hesabın var mı? giriş yap

  • bireysel emeklilik olayının ne demek olduğunu yazdığımda insanlar bana kızmıştı. (bkz: bireysel emeklilik/#44018930)

    bunun özet olarak, en yalın haliyle anlamı şudur; "sana verdiğimiz paranın bir kısmını ver de biz onu işletelim. ancak bu yolla piyasa derinliği elde edebiliriz".

    insanlar şunu görmüyor; türkiye'de çok genç bir nüfus geldi ve şu anda hüküm sürüyor. ama bu gençler devlet iyi planlama yapmadığı için çok çok çok büyük bir oranda yetersiz; vasat insanlardan oluşuyor. buna kendimi de dahil ediyorum. iyi yetiştirilmedik. yaptığımız işlere baktığımızda, bu işleri dünyayla kıyasladığımızda katma değerimizin çok düşük olduğunu görmeliyiz. bizler entelektüel derinliğe sahip olmamızı sağlayacak o eğitimi almadığımız için üretimimiz de vasat. bununla beraber geçmişte erkenden emekli olan dedeler ve babalarımız; gelecekte sosyal patlama yaşanacağı gerçeğinin fitilini ateşlediler. bu genç nüfus; bu vasatlıkla emekli olursa ve bu emeklilik hakkıyla sosyal yardım alırsa ekonomik sistemimizin göçeceği açık. peki bu hangi sonuçları doğurdu reaksiyon olarak;

    (bkz: sigortalı olmayanların 213 tl ödeme zorunluluğu)
    (bkz: 65 yaşında emekli olmak)
    (bkz: bireysel emeklilik)
    (bkz: doğum kontrol oyununu artık bozuyoruz)
    (bkz: en az 3 çocuk)

    bu son 2 bakınız gelecekte çok fazla yaşlı olmasına karşın; çok az genç nüfus bulunacağından bir felaketin habercisi olarak yorumlanmaka olan gidişatı ifade ediyor.

  • q dergisi tarafından bir gitar compilation cd'si yaratması istenince şu şarkıları seçmiş:

    01. jimi hendrix - machine gun
    02. led zeppelin - no quarter
    03. aerosmith - nobody's fault
    04. aerosmith/run dmc - walk this way
    05. jeff beck - cause we've ended as lovers
    06. jeff beck - i ain't superstitious
    07. jeff beck - rock my plimsoul
    08. jimi hendrix - purple haze
    09. jimi hendrix - all along the watchtower
    10. van halen - runnin' with the devil
    11. cheap trick - gonna raise hell
    12. eric clapton - cocaine
    13. derek & the dominoes - layla
    14. gary moore - shapes of things
    15. ufo - rock bottom (live)
    16. scorpions - fly to the rainbow
    17. bb king - the thrill is gone
    18. chuck berry - johnny b goode
    19. deep purple - burn
    20. rory gallagher - wheels within wheels

  • hepsini izlemiş biri olarak mini mini yorumlarda bulunayım:

    seinfeld: oldukça akıcı, keyifli ve komik bir dizidir. her ne kadar her bölümde farklı olaylar cereyan etse de hikayesi de merak uyandırıcıdır. ayrıca costanza gibi harika bir karaktere sahiptir. çekildiği dönemden kaynaklı mizahının biraz eskimiş, temposunun ise çağımıza göre yavaş kaldığından olsa gerek pek kahkaha attırmaz.

    office: neden bu listede bilmiyorum; çünkü diğer dört komedi dizisinden de tarz itibariyle oldukça farklıdır. kanımca içlerinde en kaliteli mizahın ve en başarılı karakterin (michael scott) yer aldığı dizidir. yani öyle bir karakterdir ki, muhtemelen diziler tarihinin kimi zaman en sevimli kimi zaman da en sinir bozucu baş karakteridir.

    friends: bu diziler içerisinde muhtemelen ilk sezonu, en kötü sezon olan tek dizidir. bu nedenle başlarda bırakan çoktur. ancak ikinci sezondan itibaren şahane bir şekil almaya başlayan dizi, giderek artan ivmeyle, standardı hiç düşürmeden 10 sezon boyunca akar. saydığımız ilk iki dizinin aksine yer yer güldürüp yer yer ağlatarak her iki duyguyu da yaşatır. bu nedenle izleyicide empati duygusu yaratır ve diziye olan bağlılığı kemikleştirir. bunu bu listede bir de himym gerçekleştirebilir ancak.

    himym: içlerinde eşzamanlı izlediğim tek dizi. dizinin başladığı yıl ben de üniversiteye yeni başlamıştım; benzer bir arkadaş grubum vardı. bu nedenle duygusal açıdan daha bağlıyım bu diziye. friends'ten ilham aldığı muhakkak; ancak barney stinson gibi efsane bir karakteri barındırması bakımından önemli. ayrıca pek çok sebeple, içlerinde en çok haksızlık yapılan dizi olduğunu düşünüyorum. evet, bazı sezonları gerçekten pek iyi değildir; bu açıdan diğerlerinin gerisinde sayılabilir. ama tutarlılık ve bütünlük açısından en komple dizidir. daha ilk sezonundan, altıncı sezondaki bir olaya referans yapar; altıncı sezon geldiğinde ise o ilk sezondaki referans hatırlatılır. bu detay/dikkat ve tutarlılığı başka hiçbir dizide göremeyiz. çekim teknikleri açısından da en yenilikçi ve en deneysel dizidir. mesela aynı olayın pek çok farklı açıdan çekildiği bölüm, 24 bölümden oluşan koca bir sezonun (9. sezon) yalnızca 55 saatlik bir süreci anlatması, hem her bölümü bağımsız çekip hem de finali merakla bekletebilmesi gibi daha pek çok benzersiz özelliğiyle bence himym oldukça başarılı bir dizidir. benim listede en sevdiğim dizidir. ara ara çeşitli bölümleri izlemem harici, üç defa da baştan aşağı bitirmişimdir.

    coupling : içlerinde ağlatacak derecede, hunharca, yerlere yatıra yatıra güldüren tek dizidir. dizide komedi arıyorsanız coupling en başarılısıdır. hatta cenaze ya da israilli hatun bölümleri fark yaratır. ancak coupling dizisinde duygu eksikliği olduğunu düşünüyorum. sanırım dizideki arkadaşlıkların sığ, muhabbetlerin yüzeysel olmasıyla ilgili bir durum.

  • (bkz: yıllar geçse de üstünden bu kalp seni unutur mu)

    kaderin cilvesi olsa gerek, profesyonel kariyerindeki son golünü, ankaragücü formasıyla inönü'ye çıktığı ilk maç olan 30 ekim 2005 beşiktaş ankaragücü maçı'nda beşiktaş'a atmıştır. golü atınca boynu bükük, başı düşük şekilde santraya yürüyen bu tatar oğlanı bütün stadyum ayakta alkışlamıştır (kadir gecesine gelen o maç koy ateiste koy sataniste koy putpereste tezahüratının ilk kez yapıldığı maçtı ayrıca. hemen ardından o dönem gündemin en önemli konusu olan islami terör örgütü el kaide'ye gönderme yapılarak "ateizm onuru kaideyi yenecek" diye bağırmıştı bütün taraftarlar).

    attığı golleri, gollerden sonra gidip korner direğini tekmelemesi, dövmesi, sempatik ama çekingen duruşu... ne güzel adamdın sen be ilhan. adın her geçtiğinde yalçın çetin'in sevinç nidalarını duyuyorum ben hala, kep atma törenine gitmeyip evde seyrettiğim o maçı ve bize yaşattığın o sevinci ve sesleri unutmuyorum:

    "ilhan… ilhan… ve goool… yarı finaldeyiz! dünya’nın 4 büyük takımının arasındayız…"

  • tefsirini de yapayım tam olsun:

    her şeyden önce bu bir kefenini sırtında taşıma hikayesidir.

    eskiden dervişler kefenlerini sırtında taşırlarmış ki ölüm, dünyanın geçiciliği aklından hiç çıkmasın, herkes de bu hakikati hatırlasın. kefeni sırtında taşıma hikayelerinin en ünlüsü de ortaokul tarih derslerinde öğrendiğimiz üzere 50 bin askeriyle 400 bin kişilik orduya saldırmadan önce kefenini sırtlayan alparslan'dır*. kısacası bu bir "ölüme hazırım" mesajıdır.

    bu geleneğin 20. yüzyıla uyarlanmış hali de sıcak havada bile ceketle gezen, dervişvari yaşam tarzından dolayı kul lakabı takılmış bir kişidir. insanların anlam veremediği bu ceketin hikmeti ortada kalan cesedin üstünü kapatmakta kullanılınca cümle alem tarafından anlaşılmakta, ceketin sırta gömlekle takım olsun diye değil kefen vazifesi görmek üzere giyildiğinin farkında varılmaktadır.

    ya kısmet, ya nasip meselesine gelirsek; kısmet ile nasip arasında şu fark vardır: kısmet belki olacak belki olmayacak olay için, nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan ama kime veya ne zaman denk düşeceği belli olmayan olaylar için kullanılır. o zamana kadar yatmadan önce "sabaha ya kısmet" demesinde 'uyuyup da bir daha uyanmamak var' hikmeti, her sabah kalktığında "ya nasip" demesinde de hem gün başlayınca rızkını çıkarmak için çalışmaya başlama besmelesi hem de 'bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak' sorusu vardır.

    münzevi bir hayat süren kul ahmet'in yatmadan önce ve uyandıktan sonra ne söylediği mahalleli nereden biliyor orasını ben de çözemedim yalnız.

  • netflix'in top trend yeni suç belgeselinin kahramanı: mitomani jennifer pan!

    jennifer pan, 1979'da vietnam'dan kanada'ya taşınan göçmen hann pan ve bich pan çiftinin en büyük kızıydı. hann ve bich pan çiftinin 86’da jennifer ve 89’da felix isimli 2 çocuğu olmuş. hann alet ve kalıp ustası olarak çalışırken, bich araba parçaları yapmaktaymış. ikili, 2004 yılında asya nüfusunun yoğun olduğu markham'da büyük bir ev, 2 lüks araç satın almışlar ve genelde kendi hallerinde sessiz, sakin bir aile tablosuna sahiplermiş.

    ebeveynlerin jennifer’dan son derece büyük beklentileri varmış, kızlarının kimseye muhtaç olmadan güzel bir hayat sürmesini istemişler, bu nedenle jennifer, dört yaşındayken piyano ve artistik paten dersleri almaya başlamış, bu paten konusunda oldukça yetenekliymiş fakat dizinde yaşadığı bir sakatlık yüzünden bırakmak zorunda kalmış. aile kızlarının gelişimi konusunda çok katıymış. dışarıda gezmesine, arkadaşlarıyla takılmasına ve erkek arkadaş yapmasına izin vermemişler çünkü bu etkinliklerin onu akademik başarıdan uzaklaştıracağını düşünüyorlarmış.

    diğer taraftan, jennifer iyi notlar alacağı yönündeki büyük beklentilere rağmen, müzik dışındaki notları ortalamanın üzerini geçememiş ve ailesinin bu beklentilerini yerine getirmek için sahte karneler ve diploma hazırlamış, akademik başarılarını uydurmuş ve hiç gitmediği bir üniversiteye gidiyormuş gibi yaparak yalan söylemiş. bu süre boyunca, zamanını hem bir restoranda çalışarak hem de piyano dersleri vererek geçirmiş ve liseden beri yakın gördüğü daniel wong ile takılmaya başlamış. wong madde kullanımı ve ticaretiyle uğraşan bir sabıkalıymış dolayısıyla aile son derece doğal olarak kızlarının wong ile görüşmesini istememişler, fakat kanadalı kızların efendi erkek yerine pi.. şaka şaka… jennifer’da ailesine bu ilişkiyi bitirdiğini söyleyerek gizli gizli telefonlaşmaya devam etmiş ama bir gün wong sürekli bir şeyleri gizli saklı yaşamaktan bıkarak ilişkiyi bitirmiş ve başka bir kadınla takılmaya başlamış. jennifer ise bu andan itibaren wong’un yeni kız arkadaşına karşı asılsız suçlamalarda bulunmuş.

    jennifer pan, kasım 2010'da annesinin vurularak öldürüldüğü, babasının ağır şekilde yaralandığı bir saldırı da 3 saldırganın eve zorla girdiğini, kendisi üst katta trabzanlara bağladığını ve hayatı için yalvardığını söylemiş. polis olayı araştırmaya başladığında, kamera kayıtları vesilesiyle 3 kişinin ön kapıdan girdiğini görmüş ama kapıda bir zorlama belirtisi yokmuş. jennifer’ın 911’i oldukça kolay bir şekilde araması da ilginçmiş, bu katiller ayrıca evdeki hiçbir değerli eşyayı almamış, jennifer’ı neden canlı bıraktıkları da anlaşılamamış. nitekim bu tutarsızlıklar polisin şüphelenmesine neden olmuş. baba hann yoğun bakımda uyandığında, kızının 3 suçluyla birlikte hareket ettiğini söylemiş ve polis hemen jennifer’ın telefonunu incelemeye almış. jennifer’ın anne ve babasını öldürmesi için aralarında erkek arkadaşı daniel'in de bulunduğu üç kişiyle anlaşmasına ilişkin kanıtlar tespit edilmiş. ikili bu işten 500.000 dolar miras kalacağını hesaplamışlar ve 10.000 dolar karşılığında homeboy lakaplı lenford roy crawford ve david mylvaganam isimli 2 kişiyi tutmuşlar.

    2014 yılında, yapılan sorgulamalar neticesinde jennifer pan birinci derece cinayet, cinayete teşebbüs ve cinayet işlemeye yönelik komplo kurmaktan, ortakları wong, mylvaganam ve crawford ile birlikte 25 yıl boyunca şartlı tahliye olmaksızın müebbet hapis cezasına çarptırıldı. dava, ebeveyn baskısının, yanlış partner seçiminin ve insanların maddi kazanç için ne kadar ileri gidebileceğinin üzücü hikayesi olarak arşivlerde yerini almıştır.

    kaynak 1

  • "bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu."

    tokat gibi resmen, oturup üstüne bir süre düşünmüştüm ilk okuduğum vakit.

    (bkz: albert camus)
    (bkz: düşüş)