hesabın var mı? giriş yap

  • cok afedersiniz ermeni denince ortalik ayaga kalkti ki bence sonuna kadar hakliydi tepkide halk. cok afedersiniz turkum deyip bir de hakaretin boyutunu artirip tedavi oluyorum denince bir minik haber basligi olarak kaliyor. bu topraklarda osmanli'dan beri turk'luk hic degerli bir sey olmadi. tam olacakti, oldurmadilar. ataturk'un ve binlerce eski turk yoneticilerinin kemikleri sizliyordur.

  • geçtiğimiz hafta çinili fırın'ın önünden geçerken marmara üniversitesi ülkücüleri'nin iftar yemeğini bu mekanda düzenlediklerine şahit olmuştum. mekan bayraklarla donatılmıştı ve teşkilat içeride iftar yapıyordu. muhtemelen bu fotoğraf da o yemekten sonra çekilmiştir.

    yani demem o ki, bu haber diye ortaya saçtıkları ifrazat, dezenformasyondan başka bir şey değil.

    mide bulandırıyorsunuz, daha fazlası değil.

  • aşktan tam olarak ne anladığınıza göre değişebilen bir durumdur.

    lise aşkları biraz farklıdır ve hormonların yeni yeni etkisini göstermesiyle başlar. bir şekilde delicesine aşık olursunuz. onu düşünmeye, sürekli hayaller kurmaya başlarsınız. yeme-içmede bir azalma olur cidden iştahtan düşersiniz. bir çeşit güçlü bir takıntıya dönüşür bu aşk. onu düşünmeden yapmazsınız her şeyiniz bir kişi olur. öylesine güçlü bir istektir ki gözünüzü karartırsınız bu açıdan lise aşkı insanın hayatında ciddi bir iz bırakır. lise aşkı, aşkın çok vahşi ve içgüdüsel bir yönüdür.

    üniversite aşkı ise daha farklıdır aşk duygusundan ziyade sevmek ön plandadır. onu seversin ve ona dair şeyler hoşuna gider. birlikte zaman geçirmeyi, delicesine bir şeyler yapmayı istersin. ortak anılar biriktirirsin her şey daha çok netleşmeye başlar. sevgililiğin en güzel dönemleridir lise aşkı kadar kaotik değildir mantıkta işin içine girmeye başlamıştır. pek çok şeyi sevgilinle öğrenirsin ve yaşarsın.

    iş hayatına atıldığında ise artık hayatın gerçekleri yüzüne daha sert çarpıyor demektir ayakların yere sağlam basmaya başlar. ne istediğini iyi bilirsin hatta daha önemlisi ''ne istemediğini''. yorucu bir ilişkiye ve aptal oyunlara tahammülün kalmamıştır. aşkı, sevgiyi ve daha önemlisi uyumu aramaya başlamışsındır. olgunlaşırsın gerçekten seveceğin birisini ararsın geceleri ve boş zamanlarında... kendini anlatabileceğin, beraber dünyayı gezebileceğin, hayata karşı elini tutabileceğin birisini sevmek istersin. 25 yaşından sonraki aşk bir anda olmaz lise aşkı gibi ya da üniversiteli sevgisi gibi değildir. 25 yaşından sonra aşk zamanla gelişir bir anda birisine bir şey hissedemezsin. detayları bilmen gerekir, zevklerini görmen gerekir, kendini nasıl ifade ettiğini bilmen gerekir. bu açıdan aşkın en kaliteli halidir ne istediğini bilen iki insanın birbirine kavuşma serüvenidir.

    bana göre 25 yaş sonrası aşk > üniversite aşkı > lise aşkı.

  • muhteşem bir max ophüls filmi! hayranlık uyandırıcı ve sarsıcı. aristokrat-burjuva kesimin temellerini oluşturan; para, borç, göreve hep hazır uşaklar, hiç ama hiç unutulmayan şallar, halk içine çıkmadan yapılan uzunca kusursuz hazırlıklar, en ufak bir terslikte olabileceklerin dile getirilmesi gibi şeyler ophüls' ün muazzam kamerasıyla asla gözden kaçmaz. o nasıl bir yönetmenliktir ki, "bu" dünyayı kısacık bir filme bu kadar anlamlı yerleştirebilmiştir. filmin her anı, ama abartmıyorum her anı, sosyolojik bir teşhir niteliğindedir. yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerebilir.

    bu sosyal sınıfta tam adlara da yer yoktur. o yüzden louise, sadece "madame de..." olarak anılır. yani ismi yoktur da diyebiliriz. küpelerin farklı karakterlerde farklı olguları temsil etmesi ise, son derece zekice tasarlanmış bir ophüls marifetidir. küperlerin her hareketinin birbirine bağlanması; olay örgüsünün, konunun, karakterlerin de bütün önemli ayrımlarını birbirine bağlayan şey olur. mesela louise için küpeler aşkın sembolüyken, andre için aristokrat gücün sembolüdür.

    andre, masumiyeti yitirilmiş bu evlilikte, evliliğin sınırlarını belirleyici ilişkileri yürütebildiği sürece sakin ve nazik bir adam olarak kalırken; bu durum tehlikeye girdiğinde ise (louise, donati' ye aşık olduğunda) kimlik değiştirerek evliliği korumak için gerekeni yapar.

    filmin sonunda küpeleri gördüğümüz yer ise çok manidardır. burjuva ikiyüzlülüğünün simgesi haline gelen, herşeyin gösterişten ibaret olduğu bu yer, bir kilisedir.

    olayların gelişimi ve filmin ayrıntılarının bütüne yedirilen yapısı çok az filmde görülebilecek bir şeydir. bu kadar çok şeyi, bu kadar fazla düzlemde bir araya getirip, ortaya muazzam bir eser çıkarmak, benim şahsen sinemada az rastladığım bir durumdur. max ophüls özgün kamerasıyla harikalar yaratmış, övgüyü sonuna kadar haketmiştir.

    son olarak film hakkında martin scorsese' nin söylediklerini de aktararak entryi sonlandırıyorum.

    - marty: “bazı belli başlı stiller vardır, hemen içine girmekte zorlanırım. max ophüls’ün bazı filmlerinde olduğu gibi. mesela the earrings of madame de…‘yi anlamak için otuzlu yaşlarımı beklemem gerekti."

  • "konuşmak istiyorsa senin yazmanı beklemez yazar, sesini duymak istiyorsa arar, görüşmek istiyorsa bir fırsatını bulur, sevmek istiyorsa sana saçma sapan bir anlam yükler kendine bahane yaratır yine sever. insan bu, istese yapamayacağı şey yok ama istememiş demek ki ne yapacaksın? "
    ...