hesabın var mı? giriş yap

  • 230 köy ile dönemin en büyük aşiret ağalarından. devletin köylüye dağıttığı toprakları hilelerle üstüne geçiren, istanbul'da yaşayan aşiret mensuplarından da adam yollayıp vergi toplayan...

    çok büyük devrimci çok

    zamanın ötesinden gelen ekleme: aynı zamanda başöğretmendir. ee ne de olsa aşiretinin çocuklarını okula yollamayıp kendisi eğitirdi.

  • ülkedeki maaş adaletsizliğinin en güzel göstergesi. lise mezunu, torpille iş başına gelmiş vasıfsız adamlar bekçi yapılıp ellerine üniversite mezunu maaşı veriliyor. yaptıkları iş de tunalıda elinde birayla gezen gençleri uyarmak, kimlik sorup insanları rahatsız etmek. yeni üniversite mezunlarının çoğuna teklif edilse hiç düşünmeden kabul edeceği parayı lise mezunu kendini geliştirmemiş adam her ay cebine atıyor. sözlükteki mallar da doktor, öğretmen, pilot maaşı eleştirmeye devam etsin.

  • sözleri çok anlamlıdır:

    sfkdsjdlkjsaşfjsoıgasdajal alone again
    qdrquyrwauısghdadsaasf everyday
    zcxajkdsajksbhzx being a friend
    asfkjdfgkljsfalgj awaayyy...

    daft punk'ın en iyi parçalarından biridir.

  • 2011-2016 yılları arasında sağlık bakanlığı için yapılan kapsamlı
    (bkz: ergene-dilovası bölgesi kanser araştırması) raporunu halka açıkladığı için "infial yaratma amacı" taşımakla suçlanan bizzat raporun hazırlayıcılarından bilim insanı bülent şık için istenen (5-12 yıl) cezadır.

    http://m.t24.com.tr/…aya-12-yil-hapis-istemi,788055

    edit: merak eden arkadaşlar için araştırma projesinin kapsamı ve bülent hoca'nın o zaman yazdığı açıklayıcı yazı bi seneye yakın zaman önce yazdığım (üstte bkz.verdiğim) "ergene-dilovası bölgesi kanser araştırması başlığında var.

    edit 2: bazı arkadaşlar araştırmanın sadece bülent şık'a ait olduğu yanılgısına düşmüş. bu bi "bakın ben ne buldum" değil. bizzat sağlık bakanlığı’na bağlı türkiye halk sağlığı kurumu tarafından çeşitli üniversitelerden bilim insanları ve bakanlık personelinin katkıları ile yürütülmüş ve derinlemesine araştırması yıllar almış bi proje. bülent şık, bu derece emek verilmiş, halk sağlığını yakından ilgilendiren ve üstelik sonuçlanmış bi araştırma raporunun sümen altı edilişine isyan ederek açık edicisi.

  • son zamanlarda üzerine ciddi ciddi kafa yormaya başladığım bir şey bu. çünkü özellikle orta sınıf ailelerin görece idealist çocuklarının hayat boyu bunaltısının sebeplerinden biri de buymuş gibi geliyor. çok uzun bir entry olacak, baştan uyarayım.

    aslında bir başlangıcı yok bu durumun, sadece "destekleyici" bile görünebilen ailenin çocukların iyi bir kariyer edinmesinde "engelleyici" olabileceğini iddia ediyorum. geçtiğimiz haftasonu odtü'deki sinirbilim gününde turgut hocanın konferansını dinlerken ve kendisinden çok etkilenmiş bir vaziyette arkadaşlarla birlikte hocanın biyografisini incelerken, 5 yaşında babası tarafından kendisine evde laboratuar kurulduğundan bahsettiği bir röportajla karşılaştık. küçükken babası sırf okuma alışkanlığı kazansın diye kütüphanede çalıştırmaya başlamış kendisini, öyle ki kazandığı parayı aslında babası kendi veriyormuş. çocuk çalıştım sanarken onun tek amacı çocuğun kitaplarla iç içe olmasını sağlamakmış. harvard üniversitesi bu adam için limitleri gökyüzünde olan türk gibi bir şeyler söylüyor artık. vesaire vesaire. bu sadece bir örnek. burada okuyanlara bir soru sormak istiyorum, o da şu: siz 5 yaşındayken aileniz ne yapıyordu? siz 10 yaşındayken aileniz iyi bir kariyeriniz olması için ne yapıyordu? size ne gibi yatırımlar yapıldı?

    kendi adıma söyleyeyim, okumayı 3.5 yaşımda sökmüş, evde ne var ne yok okuyor haldeydim ve bir süre sonra ailem tarafından "çok okumak depresyon yapıyor, kafasını gömüyor kaldırmıyor bunlardan" denilerek okumam yasaklanmıştı. bizim ailelerimizde "çok okumak", "gariplik"tir, farklı olandır. bu sadece bir örnek. devamı var.

    mezun aşamasında olduğum için ben de dahil olmak üzere etrafımda tez yazan arkadaşlarımı görüyorum. herkes sabah okula gidiyor, gündüzleri akşam okuldan/işten eve geldiği zaman tezin yazımına devam etmeyi düşünüyor filan. ama akşamları eve gelince çöken yorgunluk ve ardından gelen "erteleme" hissiyatına hepiniz de aşinasınızdır.

    burada bir ara verelim. hangimizin anne/babası işten geldiği zaman ufak tefek işlerini hallettikten sonra televizyon başına geçmek yerine dinlenmek için kitap ya da gazete okuyordu? çok azımızın. bu şekilde olanların çoğunlukta olduğunu varsayıyorum biraz da türk kültürüne bakarak. peki anne/babadan bu şekilde "öğrenmiş" bir çocuğun akşam eve geldiği zaman dinlenmek için bir şeyler okuyabilmesini bekleyebilir misiniz? yoksa dinlenmek, survivor seyretmek anlamına gelmeye mi başlar?

    sosyal öğrenme kuramı, insan "öğrendiği"dir, insan "aynaladığı"dır derken tam olarak bunu kastediyor. o yüzden eleştirdiğimiz anne-babalar gibi oluyoruz. çünkü öğrendiğimiz şey bu, bunun aksi sadece bir "çaba"dır ve çaba, yorucudur. çaba, beynin en sevmediği şeylerden biridir; beyin şemaları ve kestirme yolları sever, öğrenilmişliğe kaçar.

    genel bir eleştiri vardır mesela evlenen çiftlerle alakalı. evlenmeden önce hepsi elli farklı hobisi olan ilginç şeyler yapan insanlarken evlendikten sonra bir anda teyze-amca gibi olurlar. bunun nedeni evlilik cüzdanının lanetinden mi geliyor, hayır. biz "evde" olmayı, "evli" olmayı, ailelerimizden bu şekilde öğrendik, bu kadar basit. öğrenme faktörünü burada hiçbir şekilde yadsıyamazsınız.

    kariyer konusuna geri dönelim.

    çok sevdiğim ancak ne yazık ki kimin yaptığını unuttuğum bir araştırmada çocukların iyi bir kariyer edinebilmesi için en az 3 nesildir üniversite mezunu olmak gerektiği sonucu çıkıyordu. bu kadar katıldığım bir araştırma olmamıştır sanırım. çok zeki bir insansınız ve türkiye'nin en iyi okulu denilen bir okuluna da gittiniz diyelim. her şey harika gitti ve yurtdışına çıkıp orada devam etme kararı aldınız. toefl sınavına gireceksiniz. bu sene 580 lira diye biliyorum. toefl sınavına girmek, orta-sınıf bir türk ailesi için sıradan bir şey değil. bu o "bildikleri" sınavlardan değil çünkü. buradaki baskıyı hissedebiliyor musunuz? bu, bir "o sınava girme" baskısı değil. bu "tamam oğlum o parayı veririz" olarak sonuçlanan bir şey de olabilir ama bu sizin etrafınızda olmayan bir şey. siz ailede yeni bir şey oluşturursunuz ve etrafı ona ikna edersiniz, onun için destek istersiniz. bu sizin ailenizin "normal"i değil hiçbir şekilde.

    ama, bu tarz küçük şeylerin bile ailesinin "normal"i haline gelmiş insanlar en iyi noktalara gelirken, biz "asistanları" olur ve kendimizi onlardan zorla ayırmaya çalışırız.

    çok mu karamsarım? belki. bunların hiçbiri için ailelerimizi suçlamıyorum, burası önemli. ama ailelerle alakalı bu gerçekliği de kolektif toplumun koruyucu melekliğini yapmak uğruna inkar edemem. çünkü gençlik olarak gerçek ve ciddi bir sorun yaşadığımızı düşünüyorum.

    bu sorun nedir? yukarıda da dediğim gibi, sürekli öğrenmelere karşı bir "çaba" göstererek kafamızda kurduğumuz "ideal" yaşama ulaşmaya çalışmamız. bu ideale (çoğunlukla) ulaşamadıkça da ebeveynlerimizleşmemiz. "gençken böyle değildim, sonradan böyle oldum"larımız.

    bir topluluğun bir yerlere hayatlarının doğal akışı içerisinde gelirken (zaten onlardan bu bekleniyor), bazen (daha zeki, daha çalışkan olmamıza rağmen) onlara ulaşmak için çok daha fazla uğraşmamızın gerekmesi. bazen bunun nedeninin de hiçbir şekilde bireysel faktörlerden kaynaklanmaması, sadece onları ileri itmiş olan gücün, bizim etrafımızda yeterince olmaması.

    tekrar tekrar söylemek istediğim, sadece çabalarında inatçı olanların, gerçekten isteyenlerin idealledikleri ev ve kariyer yaşamına büyük çabalar sonucunda ulaşacakları. çünkü bir noktadan sonra toplumsal öğrenmeler yüzünden insanların ailelerine döneceği.

    uzun uzun konuşulup eleştirilebilir şeyler yazdım ama aramaya inanıp bulamadığım bir başlıktı bu.

  • helal olsun,allah işini gücünü kolay etsin diye dua ettiğim teyzedir,aynı şekilde çok uzak olmayan osmanbey'de 65 yaşında çaycılık yapan tanıdığım tatlı bir teyze de var ve neden çalışıyorsun diye sorduğumda hayat çalışmamama müsaade etmiyor evladım diye cevabı tokat gibi yapıştırmıştır.