hesabın var mı? giriş yap

  • canını yediğimdir. halihazırda evli olduğum güzelliktir.

    akşama kadar evdeki 2.5 yaşındaki fırlamanın peşinde koşmaktan yemek yapamamıştır.
    yapar bi menemen, çayımızı demleriz, evladımız menemene "memmeniç" diyerek ekmeğini bandırırken oturup onu seyrederiz.

    "menemen yaparım yanına da çay demleriz diyen kadın" cümlesinin öznesi menemen değil, kadındır.
    eğer o kadınla mutluysanız, yemekte ne var diye sormazsınız bile.

  • hayatlarındaki insanları hiçe saymaları.

    bu yazıyı ömrü boyunca hep aşırı kilolu olmuş bir babanın kızı olarak yazıyorum.

    babam benden 26 yaş büyük. babamı onun otuz yaşındaki zamanından beri hatırlıyorum. her zaman şişmandı ve her zaman hunharca yerdi. yaşadığı sağlık problemlerini şuradan yazmıştım: #68110364

    peki o bu sağlık problemlerini yaşarken, biz ailece ne yaşadık.

    lise yıllarımın sonuna kadar ben de aşırı kiloluydum; çünkü evimizde yok yoktu. her öğün için ağır et yemekleri, yemek sonrası ağır ağdalı tatlılar, her çeşit hamur işi, her akşam yemeği için mutlaka tereyağlı pirinç pilavı. salata arada kaşıklanmak için vardı, zeytinyağlılar da öyle. ıspanak yemeğinin içine bile kıyma katılırdı, çünkü babam içinde et olmayan bir şeyi yemezdi.

    beslenme alışkanlığımı düzeltmem yıllarımı aldı diyebilirim. üniversiteye gidip o evin düzeninden ayrılınca bir yılın sonunda doğrudan bir diyet yapmamama rağmen tam 14 kilo verdim, 74 kilodan 60 kiloya indim. sonradan diyet de yaparak 50-55 kg arası bir yerde kendimi sabitlemeyi başardım. ama çocukluğumdan getirdiğim kötü beslenme alışkanlıklarımla halen boğuşuyorum. an itibariyle otuz bir yaşımdayım ve şekere bağımlıyım. kilomu kontrol altında tutmaya çalıştığım için usturuplu yesem de önüme bir kilo ağır ağdalı tatlı koyun, tıkanmadan yiyebilirim. samimiyetle günün her anında içimde yeme isteği var. 6 yıl sigara kullanıp "of" demeden bıraktım; ama şeker düşkünlüğümden kurtulamıyorum. bir gün bir evlat sahibi olursam onu şekerle tanıştırmamaya yeminliyim. deneyimlerimle çok iyi biliyorum ki, damak tadı çocuklukta gelişiyor ve sonradan değiştirmek de hiç kolay değil.

    ben bunları yaşarken annem ne yaşadı ona bakalım. o hep 50 kg civarındaydı. özellikle çiğ yeşilliği ve meyveyi çok sever, tatlıdan nefret ederdi. bizim evin yeme çılgınlığında sağlığını muhafaza etmeyi bu şekilde başardı. şu an 50 yaşında, inanılmaz atletik ve güçlü. enerjisine hayran kalmamak imkansız. ben de onun beslenme alışkanlıklarını benimsemeye çalışıyorum.

    babam 40 yaşından itibaren, felç, gut, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıklarla boğuşmaya başladı. hiçbir doktorun tavsiyesine uymayarak berbat yeme alışkanlığında ısrarcı oldu. haliyle yaşam kalitesi yerlerde. vücut sağlığını geçtim, artık mantıklı düşünüp davranamaz da oldu. nasıl anlatayım bilmiyorum, gerçekten aptallaştı. geçirdiği felcin de muhakkak etkisi var. önemli bir karar almamız gerektiğinde babama danışamıyoruz. annem bu yükü de omuzlamış durumda. hem bir sürü hastalıkla boğuşan hem de inatçılıkta çığır açan kocasına bakmak da anneme kaldı. kız kardeşim tıp doktoru, babamın en iyi tıbbi bakımı almasını sağlıyor. ben yanlarına sık gidip geliyorum; ama annem babamla birlikte yaşayan kişi olduğundan derdin en büyüğünü o çekiyor. ömrü babama bakmakla geçiyor. evlilik dediğin insanların birbirine destek olması gereken bir kurumdur. annemin hiç de iyi bir evliliği olmadığını düşünüyorum. çok güzel, çok zarif bir kadın. çocuklarını okutmuş, iş güç sahibi etmiş, hayatın ona yüklediği sorumlulukları savdıktan sonra tamamen kendi için yaşaması gereken yıllarını hasta bakmakla geçiriyor. gerçekten üzülüyorum.

    tabi işin bir de maddi boyutu var. babamın felç geçirmesi benim üniversite 2. sınıftaki zamanıma denk gelmişti. annem o sırada çalışmıyordu, sadece babamın geliri ile yaşıyorduk. felç ile beraber büyük maddi yıkım yaşadık. üniversite yıllarımda hem çalışıp hem okumak zorunda kaldım. çok zor zamanlardı.

    bütün bunları görmüş yaşamış biri olarak, şişman insanları gördükçe içim buruluyor. onların bu yeme aşkları yüzünden çocukları aileleri ne çekiyor diye düşünmeden edemiyorum. insan sosyal bir yaratık. benim hatalarımdan, en yakınlarım da etkileniyor, bile isteye hata yapmaya hakkımız yok.

    babam çok yemeseydi de alkolik olsaydı mesela, hemen hemen aynı sıkıntılardan geçerdik. aynı maddi manevi acıları yaşardık. babam çok yediği için kimse ona kızmıyor, "hasta oldu adam, vah vah" deniyor. alkolik olsa herkes onu suçlardı, ama çok yemek toplum nezdinde yanlış değil. oysa netice itibariyle aralarında çok da bir fark yok. babam da kendini bununla savunuyor, "içkim, sigaram, kumarım yok; sadece yemeye düşkünüm, ne olmuş yani?" diyor rahatlıkla.

    ne yazsam bitmiyor bu yazı, öyle doluyum ki bu konuda. babamı affedemiyorum, hastalıkları nedeniyle acı çektiğinde ona üzülsem de tam bir merhamet hissedemiyorum. yazımı okuyan aşırı kilolu biri varsa, lütfen şu sitemimi kabul etsin: inanın sadece sizin bedeniniz sizin kararınız değil. sizinle birlikte sizin yeme düşkünlüğünüz ve hastalıklarınız yüzünden acı çekecek yakınlarınızı düşünün, onlara bunu yapmaya hakkınız olmadığını kabul edin ve yeme isteğinizle yalnız baş edemiyorsanız mutlaka profesyonel destek alın. bu bir diyetisyen olabileceği gibi bir psikiyatr da olabilir. yediklerimizin uyuşturucu etkisi yapabildiğine dair şu yazıyı bırakıyorum.

    amacım kimseyi kırmak yaralamak değil, aşırı kilolu insanların yakınlarının neler yaşadığını aktarmaktı. üzdüğüm, kırdığım varsa affetsin lütfen.

  • ulan şerefsizim gözlerim doldu. şu ülkeye hala yatırım yapıyor adamlar. bu saatten sonra yolunuza taş koyacak olanlara da kafam girsin.

    tanım: uzun süredir beklediğim olay.

  • adamlar sonunda evdeki saatleri bile ayrıştırdı amk.

    ak party nin son icraatıdır.

  • 3 senedir yazar olarak içinde bulunduğum oluşum. çılgınca entry giren birisi olmadım hiçbir zaman. çoğu zaman okumayı tercih ettim. ekşi sözlük sadece yazarları ile ön plana çıksa da, aslında okuyucu çoğu zaman daha önemliydi. çünkü okuyucu olmadığı takdirde entry girmenin manası yoktu. son günlerde farkettim ki artık yazarlar hiç okumuyor, sadece yazıyor. dinlemeden dır dır eden insanlar gibi... okumuyorlar, sadece yazıyorlar.

  • mutluluğuna imrendiğim ve krallığının devamını dilediğim adamdır.
    bu başlığa da hemen damlayan, para için ruhunu satabilecek, başkasının mutluluğunu küçümsemeyi marifet sayan dallamaları kale almamasını dilerim.

  • - yemeğe gidelim mi?

    - ok. gdlm. nry?

    - bilmem... pizza yemeye gidelim istersen...

    - byk by?

    - büyük boy yiyelim tamam... ben ısmarlıyorum.

    - spr... cnmsn...

    - sen de benim canımsın...

    - cok svyrm seni:)

    - ben de seni çok seviyorum...

    - brzdn gdlm?

    - birazdan gidelim tamam. yalnız mesaj atma artık bak rica ediyorum... yanındayım işte... bana söyle ne söyleceksen...

    - özr dlmrm...alşknlk:(((

    - ben ayrılmak istiyorum artık dayanamayacağım...

    - ndn?:(

    - allam çıldırıcam...

  • aile dostu olan bir öğretim görevlisinin odasına gitmiştim biraz muhabbet biraz dertleşme amaçlı. kapıyı çalıp içeri girdiğimde hocam okey oynuyordu bilgisayardan. beni kendine çok yakın gördüğü için "ooo hoşgeldin freewave" deyip bir yandan oyununa devam etti. sonra bir iki havadan sudan nasılsın, iyi misin, muhabbetinden sonra hocamın yanına oturup müsabakayı izlemeye başladım.

    ben arada "hocam şu taşı atan bence ben takip ettim ara taş çıktı." filan diye akıl veriyordum. lan birden bir şey dikkatimi çekti. masadaki diğer kişilerin adlarına bir bütün olarak bakınca böyle baya tanıdık geliyordu. sonra içimden lan yoksa deyip "hocam kimle oynuyorsunuz?" diye sordum. karşılık olarak da "hee onlar mı dekan, prof x hoca, prof y hoca."

    oha lan biz de ilim irfan yuvası diyoruz. adamlar üniversitede okeye dönüyor.

  • açık ve net tanımı: bana göre şu an, bu devirde yayında olan diziler arasında en iyisi.

    "bana göre"si önemli. ne yapalım biz "sana göre"sini biz sen miyiz, kutsal bilgi kaynağı burası diyebilirsiniz. haklısınız ama bir bağlantı var orada. çevremdeki insanlar uzun zamandır bana bu diziyi izlememi salık veriyor, "bu tam senlik" diyor. tamam diyordum ama izlemiyordum çünkü insanlar öyle tamam der ama yapmaz. sonunda izledim, gerçekten de tam benlikmiş.

    çünkü ben çok sıkıldım günümüzdeki insanoğlu kökten kötüdür yaklaşımından, kiniklikten, boğucu hale gelen nihilizmden. günümüzün senaristleri dünyayı böyle gördükleri, onlara okullarında böyle öğretildiği için izleyenin içinde kaybolacağı bir kaçış dünyası yazmak yerine kendi pesimist dünya görüşlerini bize öğretmeye çalışıyorlar. o yüzden artık kalıcı olacak, kült olacak dizi çok az çıkıyor. dizi, film değil, her şeyin ne kadar kötü olduğuna dair ders videosu izliyoruz.

    ted lasso bunu çok güzel kırıyor. dünyada kötülükler, zorluklar, zorbalar var ama bunlara direnen, daha iyiye inanan, umutlu insanlar da var. her zaman çok gerçekçi değil fakat her zaman çok gerçekçi olmasına da ihtiyaç yok. bazen de bunu izlemeye ihtiyacımız var. bu dönemde kurtarıcı oldu ted lasso. ted lasso gibi diziler hiç gelmiyor değil ancak bu kadar iyi yapılarak insanlara pozitifliğin, wholesome (tam türkçe karşılık bulamadım) olmanın güzelliğini hatırlatacak ölçüde gelmiyor. bu başarı için de snl'den beri yaptığı her işte hayran olduğum jason sudeikis'e ve bu olumlu ton açısından benzer konseptteki scrubs'ın da yaratıcısı olan bill lawrance'a teşekkür etmek lazım öncelikle.

    yine tam "sana göre" diyenler benim superman'i ne kadar çok sevdiğimi ve neden çok sevdiğimi bilen insanlar. superman hakkında yazılmış bence en güzel şarkıda * şu sözler geçer:

    'cause no one wants to know the man who stands for things we outgrow
    he's too noble and too blind
    we're all older now and we don't need someone to care about the innocence we left behind

    o yüzden, ted lasso gibi, arkamızda bırakıp yüzüne bakmayı reddettiğimiz masumiyeti ısrarla koruyan kahramanların ve karakterlerin değeri benim için daima çok büyük olacak.

  • facebook'taki ölümcül ikili. bir kişinin profilinde bu 2 bilgi varsa başka bir şeye bakmaya gerek yok. hele de bu yazı büyüklü küçüklü harf ile yazılmışsa olay yerini terk etmek en mantıklı davranış olacaktır.