hesabın var mı? giriş yap

  • tamam çok güzel dizi ben de bayılarak izliyorum fakat: ulan bu ted denen herif ne pis ne terbiyesiz bi adamdır ki çocuklarına robin teyzenizi şöyle öptüm böyle düdükledim diye anlatabiliyor? bu cavurların aile kültürü yok mu lan? benim babam gelse safiye teyzeni şöyle düdükledim böyle eline verdim o da benim kucağıma oturdu sabaha kadar hoppidi hoppidi zıplattım dese iyi mi? terbiyesiz...

  • tık

    akp'li arkadaşlarını derin hüzne boğarak koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede ölmüştür. vah vah, şimdi kimi çıkaracaklar trt'ye acaba?

    edit: ekleme

  • zamanında "adım umut değil umutinho olsa bambaşka olur" diyen futbolcu. keşke öyle olsaydı da yabancı sınırına takılsaydın amk.

  • bebegin annesi ve babasinin sadece o an için degil, ömür boyu sizden nefret etmesini garantilemenin en emin yolu. eger anne baba sizseniz (bkz: sana hiçbir sey demiyorum).
    havaya atip tutmak, diz üstüne oturtup sertçe ziplatmak, basini elinizle desteklemeden sirtüstü pozisyonda elde tutmak, çocugu omuzlarindan tutup ileri geri sarsmak(bu sonuncusu, bebeginize çok kizip?? tekme tokat girismenizden farkli degildir) gibi hareketler, bebegin vücudunda iki temel hasara neden olur:

    1. bebegin boyun kaslari yeterince gelismediginden ve bas vücut orani yetiskinlerden farkli oldugundan, çocugun boynuna tahmin edeceginizden çok daha fazla yük biner.
    2. bebegi havaya atip tutmak, bebege minimum 1g ivme kazandirmak demektir. bir çok yetiskine bile zarar verebilecek bu ivme, çocuklarin henüz tam mukavemetini kazanmamis kilcal damarlarinda(özellikle beyin ve gözdeki) ve iç kulakta yirtilmalara neden olabilir.
    bu hasarlar ise beyin kanamasi, göz hasari, kalici sagirlik, motor fonksiyon kaybi gibi agir sonuçlar dogurabilir. bu hareketlerin yumusak bir sekilde yapilmasi bile tavsiye edilmez. 70 kilo agirliginda bir yetiskinin, 7 kilo agirliginda bir bebegin ne kadar sarsildigini hissetmesi olanaksizdir.

    bebegin bu hareketten çok hoslanmasina gelince; evet bebekler büyüyüp 5 yasina gelince bir duble rakinin verdigi sarhosluktan da, on yasina gelince bir extacy hapinin etkilerinden de çok hoslanabilirler. verelim gitsin mi? karni tok, gazi çikarilmis, alti temiz ve uykusunu almis bir bebek, güvendigi, sevdigi büyüklerinin yaninda zaten mutludur. çok basit ve güvenli oyunlarla da kahkaha attirabilirsiniz.

    bebegi havaya atip tutmanin ve benzeri hareketlerin bebege verebilecegi diger zararlari google’dan “tossing baby/babies into air/the air” kelimeleri ile bulabileceginiz sayfalardan ögrenebilirsiniz. aramaya üsenenler için, benim ulastigim ilk iki sayfa (en iyileri olmayabilir) asagidadir.
    bebeginizi ziplatmayin, ziplattirmayin.
    http://www.ssvms.org/resource/shake.asp
    http://www.cyh.com/…tails.aspx?p=114&np=305&id=1896

  • 2002 de kiraladığım evin sayacıyla (bkz: röntgen filmi)oynanmıştı.daha yeni evliyim. haberimiz yok 30 40 neyse ödüyoruz. yılbaşı akşamı hatunla alışveriş yaptık, eve geldik. kesilmiş, bir baktık sayaç yok. neyse, ispat falan edemedik 80 gün hapis (ertelendi),geriye dönük ödeme 2000 tl. civarı girdi. yani batıda efe olanlar, doğuda kuzu amk. gücünüz dürüst adama yetiyor.

  • normal bir ülke ve normal bir toplum için utanç verici olması gereken konvoydur.

    ancak ülke insanının çoğunluğu muhafazakar/milliyetçi politikaların sonucunda en basit mantık yürütme yetisini bile kaybettiği için güce, güçlüye ve kişilere tapmayı marifet zannediyor.

  • "bir zaman gelecek ve bizler tüm ümitlerimizden tek tek vazgeçmek zorunda kalacağız. işte o vakit anlayacağız ki; bir zamanlar körü körüne bel bağladığımız ümitler, aslında hayatımıza daha fazla acı ve zorluk katan yanılsamalardan başka bir şey değil." demiş kendileri.

  • italya'daki marketlere bayılırdım. bildiğiniz süpermarketlerden bahsediyorum. "allaaam bunlar nasıl güzel kokuyor böyle" diye pörtleyen gözlerimle o domatesleri elime alıp kokladığımı hatırlıyorum, gören deli demiştir herhalde. "burada yemek yapmak zevk yahu, her şey taze, her şey mis gibi hazırlanıp veriliyor eline, insan burada daha bir zevkle yemek yapıyor," demiştim. görüyorum ki yalnız değilmişim. hatta "ben markette öyle güzel domates satıldığını görmedim" de demiştim vaktiyle. şimdi birileri ayar verme derdiyle "ooo arka bahçemdeki domatesi görün siz", "hıh çanakkale domatesi yememişlerin matah sandığı domates", "heaaa lezzetli olsun diye verimi düşük domates mi ekçeklerdi, tabii ki lezzeti verime kurban edicez halla halla" diye saçmalıyorlar.

    e be evladım, zaten burada övülen, italya'da alelade bir yerde bile mis gibi domates bulabilme ihtimalin! yoksa bence de benim babaannemin domatesleri mükemmel; babam da balkonunda cherry domates yetiştiriyor ve onlar da şeker gibi; ben de kendi bütçemden daha fazla para ayırıp cherry, organik ve pembe domateslerden alıp yiyorum nispeten düzgün şeyler yiyeyim diye, ama burada vurgu yapılan şey, özellikle yetiştirmene, bilmem kaç bin kilometre yol gitmene, pahalı organik ürünlere para dökmene gerek kalmadan, makul fiyata insanca beslenebilmen! bunu da alamıyorsa o kalın kafalarınız ben ne diyeyim ki?

    ben niye italya'da kerevizin mis gibi soyulup satıldığını (köküne kabuğuna boşa para ödemeyin diye) görünce "gavurun" ticaret ahlakı karşısında yine mest oluyorum da, burada çürük çarığı dolduran adama denk geliyorum? italyan köylüsü çok mu matah insan? hayır. ama işte bir etik anlayışı oturtulmuş, devletin regülasyonlarıyla, sübvansiyonlarıyla tarım düzenlenmiş; vatandaşının asgari bir beslenme düzeyini yakalamasını isteyen bir yapı var. basbayağı, o insanlar buna "layık olduklarını" düşünüyorlar ve devletleri de doğal olarak bu fikri yansıtıyor; burada ise toplum olarak buna "layık olmadığımızı" düşünüyoruz içten içe ve bizim devlet yapımız da bunun yansıması olan düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. biz işi bireysel yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz (arka bahçene ekmek, balkonunda yetiştirmek, daha kaliteli ürün için ederinin çok üstünde fiyat ödemeye razı olmak vs.). ha evet, bunları da yapalım tabii ama, ya bu imkanlara sahip olmayanlar? herkesin arka bahçesi mi var? herkes özel bir çiftlikten alınan domatesin kilosuna 8 lira ödeyebilir mi? "başkasından banane yeaa" mı diyeceğiz?

    benim sorduğum çok basit bir şey: elin devleti (italya, fransa ve rusya bildiğim bazı örnekler) vatandaşının makul fiyata düzgün yiyecek bulmasını önemsiyor da, benim devletim neden umursamıyor? elin devleti çiftçisini koruyor da, benim devletim nede korumuyor? fransa'da mahalle bostanlarında ilkokul bebeleri tarım yapıyor ve çiftçiye saygı duymasını öğreniyor da, istanbul'da 600 yıllık yedikule bostanları'na niye moloz dökülüyor? kuzguncuk bostanı acaba daha ne kadar ayakta kalabilecek? ben bu politikaların değişmesi için geçici bireysel çözümler dışında ne yapabilirim?

    gerçi bakın geçen gün bizzat çiftçilik yapan bir insan sorunlarını anlatmışken, bu insana bile "ya nolacağıdı" diyen mallar varken, bu entry'ye de "yazar burada evropalarda yaşadığını göstermeye çalışmış" diyecek mallar çıkacağına eminim. gösterilene değil, parmağa bakmayı marifet sayıyorsunuz.