hesabın var mı? giriş yap

  • karayollarına ait olmayan bir aracın, kuralları bilmeden yaptığı hareket sonucu oluşan kaza. gündelik hayatında otomobil veya motosiklet kullanan bir insan bu şekilde kontrolsüzce asla yola çıkmaz. buna benzer potansiyel kaza durumunu defalarca yaşadım ve dikkatli olarak, yol vererek kurtardım. ancak genelde 15-16 yaşındaki bu scooter sürücüleri durumun vahametinin asla farkında değiller.

    scooter kullanımı için de bir tür temel eğitim hatta a sınıflarından bir ehliyet zorunluluğu getirilmeli. böylece en azından temel kuralları öğrenmiş ve bazı refleksleri geliştirmiş olarak sokağa çıkarlar.

  • valla ben beğendim bu rezaleti. adam çok güzel bir şekilde rezalet olduğunu kanıtlamış tartışmaya gerek kalmayacak şekilde. on numara beş yıldız bir rezalet. epeydir böyle bir rezalete hasret kalmıştım doğrusu. şimdi dominos pizza düşünsün. tüm sözlükçülere beleş pizza yollamadan bu iş çözülmez.

    rezalettir.

  • çok az sayıda canlı türü, çağlara meydan okuyup hemen hemen hiç değişmeden günümüze kadar gelmeyi başarabiliyor. yaşayan fosiller olarak adlandırılan bu yaratıklar bunu esnekliklerine, uygun çevre koşullarına sahip noktalarda yaşamalarına ve biraz da şansa borçlular.

    binghamton'daki new york eyalet üniversitesi'nden paleobotanikçi william stein "burada önemli olan, mutlaka en iyi olmak değil, önemli olan yaşadığınız ortamda sizi yok edecek, sizden daha iyi bir türün bulunmaması" diyor.

    coelacanth: yaklaşık 400 milyon yıl yaşında. notokord adı verilen esnek, çubuk benzeri bir yapı, omurga görevi görüyor. ezak evrimsel geçmişte bu yapılar yaygındı ancak çoğu balık ve diğer omurgalı türlerinde yerini daha sağlam, kemiklerden meydana gelen omurgalar aldı.
    coelacanth fosil kayıtları 80 milyon yıl öncesinde bitiyor. 1938'de bir tanesi yakalanana kadar neslinin tükenmiş olduğu düşünülüyordu. günümüzde yaklaşık 1000 tane coelacanth yaşıyor. bu ilkel balığın son derece nadir iki türü volkanik mağaraların derinliklerinde yaşıyor, yırtıcı balıklardan derinlik ve karanlık sayesinde korunuyor. yaklaşık 125 coelacanth fosil türü bulundu.

    notilus: yaklaşık 550 milyon yıl yaşında. bölmelere ayrılmış bir yapıya sahip ve günümüzün notiluslarının atası olan nautiloid'lerin hepsi bu sarmal şekle sahip değildi ancak onlarda d abölmelere ayrılmış kabuklar ve hava geçirmez kısımlar bulunuyordu. notilus'un bölmeli kabuğunun içindeki hava doğal bir kaldırma kuvveti sağlıyor ve yaratık suda neredeyse ağırlıksız hareket ediyor. böylece, onu zırh gibi koruyan, ağır bir kabuğa sahip olmasına rağmen notiluslar çok fazla güç harcamıyorlar. nautiloid'ler avlarını yakalamak için eklemli bir çene geliştiren ilk hayvanlardır. 400 milyon yıl yaşında notilus çene kalıntıları bulundu. araştırmacılar eklemlerin bu süreden de daha önce geliştiğini düşünüyor.

    atkuyruğu: ömrü 360 milyon yıl. içi boş bir gövdeye sahip. modern ve fosil atkuyrukları farklı boyutlarda olsa da aynı bitki oldukları anlaşılır. günümüzde gövdelerinin genişliği 15 santime kadar ulaşıyor fakat fosil kayıtlarında gövdenin genişliği 90 santime kadar olanlar mevcut.
    dinazorların zamanından 100 milyon yıl öncesinde yaşayan son derece dayanıklı bir bitki. yol kenarlarında, volkanik küller arasında, orman yangınlarından sonra geriye kalan kavrulmuş zeminde bile büyüme özelliğine sahip. çok geniş bir alana yayılan kökleri mevcut ve dış yüzeyleri silis kristalleri ile güçlendirilmiş bir yapıya sahip. paleobotanikçi william stein, "dürüst olmak gerekirse, bunlar tam anlamıyla istilacı bir yabani ot ailesi" der.

    at nalı yengeci: yaklaşık olarak 445 milyon yıl yaşındadır. ocelli olarak adlandırılan ilkel gözler ve sağlam, eklemli bir iskelete sahiptirler. geçtiğimiz 445 milyon yılda o kadar az değişmişlerdir ki, doğrudan aatası olan bir paleolimulus ile yan yana koysak, çoğu kişi farklı anlayamaz. beş kitlesel yok oluşun hepsinden sağ salim çıkmayı başarmış ve hemen hemen her şeyi yiyebilirler. new york, oakdale'deki dowling college'dan biyolog john tanacredi "besin kaynakları inanılmaz çeşitlilik gösteriyor. deniz tabanında karşılarına gelen her şeyi yiyebiliyorlar." diyor.

    yılan balığı: 300 milyon yıllık fosilleri mevcut fakat dna kanıtları yılan balıklarının yaklaşık 500 milyon yıl önce ortaya çıktığını kanıtlar nitelikte. yılan balığının kemikten ziyade kıkırdaktan meydana gelen iskeleti, omurgasızlar arasında bir köprü oluşturduğunu gösteriyor. çoğu omurgalıda kıkırdakların yerini, hem güç hem de esneklik sağlayan eklemli kemikler aldı. ancak bükülebilir kıkırdak, yılan balığının ana besin kaynağı olan balık leşlerinden et parçaları koparmak için gövdesiyle "düğümler" yapmasına imkan veriyor. yumuşak iskeletler nadiren fosilleştiğinden, şimdiye kadar sadece iki yılan balığı fosili bulkundu ve bu kalıntılar da tıpkı günümüzdeki yılan balıklarına benziyor.
    paris'teki ulusal doğa tarihi müzesinde balıkları inceleyen paleontolog philippe janvier, çoğu yılan balığı türünün muhtemelen çok az rekabete sahip oldukları derin okyanus uçurumlarında yaşamya adapte olduklarını ve mükemmel bir yiyecek bulma yetisine sahip olduklarını söylüyor. yılan balıkları bedenlerinden, deniz suyuyla temas ettiğinde gevşeyen, yapışkan iplikler oluşturan proteinler salgılıyor. sonuçta, yakalanamayacak kadar kaygan bir balık ortaya çıkıyor.

    sürüngen kuşu: ömrü için en az 25 milyon yıl deniliyor. kuş benzeri dinozor archaopteryx ile benzerlik gösteren bir pençeli kanatlı. bu tropik kuşların yavruları tehdit edildiğinde, ağaçlardaki yuvalarından aşağıdaki suya atlıyor ve tehlike geçtiğinde yuvaya geri tırmanmak için kanatlarındaki pençeleri kullanırlar. porto riko üniversitesinden biyolog maria dominguez-bello "modern kuşlarda artık kaybolmuş olan bu özellik, sürüngen kuşlaırnda hala bulunuyor." der. sürüngen kuşu, atalarına son derece benzer, ancak modern bir değişime sahip: ön bağırsak fermantasyonuna sahip olan tek kuş türüdür. ineklerinkine benzeyen, içi bakterilerle dolu bir mideleri vardır. bu bakteriler sayesinde lifli bitkileri, sindirilebilir şekerlere ve yağ asitlerine dönüştürür.

    ağaç eğrelti otu: ömrü için 360 milyon yıl diye geçiyor. en dikkate değer özelliği, destek kökleriyle oluşturduğu ağ aracılığıyla büyümesi ve dik kalma yeteneği. atkuyruğunda olduğu gibi, geçmişteki ve modern ağaç eğrelti otları arasındaki temel fark, boyutları. günümüzde bu bitkilerin gövdelerinin çağı 15-20 cm civarında. 305 milyon yıl önce, karbonfiber döneminde ise bu genişlik 90 cm ye kadar çıkabiliyor. ağaç eğrelti otları, rüzgarla uzağa taşınabilen ve yetişkin bitkilere dönüşmek için güvreye ihtiyaç duymayan milyarlarca spor üretebiliyor.

  • aslında evrimi destekleyen kanıtların evrimi yanlışladığı iddia edilen teori. (#97485291)

    burada bahsedilen olayın doğrudan darwin'in teorisiyle de bir alakası yok esasen. yalnızca darwin'in yaşamın nerede başlamış olabileceğine dair yaptığı tahminlerden birisi bu. ki zaten bilimin ve evrimsel düşüncenin gelişimiyle çok da dikkate alınan bir tahmin değil. yabancı basının "yeni" olarak duyurduğu çalışma başlıkları zaten on yıllardır üzerinde durulan şeyler. yaşamın sığ sularda değil de derinlerde, hidrotermal bacalara yakın yerlerde başladığı düşüncesi halihazırda güncel abiyogenez hipotezinin de temelini oluşturuyor. yaşamın başlangıcı için gereken enerjiyi bu bacaların sağlamış olabileceği düşünülüyor ve buna dair oldukça eski kanıtlar da mevcut. yani bu hadise evrim teorisini yanlışlamıyor, aksine daha da kuvvetlendirip ileriye taşıyor.

  • evet çekinmiyorlar. osurmaya karar verip o an osuruyorlar...

    çok denk geldim bu insanlara .aşırı dikkatli ve burnu hassas bir insan olduğumdan mıdır, gece yolculuğunu sevdiğimden midir bilemem hep yakalarım (gece herkes uyuyor sanıp salıyor ipneler,ben uyur muyum lan baksana sen şu gözlere!)

    birgün star diyarbakır turizm ile silvana gidiyorum,acil gitmem lazım. tatil olduğu için uçaklarda yer yok mecbur otobuse bindim ilginç bir seyahat oldu,bu seyahatim osuruk nedir, ne kadar keskin olabilir,insan osuruk kokusu ile nasıl çift görür,kedi boku aslında güzel kokuyor olabilir mi,ense köküne saplanan keskin ağrı ne sebeplidir sorularına cevap bulduğum seyahat olmuştu.
    arkadaş osuruğun da bir şekli,bir derecesi olur. ne bileyim bu kadar keskin bir osuruk olur mu? o değil bu kadar keskin bir koku olur mu! coğrafyanın özelliği sanırım.arkadaş 4 yaşında çocuk osurur da bütün otobüs kokar mı? ne yedin sen minik şeymus? nedir derdin koçum o yaşta? oyle osurulur mu bitanem..ileride allah korusun kobay ederler adamı.

    horlayan mı ararsın, osuran mı, sümküren mi..ulan nerdeyim dedirtmiş bir seyahatti. koridorda çocuklar sıralanmış uyuyor,ayaklarımın altına bişeye çarpar gibi oldum bi baktım bir çocuk kafası! yatırmışlar koltukların altına! hay allahım..
    hani bir de bu şehirler arası otobuste ağlayan çocuklar var ya, hah onlar yoktu..bizim otobusdekiler direk anırıyordu

  • işlek caddede büfe değil benimki. "badanacılık".

    oysa ne heveslerim vardı benim, ne heveslerim. türkiye derecelerim mi yoktu, olimpiyatlara mı katılmamıştım, daha lise sıralarında herkes tarafından geleceğin akademisyeni gözüyle mi bakılmıyordu bana... sonra okula geldim. okuldan kaynaklı da değil aslında ya, bölüm diyeyim. bilenler var, psikoloji okuyorum. ama bezdim. ben ne kadar hayat dolu ne kadar yerinde duramayan bir insandım da deliler gibi istediğim bölüme gelince delilendim?

    nasıl oldu anlamadım. ama kafama girdi.

    badanacı olmak istiyordum lan. cidden. bunu istiyordum ben.

    internetten boya kartelalarına, fırça modellerine, badana tekniklerine bakmaya bir türlü doyamıyordum.

    zonguldak'ta bi' evimiz var bizim. babaannemlerin evi işte. ne yaptım ettim ikna ettim dedemi bu yaz. aldım fırçalarımı. ince iş fırçam en incelerindendi, korniş kenarlarını rahat rahat boyayabilmek için. önce mutfağın tavan boyasını yaptım. o rulo fırçayı kullanmak konusunda çok acemiydim, yüzüme patpatpat diye tavandaki boya dökülüyordu, ben mutluluktan neredeyse kahkaha atıyordum. sonra mutfağı "istanbul pembesi" denilen bir renge boyadım. sen hiç boya kartelası inceledin mi? şiir gibidirler. roma sarısı vardır mesela, bizans kırmızısı vardır. mutfağın boyası bittiğinde oruç halimle hışırım çıkmıştı ama nasıl da mutluydum lan. aradan 3 hafta geçmiş ama şimdi düşününce bile çok özledim. sonra ver elini salon. aman o pervazların ince işi, aman o priz kenarları, ahh. nerede o akademik kariyer isteyen silverleaf, nerede? nerede o kitapların arasından zorla alınan kız?

    ben değil miyim tavandaki boşluklar badanayı kötü gösteriyor diye önce onlar için alçı hazırlayıp, onunla kapatıp sonra üzerine çift kat boya çeken? eski karpuz lambaları çıkarıp avize delikleri açıp yeni lambaları takan, elektrik bağlantısını yapan kimdi?

    ben bir inşaat ustası olmalıydım ve görünen o ki psikolog olacağım. derdini alıp gelenlere "al bu malayı bütün yaralarını alçıyla kapa" mı diyeceğim ben, ne yapacağım lan?

    bir gün bir ev alacağım ama.

    ev bomboşken içinin komple badanasını yapacağım. bir günde bitmez elbet. ama acelem de yok. bir gün biter. akşam ev bomboş. bir iskemleyi balkonuma çekeceğim. evimin ilk eşyası da teleskop. bu da benim hayalim. teleskopu yerine kuracağım, radyoyu açıp termostan bayat çay içeceğim. bir gecem böyle geçsin başka bir şey istemem.

    akademik kariyermiş.

  • 3 yıldır koy öğretmenliği yapan biri olarak sizi rüyanızdan uyandırmak durumundayım.

    bi kere koy hayatı sanıldığı gibi cazibeli değildir. o inekler, keçiler, tavuklar facebook çiftçilik oyunlarına benzemiyor. bi gün bakma bakayım başına neler geliyor. bakmak derken ineklerin mesela sabah 6 da yemlerini verip ahirlarini temizlemek gerekiyor. bi verme bakayım o yemi nasıl böğüre böğüre köyu inletirler. bi süre sonra da ahırdan çıkmak için birbirlerini ezeceklerdir.

    gelelim kecilere. keçi özgür hayvan öyle yemini vereyim geceyim dinlemez. davarcilik denen bişey duydunuz mu siz ? heh işte o davarcilar kar kış demeden sabah ezanıyla keci sürulerini dağlara sürerler düşe kalka. sabah dondurucu soğuk öğlen kavurucu sıcakla boğuşan bu insancıklar güneş yanigindan kapkaradir zaten.

    tavuk desen sürekli hastalıktan bir bir giden, yumurtlamamak icin inat etti mi asla donmeyen, inanilmaz nazlı bir hayvan. hadi yumurtladi diyelim. yumurtaları şehire indiriceksin, satmaya calisicaksin, millet burun kıvıra kıvıra pazarlık edecek.

    bunlar sadece hayvancılık. tarım da tamamen aynı şekilde. ekip biçip gözün gibi baktığı onca üründen en az kar eden kişi her zaman ciftcidir. 5 liraya aldığın domatesten onun eline 50 kuruş zor geçer.

    sağlıga gelirsek. evet her yerde sağlık ocağı var. ama herşey sağlık ocağı ile hallolur mu ? hayır. geçen sene velilerimden biri hastaneye yetişemeyip çalı dibinde doğum yaptı. çocugun göbeğini taşla kesti eve geri getirdi. evet 2017 de oldu bu olay.

    eğitim? inanın elimizden geleni yapıyoruz öğretmenler olarak. çocuklarım bı yana dünya bi yana. gel gör ki çevre faktörü açısından asla merkezle yarışamiyor çocuklar ve bir çoğu merkezde olsa çok iyi yerlere gelecekler belki ama ailelerinin ne okutacak gücü ne zihniyetı var.

    ıste gozlemledigim koy yasami genel hatlariyla bu sekilde. tersi ornekler, muhtesem koyler elbet var ama malesef istisnalar kaideyi bozmuyor.

  • misafirlige degil direkt dogum gunune giderek katildigim topluluk.

    10 ya da 11 yasindayim. bi arkadasimla yolda yururken, arkadasimin arkadasi gelip onun dogum gunune gelip gelmeyecegini sordu. arkadasim gelecegini soyleyince nezaketen beni de cagirdi. eve geldim ve dusunmeye basladim. 3 bilemedin 4 saatim vardi. ne giyecektim, takim elbisem yoktu, sunnetten kalan bi kiyafetim vardi ama olmazdi ki, hay amk. ne hediye alacaktim? para da yoktu, pederden istesem bi ton dirdir. zaten hediye almayi da bilmem hic. anneme sordum o da hemen babama yetistirmis, agzinda bakla islanmaz. babam da surdan 2.5lt kola alsin diyerek 2.5tl tutusturmus anneme, o da bana verdi. bu ne ya kola mi alacam cocuga diye zirlayinca babam okkali bi kufurle kovdu evden. ben de bi saate baktim bi de elimdeki 2.5tlye ve marketten kolayi alip olay mahalline gittim. cocugun annesi vefat ettigi icin halasi ve babaannesi organizasyonu yapiyorlardi. utana sikila verdim kolayi. biraz sasirdilar tabi ama aldilar. neyse iceri gectik half-life oynadik falan sira geldi pastaya. halasi meyve sularini getirdi masaya. biri itiraz etti kola yok mu diye,
    birden herkes tek agizdan "eveeet kola istiyoruz" dedi. patavatsizliga bakar misin bana yapilsa doverim pijleri. kadinin aklina benim kola geldi ve gitti iceriden getirdi ama herkes nasil mutlu anlatamam. ben tabi meyve suyu ictim kendi getirdigi seyi icti demesinler diye. arkada kalorifer petegine yaslanip ailesine mangalda et pisirmis baba gururuyla dikildim orda. sonra hediye kismina geldi is, herkes uzatti hediyesini. ben de benimkini ictiniz zaten dedim, cocuk aynen ya tesekkur ederim iyi oldu dedi, bi de oyle gururlandim. o gun 2.5lt kola goturdum diye orada alay edilmedim ve gunun kahramani oldum ya, ne zaman 2.5lt kola alsam ayni gururu yasarim. bu da boyle bi animdir iste