hesabın var mı? giriş yap

  • vodafone'un icat ettiği yeni nesil şark kurnazlığı.
    turkcell'in aylık 10 gb internet dağıttığı dönemde rekabet için vodafone yanımda uygulaması yenilenerek güzel hediyeler verilmeye başlandı.
    1 haftalık 1 gb 2 gb internet gibi hediyeler birkaç ay içinde 1 günlük 1 gb hediyelerine dönüştü. aradan bir ay geçmedi ki 24 saatlik hediyeler yerini 6 saatlik hediyelere bıraktı. hiç vermeyin kardeşim, belli ki veresiniz yok vermeyin.
    kaldırın hatta uygulamayı, çocuk mu kandırıyorsunuz?

  • nedeni basit. çünkü üçlü prizi fişe takmadan önce zaten 1 adet prizin var. üçlüyü takınca toplamda 3 adet prizin oluyor. 3-1=2

    işte bunlar hep kapitalizm. şimdi dağılabilirsiniz.

    edit: resmen inanamıyorum. sabah üçlü priz gördüm toplantı odasında, ofise çıkarıyım mı lazım olur mu diye düşündüm, sonra dedim ki zaten sadece +2 faydası oluyor, dur dedim bunun geyiğini yapıyım. pazartesi sendromu ışığında bu başlığı açtım ama millet amma kasmış! bir sürü matematiksel işlemler, özel mesajdan giydirenler, başka işin mi yok'çular, vb.

    3-1=2 = üçlü prizin faydası. buna da yanlış diyenler olmuş. he dostum he 3'lü prizin faydası 3 evet.

    3'lü prizden önce sadece 1 adet cihaz prize takılıydı.
    3'lü prizden sonra 3 adet cihaz prize takılı olabiliyor.
    yani ek olarak 2 yeni cihaz takabiliyorsun.
    sana faydası ek 2 priz.
    ama adı 3'lü priz.
    ve bu komik.

  • trakya'yı ikiye bölmek isteyen çılgın projelerden sonra akla yatkın ve halka faydalı bir proje duymanın huzurunu yaşıyorum.

    haydi türkiye, kurtulacağız din ile uyutup halkı soyan arap kıçı yalayan haramilerden.

  • tam kelimeleri hatırlayamıyorum. önünden tempolu yürüyüşle geçilen bir marketin dışarı yerleştirilmiş sebze kasaları arasında alışverişe gelmiş ilkokulun ilk sınıflarında olması gereken pek efendi, büyümüş de küçülmüş bir bey. üniversite çağlarında olması gereken başka bir efendi genç de market görevlisi. aralarındaki diyalog kendi karanlığıma gömülmüş giderken yakaladı ve gülümsetti beni:

    küçük bey: biliyorsunuz, eğer yeterli olmazsa beni tekrar markete gönderecekler.

    görevli genç: o yönden haklısınız tabii ama sanırım bu kadarı yeterlidir aileniz için.

    şu nezaketin birazını hayatımıza yedirebilseydik bu diyalog belki böyle şaşırtıcı ve gülümsetici olmayacaktı. akşam akşam zamanda yolculuk yapmış gibi hissetmeyecektim.

  • herhangi bir inancın veya ideolojinin insanlığın bütün sorunlarını çözeceğine körü körüne inanmak ve daha kötüsü bu inancını başkalarına baskı kurarak hakim kılmaya çalışmak.

  • sinemanın, etkin kullanılabildiğinde ne kadar güçlü bir dili olabileceğini anımsatmasını sevdim. neden? çünkü, film temelde, sosyal adaletsizlik ve sınıf çatışmasını anlatıyor. normalde bu konular zorda kalan veya tıkanan her senaristin ve yönetmenin çıkış kapısı olduğu için, seyircide belirli ölçüde doygunluk oluşturdu. zaten çok yapıldı, çok işlendi, haliyle çok izlendi. parasite'ı diğerlerinden ayıran ise, kullanılan metaforların çok geçmeden, belki bir sonraki sahnede karşılık bulması, ancak bunun olabilecek en yalın ve doğal haliyle yapılmasında saklı. ölçülü mizahın da dahil olduğu bu anlatım şekli sayesinde ne yaşanırsa yaşansın, hikaye nereye doğru kayarsa kaysın, bütün yaşananları normal, hayatın akışına uygunmuşcasına karşılıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    kevin ve babasının spor salonunda konuştuğu sahnede, babası şöyle diyordu:

    ''bak bu insanlara, bu geceyi spor salonunda geçirelim diye düşündüler mi? ama bak şimdi. herkes yerde yatıyor. biz dahil. bu yüzden insanlar plan yapmamalı. plan yapmazsan hiçbir şey ters gitmez. ve bir şey kontrolden çıkarsa önemi olmaz.''

    zaten işler kontrolden çıkmış, bu konuşmalar da o yaşananlara bir atıf diye düşünüyorsunuz ama değil, henüz hiçbir şey başlamamış bile. olaylar tam anlamıyla kontrol çıktığında, yani şiddet sahneleri başladığında, olayları, birbirlerini ezmeye çalışan böcekleri izler gibi izlemeye devam ediyorsunuz. aslında onlar açısından hiçbir şey ters gitmiyor. yaşananların hiçbiri şaşırtıcı değil. olayların ne derece kontrolden çıktığının da bir önemi kalmıyor haliyle. her şey bittiğinde, bodrumlarda yaşamaya devam ediyorlar. ayrılmalarının mümkün olmadığı, sabunla, çamaşır deterjanı ile geçeceğini sandıkları alt sınf kokusunun üzerlerinde sindiği bodrumlar.

    aynı koku metaforu ezel dizisinde de çok güzel anlatılmıştı. orada barış falay bunu mükemmel sahnelemişti. ezel'i kokladıktan sonra ''ben bu varoşun kokusunu alırım. istediğin parfümü sık, o koku geçmez'' derdi. koku önemlidir. zira sınıf çatışmalarının en ayırt edici etmenlerinden biridir. bu filmdeki gibi iyi bir anlatımla sunabiliyorsanız, her zaman etkileyici metafordur.

    neoliberal politikaların esiri yarı bodrumlarda kendi hallerinde yaşayan varoş wi-fi avcılarının, acıma duygularını tamamen yitirmiş bencil ve tehlikeli parazitlere dönüşmesinin önündeki tek engelin, sadece böyle bir fırsatla karşılaşmamış olmalarının hikayesi.

    --- spoiler ---

  • yavru tavşan yuvasından ilk kez ayrılır ve ormanda dolaşmaya başlar. karşılaştığı ilk hayvana kendini tanıtır:

    "merhaba kardeş ben tavşan, sen kimsin?"

    karşısındaki hayvan:
    "ben de katır der"
    tavşanın kafası karışır: "nasıl yani?" der.

    katır:
    "benim annem eşşek, babam da at; onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum" der.
    tavşan yoluna devam eder. karşılaştığı başka bir hayvana kendini tanıtır:

    "merhaba kardeş, ben tavşan, sen kimsin?

    hayvan:
    "ben kurt köpeğiyim" der. tavşan yine şaşırır: "nasıl yani?" der.

    kurt köpeği:
    "benim annem kopek, babam da kurt; onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum" der.

    tavşan yoluna devam ederken yavaş yavaş aklından bu bilgileri geçirir ve işlerin nasıl olduğunu anlamaya başlar. karşılaştığı başka bir hayvana kendini tanıtır

    "merhaba kardeş ben tavşan, sen kimsin?"

    hayvan:
    "ben devekuşu" der.

    tavşan afallar:

    si..tir git len

  • 'kız olsam ilk sana verirdim' dediğim kişilerden uzaklaşmak. hak iddia edip amıma koyarlardı valla.

  • evet ben bugün avm'ye gittim ve yine hayattan soğudum.

    allahım bu kadar sıkıcı, iç daraltıcı yerler olabilir mi? yemin ederim eve döndüğümde üstümden tır geçmiş gibi oluyor. fakat gözlemimi de yaptım, döndüm. kimdir bu avm'lerin özellikle haftasonları vazgeçilmez karakterleri? ne yer ne içerler? nerede yaşarlar? hepsi fely farkıyla sizinle;

    yüzü boyalı aptal çocuklar; avmler özellikle haftasonları onlarsız olmaz. avm'lerin gürültü yükünü çeken çilekeş tipler. avm'lerdeki fiks uğultuda onların payı büyük. kendilerine teşekkür ediyor, alkışlarla uğurluyoruz.

    oyun alanındaki asosyal çocuklar: bunlar da tam site-apartman, konut projesi çocukları. çocuk hayatında bakıcısından başka insan görmüyor ve avm'de oyun alanında başka insanların da olduğunu görünce tribe giriyor. annesinin yanından ayrılamıyor ve asosyalliğini vurguluyor. annesi de çocuğunu sosyalleştirmek derdinde.

    bakışmaya gelen ikili kız grupları: evet tek amaçları bakışmak. ne sevgili olmak ne birisiyle birlikte olmak. bakışmak. tek amaç bu. ne kadar bakışıldı o kadar kar. ikili olunca güvende hissederler. ayrıca yeni kıyafetlerini giyecekleri en uygun mekan. en fazla 30 tl harcarlar. 6 saat avm'de takılırlar.

    marco reus saçlı 3-4 kişilik erkek grupları: evet bunlar da olmazsa olmaz. avmye girmeden önce mutlaka sigara yakarlar. favori bölümleri defacto, lc waikiki, coton ve media markt tarzı teknoloji mağazaları. bunlar olmadan avm kepenk açmaz.

    direkt yemek katına çıkan beyaz yakalı: arabayı park etmiş garaja. tchibo'ya uğrar belki. ordan bi şeyler alır. ordan starbucks'a ya da gloria jeans'e geçip kahve içer. bambaşkadır bizim beyaz yakalı. hey yabancı buralar asıl benim triplerindedir.

    ilişkilerini avm'de yaşayan tipler: bunlar da olmazsa olmaz. sevgililik daha avm'nin dışına çıkmamış. ilişki daha dış havada oksijen görmemiş. burada sinemaya gidilmiş, burada kahve içilmiş. burda birbirinden sıkılıp cepten nete girilmiş, burda çekilen fotolar paylaşılmış.

    kendini mila kunis sanan kozmetikçi ablalar: bunlar da ayrı bir tür. lan yüzündeki o makyajı atsan bildiğin yıldız tilbe'sin ama hava mila kunis. bir gerine gerine yürüme. bir odaklanarak, karşıya bakarak yürüme. dandirik kozmetik mağazasında 1300 tl'ye çalışmıyor da, new york borsası'nda çalışıyor sanki. sizi de eledim.

    avm'ye gidip gözlemini ekşi'de yazan tipler: bu da ben oluyorum. kendimi de kategorize edeyim :) herkese b.k attık kendimize de atalım. bunlar da sanki toplumdaki genel kitleden çok farklıymış gibi gelir ekşi'de entry yazarlar. sanane millet istediği gibi takılsın. öyle mutluysa öyle devam etsin işte.

    lan cidden benim ne işim vardı avm'de? :)