hesabın var mı? giriş yap

  • starbucks'a gidip kasadaki çocuğa;

    - çayın taze mi?

    diye sorabilecek bir vizyona sahip olduğum için bana hitap eden harekettir.

    vali kebabı yerken kendimi viyana valisi gibi hissediyorum. aynı hürmeti hayatta bir fast food zincirinde göremezsiniz. mesela fast food zinciri bir dükkana giriyorum;

    - selamın aleyküm.

    dememle birlikte adam;

    - 1 tl farkla es selamın aleyküm almak ister misiniz?

    diyor resmen.

    mesela kebapçıda;

    az çorba, yarım şiş, 1,5 pide gibi farklı porsiyonlar sunulması bile müşteriye saygıdır.

    fast food zincirine girip;

    - bana az cheeseburger!

    veya

    - yarım donut alabilir miyim?

    diyebilir misiniz?

    ha derseniz kasadaki adam güntekin onay'ın suratındaki kakam var ifadesi ile mal mal yüzünüze bakar.

  • fad, fashion, trend diye süreler vardır pazarlamada.
    ürün henüz 1 yılını doldurmadıysa fat kategorisindedir.
    1-5 yıl arasında fashion,
    5 yıldan uzun zamandır pazarda ve belli bir ivmeyle devam ediyorsa trend olmuştur artık.

    öngörüsüz arkadaşlar yanlış ürünle piyasaya çıkıp(yaratıcı yıkım olduğunu düşünerek) iyi paralar kazanacaklarını düşünüyorlar ve sonuç hayal kırıklığı. bundaki en önemli kriter ürün pazar araştırmasının yeterince yapılamadan piyasaya sürülmesi. zamanında çiğköfteci çılgınlığı da vardı mesela. ilk giren arkadaşlar pazarın kaymağını aldı(market skimming), şubeleşti, daha sonrakiler(fashion dönemindeki yatırımcılar) pazarda yer almaya, tutunmaya çalıştılar, pazar belli bir doygunluk noktasına ulaştıktan sonra da tutunamayanlar tek tek kepenk indirmeye başladı.
    diyeceğim o ki, doğru zamanda girmek çok önemli, işte bu lokmacı arkadaşlar da ürün henüz fat dönemindeyken girip belli bir pazar payı almayı umut etti ve fakat ürün doğru bir ürün değildi.

  • evlenebilmek için belli bir kilonun üstünde olmak gereken ülke.

    geleneksel sebeplerle; evlilik için kadının en az 60, erkeğin de en az 100 kilo olması gerekmektedir.

    açlık ve kuraklığın hakim olduğu toplumlarda şişmanlık bir refah sembolü sayıldığı için moritanya'da evlenmek isteyenlere leblouh ismi verilen zorla besleme ve şişmanlatma uygulamaları yapılmaktadır. evlenecek kızlar bolca keçi sütü, zeytinyağlı ekmekler, keçi eti ve bazen de günde iki defa öğle yemeği yiyerek şişmanlamaya çalışmaktalar. özellikle kadınların bir çoğu bu uygulamayı bir işkence olarak nitelendirse de direndiklerinde şiddete maruz kaldıkları için şişmanlık diyetini uygulamaya devam etmek zorunda kalıyorlar.

    leblouh aslında batılı ülkelerin baskıları sonucu yasaklanmıştı çünkü anlayacağınız üzere çok insani bir pratik değil. fakat 2008de askeri cunta ile gelen yeni hükümet uygulamayı yeniden başlattı

  • vicdanı yüksek olan halkın olduğu bir ülkede %1 bile alması zordur. lakin biz beş para etmez bir milletiz ve % 50 ile getiririz hem de sanıldığı gibi dinle sömürülen, cahil bırakılmış halkımızın oyları ile değil orta sınıf ve zengin zümrenin, modern görünümlü, ruhu taş devrinde olan insanları sayesinde olacak bu.

    çok uzağa bakmayın, çalıştığınız iş yerine, oturduğunuz apartmandakilere bakın. ne şık, ne modern görünüyorlar değil mi? bi de onları sizin arkanızdan patrona yaptığı yalaklaıkları, iş çıkışında metrodaki engelli asansörleri kullanırken, trafikte 8 makas atarak hayatınıza kastettiği zamanları düşünün. ya da sitenizin apartman toplantısına gidin. sonra da yozgat'taki ücra bir köydeki köylüyü eleştirin. en azından onlar oy verirken, önceki dönem ürünlerini almayan ama şimdi az da olsa bir şeyler verip alan hükümete oy veriyor.

  • her ne kadar güzel olsa da mahzun kırmızıgül a.k.a abdullah bazencir ile geçmişte beraberlik yaşadığı için asla celebrity olamayacaktır. angelina jolie izzet altınmeşe ile çıkıyor mu ? heh ondan işte...

  • ''oruç sayesinde fakirlerin halini az çok anladım. umarım zenginleri de anlayabileceğimiz bir organizasyon vardır.''

    gecenin bu vakti iyi geldi.

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*