hesabın var mı? giriş yap

  • babamın ufak bir şirketi vardı, vergisini ve çalışanlarının sigortaları düzenli ödeyip kimsenin hakkına girmezdi. bir zaman sonra işleri bozuldu ticaret sonuçta neyse baya vergi ve çalışan sigorta borcu birikti. onları toparlayım derken yorgun düştü yüreği ve çok erken kaybettik güzel yürekli babamı. sevgili devletimiz 1 dul 3 yetim kız çocuğundan 1 gün bile ertelemeden aldı bütün borcu, hepsini ödedik bitti şükür herşeyin üstesinden geldik. söyleceklerim bu kadar...

  • ailece yemek yiyorsunuz... ya da belki de cancişlerinizle... besinler bünyeye girdikçe huzur doluyor alyuvarlar, akyuvarlar... o sırada ortamın umumiyetle hakimi olan şahıs o ölümcül geyiği açıyor: "şu yemeği dışarda yeseydik en az x milyondu"...

    bir başkası onaylıyor: "x milyon mu? ne x milyonu, en az y milyon..."

    ve öldürücü vuruş geliyor - eğer söz konusu geyiğin aktığı mecra ailemizle yediğimiz bir yemek ise bu vuruşu yapan kişi genelde annedir- :

    "bu kadar da temiz olmazdı..."

    yancı onaylaması (hala/dayı/teyze/kardeş/canciş): "kim bilir nasıl yapıyorlar, bilemiyorsun ki kirli mi temiz mi... gözümüzle gördük, elimizle yaptık en güzeli böyle evde yemek..."

  • ''yenge '' tarafından hiç sevilmeyen insanlar.

    ''bir insanın bir diğer insana sevmediği halde nasıl yalandan gülümsediğini görmek istiyorsanız, evli adamın eşinin bekar arkadaşları ile karşılaştığı ana dikkat edin''

    emanuel ebue

  • yapımı oldukça basit , kahvaltıdan tutun içki yanında eşlik etmesine kuru fasülye gibi bakliyatlarla pişirilmesine kadar kullanım alanı çok olan bir lezzety fırtınasıdır .

    tarifini veriyorum .

    tercihen dana bonfile alınır . 300-400 gram olmalı en az .

    daha sonra bu bonfile güzelce kaya tuzu ( turşuluk iri tuz ) tuzlanır . üstüne bir ağırlık ( ezmeden ) konularak iri gözenekli bir süzgeçin içine alınır . gerekirse içine yağlı kağıt serebilirsiniz.

    daha sonra bu süzgeç içinde ki et daha büyük bir kabın içine konulur .

    2 3 gün bekletilmek suretiyle suyu çıkartılan etin fazla tuzunu almak isterseniz buzlu suda en az 6 7 saatte bir suyunu değiştirmek suretiyle buzdolabında bekletilir . 1 gün yeter .

    ama ben öyle yapmıyorum hatta tuzla beraber tütsülenmiş paprika ekliyorum .

    neyse suyu çıkartılan eti bildiğimiz kadın çorabının içine koyun . ( önce ete bir ip geçirin . )

    kuş kafesi v.s gibi bir şeyiniz varsa kurutacağınız yerde karga v.s sorununuz varsa kefesin içine asın eti . kafesi de günde 2 3 saat güneş alan ( mümkünse sabah ve akşam vakti ) bir yere asın .

    10 gün içinde hazır etiniz.

    ama bitti mi bitmedi.

    şimdi mümkünse talaş olmadı yaş dallar olacak şekilde bir miktar kiraz -vişne -elma ağacı karışımı hazırlıyoruz.

    bu karışımı büyük bir tencerenin içine alıyoruz.

    küçük fırınlarda olan ayaklı tel ızgaranız varsa üstüne bu eti koyuyoruz. .bu ızgarayı da tencerenin içine koyuyoruz.

    ocağı az açarak tencerenin kapağını kapatıyoruz.

    2 saatte etiniz hazır .

    afiyetle yiyin .

  • ben bu olayı gecenin bi vakti, karadenizde bi askerlik şubesinin önünde yapmıştım. kapıdaki nöbetçi askerin de mal mal bizi kestiğini yaklaşık 30 sn süren öpüşme seansından sonra fark etmiştim.

    ama o sıralar daha askere gitmemiştim tabi.
    şayet askere gitmiş olsaydım, bu hareketi asla bir askerin önünde yapmazdım.
    neden yapmazdım? çünkü orada nöbet tutan ben olsaydım mesela, vururdum o iki sevgiliyi de alınlarının çatlarından.
    adamlar abazanlıkla dolu günler geçirirken nispet yapar gibi karşılarına geçip şapır şupur öpüşmek de nedir.
    bu olay için hala kendime kızarım.

    bizi vurmadığın için teşekkürler. özür dilerim asker kardeş. iyi nöbetler.
    gerçi ne nöbetin kalmıştır ne de askerliğin. iyisin lan yavşak yedin koca askerliği.

  • barselona'nin daha guncel sayilabilecek cok guzel bir mimarisi vardir ve her yeri birbiriyle uyumludur. yani bizdeki gibi dolmabahce'nin arkasinda sik gibi gokdelen yoktur affedersin. denizi var, iklimi guzel, fc barcelona'nin sehri, yemekler guzel falan derken en yasanilabilir yer burasi gibi gozukuyor. ancak digerlerine gore suc orani daha yuksektir diye tahmin ediyorum, %100 emin olmamakla birlikte. insanlarda bi londra'daki kadar saygi yok mesela etrafina karsi. ama yine de sahsen metropol de sevmedigimden mutevellit, bana gore en yasanilasi sehir burasi bu dortlunun icerisinde.

    roma cidden tarihi dokusu itibariyle mukemmel bir sehir. abdullah gul'un de dedigi gibi adamlar tarihi eserlerin etrafina abidik gubidik seyler yapmadan cok guzel korumuslar. vatikan'i falan da kattigin zaman turistik olarak en gorulmesi gereken yer burasi diye dusunuyorum. tabii buranin da iklimi, denize yakinligi falan avantajli yanlari.

    paris'in de ic kismi, ki baya buyuk bi alan yapiyor burasi, cok birbiriyle uyumlu mimari binalardan olusuyor. yani herhangi standart bir apartmani turkiye'de olsa "aa ne guzel" diye fotografini cekersin, o derece. ama tabii bu durum boyle cunku bildigim kadariyla 1800'lerde adamlar sehri komple yikip bastan yapmislar. onun disinda tabii eskili yenili cok guzel mimari eserler var; buyuk ve kucuk saraylar, sacre coeur, eyfel kulesi, opera binasi, vs. yine cok guzel sanat/tarih muzeleri var gezmek icin, louvre tabii ki en meshuru. tum bunlari gecin, elinize bi gul sarabi alip sen nehri kenarinda arkadaslarinizla takilmak bile cok guzel.

    londra'da maalesef cok kalamadim, sabahtan aksama gezdim sadece. mimari butunluk olarak bence diger uc sehrin gerisinde kaliyor. bi de cok kozmopolit ve mutfak olarak da tabii ki ingiliz mutfagi diger uclunun yine cok gerisinde. en buyuk avantaji ingiliz medeniyetinde yasamak ve ingilizce konusabilmek bana gore. tabii bir de mukemmel tarih/bilim muzeleri ve bu muzelerin en guzel yani da istemezsen para vermek zorunda olmaman. buna ragmen su 4 sehir arasinda hangisinde yasamak istersin deseler son sececegim londra olurdu.

    ayrica bu versus'ta amsterdam, tokyo, new york, prag eksik yazan arkadaslar gozume carpti. bi kere prag ve amsterdam bu sehirlerin ayarinda degil. zaten su amsterdam'i ne diye bu kadar abartiyosunuz anlamiyorum, tek olayi kanallari olan bir sehir, onun da kralini gormek icin giethoorn'a gidin. red light veya ot icmek diyosaniz o zaten hollanda'da her yerde var. new york ve tokyo da cok farkli klasmanlarda kaliyolar, yani cok farkli kulturleri var, avrupa sehirleriyle tam bir kiyaslama yapamiyosunuz. bence bu vs'de esas eksik olan sehir istanbul'dur. istanbul'u eger ecnebilerin kendi sehirlerini korudugu gibi koruyabilseydik tartismasiz bu vs'de acik ara birinci gelirdi ama su an icin carpik yerlesmesi ve mimari ucubeleriyle biraz darbe yiyor bu konumu.

  • "ben bu hindistan cevizinden bir şey anlamıyorum, hayır bana ne vitamin katıyor, vitamin.... (burada beş saniye bekliyor), yemek katmıyor, ağaçlarla konuşuyorum"

    survivor.