ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
uzayda türk astronotu kürt astronotun karşılaması
-
bahsettiği kadın da iran asıllı amerikalı ve almanya doğumlu.
aynen kardeşim baya bi kürtmüş*
peynirli poğaçadaki peynir bile bu abladan daha kürttür.
-
üyelerin anlık olarak yaptıkları şeyleri kısaca yazdıkları sosyalleşme sitesi. anlık blog gibi birşey. günlük değil anlık.
http://twitter.com/
sevgiliyle aynı boyda olmak
-
ulan buna da şükredenler var, ben daha kısayım hatundan. dik yürümekten sırtım sikildi bir yıldır, ecnebi tabutu gibi geziyorum sokaklarda. kıza babet giydiriyorum, topuklularını da ben giyiyorum, onlarla yürümek de zormuş amk, ayaklarıma vurdu heb. ama hala dırdır hala laf sokmalar. bak daha beş dakika olmadı, bak ya muhabbete bak;
ben-bensiz sıkılırsınız ya ben de geleyim
manita-tamam süper ben bakıcam biletlere
ben- hobin zaten 1-bilet bakmak 2-kiralık ev bakmak
sal bilet bakmaya, üç gün bakar sıkılmadan teyzesi
manita-senin hobilerin 1-boş boş içmek 2-boş boş içmek
ben- boş boş değil, düşünüyorum ben !!!!1!
manita-fazla düşünme boyun uzamaz.....ay sen zaten :/
resmen ibnelik ya, ayıptır.
ibrahim tatlıses
-
“ kadına saygım büyüktür ama döverim “
“ kadın dediğin dayak da yemeli “
“ üç türlü kadın vardır : günlük, haftalık, ömürlük”
yukarıdaki üç cümlenin sahibidir. ve bu cümleleri sarf edebilen birinin saygı görüp ünlü (!) olacağı tek yer de türkiye’ dir.
bakın daha perihan savaş’ ı 80’lerde tüm gece dövmesi, yüzünü gözünü morartması, mahkemelik olmaları, üstüne bir de “ kendime hakim olamadım, onu öldürebilirdim “ diye ifade vermesi var.
sonra derya tuna’ yı da dövdü diye manşetlere çıkmış. asena olayı desen zaten yakın geçmiş.
hala mı “ ama sesi güzel yeaaa” ?
çaykur'un zararının 1.5 milyar tl'ye ulaşması
-
lipton'a satılma zamanının gelmiş olduğuna delalettir!
sonuç olarak da çayı bahçelerinde bırakacak binlerce çiftçi...
şekerpancarı gibi, fındık gibi...
uyu türkiye! bu kez kurtuluş savaşı verecek bir liderin de yok...
doğru insanı beklemek
-
''neden hayatında biri yok diye soranlara:
hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya;
on dakika, on beş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
bu arada başka alternatifler de geçer ama binmezsiniz.
ne de olsa “beklemişsinizdir o kadar”, boşa gitsin istemezsiniz.
sormayın artık bana!
herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda..'' *
siz yine de beklemeyin.
sergen yalçın
-
eger heykeli dikilecekse, at ustunde bir heykel olmalidir. daha asil gorunur ve gercekci.
jokullmagic
-
itibarını düşünerek bugünden itibaren moderasyondaki görevinden ayrılmıştır.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: kuzey kıbrıs taki inanılmaz mantık hatası
1. ya adamlar bizim güneyimizde amk.
köyde inek sağan afet hatun
-
yeter be abazanlar. yok traktör süren afet, yok saban yapan afet, yok inek sağan afet. her gün sol tarafta bu şekil bir başlık. nasıl bir yokluk içerisindesiniz anlamadım ki?
edit: imla
düğünsüz takısız nikah dairesinde evlenmek
-
bu başlıkları benim hayat hikayemi yazmam için açtığınızı düşünmeye başlayacağım neredeyse :)
1994'ün 4 mart'ında tam da bu başlıktaki gibi evlendim. o günden bugüne 25 yıldır da aynı adamla evliyim (en sonda size daha büyük bir bomba paylaşacağım.
geçmişe dönecek olursak; eşimle bir yıl önceki haziranında tanışmıştık, bodrum'da aynı otelde çalışırken. ben bilmiyordum ilk başta ama eşim meğerse görür görmez aşık olmuş bana, ben bu kızla evleneceğim diye kararını bile vermiş. bense onu arkadaş olarak değerlendiriyor ve allah'da biliyor ya hiç bir şeyden de şüphelenmiyorum. yaklaşık iki hafta sonra bir gün dedi ki "ya böyle böyle düşündüm ve hissettim seni ilk gördüğümde, ama sonra baktım sende hiç öyle bir his ve niyet yok, vazgeçtim". ben ki cin geçinirim, şok oldum bunu duyunca "hadi ya, vallaha mı" falan diye saçmaladım sanırım. fakat içime de düştü bir şeyler sonrasında. neyse 2-3 gün sonra baktık el ele tutuşmuşuz. aileden uzağız zaten, kendimize bir yaren bulmuşuz, derken sevgili olduk. temmuz 1'de baktım söz yüzüğü almış bana. işyerinden arkadaşlarla bir restaurant'ta yiyip-içip taktık yüzükleri. nişanlandık kendi aramızda böylece. ben 20'yim o anda, eşim 23. bodrum'dan da marmaris'e geçtik o ara, iş değişikliği falan.
"ağustos ayında evlenelim biz" diye geldi bir kaç gün sonra. dedim "yok artık, daha neler. aileler tanımıyor birbirini, lojman köşelerinde sürünüyoruz çalışıcaz diye.ne bu acele?". bir-iki daha söyledi, baktı ben direnç gösteriyorum, "iyi tamam, gidip ailelerle tanışalım o zaman en azından" diye strateji değiştirdi. neyse biz gittik eylül ayında önce benim ailemle, ki bende aile neredeyse yok gibi bir şey. babam ölmüş, annem yurt dışında, iki ablam var sadece iki de enişte. sonra onun ailesiyle, onun ailesi geniş ama dağınık, tanıştık. acele etmeyin falan sözlerinin ardından döndük geri. bu arada oteller kapandı, sezon bitti falan derken benimki işsiz kaldı. marmaris'teyiz ve kışın in-cin top atıyor o yıllarda orada. ben işe gidiyorum, eşim evle ilgileniyor. ama ne ilgilenmek; çiçek gibi her yer, uyanıyorum sofra hazır, yemekler pişmiş, çay demlenmiş. işe gidicem iş kıyafetlerim yıkanmış, jilet gibi ütülenmiş hazır. roller değişmiş ama olması gereken bu değil mi zaten. ben de maaaşı alıyorum eve bırakıyorum. öyle takılıp gidiyoruz. bu arada marmaris'te eşimin geniş bir çevresi var, beni hepsiyle tanıştırıyor. fakat enteresan bir şekilde herkese beni "eşim" diyerek takdim ediyor (buraya bir mim koyalım lütfen).
yılbaşında bana küçük bir paketle geliyor. "allah allah, paramız da yok, ne aldı acaba" diye paketi açıyorum, içinden bir alyans çıkıyor. "ne bu diyorum", "yeni yıl hediyesi" diyor. "eee seninki nerde" diyorum, "param bir tanesine yetti" diyor. güler misin, ağlar mısın? ve biz yaza evlenmeye karar veriyoruz.
eşim yılbaşından sonra bir kursa başlıyor. şirket yabancı ve kursu başarıyla tamamlar da işe alınırsa şartlar çok iyi. mart'ın 2'sinde kurs bitiyor ve eşim işe alınıyor. şirket işe başlarken bazı evraklar istiyor ve film de burada kopuyor.
eşim eve surat beş karış geliyor. ben zannediyorum ki işe alınmadı: "boş ver, üzme canını, sezon açılacak zaten, başka bir iş bulursun" diyorum. "işe alındım ben, canım ona sıkkın değil ki" diyor. "eee, sorun ne o zaman" diyorum. "ben başvuruda medeni durumumu evli olarak belirttim, belgelerde bekar olduğum görülecek, adamlar 'yalan beyan da bulundun' demezler mi bana" diyor. "eee, n'olcak pekiyi şimdi" diyorum. sıkı durun! "bizim acilen evlenmemiz lazım" diyor. "başvurumuzu yapalım, zaten bir ay sonraya gün veriyorlarmış, ben o arada iş yerini oyalarım. ağustos'ta da düğünü yaparız" diyor.
o yıllarda evlenmek için bu kadar fasarya gerekmiyor. 1-2 evrağı halledip ertesi gün başvuruya gidiyoruz. adamlar evrakları alıp "yarın sabah 10'da gelin, nikahınızı kıyalım" diyorlar!!!. nasıl yani? falan oluyoruz. bir ay sonraya gün verme, düğün salonunda, yazın olan düğünler içinmiş. tabii allah'ın marmaris'in de mart'ta kim sıraya girecek evlenmek için. şakayla karışık azıcık didiştikten sonra şahitleri ayarlayıp ertesi gün sabah nikaha gidiyoruz. hiç unutmam üzerimde lee cooper kot, levi's bordo bir t-shirt vardı. paramız olmadığı için eşime benimkiyle alakası olmayan dandik bir alyans alıyoruz, şahitlerle de orada buluşuyoruz ve evleniyoruz.
yukarıda mim koymuştum ya hani.o kısım da şu; eşim herkese evli olmadığımız halde evliyiz dediği ve bana da dedirttiği için nikaha kimseyi çağıramıyoruz. nikahın akşamı saat 9'da mesaiye gidiyorum ben. çünkü iş yerimde de herkes beni, zaten evli biliyor. dolayısıyla evlilik izni bile kullanamıyorum.
en büyük bomba şimdi geliyor. biz nikahı yaptıktan sonra ağustos'ta işlerimiz yoğun olduğu için, zaten kim uğraşacak düğün işiyle deyip, aileler de 'evlendiniz nasılsa' diye olaya baktığından düğün yapmadık. kız isteme zaten olmamıştı. böylece kuru bir nikahla evlenmiş olduk. bomba ise şu: bu aşamalar atlanınca aileler tanışamadı. şu an 25 yıllık evliyiz, aileler birbirini hala görmüş, tanışmış değil. ben onun ailesini, o da benim ailemi tanıyor, o kadar.
belki de uzun süren evliliğimizin sırrı budur, kim bilir...
bir anda üzüntü veren sorular
-
-sizin çocuk biraz değişik mi?
maalesef korkuları ve sosyal hayata uyum sorunu olan oğlum için sorulan soru.
sormasanız olmaz mı?
sinema tarihinin en iyi kaza sahneleri
-
aklıma gelenlerden bazıları:
film: adaptation.
yönetmen: spike jonze
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=lfn0qvwze-a
film: death proof
yönetmen: quentin tarantino
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=5_bvtwop4-y
film: a cure for wellness
yönetmen: gore verbinski
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=mwvdin-_d-o
film: the blues brothers
yönetmen: john landis
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=lmagp52bwg8
film: the fast and the furious
yönetmen: rob cohen
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=nfv87tgyh78
film:casino royale
yönetmen: martin campbell
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=x-21upjgxfq
film: the island
yönetmen: michael bay
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=1aahzzpt6pe
film: final destination 2
yönetmen: david r. ellis
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=7ygptn676re
film: doctor strange
yönetmen: scott derrickson
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=kwhfdlt1hno
film: enter the void
yönetmen: gaspar noe
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=tucpgg7bkeg
film: the fast and the furious: tokyo drift
yönetmen: justin lin
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=zml7qqpl8yo
film: whiplash
yönetmen: damien chazelle
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=d5xvgogrgnk
film: mad max 2: the road warrior
yönetmen: george miller
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=j_utduzaezo
film: knowing
yönetmen: alex proyas
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=ezocwde3vk4
film: erin brockovich
yönetmen: steven soderbergh
sahne: https://www.youtube.com/watch?v=baxjml6onsa