hesabın var mı? giriş yap

  • tr. mind-body problem. zihin felsefesinin temel problemlerinden biri; ozetle zihin ve bedenin nasil bir etkilesim icinde oldugunu irdeler. getirilen yaklasimlar monist ve dualist olarak ikiye ayrilir. monist yaklasimlarda maddesel yahut fiziksel tek bir tozden bahsedilirken, dualist yaklasimlarda zihinsel ve fiziksel seklinde iki adet toz vardir. monizm de kendi icinde fizikalist [davraniscilik, islevselcilik..] ve idealist [berkeley tipi "tek varolan zihindir" soylemi] yaklasimlara ayrilmaktadir. bir de property dualism alternatifi vardir ki, evrenin uzay ve zaman gibi temel bilesenlerinden birinin de bilinc oldugunu iddia eden david chalmers tarafindan desteklenir mesela.

    edit: "evrenin uzay ve zaman gibi temel bilesenlerinden biri.."?? biraz yalan olmus, sallama olmus. philosophy now'in yaptigi bir roportajin giris ozetinde ["david chalmers sunu sunu iddiaa eden bi insan"..] geciyordu benzer tabirler ama hatali aktarmis olabilirim. philosophy now da gapitalist olup cikmis, subscribe mubscribe diyor simdi, tekrar bakamiyoruz roportaja.

  • oruç falan tutmuyorum da engelle butonumu baya şenlendiren olay.

    iyiki gelmiş bu ramazan sözlükte ne kadar ergen mal var hepsini ortaya çıkardı daha ilk günden.

    keske biraz daha saygili olsak erzurumdaki saygisiz herife laf edip burada oruc tutanlari galyana getirmek ifade ozgurlugu degildir. oruc tutmayan kararina saygi istemekte ne kadar hakliysa oruc tutana da bu saygiyi gostermek zorundadir. insan irki duzelecekse anca boyle duzelir yoksa birbirimizle savasir dururuz.

  • epeydir bu kadar sağlam bir rezalet başlığı okumamıştım.

    iddiaya göre
    bir kişiye birden fazla kişinin saldırması var.
    beraber gelinen kadınların da tartaklanması var.
    öldürmeye teşebbüs var.

  • emniyet kemeri takmadığı için arabanın özellikleri çalışmıyor (radyo da buna dahil) ama bunu bile bilemeyecek kadar cahil bir kızın videosu.

    cahil de geç olum ya

  • kadın-erkek ilişkilerine dair kafamda son zamanlarda bir soru işareti var. kadınlar neden ilişkide bekleyen taraf oluyor? sürpriz bekler, hediye bekler, ilgi bekler vs. erkek ne kadar verirse versin hep "az yapıyor" oluyorken kadın 1-2 kez yapsa "çok sürprizli" olabiliyor. bunun mantığını bilen, anlayan beri gelsin.

  • (bkz: gerçek finlandiya bu değil)

    edit: sadece boş bkz girmeye gönlüm el vermedi. abi anlamıyorum, bu adamlar savaştan kaçmadılar mı? canları tehlikede değil miydi? avrupa'ya geçebilmek için türlü yol denemediler mi? haberde tornio'dan helsinki'ye 700 küsür km yol gittikleri yazıyor. yani beyefendiler tornio'yu da beğenmemiş helsinki'ye gelmiş. sonra helsinki'deki sosyal hayat da kesmemiş bunları gerisin geri tornio'ya, oradan da isveç'e geri dönmeyi düşünüyorlar. tamam, buz gibi nemrut havayı ben de sevmem, tek başına depresyon sebebidir, ama seyyah gibi tüm kabile bir oraya bir buraya göç edecek enerjiyi nereden buluyorlar anlamıyorum. ser sefil yollarda sürünmek hoşlarına gidiyor herhalde. çay yokmuş! çayı ne yapacaksın anasını satayım. adam finlandiya'ya gitmiş çay yok diyor. troll müdür nedir...

  • babasının sorumsuzluğuna annesinin ise daha rahat televizyon izleme densizliğine kurban giden çocuktur

  • ortaokul ve lise yıllarımda, tekrar bölümlerini izlediğim dizi.

    dizi olmadık zamanlarda karşıma çıktığından dolayı, diziyi büyük bir stres içinde izlediğimi dün gibi hatırlıyorum. dizinin okul zamanında ekrana çıkmaması ve dizi ekrandayken evde kimsenin olmaması için dua ederdim. çünkü dizi, babamın sevmediği türden ilişkilere ve diyaloglara sahipti. babam zaten, okuduğum kitaplara karşı da büyük bir önyargı ile yaklaşır, yoldan çıkıp da aysel gibi bi kadına dönüşmemem için çaba gösterirdi. ben ise cesur’un benim sevgilim olması için, bursa’dan istanbul’a koşup, tüm varlığımı onun varlığına armağan edecek hislerle dolup taşardım.

    dizi o kadar içten, o kadar bizdendi ki; şaşıfelek çıkmazı’na gidiversem, inci çayı ocağa koyup, sebahat çekirdekle koşuverecek gibiydi. cesur denilen maymunu, tırnaklarımı kemirerek izler, “allam nolur bu çocuğu kimse sevmesin de, bana kalsın” diye, okuyup üfledikten sonra, 3 kez öperek, yüreğimin en tenha yerine kaldırırdım.

    yıllar sonra, başkalarının da bu diziden haberdar olduğunu öğrenince, çok şaşırmıştım. daha sonra, öss stresiydi, üniversitesiydi derken ben hayattan koptum. dizi noldu, feru kimlere vuruldu, cesur kaç kez aşık oldu, inci’nin bacakları gerçekten güzel miydi öğrenemedim. şimdi almanca’dan, işten, çocuktan, hayat telaşından fırsat buldukça, internetten diziyi açar, gözlerim dolu dolu çocukluğumun, gençliğimin arka sokaklarında aysel ile çekirdek çitler, eşime dönerek, “biliyor musun schatz, eski türkiye, siz almanlar’ın düşündüğü gibi bir yer değildi” derim.

  • tam kaynayınca mikroplar ölüyor diyecektim ki, bu ibneler kaynayan idrarı döküp yenisini koyuyorlarmış. yetmezmiş gibi, bir de kabuğunu soyup öyle taze idrarın içine koyuyorlarmış. o da yetmez, hemen koyup çektik olmaaaz, en az 24 saat o idrarda kabuğu soyuk şekilde bekleyecek.

    niye tuvalet gibi bi kavramları var, onu anlayamadım yalnız. direkt birbirlerinin ağzına işeyip sıçsınlar, iş gücünden, emekten tasarruf etsinler!