hesabın var mı? giriş yap

  • sırbistan milli takımının 1987 doğumlu 195 cm boyundaki guardı. halihazırda olympiakos takımın kadrosundadır. belki nba olamıyacak ama çok akıllı ve delici bir europlayer olacağı bugünkü sırbistan türkiye maçında belli oldu. bana göre çok daha tanınan takımdaşları novica velickovic milenko tepic ve uros tripkovic'den çok daha büyük bir oyuncu olacak. bu maçta sinan güler ve ömer onan tarafından savunuldu. her drive'ına yardım getirildi ama o boş oyuncuyu buldu. hem şutörleri hem de uzunları oyuna katmayı biliyor ve takıma tempo getiriyor ancak fiziksel olarak biraz zayıfça ve sinirli bir oyuncu. tecrübe kazandıkça durdurulamaz olabilir. izlemeye değer bir oyuncu.

  • insan gerçekten garip bir canlı. nbc’nin sözüydü galiba “insanın evrendeki tüm karmaşadan daha karmaşık bir yapıya sahip olduğuna inanıyorum” demişti.

    royal british awards ha... cem yılmaz’ın diamond elite plus platiniumu gibi.

    sıradan bir oyuncu ama eminim sinema tarihine iz bıraktığını, çığır açtığını falan düşünüyor engin.

    salak bir adam olduğu için değil, insan olduğu için. çevrendeki herkes sana olduğundan fazlası gibi davranırsa, sen de inanıyorsun mecburen. bir insta postunun altına binlerce urdu dilinde yorum gelince, pakistan’da tanrı olduğunu bile düşünürsün.

    bu adam kalkıp pakistan’a gidiyor, 525 bin dolar alacağına inanıyor, üç gün pakistan gezintisi, hop iş tamam diyor. ulan ben geçen robert de niro’yu show haberde gördüm. hem de ingilizce bilmeyen bir muhabirle konuşuyordu. engin sana pakistan’a gittin diye kim 525 bin dolar verecek.

    doğal olarak bi tiktokçunun reklamını yapmakla kalıyor pakistan gezisi. 3,238 km pakistan türkiye arası. engin elinde zavallı bir yavru kaplanla poz veriyor.

    sonra kalkıyor, ingiltere’ye uçuyor, british royal awards için... gören sanar ki aslan yürekli richard’dan beri veriliyor ödül. ama ingiltere’de restoran işleten pakistanlı çıkıyor işin içinden. restoranının reklamını yaptırıyor ucuza. 3,938 km ingiltere türkiye arası. teneke bir ödül de cabası.

    orhan pamuk’a sallayan ibneler, oğlum düşünün adam gerçek nobel aldı lan. hem de isveçliler verdi, pakistanlı aşçılar değil.

    hülasa 5 sezon ağır çekimde tepük atarak olmuyor bu işler. o ödüller, saygınlıklar falan; “abi türk dizileri pakistan’da çoğ seviliyo mk” sonucunda geliyorsa kuşkulanacaksın. pakistan’ı üzerine ektikleri salatalık ciddiye almıyo ama işte insan garip bir canlı dedik. inanmak istiyor. içinde bir şey fısıldayıp duruyor sürekli. ercan kesal’ın nasipse adayız filmi gibi. engin altan da aynı şeye inanıyor. dünya kendi etrafında dönüyor. kmlerce gidiyor bunun için. bakalım sırada ne var? hangi üç orta doğulu yan yana gelip engin altan’a ödül verecek.

    edit: entrye referans haberler (bkz: engin altan düzyatan'ın 525 bin usd dolandırılması)

    yavru aslanlı poz. (hayvan istismarı içerir.)

    verilen ödül düğün salonunda yemek çıktı & sözde ödül törenine imza atan şirketin istanbul zeytinburnu’nda olduğu ortaya çıktı.

  • 20-30 dk da biraktim diyenler var. bu arkadaslara bir haberim var. film sizin gibilerden de bahsediyor. bence bir daha bakin derim :)

    tek kelimeyle mukemmel bir film olmus. sadece amerikanin degil dunyanin gelmis oldugu icler acisi hali yuzumuze vuruyor. hem de bunu cok iyi yapiyor.

    soluksuz izledim.

  • ev sahibine ders vermek isteyen kiracidir. evet, ampülü söküp goturmek biraz ucuz kaliyor ama evde oturdugu surec icerisinde ev sahibi tam bir hiyar ise cok iyi yapmistir. eger eve girildiginde ev bir virane iken ev sahibi yapmasi gereken hicbir seyi yapmamissa, tuttugu evi cok sevdigi icin onu evi yasanabilir ve hatta muthis hale getiren kiraci ise, ev sahibi denilen hiyar hicbir seye elini uzatmadigi gibi her ay aksatilmadan aldigi kiranin artisini beklemis ise, buna karsilik her yil kanunun ongordugu sekilde bekledigi artisi almis olmasina ragmen daha fazlasini talep etmek icin kiracisini avukat araciligi ile taciz ettiyse, kiraci cikip giderken degil ampülü, yaptirdigi her seyi mentesesine, vidasina kadar söker goturur. kullanip kullanamamasinin hicbir onemi yok, kapinin onundeki cope atar, eskiciye verir ama ev sahibine yar etmez. hayat dersi: herkese hak ettigi sekilde davranilir.

  • şu da vardır :
    hakan şükür gol kralı olmuştur. kafasında sembolik bir taç vardır. yanındaki numune toplardan birini alıp tacın üstüne koyar ve kendisiyle roportaja gelen muhabire sorar.

    - (eliyle kafasındaki topu işaret ederek) şimdi n'oldu?
    * bilmem n'oldu ?
    - top taca çıktı...

  • kendimi bildim bileli "fenerbahçe'nin gerçek sorunu", "çikis yolu" aranir. oysa fenerbahçe'nin, çozulmesiyle basariya ulasilacak belirgin ve tek bir problemi yoktur. fenerbahçe, yonetimiyle, taraftariyla, turkiye'de yarattigi/maruz kaldigi (ikisi birbirine bagli) sosyokulturel kimlik imgesiyle basli basina hem bir basari hikayesi hem de hiçbir zaman olgunlasmayacak bir sosyal olgudur. aslinda fenerbahçe'nin buyuklugu veya performansindan ziyade yapisi onemlidir.

    fenerbahçe sloganlariyla, tutumuyla, tutkusuyla (gerçekten de herkesten daha tutkulular, bunu sonunda detaylandiracagim) ve idari yapisiyla mutlakiyetçi bir kulup. en buyuk olmak kendisine yetmedigi için "bir gun herkes fenerbahçeli olacak" diye slogan atar, aslinda bu rekabetin antitezidir, çunku ortada yarisacak kimseyi birakmaz. belki de bu yuzden rekabetin son demlerini kaldiramayip hayal kirikligi yasarlar, çunku bu sloganların ve tutumun yarattigi fenerbahçe hayalinde rakip yoktur, olmamalidir, rakip sert çikinca imge yikilir. her çocuk fenerbahçeli dogar slogani da baska kuluplerde gorulmez, fenerbahçe kendini mutlak, ebedi ve ezeli gerçek olarak gorur. bunlar rekabeti esitlik uzerine degil, tahakküm ve inkar uzerine kurma gudusunun belirtileridir. baska basliklarda da degindigim gibi rakibi olmayan takimi, rekabeti inkar ettigi ölçüde de facto rakip gibi tanimlar ve ciddiye alir (sivas'in sampiyonluk yarisinda oldugu sezon galibiyetten sonra sivas'in yollarina çalinir), kazanmadigi sampiyonlugunu dahi yaristigi rakibin sevinciyle kutlar (timsah), en buyuk benim derken surekli kendisini birileriyle kiyaslar ve o birilerinin sevincini, kimligini parodik sekilde kullanip asagilar. kisacasi rakiplerine yasam alani tanimayan, onlara sportif yelpazede yer bırakmayan bir tarzi var. kendi içinde muhalefete bile yasam alani tanimaz. ve insan psikolojisinde bir insanin kendi kimligine en çok sarildigi an, kimligini kutsadigi an degil, baskalarinin kimligini tehdit ettigi andir. fenerbahçe'nin uyandirdigi karsitlik hisleri gucunden, basarisi veya basarisizligindan degil, basariyi da basarisizligi da abartmasindan ve rakibin rolunu yok gormesinden, her seyi kendine indirgemesinden dogar. bu anlayista fenerbahçe'yi yenemezsiniz. fenerbahçe kazanir veya kendi kendine kaybeder, en olmadi (ilerde değineceğim) bir ilahi guç galibiyeti alikoyar. bu yuzden yenilince kendini yok eder, çunku kendi dunyasinda, kendine karsi yarismistir. (bu ozellik 2000'li yillarin sonunda galatasaray'da da belirmistir, fakat henuz kurumsal bir kimlige dönüşmemiştir, donemsel olarak gelen-giden yönetim kadrosuna bagli olarak bas gösterir).

    idari açidan da ayni mutlakiyet belirtileri gozle gorulebilir. baskani 20 yil kulubu yonetir, taraftarina "parali kopekler" diyebilir, kendisini koltuktan alikoyacak bir guç yoktur. varsa da ayni tip guçtur. fenerbahçe kongresi uzlasmaci demokrasi degildir, konsensus yoktur. guç savasi ve çogunlugun kati hukumdarligi uzerine kuruludur, yani plebisiter demokrasidir. bu yuzden baska kuluplerde gorulmedigi kadar kongresinde aktif, belli kisilerin çikarlarini koruyan ve buna gore pozisyon alan gruplari, dernekleri vardir ve en populist vaadler fenerbahçe kongrelerinde gorulur (ali sen baskan fenerbahçe şampiyon, aziz yildirim'in avrupa kupasi vaadi,...). bu tutum, tipki rekabette rakiplerin varligini inkar ettigi gibi iç islerde muhalefetin dahi varligini, fenerbahçeliligini inkar eder. mazbata devredilmez; maglup kongreyi terk eder; galip yonetmez, hukumdarlik surer.

    isin saha kisminda verilen vaadler gerçeklesince fenerbahçe sadece kazanmaz, hukmeder. istanbul onundur. rakipleri yenmemis, fethetmistir. vaadler yerine getirilmeyip kaybedince yikimi en buyuk, huznu en agir, duygusu en kontrolsuz kuluptur. 2012 super finali, timsah sonrasi sahneler, denizli faciasi,... ornegin idari açidan tartisma çkinca taraftarlar ersuncu aykutçu olmakla kalmaz, birbirlerinin fenerbahçeliligini sorgular. tipki kongrede aday ve gruplarin fenerbahçe'yi ileri tasimak için degil kendi fenerbahçelerini yaratmak amaciyla yaristiklari ve maglubun kongreyi terk ettigi gibi. gruplar arasinda "su takima destek verseydiniz sampiyondu" diye hesap sorulur. ironik olarak mutlakiyet bolunmeye yol açar.

    besiktas, besiktaslinin hayalindeki besiktas degilse, besiktasli besiktas'i "sevinmek için sevmez". bununla yasamayi ogrenir, "guzel gunler gorecegiz" der.
    galatasaray, galatasaraylinin hayalindeki galatasaray degilse galatasarayli, "hayalindeki galatasaray'i" tribun veya kongre araciligiyla zorla ortaya çikarir, guzel gunler gormeyi beklemez, her gun guzel olmalidir.
    ama fenerbahçe, fenerbahçelinin istedigi fenerbahçe degilse, fenerbahçe fenerbahçeli için surgundur, acidir, kahrolus ve nostaljidir. her gun azaptir. simdinin en buyugu degilse, taraftar için geçmisin ve gelecegin en buyugudur. bu yuzden fenerbahçe en tutkulu kuluptur, basarilarini en gorkemli kutlamayla karsiladigi gibi iç çatismalari en sert kuluptur ve bu çatismalarin sonucu feci olur.

    fenerbahçe, eger retorik açidan bakacaksak pathos'un (duygu) ethos'u (ahlak) ve logos'u (mantik) ezdigi bir hikayedir, tiyatro olsa dramadir hatta epik dramadir. zaten drama mutlakiyeti sever, zira dramanin tanimi, kaderine razi gelmeyen ve mutlak olmak isteyen kulun er ya da geç kaderine yani gerçekte mutlak olana yenik dusmesidir, antigone'dur, gilgamis'tir, oedipus'tur. fenerbahçe, ozu rekabet olan futbolun kaderine razi gelmez, teklik imgesinde debelenip durur, tam muvaffak oldugunu dusunurken kader ve rekabet kendini fenerbahçe'ye neredeyse ilahi sekilde hatirlatir ve mutlak olanin fenerbahçe degil, kader (rekabet) oldugu gorulur. rakipler, bir nevi deus ex machina'dir. fenerbahçe ise kahraman. savas, fetih, direnis hikayeleri bu yuzden fenerbahçe'nin dna'sindadir. aslinda teklik imgesinin kor edici etkisine ragmen fenerliler, bu gerçegi ve yikimla sonuçlanan futbol sahasi tezahurunu, mantikli olmasa da sezgisel biçimde tepsit etmis ve isimlendirmistir : fenerbahçe allah gerginligi. isin puf noktasi, bu ruyadan uyanmaktir ama tipki drama kahramanlari gibi fenerbahçe, kendini yok eden ozelliklerini sergiledigi olçude vardir. fenerbahçe bu yuzden tiyatraldir, izlemesi heyecanli, sevmesi hem keyifli hem kederli, disaridan bakmasi en enteresan ve eglenceli kuluptur. benim gibi bir galatasarayliya paragraf dolusu entry yazdirir. bu sekliyle kendi nezdinde tektir, ve bu teklik soylemi kendi disindaki reel hayatta karsilik bulmadiginda veya herhangi bir tekpi dogurdugunda, bu tepkiyi kendi tekliginin kaniti; tepkinin varligini kendi varligina tehdit olarak gorur. bir anlamda kerameti kendinden menkuldur ve fenerbahçeyi ayni zamanda yanlislayan da (gerçekligi yoktur) olumlayan da (rasyonel olarak karsi arguman getiremezsin) bu ozelligidir.

    fenerbahçe ne eksilir, ne de duzelir. guzelligi de buradadir. kodlanmis bir alt-kulturdur, bunu degistirmek taraftarin elinde degildir ki zaten degisitigi anda biter. siz, "bizi de bizi seveni de sevmeseniz" bile, biz sizi boyle seviyoruz.