mı? giriş yap

  • teyze zaten senin zihniyetin buysa oğlunun farklı türde bir yaratık olması şaşırtıcı olurdu. oğlun yolda giden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden engelli bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bu vatan için canını ortaya koymuş bacağından vazgeçmiş bir gaziye saldırıyor ve senin sorunun bu süreçlerden en sonuncusuyla, diğerlerinde herhangi bir problem görmüyorsun. hatta oğlunun gaziye saldırmasını bile diğerlerinin senin hakkında "terörist" diye düşüneceği endişesiyle yanlış buluyorsun, kimsenin görmeyeceği bir yerde dövseydi senin hakkında bir şey denmeseydi sorun yok yani. yazık cidden yazık tüm bu hastalıklı fikirlerini de kendine saklamak yerine bir de insanlara çağrıda bulunuyorsun oğluma terörist demeyin diye. ne desek az valla...

  • tam 4 kış oldu. 4 kıştır içimizden geçtiniz. şu saatte ısrar edip yandaşına para kazandıran ya da kazandırmaya çalışan varsa hakkımın her zerresi vergimin her kuruşu haram olsun.

    akla mantığa sığmayan ama hiç kimsenin de ses etmediği uygulama

    edit: bir baktım mesaj kutum patlamış. 6 oldu diye uyardılar. benim kafa gitmiş demek ki ben 4 ten öncesini hatırlayamadım. uyaranlara teşekkürler.

    ayrıca bi kişi de nasıl para kazandırılıyor diye sormuş. üşenmedim nasıl elektrik harcadığımızı anlattım.

    300 küsür de fav almış amacım fav filan değildi hiç olmadı. ama benim gibi birçok insanın mağdur olduğunu öğrenmiş oldum. parasını geçtim karanlıkta evden çıkmaktan bıktım yahu. ben servise biniyorum daha cami hocası yeni ezana başlıyor. ilerleyen günlerde şirkette ezan dinlemeye başlayacağız. geçen kış öyleydi mesela. hadi biz yetişkiniz ya çocuklar. hiç mi acımanız yok.

  • insanı durduk yere 3-5 yıl yaşlandıran durum. özellikle de çevreniz oynamaktan, ortamın odak noktası olmaktan çok hoşlanan insanlardan kuruluysa. artık düğünlerde, düğünün başlangıcından itibaren, nikahtır, fake pastanın kesilmesidir, takı törenidir, oynamaya kalan süreyi kafamda hesaplayabilme yeteneği kazandım. 45 dk kaldı, 30 dk kaldı. özellikle de evlenen kişi yakın arkadaş - akraba ise.

    bu konuda çok da öküz sayılmam aslında, halay türü ve senkronize oynanan kalabalıklar içerisinde kendinizi unutturabileceğiniz, takım çalışması ile icra edilen oyunlara kendi isteğimle katılarak, çiftetelli türü oyunlarda oyunlara çağırılınca, "aabi yorulduk be, siz oynayın" diyebilme çakallığını keşfettim kendimce. çünkü göbek atmalı oyunlarda her türlü hırboluğa maruz kalıp kendinizi bi anda el ayak çırpan 8 - 10 kişinin ortasında zenne gibi bulabilirsiniz. düşman başına.

    hayır bir de ailede bu konudaki tek sığır adam benim diğerleri, utanmasalar "düğün olsa da ortada dönsem" diye evde pratik yapan insanlar, sırf bu yüzden bile "lan acaba gerçek anam babam kardeşim mi lan bunlar" diye düşündüm. abim, tam bir disko kralıdır. benimse kenarda el çırpma yeteneğini kazanmam 25 yılımı aldı. adam bi dalar ortaya bi damadı çeker kenarı 1-2 dakika altından üstünden girer ordan burdan fırlar, bi anda yanınızda biter. adam tam olarak şöyle. tövbeler tövbesi, ben bu özgüvene sahip olabilmeyi rüyamda bile göremiyorum lan.

    abim evlendiğinde bile damatlıklarla pistin orta yerinde hani şu romanların mı bilmiyorum tam, yerde dizlerinin üstünde çamaşır yıkarcasına yaptıkları dans figürünü icra edip, müstabel kayınpederini renkten renge sokmuş adamdır. off yazarken bile içim şişti yeminne. adam orda "noluyo lan, kimlere veriyoruz bu kızı, bu nasıl damat, azcık ağır ol lan" demiştir içinden. ama yeni taktik de buldum tabi fotoğraf makinasını kullanıyorum artık, insanlar oynarken ben fotoğraflıyorum, nerden baksan 1 saat kazandırıyo bana, 4 kere de sigaraya çıksam 10'ar dakikadan 40 dakika. 1 kere de telefonla konuşuyorum ayağı çektim miydi. nerden baksan 1 saat falan kalır köşe kapmaca oynayacağım.

    bak gerçekten, yılların birikimi bunlar, biliyorum bizim sayımız çok fazla, sessiz bir kalabalığız biz oynayamayanlar. partisini kursak iktidarı sallarız. örgütlensek, liderler seçim öncesi ziyaret eder.

  • gecelerim carpan kocaman bir yurek gibi. gecelerim aysiz, pencereden suzulen gri isiga gozunu kirpmadan bakiyor. gecelerim agliyor. yastigim nemli ve soguk. gecelerim beni yokluga itiyor.

    seni ariyorum. yanimdaki dev bedenini, solugunu, kokunu ariyorum. neredesin? bedenim su sakat kulce, senin sicakliginda biran kendini unutmak istiyor. gecelerim pacavraya donmus yurek. beni askla tutusturuyor. ama senin eksikligini cektigini biliyor ve bu gercek karanlikta bir bicak gibi parliyor.

    gecelerim sana ucabilmek, seni uykunda sarmalayip bana getirebilmek icin kanatlari olsun istiyor. ama gecelerim her turlu yasak oldugunu ve duzensizlik yarattigini biliyor. gecelerim senin ve benim hazza eristigimizi gormek icin rontgencilik yapmak istiyor ama bedenim birkac sokagin ya da adi bir cografyanin bizi ayirdigini anlamiyor. bedenim gecenin ortasinda senin golgeni gorememekten dolayi acidan cildiriyor.

    bedenim uykunda sana sarilmak istiyor.
    bedenim gece uyumak ve karanlikta senin opusunle uyanma istiyor.
    gecelerim bundan daha zalim bir dus tanimiyor.

  • keske burada olsaydın, yalova feribotunda üst kattayım.
    martılara simit atıyor bir baba-oğul. martılar kadar çocuk da çığlık çığlığa. sen çocukları hele de mutlu çocukları çok seversin.
    sabahın beşindeyiz. günesin denizdeki rengi tarifsiz.
    sabah serinliği ve rüzgar darmadağın etti saçlarımı.
    üşüyorum.
    keşke burada olsaydın, kollarımızı dolardık birbirimize, soğuktan kızaran yanaklarımızı ısıtırdık nefesimizle.
    bak bir sigara daha yakıyorum, sen yoksun diye, ellerim bari ısınsın diye, bir cay daha söylüyorum açlığıma rağmen.
    karşı kıyıya varmamın bir anlamı yok. yıllar da sürebilir bu yolculuk. karşı kıyıda da sen yoksun.

    keşke burada olsaydın. bayram öncesi eminönüdeyim.
    sen bu kargaşayı seversin.
    ben çerezlere bakardım, sen peynirlerden tadardın. ne alırsan bir milyona, ben kerpeten alırdım sen ince uzun şamdan mumlarından.

    mısır çarşısından tarçın alırdık, saten bir kılıfla çamaşır çekmecesine koyardık. boynun gibi tarçın koksun tüm çamaşırlar.

    tahtakaleden sana bir hasır kutu alırdım. bak şu kenarları kırmızı boyalı olabilirdi. içine atamadığın tüm çocukluk hatıralarını koyardın, kurmalı metal horozun ve ziraat bankası kumbaran gibi.

    elimdeki poşette sadece bir bakır cezve olmazdı sen burada olsaydın. yalnızlık kahveleri içmezdim küçük salonumda, beşiktaşta çay bahçeleri dururken.

    keşke burada olsaydın, balkonu yıkadım.
    lambasını değiştirdim ve turuncu minderler serdim yerlere.
    bir battaniyeye sarılıp yıldızlara baksaydık.
    sen ince sesten bir şarkı söyleseydin.
    sonra bana karşıki harabe binaya ilişkin dedikodular uydursaydın. miras davası mıdır nedir.

    sıcak şarap yapmayı deneseydik. olmayınca üzülmeseydik. rutubetten yumuşamış çerezleri tavada kavursaydın sen, ben aklına hayran olsaydım.

    gece duvardaki poster bantlarından kurtulup üzerimize düşseydi. sen hırsız sansaydın. teselli edenin ben olsaydım, bir bardak su getirseydim, saçlarını okşayıp uyutsaydım.

    keşke burada olsaydın, depremler altında kalan ben olaydım. bir ömür depreminde kalmaktansa...

  • babannem özellikle bana ve ablalarıma karşı inanılmaz cimriydi. bizimle aynı avludaki evde yaşar, bizden yer içerdi. epey bir parası, malı vardı ama beş kuruş katkısı olmazdı bize.

    neyse, bu kişi, kızlarının çocukları geldi mi deli olurdu. onları içeri alıp kapıyı falan kilitlerdi biz de girmeyelim diye. çocuğuz biz de tabi amk akıl ermiyor o zamanlar, "babaane, babaaane" diye kedi gibi bağırıyorum her seferinde kapının önünde. taş çatlasa 5 yaşındayım. ne zaman sonra açılırdı kapı, masadan tabaklar toplanırken. o zaman anlam veremiyorsun ama büyüyünce taşlar yerine oturuyor.

    bir keresinde, zeytinlerin toplanma zamanı gelmiş. en az bir, bir buçuk ay sürüyor zeytin zamanı. ben de birinci sınıfa yeni başlamıştım. öğle yemeğine eve gelicem ama annem evde değil, işçilerle birlikte tarlada babamla. ablalarım başka bir okulda ortaokula gidiyor, onlar yemekhanede yiyor. babanneme demişler "nyarla'ya öğlen yemeği ver" diye. zaten zayıfça bişeyim o zamanlar, bir tane yumurta, iki dilim de ekmek yediğim. yumurta zaten bizim kümesten, ekmek ise babannemden. ben yedikçe bu homur homur söyleniyor kendi kendine. sonra akşam babama "bi dahakine nyarla'nın ekmeğini de bırakın" demiş ya lan karı. iki dilim ekmek lan alt tarafı, iki dilim ekmek amk torunundan esirgediğin. babam felaket sinirlendi, delirdi adam, epey söylendi ve o günden sonra biz evde yokken babannem giremesin diye mutfağın kapısını kilitlemeye başladı. ben de sonraki öğlen yemeklerinin hepsini ananemde yedim. ikisi de dünyada değil şu an. biri öldü, biri rahmetli oldu.

  • enflasyon nedeniyle gelen zamlardan sonra kar marjının düştüğü bir gerçek. sonuçta bim üretici değil, hazır ürün alıp satıyor.

    dün, örneğin 40 liraya aldığım malı 50 liraya satarken yüzde 20 kar yapıyordum.
    10 ürün satsam 500 lira ciro yapıp, 100 lirasını da cebe atabiliyorum.

    şimdiler de ise 40 liraya aldığım aynı ürünü 140 liraya alıp en fazla 150'ye satabiliyorum, kar yine 10 lira amk. yani yüzde 7'ye düştü karım. az önceki örnekte olduğu gibi 10 ürün satsam 1400 lira ciro yapıyorum. baktığın zaman kasaya gelen para miktarı büyüdü ama kar marjım yerlerde. 40 liralara mal satarken inanın hem param bereketliydi, hem de daha fazla kazanıyordum.

    bim'in açıkladığı verilere inanıyorum, aşağı yukarı böyledir. siz zannetmeyin zam geldikçe satıcının daha fazla kazandığını, tam tersi kar marjı en dipleri görüyor. anca malı çok uyguna denk getirip stoklayacaksın ki satarken kazanasın. bunun için ya stokçu olacaksın ya da nakit parası olan ölücü. lakin bim gibi raftaki ürünü her saniye değişen bir zincirin ölücülük ve stokçuluk yapması mümkün değil, dolayısıyla verilen değerlerin doğruluğuna inanıyorum.

    edit düzeltme.

    edit2: yüzde 3 karı yüksek gören aptallar var. ulan yüzde 3 karın nesi büyük? senelik cirosu 1 milyar olsun kalan para 30 milyon olur yahu. bim marketçiliği bırakıp nezih bir yerde 100 dairelik inşaat işine girse daha fazlasını kazanır.

  • based on a true story..
    kahramanımız otoyolda makas atarken* bariyerlere çarpar. olay mahallinden geçmekte olan ekip otosundan bir polis iner, yaklaşır:
    - sen mi yaptın bu kazayı?
    - evet abi.
    - ulan bu nasıl kaza? böyle kaza mı yapılır? sana ceza kesmek yetmez, kursa da gönderecem seni.
    - abi yapma etme babam sıçar ağzıma, zaten öğrenciyim vaktim yok...
    - kes lan!
    - abi hiç olmazsa biri olsun, hem kurs, hem ceza.. insaf ama..
    - seç birini o zaman..
    - seçemem ben abi, sen seç.
    - peki, kura çekelim o zaman..
    polis iki parça kağıt koparır, birine "kurs", diğerine "ceza" yazar.
    - çek şunlardan birini..
    kahramanımız olayın yavşamakta olduğunu farkeder..
    - abi, bir tane de benim hakkım olsun, bir kağıda da "af" yazıp koysan..
    - hadi lan!
    - abi yapma etme..
    - peki lan
    polis bir kağıda da "af" yazar.
    - çek bakalım.
    şanslı kahramanımız "af" yazılı kağıdı çeker..
    - bak abi allah da istemiyormuş.
    - allahın adını karıştırma, sittir ol git şimdi..