hesabın var mı? giriş yap

  • matematik dersinde kadın öğretmen öğrencilere sorar:
    -bir ağacın dalında 5 tane kuş var. taş attım, iki tanesini vurdum. geriye kaç kuş kalır?
    öğrencinin biri parmak kaldırır ve cevaplar:
    - hiç kuş kalmaz çünkü diğerleri korkudan uçup gider.
    öğretmen gülümser:
    - hayır. doğru cevap üç olacaktı ama bakış açını sevdim.

    öğrenci duruma çok bozulur ama pek göstermez. ders devam ederken tekrar parmak kaldırır:
    - bir soru da ben sorabilir miyim?
    öğretmen izin verir.
    - sokakta üç kadın dondurma yiyerek yürüyor. biri dondurmasını yalıyor, diğeri ısırıyor, diğeri de emiyor. kadınlardan hangisi evlidir?
    öğretmen şaşırır, kızarıp bozarır ama cevap da vermek zorundadır:
    - hmm...şey..yalayan?
    öğrenci yanıtlar:
    -hayır, parmağında alyans olan. ama bakış açınızı sevdim.

    edit: debe'ye falan girmiş ama daha önce yazılmış ki bu. uyaranlara teşekkürler. fava atanlara da çaylar benden*

  • mülteciler şehrin göbeğinde dilencilik yapıyor.
    kırmızı ışıklarda arabanın camını silmelerini engelleyemediğin gibi sildikten sonra para vermezsen tamponuna tekme atıyorlar.

    önce izmirli'nin gündelik hayatını kolaylaştır tunç bey.

  • 30 yaş ve üstüne gelince ortaya çıkan gerçek.

    çok zor gelir bir zaman sonra hayata yeni insan almak. insanlarla çok güzel eğlenir, muhabbet eder, 40 yıllık dost gibi paylaşımlarda bulunursun. sanki hep böyle devam edecekmiş gibi hissedersin ama ilerlemez o sohbet; kalır orada. telefonlar alınır verilir "mutlaka görüşelim bak"lar yapılır ama en kısa sürede uçar gider bu hiçbir ortak geçmişi olmayan sohbetler.

    hiçbir maya tutmaz hiçkimseyle. yük gibi gelir insanlar.

    iki kişiyle tanıştım bugün. uzuuun bir geçmişleri vardı ve bir iki saate sığdırmak istediler bu geçmişlerini. boş boş baktım "bu bilgileri ben neden dinleyeyim ki?" dedim. herkesin bir hikâyesi yok muydu hem? dünya kuruldu kurulalı gelen trilyarlarca insanın hikâyesinden farklı olan neydi ki onlarınkinden? neden dinlemek için kendimi verecektim ki? ne faydası olacaktı başkalarının yaşanmışlıklarını biliyor olmanın bana?

    böyle düşündüm, boş boş baktım. özet geçsin ve masadan kalkayım istedim en kısa sürede. bir daha görüşür müyüm? bilmiyorum. anormal bir durum muydu peki birinin hikâyesini sana anlatması? tabii ki hayır. sadece ben insanları dinlemekten ne kadar yorulduğumu fark ettim bugün. kimsenin geçtiği yolları merak etmediğimi; bunları dinlemenin en az hayatın kendisi kadar anlamsız geldiğini fark edip, kendime yabancılaştım bir an.

    eskiden detaylı olarak anlatığım kendi ile ilgili kısımları ne kadar özet geçtiğimi de fark ettim bir anda. o kadar doymuşum ki hikâyelere. o kadar bilmek istemiyorum ki kim nedir ne değildir diye. eskiden dinlediğimi göstermek için tebessümle ve ilgiyle baktığım insanlara donuk donuk gözlerle bakıyorum artık...

    insanın 1 üssü n olduğunu ve bu n'leri hiç merak etmediğimi, heyecanlanmadığımı fark ettim...

    mümkünse iki kelime ile anlatsınlar ve gitsinler...

    edit: bu entry'de bahsettiğim iki kişiyi üç yıl sonra hiç hatırlamıyor olmak, tam da entry'nin içeriğini doğruluyor işte...

  • ankara erkeklerinin haince planladıkları karı kaldırma zirvesinin alternatifidir. haydi kızlar gelin şunlara gösterelim bakalım zirve nasıl olurmuş. çatlasınlar adi erkekler! haydi, haydi hepimiz en tangalı en sütyensiz halimizle zirveye! haydi file çoraplar! yalnız kendimiz değil artı birlerimizle beraber coşmaya! haydi!

    http://www.soursummitz.org/s/zirve.php?id=3960 burda belirtilen saat ve mekanda, haydi!

    - abi bana yazdırdınız bunu da emin misiniz lan bi verim alabileceğimize? hayır yapalım tabi elimizden geleni de...bi de benim nick hiç öyle hatun nicki gibi de değil be abi,bi pillibebek yazsaydı nebiliim bi mistiqkedi yazsaydı olmuyo muydu? daha şık dururdu böyle
    - olum napalım, başlığı açacak hatun nicki bulabilseydik zirveyi düzenlemezdik zaten. mistiq son zirvede afişe etti kendini,onu da yemezler,aynı hesap.
    - "okurlar da davetlidir" desem miydi ?
    - de..de..bi de şey yazabiliyo muyuz abi "deri çizme giyenlere bedava bira" mesela??
    - çok belli etmeyelim abi zirvenin fiktif olduğunu? file çorap dedik zaten
    - doğru doğru kalsın böyle
    - abi bişi dicem
    - buyur koç?
    - birbirimizi zikmicez di mi? yani noolursa olsun...söz mü?

    (bkz: ankara kari kaldirma zirvesi)

  • kafamı çevirmeden etrafımdaki kızları kesme yeteneğimi, küçükken berberde kafa sabit halde köşedeki televizyonu izlemeye çalışarak kazandım.

  • istanbul'a yapılmış en büyük ihanetlerden biri olan bu proje durduruldu.
    kendini dinine ve muhallebiye vereceğini söyleyerek istifa (!) eden zamanın belediye başkanı bu proje için "benim ustalık eserim" demişti. her ne kadar kapısından içine girmeyeceğim bir işletmenin imalatı olsa da umarım muhallebilerini de aynı ustalıkla yapmıyordur.

    her gün ama her gün bu projeye denizden baktım, içimde tarifi zor bir kaygı ile martının çelik konstrüksiyonun geleceği günü bekledim, hacmini o zaman algılayacaktım ve kalan ömrüm boyunca bir kuşa kahredecektim.
    gerçi iskeleler için dökülen betonları gördükçe amaçlarının boğaza beton döküp üsküdar'a yürüyerek geçmek olduğunu bile düşündüm.
    projenin her noktası ayrı bir kabus. bu süreçte yolu oradan geçenler bilir, trafik berbat, yaya yolları yürünemez halde (daha geçen hafta kaldırıma araba park etmeye çalışan bir hayvan eziyordu bizi) meydanın sınırları anlaşılmıyor. kabataş kocaman ve düzensiz bir şantiye olmuş.

    şimdi kalkıp projeyi durdurduk diyorlar. kusura bakmayın bu zararın neresinden dönersek kar değil. burada kar falan yok. kocaman bir kamu zararı var. üstüne bir de denizi mahvettiler. dökülen betonlar ne olacak? betonla doldurulan deniz ne olacak? bugüne kadar ödenen milyon dolarlar ne olacak? resepsiyonda verilen ejderhanın sol organın suyu para değil bunların yanında. hakikaten değil.

    ülkede yapılan her iş keyfi, harcanan her para sanki babalarının parası. bir inat uğruna dünyanın en değerli kentlerinden biri olan istanbul'u yaşanmaz, gelinmez, gezilmez, karaktersiz yapılarla doldurulmuş bir ucubeye dönüştürdüler.
    bizim paramızla bize bir cehennem inşa ediyorlar ama ne söz hakkımız var ne de hesap sorabiliyoruz. işte buna kahroluyorum.

  • kara murat/malkoçoğlu filmlerinin vazgeçilmez bir ikilemidir. buna göre siyah elbiseli hain bizans askerleri (en az 10 kişi) kara murat'la karşılaştıklarında, kahramanımıza mutlaka sırayla saldırırlar. biri kara murat'ın üstüne atlayıp folloş olurken, elleri silahlı diğer askerler oldukları yerde sallanaıp sıralarını beklemektedirler. biri de demez mi ki arkadaş sen arkadan tut ben vereyim kılıcı, vereyim topuzu. yok olmaz. illa ki teker teker olacaktır. hatta bu öyle bir hal almıştır ki, kendi sırasında kara murat tarafından öldürülen bazı askerler, kara murat başkalarıyla dövüştüğü sırada çaktırmadan yerde yuvarlanarak kadraj dışına çıkmakta ve yepyeni bi asker edasıyla tekrardan saldırmaktadırlar (kalifiye eleman eksikliği var tabi). bu bazen öyle bir hal alır ki karamurat biriyle dövüşürken, arkasını döndüğü sırada bile bu bizanslılar bir şey yapmadan beklerler ellerinde kılıçlarla. sonra yok koca bizans neden yıkıldı, yok istanbul aslında konstantinapolis... iyi valla.