ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
merve boluğur
-
sadece 20 parça puzzle yaparak, 5000 parça puzzle tamamlayıp story atanlardan daha çok ses getirmiştir. işte gerçek zeka budur, minimum amelelik maksimum fayda.
edit: gelecekten gelenler için, merve boluğur karantina sırasında şu puzzle'ı "(kalp emojisi) bitti" diye story atmış ve bir anda gündeme oturmuştu: https://www.sozcu.com.tr/…bolugurdan-puzzle-yaniti/
yaran facebook durum güncellemeleri
-
- kızıl saçlı hatunlara hasta oluyorum <3
- eline kına yak ağa.
vedat milor'un dayak yedikten sonraki yorumları
-
-hımm gövdeli bir tadı var.
-tam ağzınıza layık.
-meşe mi bu?
-evet efendim hem de budaklısından.
-fazla ıslatmışsınız sanıyorum.
sevgilinin ölmesi
-
ömür boyu yüreğinize takılan büyük yumru.
ne yapsan geçer, ne yapsan hatırlamazsın, sırrı yok..
o’nun olmadığını bilerek yaşamanın rengi ruhsarı yok…
yapma derdim..bu kadar hızlı kullanma, "bir yanım böyle ölmek istiyor" derdin hep…
o gece kavga ettik , meydandaki fırının önünde.. bas bas bağırdım sana. gençtim, hatta hala içim çocuk, “gözüm görmesin seni dedim”. o kadar emindim ki ertesi gün göreceğimden…doğumgünümdü, kıyamazdın..
gençtim, o kadar fevriydim ki…pişman olmanın ne demek olmadığını bilmiyordum henüz.
o kadar emindim ki…sinirle uzaklaştım yanından, son defa kokunu bile duymadan, sarılmadan…
ertesi sabah şarkı söyleyerek uyandım barış.
kapının önünde seni ya da çiçeğini göreceğim diye oyalandım, nazlandım.
ölüm soğukmuş, ölüme nazlanılmıyormuş.
neşeyle atladım merdivenleri, hep buluştuğumuz yere gidecektim ve sen orada bana sürpriz yapacaktın hesapta…yokuşu inerken biri geldi nefes nefese koşarak..“ duydun mu? ” “barış yoğun bakımda…” ben o anki bakışımı bir daha bakabilir miyim barış?
nasıl arabaya bindim.. nasıl hastaneye geldim…
eve gidince babana anlatmışsın beni. “görmek istemiyor beni” demişsin. göstermediler seni bana. son bir defa tutturmadılar ellerinden. diyemedim..bilemezdim..diyemedim…
cenazeni, toprağını bile elleyemedim..bilemedim..böyle olacağını bilemedim…görmeyeceğimi bilemedim..
hışımla çıkmışsın evden. motora atladığın gibi edremit e gitmişsin. dövme yaptırmışsın.
sol göğsünün üzerine bir kalp. içine de adımı yazdırmışsın..bilemedim..bir hışımla dönmüşsün. tam da “barış yoğun bakımda” dedikleri yerde savrulmuş motor. paramparça olmuş. bilerek mi yaptın? bir yanın hep gitmek isterdi..hep gitmek. bilerek mi gittin..
hastanede ailenden uzak bir köşeye çökmüşken duydum annenin feryadını. yanmaz mı, o yürek yanmaz mı?..benden bilmez mi, haksız mı..
senden sonra doğumgünlerimi kutlayabilir miyim ben barış?
sevinebilir miyim doğduğuma?
affet beni..bilemedim..
adımı karıştırıp tenine, gideceğini bilemedim…
son bir defa “seviyorum” diyemedim…
edit: 8 sene önce yasanmıştır ve tamamen gerçektir..keske olmasaydi ama gercek.
4 şubat 2015 dolar kuru
-
bir miktar yükselen kur. yükseledebilir, düşedebilir, yorumlarımızı ekşiye yazıyoruz.
ak kardeşler rahatsız olmuş bundan. milleti gaza getirmeyin de spekülasyon yapmayın da. ulan piyasayı hareket ettirecek kadar parası olan adam mı var burada. parası olan adam, bilhassa yabancı yatırımcı da gelip buraya mı bakıyor yatırım kararı verirken! "oh john do u know what they say about dolar in eksi? best advices for investment are there.."
kendi kendimize yorum yapıyoruz. yatırım tavsiyesi değildir john...
adı buket olanların balık etli olması
-
etimolojik kökeni olan gerçeklik.
balık et - baluk et - baluket - buket.
sözlük yazarlarının rumuzlarının hikayeleri
-
benim niyetim tamamen ticaridir. reklam olsun, bir nebze müşteri bulayım diye bu işlere girdim.
perran kutman
-
kendisi (sanıyorum) bir röportajında (bkz: kemal sunal) ile dostluğunu şöyle anlatır;
"kemal benim çok çok eski arkadaşım. neredeyse 50 yıl. 50 yıl olmasa bile, nereden baksan bir 45 yıl var geride. o yıllarda başladı dostluğumuz kemal'le...
çok güzel şeyler paylaştık; her şeyden önemlisi de parasızlığı paylaştık. en parasız günlerimizde, ben aksaray'da oturuyordum, kemal ise zeyrek'te. taksim'den çoğu zaman birlikte yürürdük. karlı günlerde, köprünün açılmasını beklemeden, 'pencereden kar geliyor, aman annem gurbet bana zor geliyor' türküsünü söyleyerek beni eve bırakırdı kemal.
bir gece elimden anahtarı alıp, dış kapıyı açmaya çalıştı ki; kapıya sokar sokmaz kırıldı, elinde kaldı anahtar. anahtar kırılınca bana dönüp aynen şöyle dedi 'kerpetenin var mı?' dedim ki 'kemal, ben genç bir bayanım, tamirci değilim, kerpeten ne arar bende!' son çare uyandırdık evdekileri, gelip kapıyı açmak zorunda kaldılar...
parasız yıllarımızda birlikte çok turne yaptık. iki oyun arası soframızı kurardık bir iskemle üzerine; taze ekmek ve ton balığı yerdik birlikte...
o günlere, o parasızlığa, o günkü aklımızla dönmeyi çok isterdim. kemal keşke şimdi de aramızda olsaydı ve biz yine o yıllara dönebilseydik."
debe editi olsun bu.
hakkari'ye havaalanı yapılacak dense kim inanırdı
-
havaalani denilen asfaltin gozde fazla buyutuldugunun ispati olan soru. havaalani ya inanilmayacak birsey degil ki... ankara metrosu tamamlanacak denmisti bak biz 10 yildir inaniyoruz...