hesabın var mı? giriş yap

  • narsizim*, makyavelizm* ve psikopati*.

    narsisizm eğilimi olan bireyler, ilgi odağı olmaktan hoşlanırlar, dikkat çekmeyi severler ve kendilerine hayranlık duyarlar. makyavelist bireyler kendi çıkarları için diğer insanları kullanırlar. psikopati eğilimi olan bireyler ise entelektüel kapasiteleri normal olan fakat ahlaki değerleri olmayan, pişmanlık duymayan ve kontrolsüz davranışlarda bulunan bireylerdir.

    dark triad'ın 3 özelliği de kısa süreli ilişkilerde pozitif etkiliyken, uzun süreli ilişkilerde negatif etkili veya önemli ölçüde ilişkili değil.**kaynak

    "in terms of relationships, you can’t always get what you want, but if you are high on the dark triad, you may have sufficient options to get what you need."kaynak

  • eveeet sonunda 500 sene konusacaklari bir gündemleri oldu.

    edit: madem dikkat çektik, o zaman biz de bir araya gelip saunaları boykot ediyoruz. ve diyoruz ki, kahrolsun fin hamamı, yaşasın yerli ve milli atamızdan yadigar göbektaşlı tellaklı türk hamamı!

  • doğru.
    sadece 6 yaşındaki kız çocuğu değil.
    farklı yaşlardaki nice erkek ve kız çocuklar, kadınlar mesele.

    ve biz, neye taptığınıza bakmadan diyoruz ki
    çocuklardan kadınlardan elinizi, gözünüzü çekin artık!

  • olay 60 li yıllarda bir trende geçmektedir.
    o dönemde bütün ulaşım trenle sağlandığından trenlerde her zaman milletvekilleri için boş bir koltuk bulundurulurmuş, ayakta bekleyenler olsa bile kimse koltuğa oturtulmaz, oturanlar kavga dövüş kaldırılırmış.
    şef tren* bir gün bilet kontrolü için gezerken yırtık pırtık kıyafetleriyle bir köylünün koltuğa oturduğunu görür.

    - kalk ordan orası millet vekilleri için
    - ben milletiyn keyndisiyim, ben burdayken vekilim oturamaz bu koltua!
    - !?!

    bu cevapla afallayan şef tren ısrar etmez ve koşarak olay yerinden uzaklaşır

  • hürriyet gazetesinin taşra baskısında karşıma çıkan ilginç ilan: ekran görüntüsü

    hor görme
    saygısızlık etme
    saçı uzun aklı kısa deme
    taciz etme
    çocuk yaşta evlendirme
    hakkını çalma
    dövme sövme
    laf atma eve kapatma
    susturma
    eğitim hakkını elinden alma
    yok sayma
    el kaldırma
    özgürlüğüne dokunma
    gazoz olma
    adam ol.

    edit: debe editi değil sakin olun. "o saatte taşra baskısını nasıl buldun?", "kaç para aldın?" gibi sorulara muhatap oldum. basit cevabı şudur: hürriyet'in e-gazetesine aboneyim. playstore'dan edinilebilen bir uygulaması var ve bu uygulama yeni baskı çıktığında uyarı gönderiyor. ben de yeni baskıya bakarken (ki taşra baskısı diyordu.) ilanı gördüm ve sizinle paylaştım. bu.

  • fantastik bir liste. domuz eti diye alınan sucuğun içinden kanatlı eti ve dana eti çıkıyor, normal dana eti diye aldığının içinden domuz eti.

  • sene 1997
    istanbul'a yeni gitmişim.
    çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.

    ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.

    kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.

    -işte böyle buluşuluyordu.

    şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.