hesabın var mı? giriş yap

  • sosyal medya diye tabir edilen olayın düzenli kullanımı sonrası arkadaş / akraba / kuzen / iş arkadaşı, vs diye tabir edilen kitlenin bütün itibarını, kıymetini kaybetmesi süreci.

    lan negzel eskiden birileriyle görüştüğünde, konuştuğunda kafanda bi fikir olurdu; "o da şöyle, bu da böyle birisi..." falan. adamla oturup derin derin konuşuyorsun, ciddi ciddi fikirlerini dinliyorsun falan iyi güzel. sabah bi kalkıyorsun herif metrobüslü yılmaz özdil yazısı paylaşmış feysbukta. bi hafta önce mevlana'nın lafı diye ittirdiği yazıyı sonraki hafta "can yücel'in sözleri, anlayana..." diye bi daha yayınlamış. kendisinin bile farkında değil. toplantıda herkesi susturan inovatif personel önce terörü lanetlemiş, 4 dakika sonra da uyuyan, gerinen kedi resimleri paylaşmış. 7 arkadaşı da bunu beğenmiş amk saadet zincirine gel. günaşırı benzin zammı protestosu hastag'ini zorlayan arabasız kuzenden "aziz başganımıza komplo kuruyorlar!!1!" diye sinirli tweet atan kelli felli 20 senelik arkadaşlara kadar kendi imajını zkip atmak için sıraya girmiş herkes.

    milletle ilgili ne kadar yargı varsa kafamda yıktın geçtin, ocağın kurusun facebook twitter.

  • sıradaki istek gelsin.

    evde nasıl konserve yaparız.

    şimdi insanların en sevdiği zehirlenme türü ev konserveciliğidir. bunu unutmuyoruz ve işimizi disiplinli bir şekilde yapıyoruz.

    öncelikle dayanıklı kavanozları tercih ediyoruz. pazardan bulduğumuz en ucuz kavanoza elimize ne geçerse doldurmuyoruz. zaten elinize aldığınız kavanozun neye benzediğini anlarsınız.

    hangi ham maddeden yapacaksanız çok iyi temizlemeliyiz. öylesine suya tutup çıkarmıyoruz. süzgecin içine bastığımızda da kendiliğinden temizlenmiyor onlar. elimizle teker teker temizliyoruz ve çürükleri ayıklıyoruz.

    konserve kavanozlarını iyice yıkıyoruz. bazıları mikrodalgaya atıyor bilemiyorum. ne yaparsanız yapın kapakları kaynatın ve iyice kurulayın.

    konserve yapacağımız sebzeleri önceden haşlamanız gerektiğini bildiğinizi varsayıyorum. haşlamazsanız ne olur? elinin körü olur. haşlanmış sebzeler hem kavanozda daha az alan işgal eder hem de mikroorganizmaların önemli bölümünü ön haşlama ile öldürürüz.

    kavanozların içerisine de her şeyi tıkıştırmıyoruz. oraya su girecek. taneli sebzeleriniz mümkün olduğunca su ile temas halinde olmalı.

    bir numaralı düşmanımız şeker. evet o şeylerin içine şeker eklemeyeceksiniz. tadı umrumuzda değil. kapağını açınca eklersiniz. bu yüzden şeker oranı yüksek olan havuç ve soğanı da eklemiyoruz. zaten bu ikisini neden ekliyorsunuz anlamış değilim kışın hepsi bol miktarda var.

    çok sulu olmasını istemiyorsanız domateslerin çekirdeklerini kaşık yardımıyla çıkarın efendim. hemen bir makarna sosu yaparsınız olur biter.

    eğer amacımız salça yapmaksa ana unsurumuz tuzdur. aksi halde evler için satılan şu vakum cihazlarından alarak havadan arındırmanız gerek. sonra dondurursunuz.

    şimdi işin en önemli bölümüne geldik. konserve için olmazsa olmazımız asittir. marketlerdeki konservelerde hep sitrik asit ibaresi görürüz. bu konservemizin bozulmaması için ana unsurdur. "-e biz sitrik asidi nereden buluyoruz?".limon sıkacaksın canım. canın isterse sirke de olabilir. "-ee çok ekşi oluyor o zaman" hemen şeker ilave ederek tadını dengeliyorsun. bitti gitti.

    neyin konservesini yapacaksanız sosu kaynattınız. kavanoza doldurdunuz. ardından kapağını sıkıca kapattınız ve sıcakken ters çevirdiniz. şimdilik işler yolunda gidiyor gibi. sızıntı olmadığına kendimizi inandırdık.

    şimdi kavanozları tekrar düz bir şekilde bir tencereye alıyoruz ve kavanozların üzerini kaplayacak kadar su ilave ediyoruz. kaynadıktan sonra 20-25 dk kısık ateşte tıngırdatıyoruz. bu sırada patlayan kavanozların ya kapağı iyice sıkılmamış ya da oturmamıştır. her halükarda içeriye hava aldığı için bozulacaktır. önceden kendilerini belli etmiş oldular. diyelim ki hepsi patladı. hemen o mutfaktan uzaklaşın ve bundan sonra zabıta kontrolünde mutfağa girin.

    konserve yaptıktan iki gün sonra kapakları elimizle açmayı deneyelim. eğer hiç zorlanmadan tık diye açılıyorsa o malzemeyi tüketin asla ama asla bir daha konserve yapmayın. eğer tüketemeyecekseniz bir poşete koyarak buzluğa kaldırın. buzdolabının normal soğuk bölmesine koymayın. burada da çoğalmış olan arkadaşlar faaliyetlerine devam edeceklerdir. zor açılan kavanozlar güvenlidir çünkü içinde ve dışında basınç farkı vardır fakat sırf zor açılıyor diye üzerinde küf vb bişey gözlemlerseniz hiç riske girmeyin hemen atın. kapak takıldığı için açılmıyor olabilir.

    artık bir şeylerin konservesini yapmasını biliyorsunuz.

  • kendisine: "simdiye kadar hic kimsenin yaninda bu kadar huzurlu ve bu kadar guvende hissetmemiştim sevgilim, cok mutluyum" diyen sevgilisine cevaben: "senin adina cok sevindim" diyebilen yegane erkektir.

  • derdi varken etrafındayken, eğlenceye gelince başkalarıyla zaman geçirmesi. mal gibi hissettirmesi. 100 üzerinden net olarak 50 puan kırıyor bende bu olay. bahanesine gelince "ama sen gelmezsin diye...", sen kimsin de benim adıma düşünüyorsun hırt!

  • tam karşımda oturuyor şu an.

    aramızda bir haftadır evin orta sahasını parselleyen bilmem kaç bin parçalık bir yapboz var. "la palette bistro" diye küçük bir lokanta manzaralı. bitiremedik. her gün usul usul ekledi parçaları, sabırla. küçük karton parçalarını sanki sever gibi birbirine ekledi. ama bitiremedik. yapbozun kalan son parçası eksik çıktı. üzüntüden öyle bıraktı olduğu yerde, toplamadı. "sevmek", salonun orta yerinde terk edilmiş boş bir "dükkan"ın arkasında duruyor şu an.

    elinde bir kitap var, "marifetler". onu okuyor. kitap okumasına o kadar alışığım ki. insanlar sevdiğine çiçek alır, ben yeni kitap kokusu hediye ediyorum ona. öyle bir gülüyor seviniyor ki. şu an elindeki kitabı okurken mesela, hayata dair bütün soru işaretleri siliniyor aklımdan. ona bakıyorum: huzurlu. sadece, geçen trenlerin sesine dönüp bakıyor arada bir, çocuklar gibi.

    "koltuğun altında yapbozun o son parçasını bulamayınca dönüp bana baktığın yüz ifadeni özlüyorum."

    tam bu cümleyi yazmayı bitirirken kalktı geldi yanıma: "ne yapıyorsun?". iş maillerimi açıp, gereksiz bir şeyler gösterdim. yaptığım işin belki de en güzel yanı bu; meraklısı olmayanın ilgisini dağıtacak sayısız malzemem var. hafif geri çekildi, defansta derinliğin kaybolduğu bu andan faydalanıp "belim ağrıyor" bahanesiyle yönümü değiştirdim, rahat yazabilmek için. sırf sana çaktırmadan, gönül rahatlığı ile şu yazıyı bitirebilmek için:

    aramızda sadece bitmemiş bir yapboz kadar mesafe varken bile yine anladım.

    seni her an özlüyorum ve seviyorum.

  • eskiden bilerek sacmaladigini düşünüyordum bu konusmadan sonra anladim ki bu cocukta ciddi psikolojik sıkıntılar var. cok talihsiz bir konusma

  • aklını allah'a ibadetleriyle, iyi bir insan olmakla bozacakları yerde; üstlerine hiç vazife olmayan ateistlerle bozmuş kamera görünce 'kraldan çok kralcı olan'ları barındıran video. merak ettim acaba bu yorumları yapanlardan kaçı beş vakit namaz kılıyor?

  • --- spoiler ---

    our top three guesses for your english dialect:

    1. english (england)
    2. welsh (uk)
    3. us black vernacular / ebonics

    our top three guesses for your native (first) language:

    1. turkish
    2. portuguese
    3. russian

    --- spoiler ---

    o shan't'ı işaretlemeyecektim ya. dayanamadım.