hesabın var mı? giriş yap

  • uluslararası ilişkiler ve siyaset alanındaki hemen her şey gibi fazlasıyla tartışmalı, civcivli ve olası yeni gelişmelerle hakim görüşlerin de değişebileceği bir konu.

    mesela on yıl öncesine kadar rahat rahat nükleer silahlara sahip iki ülkenin doğrudan karşı karşıya gelemeyeceğini söyleyenler vardı, ciddi bir itibarı da vardı bu görüşün. işi daha da abartarak nükleer silahların görece dünya barışına katkı sunduğunu iddia edenler de vardı. ki, tamamen haksız sayılmazlar ama bu noktada tek başına nükleer silahlar mı bu caydırıcılığı sağlıyor, yoksa genel olarak savaşların hem maddi, hem insani olarak aşırı derecede maliyetli olması yüzünden mi böyle oluyor onu kestirmek zor.

    aslında bu nükleer caydırıcılık meselesinde şöyle bir sıkıntı da var, eyleme geçildikten sonrasıyla alakalı çok bir şey söylemiyor bize. yani tamam, nükleer savaş ihtimali aklı başında insanların göze alabileceği bir risk değil ve bu yüzden haklı olarak tarafların bu korkunç riski göze alamayacakları varsayımında bulunuyoruz bir taraftan. ama diğer taraftan da çok manyak bir canlı türüyüz, kollektif olarak her türlü aptallığı yapabiliriz.

    diyelim ki ok yaydan çıktı, ilk nükleer füzeler ateşlendi. sonra? artık ortada bir caydırıcılık yok, tersine karşı tarafın misilleme yapma zorunluluğu doğuyor bir bakıma. ve insan gerçekten çok acayip bir yaratık, hemen koşullara adapte olabiliyor. bugün “allah korusun” diyoruz ama yarın başımıza geldiğinde bu sefer karşı tarafı neredeyse tamamen yok edene kadar durmamak konusunda hezeyana kapılabiliriz kolaylıkla. bu konuda kubrick’in dr. strangelove filmi benim anlatabileceklerimden çok daha fazlasını anlatıyor, o yüzden geçiyorum.

    ama bir yandan da şu aklıma geliyor. bizim için bu nükleer silah illeti yeni bir mesele sayılır. abd denek olarak japonları seçtikten sonra çok kısa bir süre tek nükleer güç olma ayrıcalığına(!) sahip oldu. neyse ki sovyetler kısa sürede abd’yi yakaladı da bir denge oluşmuş oldu.

    peki tamamen varsayım olarak, yakın gelecekte bir şekilde tek bir nükleer hegemon olursa ne olacak? böyle bir durumda elinde böylesine önemli bir gücü tek başına bulunduran bir devletin bu gücü kullanmasını sınırlandırabilecek çok az mekanizma var aslında. dediğim gibi, böyle bir dönemi çok kısa bir süreliğine yaşadık ve bu kısacık süreçte iki japon şehri yerle bir oldu. öte yandan denge kurulsun diye nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısının artmasını desteklemek de çok saçma geliyor bana, çünkü basbayağı içinde yaşadığımız dünyayı bir barut fıçısına çeviriyoruz bu şekilde.

    o yüzden bu nükleer caydırıcılıkla ilgili tüm varsayımları her seferinde yeniden gözden geçirmek lazım. robotların ve yapay zekanın insanların önüne geçmesinden de, uzaylı istilasından da çok daha korkunç ve çok daha yakın bir tehdit bu insanlık için. uçan otomobiller nerede kaldı diye yakınırken kendimizi kısa bir süre içinde nükleer serpintilerden korunmak için mağaralara sığınırken bulabiliriz yani.

  • ilk üç entry'nin sahibi aynı odada gibi. ikinci tuvaletteymiş gelip entry girmiş, üçüncü çayları getirmiş. çok tatlılar.

    edit: üçüncü çayı demleyip entrysini sildi gitti sanırım.ayrı eve de çıkmış olabilir ne biliyim.

  • ölçüsüz ve izansız. sıkıcı. bıyıklıysa çok daha sıkıcı. aynı konuyu bir bıyıklıyla tartış bir de bıyıksızla, bıyıklı olan daha çok sıkıyor.

    yürüye yürüye geldiğimiz ve ayrı yollara gideceğimiz belliyken, o yol ayrımına on metre kalmışken "türkiye'nin üzerinde büyük oyunlar dönüyor" diyemezsin densiz gibi.
    nereden baksan 3 km.si var bu iddianın. ben karşı iddialarımı sunacağım, sen o zavallı beyninle karşı itirazlar getireceksin böyle böyle... nereden baksan aynı hatta ait dokuz ila on dolmuş yanımızdan geçmiş gitmiş olacak.

    "evet abi ya. dönüyor bazı oyunlar" diyerek bitirebilir miyim bu mevzuyu? ya da "yok ya dönmüyordur oyun moyun. hadi görüşürüz hocam" diyerek ben orada ayrılabilir miyim? ağır siyasî geyik yapacağız ve on metre sonra herkes kendi yoluna gidecek. gidemez. ben geriye kalan yolumu tartışa tartışa giderim akli melekeler açısından problemli bir insan profili çizerek.

    daha da beter olan o ayrımda ayakta dikilip lafın sözün bitmesi için bekletiyorsun insanı. yapmayın bunu. gerekirse yolu uzat ama 10m için 8m'lik konu aç, kalan 2m'de de vedalaşma ritüeline vakit kalsın.

    edit: umut sarıkaya'nın karikatürü var imiş bu konuda (ki olmasa şaşardım zaten) peki umut sarıkaya benden önce bunu nasıl akıl etti !!!?!!? biz bunları tartıştık zamanında buralarda #35011952

  • türk emeklilere 3500 tl maaşı reva gören adamın sözü.

    asgari ücret 8500 tl iken türk öğretmenlere 9bin tl (pardon 11 bin tl oldu müthiş arttı) maaşı reva gören şahsın sözü.

    asgari ücret 8500 tl olurken okumuş eğitim almış ve tonla sınavı başarıyla geçmiş türk memurlara 10bin tl maaşı reva gören adamın sözü.

    inşaat patronlarından vergi silerken, akşam üstü bir içki içeyim diyen türk vatandaşına %400 vergi kitleyen şahsın sözü.

    iyi kötü bir maaşım var araba alıp ulaşımımı kolaylaştırayım diyen türk'e, önce bana iki araba al sonra kendine bir araba alırsın diyen kişi.

    ülkeye 10 milyon tane vasıfsız arap kişiyi doldurup onlar 50 milyar dolar harcarken, türkleri yok sayan kişinin sözüdür.

  • 40 yaş üstüyseniz ve 25 yaş altı bir aile ferdine bir şey yazacaksanız caps lock'u açık tutmanız farzdır. açık değilse derhal açılmalıdır. yoksa kimin anne/baba/teyze/dayı/amca/yenge olduğunu nasıl anlayacağız?

  • üç ihtimalli program:

    a) tv başında izleyenler daha çok sıkılıyor
    b) stüdyoda izleyenler daha çok sıkılıyor
    c) program konukları daha çok sıkılıyor

    herkes uyukluyor lan, ne ayak? okan bayülgen de "yaa uyumayın da konuşalım" diyen yatakhane arkadaşı gibi. yazık.

  • sherlock holmes 19. yüzyılın en meşhur kokain kullanıcısıdır. peki neden kokain kullanmayı tercih etmiş bakalım:

    sherlock holmes romanlarının ikincisi, 1980 yılında yayınlanan dörtlerin işareti'dir. bu romanda ünlü dedektif deri çantasından bir şırınga çıkarır, kolunu sıvar ve kendine bir enjeksiyon yapmak için hazırlanır. bu sırada meraklı gözlerle izleyen doktor watson'a "bu kokain, yüzde yedilik bir çözelti. denemek ister misin?" diye sorar. görsel

    sherlock holmes, ilk yazılı eserlerinin yayınlanması ile birlikte 19. yüzyılın en ünlü kurgusal kokain kullanıcısı oldu. holmes öykülerinin ilk eleştirileri, "birinci sınıf bir gizemi çözmekle ya da başka bir gizemin eksikliğinden dolayı kendisini kokain ile teselli etmekle meşgul bir özel dedektif" imajından etkilenerek yapıldı.

    yaratıcısı sir arthur conan doyle 1930 yılında öldüğünde bir gazete sherlock holmes'dan "kokain moda olmadan önce kokain kullanan bir adam" şeklinde alaycı bir dil ile bahsetti.

    conan doyle'un sherlock holmes'un tercih ettiği uyuşturucuyu kokain olarak seçmesinin ve viktorya halkının hem sherlock holmes'u hem de onun "yüzde yedilik çözeltisi"ni benimsemesinin nedenlerini anlamak için, viktorya döneminin sonlarında kokainin genel konumu hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

    kokain alkaloidi, 1850'lerde koka bitkisinin yapraklarından izole edilmiş ve ayrıştırılmıştı. ancak 1884 yılına kadar yaygın olarak bilinmiyordu. o yıl, viyana genel hastanesi'nde çalışan genç bir göz doktoru olan karl koller, hafif bir kokain çözeltisinin lokal anestezik gibi davranabileceğini keşfetti. keşfi, (lokal anestezinin başlangıcı kabul edilir) büyük ses getirdi.

    1880'lerde ameliyat acısını giderebilen ancak hastayı uyanık tutabilen bir ilaç mucize gibi görünüyordu. kloroform gibi genele anestezikler onlarca yıldır kullanılıyordu ancak kullanım alanları sınırlıydı ve bazı büyük riskler içeriyordu. birçok doktor ve hasta birinin ameliyata alınmasının ölümüyle (anestezi sonrası uyanamamasıyla) sonuçlanacağından korkuyordu. buna karşın kokain, çok sayıda küçük ameliyatın (diş, burun, boğaz ve cilt ameliyatları gibi) genel anestezi tehlikesi ve zorluğu olmadan yapılmasına olanak sağladı.

    20. yüzyıla girmeye hazırlanan bir uygarlık için kokain, gerçekten çığır açan bir teknolojik atılım gibi görünüyordu. ingiliz tabibler birliği başkanlarından biri olan henry power, "kokainin keşfiyle yeni bir çağ başlamış gibi görünüyor" dedi. kokain hızla ünlü bir uyuşturucu haline gelmeye başladı. gazetelerde kokain hakkında manşet üzerine manşet atıldı.

    chambers’s journal, "son mucize kokain" şeklinde manşet atarak dönemin modunu yakaladı ve haber içeriğinde "kokain tıp dünyasının gözleri önünde bir meteor gibi parladı ancak bir meteordan farklı olarak, etkilerinin kalıcı olduğu kanıtlandı; hastalıkların yıkımı ile savaşta geleceği domine edecek." diye belirtti.

    20. ve 21. yüzyıllardan aşina olduğumuz uyuşturucu kısıtlamaları ve mevzuatı, viktorya döneminde pek ölçüde bilinmiyordu. sonuç olarak, bu yeni mucizevi ilaç, ameliyathane dışında popüler hale geldi ve hızla kullanılmaya başlandı.

    viktorya dönemi insanlarının gözünde kokain, hem ağrı kesici hem de uyarıcı olarak popüler bir evde tedavi yöntemi olarak görüldü. sıklıkla deniz tutması, soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldı. boğaz pastillerinin ve ağrı kesicilerin yerini aldı. diş ağrısı için damla formunda satıldı. görsel

    1986 yılında popüler olan bir ev yapımı soğuk algınlığı kürü, kokainin, öğütülmüş kahve, mentol ve pudra şekeri ile karıştırılmasını ve enfiye olarak kullanılmasını öneriyordu.

    kokain, modern uyuşturuculardan bekleneceği şekilde olmasa da moda dünyasında da yerini aldı. 19. yüzyılın sonlarında, viktorya döneminde şaşırtıcı bir şekilde popüler olan bir dövme modası ortaya çıktı. kokain, dövme yapımı sırasında iğnenin acısının dindirilmesi için ideal bir araç olarak kabul edildi.

    bazı gazeteler dövme yaptırma işlemi için "birkaç yıl önce çok acı verici bir operasyondu ancak kokainin keşfi onu ağrısız hale getirdi" diye yazdı.

    dönemin ünlü dövmecileri, jermyn street'ten sutherland macdonald ve yokohama'dan hori chyo (bir amerikan milyonere dövme yapmak için 2.400 sterlinlik, o dönem için müthiş bir ödeme aldığı söylenir.) müşterilerine ne kadar kapsamlı bir dövme isterlerse istesinler cilt altına enjekte edilecek kokain ile en ufak bir ağrı hissetmeden yaptırabileceklerini belirtmiştir.

    bu yeni keşfedilen ilaca olan yaygın ilgi, conan doyle'un, kurgusal dedektif sherlock holmes'e kokain kullandırmasının sebeplerini açıklıyor. kokain 1890'larda hala "yeni ve muhteşem" görünen bir keşifti. modern teknolojinin insanların hayatını çok çeşitli şekillerde iyileştirebileceğinin sembolüydü.

    sherlock holmes da aynı en modern ve bilimsel araştırmacılardan biri olarak yaratılmıştır. hayata yaklaşımı o kadar rasyonel ve bilimseldir ki dr. watson, holmes'ün bazen bir insandan daha çok bir otomasyon ya da bir hesaplama makinesi gibi göründüğünü belirmiştir.

    19. yüzyılın sonlarındaki tıbbi keşiflerin en "devrimcisi" olan kokain, holmes karakterinin bu yönüne mükemmel şekilde uyuyordu. "en modern ve yenilikçi dedektif için en modern ve yüksek teknolojili ilaç."

    ancak zaman geçtikçe sherlock holmes'un kokain kullanmayı sürdürmesi conan doyle için daha zor hale geldi. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde kokain bağımlılığı ve toksikoz risklerini daha yaygın olarak biliniyor ve anlaşılıyordu. 1904'de doyle, kayıp rugby oyuncusu'nda (the adventure of the missing three-quarter) sherlock holmes'un yüzde yedilik çözeltiden vazgeçmesine karar verdi.

    kariyerinin geri kalanında, sherlock holmes, kendini tütün ve sade kahve içmekle sınırladı. ancak dedektifin kokainle ilgili ilk deneyimleri, bazı ilaçlara yüklediğimiz anlamların zaman içinde nasıl değişebileceğinin canlı bir örneği olarak kaldı.

    kaynak: historytoday

  • babamı da kaybettiğimiz oyun. koskoca beyin cerrahı adam. arabaya biniyoruz "pokestop varsa söyle sağa çekicem" diyo. geçen gün yazlığa gittiler, gece on bir gibi "napıyosunuz?" diye aradım "iyi altı kişi çıktık sahilde pokemon topluyoruz" diyo. bak altı kişi. yaş ortalaması 50 falan bu arada. sözde biz oynuyoruz diye ne olduğunu anlamak için indirdi benim levelı falan geçmiş şu an. dışarı bi çıkıyo bi daha görebilene aşkolsun. akşam yiyecek bi şeyler almaya diye çıktı bir saatten fazla bekledik. pokemon iyi pokemon güzel de evde çocuklar aç.

  • en ozendigim aktivitelerden biri.
    kış boyunca 30 kg domates ile yemek pisiyor o evde. ben 3 kilodan yapsam bitiremem ertesi yaza da kalır.
    kışlık sebzeleri yazdan depolamak demek aile demek.

  • alternatif olarak turkiye de yaya geçidinde beklerseniz önünüzde dolmuş durur, karşıya geçemezsiniz.

  • herşey güzel giderken hiçbir sıkıntımız olmazken ,sene 2000 türkiye nin mali kriz geçirdiği, doların alıp başını gittiği, esnafın kepenk kapatmaya başladığı bir dönemdeyiz. babamda dolarla bir araba almış dolar birden artış gösterince de onu ödeyemez hale gelmişti işler iyi gitmemişti. ben o sıralar öğrenciyim daha yeni gelmişim eskişehir e yurtta kalıyorum işte derslere gidip geliyoruz okuyoruz ediyoruzz . ben tabi yeni bir şehre gelmişim ortama daha yeni alışmışım kendimi yalnız hissediyorum sevdiklerimi özlüyorum böyle bir bocalama devresindeyim falan herşey ilk başlarda güzel giderken babam yurt parasını ödemekte ve bana harçlık göndermekte zorlanmaya başlıyor. öğrencilikte idare ediyosun bi şekilde sadece yumurtayla beslen, sadece makarnayla beslen farketmiyor. ama zamanı gelince yurt sorumlusu ödemenin geciktiğini her ay tekrarlayınca sende de motive kalmıyor . sonra bir gün telefonla konuşurken anneyle eve haciz geldiğini öğreniyosun başka problemlerin olduğunu öğreniyosun. kalkıp memlekete gittiğin bir gün yine haciz memurlarıyla karşılaşıyosun hatta aynı gün babam kredi alacak bankadan, eve de exper gelecek annem haciz memurunu exper zannedip buyrun buyrun diye içeri davet etmişti (sonradan buna çok güldük) baktım olmuyor 1 sene sonra ben okuldan ayrıldım. toparlanmak zorundaydık o sene annem emekli oldu mecburen çünki emeklilik parsını borçlara vermek zorundaydık. sağlık problemlerimiz çıkmıştı ortaya ve de üstüne üstlük 5 senelik sevgilim benden ayrılmıştı kısacası hayatın dibinde olduğumuz bir dönemdeydim.markete gittiğimizde elimizde hesap makinasıyla alışveriş yapardık sadece temel ihitiyaçlar alınırdı. öyle her beğendiğimizi sepete atamazdık artık. bu süreci geçirmek uzun zaman aldı herşeyi düzene sokabilmek, tabi bu ailemizin birliği beraberlği sayesinde oldu. sonra ben tekrar başka bir üniversiteye girip okudum hayatıma yeni bir yön verdim işlerimizde düzeldi çok şükür şimdi eskiisnden de daha iyiyiz. ama şunları öğrendim paralı da parasız da nasıl yaşanabildiğini, dipten nasıl çıkılabildiğini, beraber olmanın güç kazandırdığını en önemlisi sabretmeyi ve savaşmayı öğrendim.