hesabın var mı? giriş yap

  • kendimize göre bazı projelerimiz olduğundan, cevabını merak ettiğim soru. mantıken hemen kurur diyorum ama, bir astronot arkadaş kafamı karıştırdı. "sekiz on senede anca kurur, hiç girme bu işlere..." diyor. ya bir şey biliyor da söylüyor ya da hasedinden önümü kesmek istiyor. sanki biz bu işin fizibilitesine bakmıycaz, sanki bizim nasacı olsun, yapı denetimci olsun, hiç ahbabımız yok...

  • rütbeli bir subay, astegmeni yanına çağırır,

    - söyle bakalim astegmenim, sence benim eve gidip karımla birlikte olmam benim görevim midir yoksa bir angarya mıdır?
    astegmen biraz düsündükten sonra cevap verir:
    - gorevinizdir komutanım.
    - niye gorevimdir peki?
    - angarya olsa bana yaptirirdiniz komutanım.

  • gerçek hayatta da etkisinden çıkılmıyor. geçen gün boş çekici gördüm şehir içinde. bi mutlu oldum anlatamam. kocaman böyle heybetli. man. dorse alcak muhtemelen birazdan. korna çalıp selam verecektim de kim lan bu düdük demesin diye çekindim :(

  • yirmi yıl önce bir sobaya iki avuç içini, on parmağını yapıştırmayı bile sevmektir. üstünde portakal kabukları kurutulan, kestaneler kızartılan, insana sıcağın ‘’yuva’’ olduğunu öğreten sobanın diyetini vermektir.

    sonradan öğrendiğin bir hastalık sebebiyle, çocukken ayaklarının üşümekten acıdığı, soğuktan kesildiği bir gece vakti, ‘’üşüyorum baba’’ dediğinde, çaresiz kalan babanın, senin için döktüğü gözyaşlarını sevmektir.

    sabahları uyandırılmak için annenin söylediği ‘’kar yapıyor’’ yalanının, gerçek olduğu günü sevmektir.

    bereketiyle gelen kışın, dozunu arttırıp, okulları tatil ederek, hediye ettiği özgür pazartesiler sevmektir.

    anadan babadan uzakta yaşarken, kavuşmana muhalefet ettiğinde inat edip, yollarda kalma, donarak hasta olma ihtimallerini göze alıp, zafer kazanmayı sevmektir.

    arkadaşlarınla evde takılırken, ‘’bu havada gidilmez’’ bahanesine sığınıp, geceyi sabaha bağlamayı sevmektir.

    sevgilinin sana yaklaşmak için kıvrandığı anlarda, üşüme bahanesini kullanarak, onun işini kolaylaştırmayı sevmektir.

    sıcak kahveyi, şarabı, film izlemeyi, patik giymeyi, kalorifer peteğinin üstünde uyuyan kediyi izlemeyi, sıcak sütü, el örgüsü hırkaları sevmektir.

    sana rastlayıp, tüm hayatını bahara çevirmesi için, yıllar önce ocak ayının on sekizinde doğmuş bir adamı sevmektir.

  • yıllar önce ağzına kadar dolu bir iett otobüsünde arkalardan şoföre bir ses yükselir.

    - zaten akraba olduk, daha fazla alma da miras bölünmesin.

  • mecaz falan kullanıldığı yok arkadaşlar, bu insanlar gerçekten tiyatro yüzünden birbirine girdi ve boşandı.

    olayı bilmeyenler ve anımsamayanlar için özetleyeyim:

    levent kırca-oya başar tiyatrosu, oya başar yönetmenliğinde al birini vur ötekine oyununu sahneye koyuyordu. başrolünde levent kırca'nın oynadığı bu oyun, oya başar'ın ilk yönetmenlik denemesiydi (son oldu galiba).

    oyunda, adalet sisteminin çürümüşlüğü ve mahkemelerde görülen trajikomik davalar işleniyordu. meddahlık geleneğine ve kabareye selam çakmayı seven levent kırca, oyun sahnelenirken metne güncel eklemeler yapıyor, doğaçlama takılıyordu. yönetmen oya başar ise, bu eklemelerin trajikomik oyunun gülmece yönünün ağır basmasına neden olduğunu, dramatik ve eleştirel yönünü gölgelediğini düşünüyordu.

    bu iş ikisi arasında inada bindi. levent kırca "kabare böyle oynanır" diyerek doğaçlama güncel esprilere devam etti. oya başar ise oyunun ruhunun bozulmasını ve yönetmenliğine karışılmasını istemediğinden, madem öyle işte böyle diyerek, kapalı gişe oynayan oyunu kaldırdı, artık oynatmıyorum dedi.

    bunun üzerine araları açıldı. birlikte çektikleri televizyon programı olacak o kadar'ın çekimlerine oya başar gelmedi. levent kırca da "öyle mi? o zaman ben de eve gelmiyorum" dedi ve tiyatroda yatıp kalkmaya başladı. oya başar boşanma davası açtı. daha sonra arayı bulmak için hatırlı insanlar girdi devreye, araları tam düzelecekken yine oyun yüzünden bozuldu. levent kırca, bu konuda tiyatronun ve olacak o kadar'ın daimi kadrosundan fatma murat ve ebru kural'ı rollerini beğenmedikleri için laf taşımakla ve oya başar'ı kendisine karşı kışkırtmakla suçladı ve onları kadrodan attı. oya başar da arkadaşlarına yapılan bu muameleyi kabullenemedi ve yolları tümden ayırdılar.

    daha öncesinde levent kırca'nın girdiği tırışkadan açlık grevi falan var da onlara giremeyeceğim.

    özetin özeti: oya başar tiyatroda ilk yönetmenlik denemesinde, sahnede levent kırca'ya bir türlü söz geçiremedi. yönetmenliği ve otoritesi sayılmayınca, oyunu sahneden kaldırdı. dışarıdan anlaşıldığı kadarıyla naz yapıyordu. ama levent kırca bunu anlayamamış olsa gerek ki, evi terk etti. naza karşı naza çekti kendini. ikisi de gurur yaptılar ve bir oyun yüzünden pisi pisine boşandılar. şaka gibi ama gerçek. inatçı keçiler!

  • selanik'te dog, suriye, filistin, canakkale, balkan vs. bir suru yerde farkli cografyalarda, farkli kulturler altindaki askerlere komutanlik yap, harika bir atilimla cumhuriyet kur. asker, siyasetci ,ogretmen, devlet adami vs... hepsi hayranlik uyandiriyor.

    benim en dikkatimi ceken, butun bu yukarda saydiklarimi yapan adamin 3:44'ten 3:50'ye kadar gorebileceginiz gibi, okuzu de nasil tutacagini bilmesi. adaaaaaaaam beeeee.

    eksi seyler editi: eksi seylere koyulan video 4.56'lik, basliga konan 6.23'luk bir video. eksi seylerde okuzu boynuzdan tutus yok, burdaki videoda var. ısin kotu yani, eksi seylerdeki video'da 3.44'te kalem tutuyor, okuz degil. rica ediyorum ya benim yazimi kaldirin, ya videoyu 6.23'luk video ile degistirin. zaten kalem tutan sayisi memlekette hala az, tutana da okuz demis olmayalim...

  • vatan haini değilseniz korkulacak bir şey yok deniyor da, kardeş, dünyanın hiçbir yerinde vatan haini kalıbı bu kadar muğlak olmamıştır. cb'ye hede hödö desek içeri alınacak kıvamdayız şuan.

    düşünsene ajan değislin, hain değilsin, terörist değilsin ama iktidara en ufak laf edersen vatan haini ilan edilebilirsin. kimse de edilemeyeceğinin garantisini veremez. o noktada değil mi iş? ben mi paranoyaklık yapıyorum?