hesabın var mı? giriş yap

  • ihsan oktay anar, tarihe sıkı sıkıya bağlı değil olmak zorunda da değildir çünkü yazdığı romanlar tarihi roman statüsüne girmez.

    ihsan oktay anar, palimpsest tarihi roman yazar. öncelikle palimpsestin ne olduğunu tanımlayalım gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.

    palimpsest üzerindeki yazılar silindikten sonra üzerine yeni yazılar yazılmış parşömendir. ancak eski yazıların izleri sayfa üzerinde belli olur yine de.

    işte ihsan oktay anar, tarih üzerine bunu yapar. düşünün ki ilk dersiniz tarih ve tarih öğretmeni derse gelip tahtaya kız kulesinin tarihini anlatan bir yazı yazdı. tamamen belgelere dayanan ve geçerli bir tarih olsun bu yazı.

    şimdi, teneffüse çıkalım ve yarım yamalak tahtayı silsin bir öğrenci. hoop teneffüs bitti hemen sıralarımıza dönelim, öğretmen zili ile. yeni ders felsefeci ihsan hocanın olsun. ihsan hoca da felsefe ve hayata dair bir hikaye yazsın tahtaya, altında kız kulesinin silik ve gerçek hikayesinin izleri olan. işte bu palimpsest tarihi roman olur. bu yöntemi en başarılı şekilde kullanan şüphesiz umberto eco'dur.

    ihsan oktay romanlarında arka planda gerçek bir tarih varken, üzerinden kurgu bir hikaye geçer ancak bunu öylesine ustaca yapar ki hangisi kurgu hangisi gerçek düşünmek istemezsin.

    işte eğer bu işi büyük bir ustalıkla yapabilirseniz buna da büyülü gerçekçilik denir.

    ders bitti, tahtayı güzel silin.

    demem o ki arkadaşlar işin özü tekniktir, nasıl gitar çalmak için tutuş tekniğini, tablo yapmak için fırça kullanma tekniğini öğrenmek gerekiyorsa yazı da bir teknik üzerine kuruludur. yazmak istediğiniz tekniği öğrenir, bu teknikle yazılan eserleri okur ve bol pratik yaparsanız gelecek nesiller sizin için de başlık açacaktır.

    yetenek ise sadece yapamayacağını düşünen insanların, yapanların başarılarını doğuştan gelen tesadüfi bir özelliğe bağlama uğraşıdır. gözlem yapmak, okumak, meraklı olmak, kelime hazinenizi arttırmaktan ibarettir her şey.

  • rushmore dağ anıtı keystone yakınlarında güney dakota'da, rushmore dağının granit yüzünün oyulmasıyla meydana getirilmiş devasa bir büsttür.
    heykeltıraşlığı, ilk gutzon borglum tarafından ve daha sonra da oğlu lincoln borglum tarafından yapılmıştır.

    ***rushmore anıtına ait bazı özellikler***

    i)birleşik devletler başkanları (soldan sağa doğru); george washington, thomas jefferson, theodore roosevelt ve tüm dünyanın sempatisini kazanmış, abraham lincoln'ün heykellerinin kafalarının yüksekliği 18 metredir.

    ii)tüm anıtın kapsadığı alan 5,17 km^2'dir.

    iii)anıtın deniz seviyesinden küsekliği 1,745 metredir.

    iiii) baş kısımlarının inşası 1927'de başlayıp 1939'da tamamlanmıştır. heykeller omuzlara kadar yapılmak istenmiş fakat fon bulunamadığı için 1941'de çalışmalar durdurulmuştur. o günkü işçilerden yalnızca bir tanesi şu an hayattadır.

    aldığım capsleri de koyayım tam olsun.

    caps1

    caps2

    caps3

  • bugün siparişimden bambaşka ürünler (yaş kedi maması) çıkınca müşteri hizmetlerine canlı bağlandım. birkaç dakika içinde tekrar sipariş oluşturuldu ve mamaları sokaktaki dostlarımızla paylaşmam rica edildi. bir kez daha başka bir ülkede yaşıyormuş gibi hissettirdi. teşekkürler amazon.

  • "iphone'lar blackberry'lerden sonra telefonu duvara atıp kırmalarda bi azalma oldu di mi, havasını sevdiğim atarlı sevgililer:))"

  • roma'ya imparator olması için bu üzüm yeme sınavından başarıyla geçmesi gerekir. kim ki 12 saat boyunca yan yatarak üzüm yer, işte o adam roma'ya imparator olur. çok önemli!

  • hemen herkesin bilgisayarla ilk tanıştığında yaptığı, şimdi çoğu komik gelen mallıklardır.

    sene 1985-86 falan, babamın aldığı commodore 64 sayesinde hayatımda ilk kez bir bilgisayarı kanlı canlı görmüştüm.

    babam bilgisayarı televizyona bağladı, açtı. bilgisayar açılır açılmaz oyunlar başlayacak sandığım için elimde joystick ile bekliyorum.

    meşhur mavi açılış ekranı geldiğinde hayal kırıklığı yaşamıştım. babam da -anlamamıştı herhalde ki- bırakıp gitmişti.

    oyunun kasetle yüklenen birşey olduğunu da bilmiyorum daha. ready yazısı bana bakıyor ben ona bakıyorum, ne yapacağımı da bilemiyorum.

    bir komut verilip bilgisayar anlasın diye bir tuşa basıldığını ve o tuşun return olduğunu da öğrenmişim bir yerlerden, çocuk aklıyla "oyun oyna" yazıp return'e basmıştım ve hayatımın ilk syntax error'ünü almıştım.

    hala hatırladıkça gülerim.

  • yazılan mayışları, özlük haklarını görünce sinir hastası bir at gibi kişniyorum. kısacık çalışma saatleri, aylık 6-12 bin liretler havalarda uçuşuyor. mayışa ek olarak koynuna hatun koyan patron bile var.

    yazarların şöyle geçmişte yazdıklarını bi kurcalasan, donanımhaber ölücülerinden beter yüzlerce entrysini bulursun. çoğunun mendilinin markası blume, evdeki içtiği su sırmadır.

    ama ne de olsa türküye'de herkes minimum 1.83 boyunda, geniş omuzlu, yeşile çalan ela gözleri var hatta ağlayınca yeşil oluyormuş ha bi de başı hariç 20 cm değil mi ?

    36 sayfa entry'nin şöyle 20 sayfasını okumam sonucu, lüksemburg'ta yaşadığıma kanaat getirdim. birazdan thalys trenimle amsterdam'a gideceğim.

    debbe sonucu gelen editinho: minik damla için yardım kampanyası 2

  • en azından istanbul gibi zararı yoktur. faydası olmasa nolur...
    bütün ülke birleştik istanbuldaki 3. köprü, 3. havaalanı için çalışıyoruz. sırf istanbulda daha çok insan yaşasın diye dünyanın ormanı katlediliyor. daha da trabzonun faydası ne diye soruyor at kafalılar.

  • -sneijder 3.5 yıllık sözlemesini tamamlamadan gider.
    -neye dayanarak söylüyorsunuz sergen.
    -koltuğa dayanarak.