hesabın var mı? giriş yap

  • ''yalnızlığın dezavantajlarından birisi vardır ki, bilincine varılması ötekiler kadar kolay olmaz. bu dezavantaj; sürekli evde kalmak yüzünden, dış etkilere karşı çok duyarlılaşan bedenimizin en küçük bir hava akımında bile hasta olmasıdır. sürekli köşeye çekilmişlik yüzünden ruhsal durumumuz öyle duyarlı olur ki, en önemsiz olaylar, sözcükler ve hatta salt tavırlar yüzünden huzursuz olur, hastalanır ya da inciniriz. oysa sürekli kalabalığın içinde kalan biri, bunları dikkate almaz bile.''

    demiş arthur schopenhauer.

  • bu uzay aracının hangi veriye dayanarak daha güvenli olduğunu soran bm778 nickli yazara cevabı ben vereyim.

    birincisi, bu araçla ilk kez astronot gönderiliyor olabilir, ancak kazaların kaynağı olan booster modülleri yıllardır başarıyla kullanılıyor. o çok güvenilir kabul edilen soyuzlar bile bugüne kadar 10 küsur kaza yaptılar, neyse ki bu kazaların büyük kısmı insansız uçuşlara denk geldi de fazla can kaybı yaşanmadı. ancak uzay araçlarının güvenliği sadece insanlı uçuşlara bakarak ölçülmüyor.

    bu aracın en çığır açan özelliği hem ucuz maliyet hem de güvenilirliği bir pakette sunması. normal roketler, buna geliştirme maliyeti sıfıra düşmüş soyuzlar da dahil olmak üzere, çok maliyetliler, çünkü konvansiyonel roketler bir kez kullanılmak üzere üretiliyorlar. evet, bir kaza anında astronotları taşıyan modülü roketten ayıracak sistemleri olduğu için daha güvenliler, ancak pahalılar.

    uzay mekiği ise maliyet açısından daha hesaplı olmasına rağmen kaza anında astronotların ana gemiden ayrılmalarına olanak vermediği için daha riskliydi.

    bu yeni araç ise hem en güvenli roketten daha güvenli, hem de uçuş ve yük başına maliyeti uzay mekiğinden daha düşük. neden mi?

    maliyetten başlayayım uzay mekikleri düşük maliyetliydiler, ancak sadece mekik kısmı yeniden kullanılabiliyordu. bunun yanı sıra, ısı yalıtımına yarayan, gemiyi çevreleyen özel üretim seramikler girişte hasar gördükleri için bakım masrafı çıkarıyordu. bu yeni aracın bütün parçaları sağ salim dünyaya geri indirilip yeniden kullanıma sokuluyor. hiç bir şeyin yeniden üretilmesi gerekmediğinden uçtukça sefer başına fiyatı düşüyor.

    şimdi gelelim az bilinen güvenilirlik konusuna. konvansiyonel roketlerde astronotları taşıyan kapsülün ucunda ufak bir roket bulunur. bu roket kalkışta bir infilak olursa kapsülü aşağıdaki ana roketten koparıp patlama alanının dışında bir alana paraşütle indirmek amacıyla kullanılır. roketlerin kaza tehlikesine en açık oldukları an kalkıştaki ilk birkaç saniyedir. bu ufak roket sistemi o birkaç saniyelik riski ortadan kaldırır, ancak daha sonra kopar ve düşer, çünkü uçuşun sonraki evrelerinde işe yaramadığı gibi ek ağırlık oluşturmaktadır.

    yeni araçtaki güvenlik roketi ise kapsülün kendisine entegre edilmiş durumda. yani sadece başlangıçtaki büyük riske karşı değil, sonraki daha ufak risklere karşı da güvenlik sağlıyor. konvansiyonel roketlerde kapsülü ana roketten hızlıca koparmak mümkün olmuyor çünkü kapsül bir motor içermiyor. yani uçuşun herhangi bir anında ana motorlar patlasa kapsülün kendisini kurtarıp kaçabilmesi mümkün değil. zaten kaçabilse bile o anki ivmesi ve doğrultusu neyse ondan motorlar olmadan dönmesine imkan yok. yani sonuçta uzay boşluğunda kayıp da olabilir.

    yeni kapsül ise görevin herhangi bir anında kendisini ana roketten hızlıca ayırıp kaçabilme, sonrasında da kendi başına dünyaya dönebilme yeteneğine sahip. evet, bu güne kadar insanlı uçuş yaparak test edilmedi ancak bugüne kadar üretilen en hesaplı ve en güvenli uzay aracı olduğunu bilmek için test edilmesine gerek yok.

  • eveeet sonunda 500 sene konusacaklari bir gündemleri oldu.

    edit: madem dikkat çektik, o zaman biz de bir araya gelip saunaları boykot ediyoruz. ve diyoruz ki, kahrolsun fin hamamı, yaşasın yerli ve milli atamızdan yadigar göbektaşlı tellaklı türk hamamı!

  • hangi başlığa yazayım diye ararken çıktı karşıma. eziklik değil de ukte benimki. ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahipken, çocuk yaşta öğrenim hakkı elinden alınan, otuz olayazmış ancak halen içinden bundan mahrum bırakılmanın öfkesini atamamış ben...

    dün gecenin ortasında göz yaşları içinde uyandım. yine.
    insan bu yaşa gelir de hala kendini okul koridorlarında, sıraların üzerinde, dersliklerde görür mü diyorum. yine annemle kavga ediyorum, 13 yaşında yalvar yakar okumak istiyorum diye mücadele ediyorum tek başıma.

    elimden alınan çocukluğuma, sahip olmadığım hiç var olmamış anılarıma, öğrenmeye olan aşkıma, dört duvar arasına kapanmış 10'lu yaşlarıma, gençliğime ağlıyorum o kabuslarda.

    arayı kapatmak için kalkıp ders çalıştığım, gizli gizli kitap okuduğum uykusuz kaldığım geceleri, üzerine yine her sene birinci olduğum medrese derslerini, sekiz senede öğrenilecek ilmi dört senede hıfzettiğim o günleri hatırlıyorum.

    maddi her imkana fazla fazla sahipken bana istemediğim bir yol çizen aileme bakıyorum. sonra kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışan kendime. yetişemiyorum.

    ezik değil ama eksik hissediyorum, kaybolmuş hissediyorum. geç kalmış hissediyorum. şu an olabileceğim yeri hayal edip olduğum yere bakınca, yapılan haksızlığı hatırlıyorum tekrar tekrar. öfkeleniyorum.

    bana sorulmadan tayin edilmiş hayatıma, elimde olmayanlardan dolayı, elimde olanlarla yaptığım seçimlerin beni getirdiği yere bakıyorum...

    çevremdeki insanların, sırf o "diploma" denen kağıt parçasına sahip değilim diye kaale almayışlarını, potansiyelimi görmeyi iletimi, cahilliklerini hazmedemiyorum.

    başka kadınların ne güzelliğine, ne zenginliğine, okudukları "iyi" okullara bakıp kıskanıyorum, imreniyorum...

    her şeyi sineye çekiyorum ama bunu aşamıyorum!...

    edit: mesaj kutusundaki sayıya şaşkınlıkla uyandım. sonradan anladım ki dünkü iç döküşüm debe'ye girmiş.

    elbette okumayı bırakmadım; liseyi açıktan bitirip, yaşıtlarımla mezun oldum. şu an ise açık öğretimden sosyoloji okuyorum. yine de bu bazı şeylerin yerini doldurmuyor. şu an örgün eğitim almak istesem yine dış engellerle karşılaşacağım. yine de belki ileride olur...

    çok söylenmiş; herhangi bir üniversiteyi okumuş olmak için değil, ciddi anlamda kaliteli eğitim veren, bilgi üreten ve ürettiren bir okuldan derece ile mezun olmak isterdim.
    ne yazık ki, bu olsa bana açılacak kapıları, okuduğum kitaplar açmıyor.

    "maddi durumun yerindeyse önemi yok" diyen de var.
    benim için bu -elbette o da önemli ama- meslek sahibi olmaktan ibaret değil...

    evet, yine de okumanın yaşı yok ve bırakmış değilim ancak bazı şeyler zamanındaki gibi olmuyor ve yaşadığımız bazı şeyler unutulmuyor.
    ben de bunun vermiş olduğu anlık duygu yoğunluğu ile yazmıştım.

    son yazdıklarım bölük pörçük oldu biraz ama...

    attığınız her mesaj ve iyi dilekleriniz için tek tek teşekkür ediyorum.*

  • yıl 2004.
    yer batı taraflarda bir üniversite.

    salsa, chacha, merengue kursu açıldı. gittik kayıt yaptırdık ama kurs açıldıktan sonra ne görelim 30 kız var kursta ve toplam iki erkeğiz yurttan oda arkadaşımla. kızlar bizimle eş olmak için adeta yarışıyor. sırayla bütün kızlara eşlik ediyoruz. her akşam kurs çıkışı yemek ve kahve bahanesi ile kızlar bizi evlerine davet ediyor. bir nevi öldük ve cennete düşmüş hayatı yaşadık 1 hafta boyunca.

    daha sonra salsa kursumuzda erkek açığı var afişleri asıldı kampüsün bazı yerlerine. lanet olsun ki asan kişi gidip bir tane de teknik eğitim fakültesinin kantinine asmış.

    ertesi gün kursu yıktılar. bildiğin haçlı ordusunun saldırısına uğramış gibiydik. cengizhan'ın ordusu sıraya girmiş kayıt formu dolduruyor.

    o günden sonra da her kurs çıkışında halı sahaya gittik. zamanla kız stoğu tükendi. en son kurstan kaydımı sildirdiğim gün 3 tane erkekle ayrı ayrı eşleşmiştim. 30 kız 2 erkek olan kurs 300 spartalı oldu çıktı. daha sonra da sanırım kursun adını değiştirip kardeşler kebap salonu yaptılar.

  • kişilerin ellerindeki bilgileri kırpıp kendi düşünce yapısına göre şekillendirerek sunmaları sonucunda ortaya çıkan mantık hatasıdır.

    güzel açıklamalara ve örneklemelere buradan ulaşabilirsiniz.

    ayrıca şunu da eklemeliyim ki, özellikle sağlık ile ilgili konularda sakın her denilene inanmayın. hayretler içerisinde kalarak, kendinden çok emin olarak söylenen ama en ufak bir doğruluk payı olmayan o kadar çok yazı okuyorum ki, eğer "tıp doktoru" mesleğine sahip olmayan birilerinin dediklerini yaparsanız hayati tehlike içerisine bile girebilirsiniz. kendinizi düşünüyorsanız bilgi kirliliğinden uzak durun.