hesabın var mı? giriş yap

  • sırf birini cok sevdiniz, seviyorsunuz diye kendinizi sevmekten asla vazgeçmeyin.
    kendinizi sevmeye devam etmeyi asla unutmayın.

  • bir arkadaşın başından geçen ilginç bir olay. aynen aktarıyorum :

    bizim arkadaş ağır bir ameliyat geçirmiştir. yattığı odada annesi ve babası endişe dolu gözlerle oğullarının sağ salim uyanmasını bekliyorlardır. tam narkozun etkisinden çıkacacağı anda doktor (artık oksijen mi, argon mu, metan mı bilmiyorum) bir gaz tüpünün vanasını açmıştır ve oda bembeyaz bir gazla dolmaya başlamıştır. tam bu esnada da anne kişilik, oğlu bu gazdan etkilenmesin diye yatağının düğmesine basmıştır ve yatak yavaş yavaş yükselmeye başlamıştır. işte o anda bizim eleman uyanıyor ve karşısındaki tablo çok acaip geliyor ona :

    ağlamaklı* gözlerle izleyen bir anne ve de bir baba, endişeli bir doktor suratı, sağdan soldan odayı sarmış bembeyaz bir bulut kütlesi* ve de vücudu sürekli yükseliyor.
    narkozdan çıkmış 3 gramlık beyniyle o anda yıldırım kararı vermiş bizim eleman ve öldüğüne, ruhunun da göğe yükseldiğine kanaat getirmiş. ölmenin verdiği hafif kırgınlık ve kızgınlıktan olacak ki, şunlar dökülüvermiş ağzından :

    "ben senin ananı skim emi doktor gibi beceriksiz ipne öldürdün lan benii...!! muhammed* bekle olm yanına geliyorumm...!!!"

  • amerika'daki 100 bin dolarlik modeli, turkiye'de yaklasik 300 bin dolardir. yani aslinda turkiye'de audi r8 satin almazsiniz, binali yildirim'in maasini odersiniz, size hediye olarak audi r8 verirler.

  • açılın ben eczacıyım.

    türkiye'de bir çok ilaç üretim firması var ve bunlarda eczacılar üretim yapıyor. üretim yapmıyorlar tezini hele bir geçin.

    serbest eczanelere gelirsek. eczacı olmadan önce ben de sizin gibi düşünüyordum. evet yaptığımız şey ticaret. yalnız ben ticaretini yaptığı şey hakkında bu kadar bilgi sahibi olan ve bilgi sunan bir meslek görmedim memlekette. altı ay önce araba aldım, kendim internette araştırdım, karar verdim, küçük bi test sürüşü sonrası aldım. arabayı satan firmadan aldığım bilgiler şu: bu düğme radyoyu açar bu düğme klima falan. ulan 65 bin para verip aldığım mal ile ilgili adam bilgi verme aşamasında hepi topu 5 dk ayırdı bana. ben hastama 10 tl'ye ilaç verirken yüz çeşit soruya maruz kalıyorum. keşke dediğiniz gibi olsa ben de raftan ilacı alıp versem, ama öyle değil işte. hamileyim, çocuk emziriyorum, şekerim var, tansiyonum var, kolestrolüm var, araç kullanıyorum, içtikten sonra kabız, ishal oluyorum, iki tane birden atsam bişey olur mu, ilaç kilo yaptı vs. yüz çeşit soru. bakkaldan bisküvi alırken bunları soruyor musun?

    yeri gelmişken bir konuya değinmek istiyorum. bakın kardeşim gözlem yapmak çok ciddi bir iştir ve herkes yapamaz, gözlem yeteneğiniz de yoksa yapmayın yahu başınıza silah mı dayıyorlar? yani eczacılığın icrası sizin anlattığınız gibiyse elbette haklısınız, ama gel gör ki değil işte yanlış gözlem yapmışsınız. tekrar ediyorum, 10 tl'lik ilaç için yarım saat konuştuğum oluyor insanlarla, madem bir boka yaramıyoruz o zaman ne diye yarım saat konuşuyoruz olum biz? siz cidden yanlış gözlem yapıyorsunuz. bu toplumun 50 yaş üstü bireyleri, çocuk sahibi kadınları, kronik hastalığı olan bireyleri ile her gün her saat muhattabız biz, bunu siz görmüyorsunuz diye bu böyle deme hakkını nereden nasıl hangi yetenekleri haiz olarak söylüyorsunuz? gece 10da başı ağrayan böbrek nakli olmuş hasta evde bulduğu ilacı kullanmak için beni arıyorsa ben nasıl gereksiz adam oluyorum? hangi bakkalı aramış bu hasta aldığı bulguru nasıl pilav yapacam diye veya hangi bim kasiyerini arayacak bu hasta? daha kritik durumlarda elbette doktoruna ulaşacak, ama günde beş nakil yapan doktoru baş ağrısı için o saatte rahatsız edebilir mi? keşke memlekette saat gibi çalışan bir sağlık sistemi olsaydı, o doktorun günde bir-iki ameliyat yapacağı yoğunluğu olsaydı. zehir gibi kalifiye elemanlarımız olsaydı da beni aramasaydı, ama yok arıyor işte napıcaz, yüzüne mi kapatayım, ne halin varsa gör mü diyeyim? keşke o ütopik sistem olsa da biz de daha güzel bir şekilde konumlandırılsak sağlık isteminin içinde, ama yok işte napalım, bim kasiyerine mi bırakalım mesleği?

    bir de eczacılığı majistral ilaç (eczacılar yaptığı el yapımı ilaçlar) üzerinden değerlendirenler var. bakın işte gözlem gücünüz kötü olmasa saldırı silahınız majistral ilaç olmazdı. dünyanın en kolay işi majistral ilaç yapmak. iki merhemle bir tozu karıştırıyoruz, ironi değil majistral dediğin bu. oran orantı bilen ve eline aldığı tokmağı dairesel olarak dönderebilen her insan bunu yapabilir. majistral ilaç yapan bir eczacıyım, yaptığım her ilaç bana maddi zarar veriyor. yani yapmayan eczacı bilmediğinden değil zarardan kaçmak için yapmıyor anladın mı?

    mühendisler; hanginiz icat yaptınız? neden aldığım araba ithal mal? ne lan bu cari açık?

    avukatlar, hakimler, savcılar; mesleğinizi bu kadar iyi icra ediyorsunuz da neden insanlar adalet sistemimizin eline düşmektense ölmeyi tercih ediyor?

    doktorlar; ne bu hastanelerin hali?

    öğretmenler; merhaba eğitim sistemimiz nasıl?

    siyasiler; :)

  • bir deli kuyuya taş atıyor bizim koyun ekşiciler de peşinden şuku yağmuruna tutuyorlar. festivalden festivale ödülden ödüle koşan başarılı ekşiciler dünden beri önce ödül alınır sonra konuşma yapılır diye aynı şeyi papağan gibi tekrarlıyor, ödül töreni adabından* bahsediyorlar kdjfksd kimse de zahmet edip izlememiş daha öncekiler ne yaptı diye. bilin bakalım ne yapmışlar? evet birçoğu ödül almadan önce konuşup sonra ödülü almış ki öyle olmasa bile heyecandan unutabilir insan. ama yok ya organizasyon böyle olmaz en iyisini ekşiciler bilir önce ödülü alıp değerli kıymetlimiss efendimisss çok sayın tamer karadağlı hazretlerini bekletmeyecekti di mi?

    ayrıca kadından daha çok konuşanlar da oldu ama onlara böyle bir saygısızlık yapılmadı. yüksek ihtimalle kimsenin zamanını almamak için kısa süreye çok mesaj sığdırmak istedi nihal yalçın ama her şey birbirine girdi ve beceremedi. kadının söylemeye çalıştıkları işinize gelmediği için, sizin düşüncelerinize ters olduğu için ön yargılı davranıyorsunuz. aynısı başınıza gelse ne hissedersiniz diyeceğim ama empati yoksunu yıkıklar olduğunuz için gerek yok.

    bir yazar 'nihal hanımın yerinde bir erkek olsa mevzu bu kadar gündem olur muydu' diye sormuş ama belki de doğru soru 'nihal hanımın yerinde bir erkek olsa tamer karadağlı böyle davranır mıydı?' olmalı.

    başka başlıklar varken, herkes tamer karadağlı başlığında vs bunu tartışıyorken entrysi yeterli ilgiyi görmez diye yeni bir başlık açarak dikkatleri üstüne toplayan ilgi delisi yazarımızı da tebrik ediyorum, erkeğin kezbanı da böyle oluyor sanırım. umarım dediği gibi tanrı kendisini böyleleriyle karşılaştırmaz, kadınlar için olumlu bir gelişme olur.

    edit: ekleme

  • (bkz: özgüven yapma telaşı)

    - hadesten body: başkalarından görüp etkilenme
    - necasetten body: çelimsiz vücudu yapılandırma. güvenlik görevlisi / çete elemanı olma
    - setr i avret: kadın derdine
    - istikbal i kıble: nasıl olsa iş oraya gidiyor, geliştirelim de kurtulalım
    - vakit: ergenlikten

  • kurucu sendromu.

    kurucu kurduğu yapıyla (devlet, takım, şirket, dernek) mecburen bütünleşir. başlangıçta, zira, kurumu ortaya çıkaran, insanların gelmesini sağlayan kurucunun vizyonu ve yetenekleridir.

    sonra ne olur? kurum kurucuyla eşitlenmeye başlar. hem kurucu zehirlenir, hem kurum. kurucu mikro-yönetim yapmaya, her şeyi ayarlamaya başlar. kurum, kurucuya yaltaklanan insanlarla dolar. işlev yitimiyle başlayan süreç çöküşe kadar uzanabilir. gerçek bir hastalık gibi organizmayı etkileyen bir sendromdur.

    birçok yapı, bu yüzden kurucusundan sonrasını göremez. kendisinden sonrasının ne olacağını belirlemekten kaçınan kurucu, bunun başlıca sorumlusudur. kurduğu yapıyla evlat gibi bir ilişki kurar, ama ebeveynlik tarzı hastalıklıdır. çocuğunun gelişmesine, istiklal kazanmasına izin vermez. hep en iyisini bilen, en doğrusunu seçen otoriter bir babadır. öldüğünde, kütlesi büyüse de çocuk kalmış bir insan gibi, kalabalık olsa da işe yaramaz, karar alamayan, kendini yönetemeyen bir yapı bırakır.

    eric hoffer olmalı, kesin inançlılar'da bu yüzden der ki, lenin'in erken ölmesi bir lütuftu. bu sayede bolşevik devrimi daha uzun ömürlü oldu. hitler daha erken ölse, naziler daha güçlü olabilirlerdi.

    kurucu sendromunun ülkesini engellemesine izin vermeyen en büyük kuruculardan biri, george washington. görev süresi bittikten sonra "ortalık karışık, seni herkes seviyor, bir süre daha/ölene kadar başkan ol" tekliflerini geri çevirmiştir. öykündüğü ve vaktiyle adını takma ismi yaptığı cincinnatus gibi, görevi bittikten sonra "köyü"ne dönmüştür. bu sayede amerikan sisteminin kalıcı olmasını sağlamıştır.