hesabın var mı? giriş yap

  • memleketteki evlilik kurumunun kısa özeti ve - kanımca - bir çok boşanmanın görünmeyen sebebi.

  • almanya dışişleri bakanı sigmar gabriel'in açıklamalarıyla başlayan ve şansölye angela merkel'in açıklamalarıyla devam eden, henüz türkiye'nin yanıt vermediği, ciddi bir krizin başlangıcı olarak işaretlenmesi gereken gün.

    kaynak

    ne dedi gabriel, bakalım:

    *türkiye'ye çok sabır gösterdik
    *türkiye politikamıza yeni bir yön vermemiz gerekiyor
    *türkiye sadece avrupa değerlerinden değil nato değerlerinden de uzaklaşıyor
    *hukuki güvencenin olmadığı bir ülkede hiç kimseye yatırım yapması tavsiyesi veremeyiz

    bunlar tabi, açıklamalarından sadece bir bölüm.

    ve merkel de çıktı, dışişleri bakanını doğruladı. velhasıl türkiye için kötü sinyaller geliyor.

    türkiye de yanıt vermiş. cumhurbaşkanlığı sözcüsü ibrahim kalın bakın ne diyor:

    "bu talihsiz açıklamaların yaklaşan seçimlere yönelik iç siyaset yatırımı olduğunu düşünüyoruz"

    kaynak

    "kişi kendinden bilir işi" diyorum. gülünç.

  • ulan duyuyorduk zaten.

    sen ramazanda "neden oruç tutumuyorsun?" diye linç edene kadar duyuyorduk. her cuma metro altgeçidinde seccadelerden yürüyecek yer kalmadığında bile -ki sen sırf camiye gitmeyip camiyi dükkanının önüne getirirken- duyuyorduk. günde beş vakit ezan dinlerken, kahvede bahçede ezan okunurken müziğin sesini bana sormadan kısarken de duyuyorduk. bir ortama her gelenin alnımızda yazıyor gibi "selamün aleyküm" diyişini karşılıksız bırakmazken de duyuyorduk. siz yılda birgün anma, yıldönümü, etkinliğe; günde bir saat basın açıklaması, protesto, duyuruya tahammül edemediğiniz halde haftalar süren kutlu doğumlarda, aylar süren mutlu ölümlerde, sayısız kandillerde ortalığa çıkmazken de duyuyorduk. kurban olayım söyleyin ölmemiz dışında elimizden gelebilecek ne gibi bir saygı daha bekleniyor?

  • bölük astsubayının giriş mülakatında sorduğu "ibnelik var mı?" sorusu..

    10 kısa dönem çömez asker birliğe katılış sırasına göre tek sıra halinde dizilmiş karargahta beklemekteler, içeride bölük astsubayı tarafından bir mülakat yapılmakta.

    - baba adı?
    + vs vs
    - anne adı?
    + vs vs
    - evli misin?
    + hayır

    asıl soru ise şu:

    - ibnelik var mı?

    birliğe en son katılanlardan birisi olmamdan mütevellit önümdeki kişi sayısı 3e 4e düşmeye başladıkça herkes aynı şeyi söylemeye başlamıştı:

    + lan adam içerde ibne lik var mı diye soruyor lan ne diyeceğimi şaşırdım..!

    içses: evlat önlem al, sana da soracak kesin, sen sordurma, böyle bir sorunun sorulması bile delikanlı adama gelmez.

    asker1: ben evliyim diye bana sormadı.
    asker2: bana sormadı da eliyle böyle yaptı, var mı? dedi (işaret parmağı ve başparmak ile yuvarlak yaparaktan)
    asker3: bana direkt sordu, komutanım olur mu öyle şey dedim, güldü pezevenk.
    asker4: abi iyi de, sanki öyle olsam karşısında "evet komutanım hafiften meyilliyim mi" diyeceğim, sonra cümle alem nabar lan adamı?

    içses: görüyorsun olanları, üstelik bu adamdan sonra sen giriyorsun içeriye, bulamadın hala çözüm yolu. soracak sana da, sana da soracak!

    içeri girilir, bölük astsubayının karşısında esas duruşa geçilir.

    - baba adı
    + vs vs
    - ana adı
    + vs vs
    - evli misin?
    + hayır...! am.. ama evleneceğim kızı buldum komutanım. (içses: süpersin oğlum bravo, yırttın, soramaz bundan sonra)

    - nerde buldun lan, burda mı buldun?
    + (bu program geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak,devam etmek için bir tuşa basın)

  • 1800'lerin sonunda dünyanın dört bir yanındaki büyük şehirler “at gübresinde boğuluyordu”. insanlar, bu şehirleri işleyebilir kılmak için hem insanların hem de eşyaların taşınması amacıyla binlerce ata bağımlıydılar.

    1900 yılında yalnızca londra sokaklarında 11.000'den fazla fayton vardı. ayrıca her biri günde 12 ata ihtiyaç duyan birkaç bin de atlı otobüs bulunurdu. tüm bunlar şehrin içerisinde faaliyette olan 50.000'den fazla at demekti.

    atlı otobüs (1911)

    o zamanlar dünyanın en büyük şehri olan londra'daki at nüfusu bununla da kalmıyordu. şehrin çevresinden şehre mal taşıyan at arabaları da bulunmaktaydı.

    bu kadar büyük bir at popülasyonu büyük sorunlar yarattı. en büyük problem atların sokaklara bıraktığı gübreydi. (bildiğiniz at boku) bir at günde ortalama 7 ila 15 kilogram dışkılar. şehrin içerisinde 50.000'den fazla at bulunduğunu düşünürsek bu, her gün 750.000 kilogram at dışkısı demektir. bu dışkı aynı zamanda sayısız sineğin şehri istila etmesine ve tifo gibi hastalıkların yayılmasına sebep olmuştur.

    her at dışkının yanında günde yaklaşık 8-9 litre kadar da idrar yapmaktadır. 50.000 at üzerinden hesapladığınızda 450.000 litreden fazla idrarın sokaklara aktığını söyleyebiliriz.

    tüm bunlar yetmiyormuş gibi o zamanlar çalıştırılan bir atın yaşam beklentisi sadece 3 yıldı. çalışırken ölen atların leşlerinin de sokaklardan kaldırılması gerekiyordu. ancak, cesetlerin kaldırılması zor olduğu için genelde çürümeye bırakılıp, çürüdükten sonra kolayca parçalanıp o şekilde şehir dışına taşınıyordu.

    londra sokakları insanlarını zehirlemeye başlamıştı.

    ancak bu sorunlar sadece ingilizlerin başını ağrıtmıyordu. new york'un günde yaklaşık 1.500.000 kilogram dışkı ve 900.000 litre idrar üreten 100.000'lik bir at nüfusu vardı.

    the times gazetesi 1894'te "50 yıl içinde londra'daki her sokak dokuz metrelik gübrenin altına gömülecek" tahmininde bulunduğunda sorun doruk noktasına ulaşmıştı.

    bu süreç "1894 büyük at gübresi krizi" olarak tanımlandı ve 1898'de new york'ta düzenlenen dünyanın ilk uluslararası şehir planlama konferansında tartışıldı. ancak bir çözüm de bulunamadı. kent uygarlığı mahvolmuş gibiydi.

    ancak platon'un da dediği gibi "ihtiyaç inovasyonun temelidir" (our need will be the real creator) ve bu sorunun çözülmesi için gerçekleşen buluş motorlu taşıtlardır.

    henry ford'un uygun fiyatlarla motorlu taşıtlar üretme sürecini keşfetmesi ile sokaklarda atlı otobüslerin yerini elektrikli tramvaylar ve motorlu otobüsler aldı. 1912 yılına gelindiğinde, önceden aşılması imkansız gibi gözüken sorun çözülmüştü. dünyanın her yerindeki şehirlerde atların yerini motorlu taşıtlar almış, ana ulaşım ve taşıma kaynağı haline gelmişti.

    kaynak: historic uk

  • hiç beklenmedik şekilde karşılaşınca daha çok gülümseten detaylardır.

    haftalık dergilerimi almak için gittiğim gazete bayisinde dergilerimden birini raflarda bulmaya çalışırken bayinin küçük kızının dükkanın göz önünde olmayan bir yerinden dergiyi çıkartıp gülümseyerek getirmesi ve arkasından babasının yaptığı açıklama;

    -dergiler bu hafta erken geldi ve hemen satıldı, son bir tane kalınca "abi gelirse bulamaz" dedi arkaya sakladı.

    aynı adamın kardeşi de daha önce "siz sürekli alıyorsunuz bu dergiyi, belli ki seviyorsunuz" diyerek uykusuz cildi hediye etmişti. mahallede insanları gülümsetmeye odaklı, sempatik ve güleryüzlü bir ailenin dükkan sahibi olması da ayrıca güzel bir detay.

  • uzun bir süredir gündemi meşgul eden oyuncu.

    ancak sözlükten debe entyleri üzerinden, bir de ınstagram'da reels videoları üzerinden bazı şeyler gördüm. yani kim haklı kim haksız bir şey diyemem. sadece bir şey dikkatimi çekti: amber kaltağı, johnny'ye dior sponsorluğu için "dior'un senle ne işi var? onlar tarzı olan bir firma, senin tarzın falan yok!" diyor. johnny depp'e diyor. elon musk'a, james franco'ya vermiş kadın diyor, tekrar ediyorum johnny depp'e diyor.

    ulan erkek halimle benim bile johnny'ye veresim geliyor, sen kim köpeksin de adama tarzın yok diyorsun kaltak!?

    tamam sakinim.

  • üniversite mezunlarını asgari ücrete mahkum et, bir de utanmadan karşılarına geçip "fakir, fukara" de. yatacak yeriniz yok be sizin, hiçbirinizin!