hesabın var mı? giriş yap

  • amerika kıtasına columbus'tan önce ayak basmış olan nors kâşiftir. 10. yüzyılda dünyaya gözlerini açmış olan eriksson, amerika kıtasına 11. yüzyılda seyahat etmiştir, bilahare columbus ve vespucci'nin seyahatleri 15. yüzyılın sonlarında ve 16. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. arada yaklaşık yarım milenyum vardır.

    eriksson izlanda doğumludur, erik the red'in ikinci çocuğudur. erik the red, grönland'da ilk viking kolonisini kurmuş olan adamdır. kendisi cinayet suçundan ötürü izlanda'dan sürülmüştür.

    eriksson'a dair bilgiler için graenlendinga saga, eiriks saga rauda gibi el yazmaları kaynak gösterilir lakin kral olaf trygvasson'a odaklanan olafs saga tryggvasonar gibi el yazmalarında da eriksson ile ilişkili bilgilere rastlanabilir. olafs saga'nın 1100'lü yılların sonlarına doğru latince versiyonları yazılmıştır. diğer efsanelerin orijinalleri ise 13. yüzyılda kaleme alınmıştır.

    efsaneye göre eriksson, daha batıda yeni bir yerleşim yeri olduğunu bjarni adındaki bir izlandalıdan işitmiştir. bunun üzerine, grönland'dan denize açılmıştır. buzlu, taşlı bir yer karşılaşmış ve bu yere helluland adını vermiştir.

    eriksson'ın bir sonraki durağı, beyaz kumlu plajları olan, düz ve ağaçlık bir alan olarak tasvir edilir. nors kaşif bu bölgeyi ise markland şeklinde isimlendirmiştir.

    descriptio insularum aquilonis adlı latince manüskri ise biraz daha güneyde yer alan bir bölgeye ilişkin anlatımlar içermektedir. bu bölgenin de viking lisanındaki karşılığı vinlanddir.

    continental ambitions : roman catholics in north america : the colonial experience'da der ki:

    "adam described vinland as an island on the frozen and fogbound edge of the world, where wild grapes and self sown wheat grew."

    "adam (kevin starr'ın burada adam dediği kişi descriptio insularum aquilonis'in yazarıdır, aslında bremenli adam olarak bilinir) vinland'i yabani üzümlerin ve kendi kendine ekilen buğdayın yetiştiği, dünyanın donmuş ve sisli bir ucunda bulunan bir ada olarak nitelendirdi."

    vinland isminin etimolojik kökeni ile ilgili olarak, çeşitli olasılıklar vardır:

    1) üzümler şarap yapımı ile bağlantılı olduğundan, latincede vinum olan şarap sözcüğü

    2) eski nors lisanında çayır, mera gibi anlamlara gelen vin sözcüğü,

    3) izlandacada vaha mânâsındaki vin sözcüğü

    velhasılıkelam, vikingler kuzey amerika'ya çoğu avrupa medeniyetinden daha önce ayak basmışlardır. peki yazılı efsaneler dışında somut kanıtlar var mıdır? vardır, l'anse aux meadows arkeoloji sitesi gibi. unesco siteyi dünya kültür miras listesine çoktan sokmuştur. radyokarbon tarihleme yöntemleri de, norsların, kuzey amerika bölgelerinde bulunmalarının günümüzden yaklaşık 1000 yıl önce olduğu savını desteklemiştir. günümüzde markland'in labrador, vinland'in ise newfoundland olduğu düşünülmektedir.

    eriksson'ın, reykjavik'teki hallgrimskirkja kilisesinin hemen önünde bulunan heykelinin epik bir fotoğrafı:

    leif eriksson heykeli

    peki neden eriksson, bir columbus veya bir vespucci kadar tanınmamaktadır?

    çünkü columbus ve vespucci'yi avrupa tarihi için önemli kılan, onların yeni bir kıtaya ayak basmış olmaları değil kolomblar borsasıdır. 15. yüzyıldaki yolculuklar pek çok hastalığın, bitkinin, hayvanın ve teknolojinin daha önce gitmedikleri diyarlara ulaşmalarına vesile olmuş ve dünya tarihini derinden etkilemiştir. eriksson dünyada bu tür bir etki yaratmamıştır.

  • başlık: hakiki zeytinyağı ile asılıyorum fakir piçler

    1.ahahahah dokuyorum böyle kaygan kaygan ahahahahahha aq fakirleri

    3. panpa zaten bamyanın hası hakiki zeytinyagı ile olur.

  • a memur teyze shouts: "munir oztasli! munir oztasli!"
    you approach memur teyze.
    memur teyze says: "welcome munir. you might wonder how i know your name. well, i know many things about you. your past and even your future. i have your name in my list. list of people who want to cancel their elektrik tesisati."
    [continue] or [leave]: [continue]
    memur teyze says: "in order to do that, i'll need three things from you. a signed dilekce from dungeons of noter, signed by the noter himself. a receipt from hell's bank which you need to pay with your soul, and last, one of sacred scrolls of elektrik faturasi. bring them to me and i will cancel the curse of elektrik tesisati"
    [accept] [decline] [attack]: [attack]
    memur teyze shouts, "how you dare! guards! guards!"
    memur teyze casts aura of serpents of ak parti kadrola$masi on herself.
    you miss memur teyze with your sumsuk.
    memur teyze is protected by untouchable devlet memuru position.
    you miss memur teyze with your sumsuk.
    memur teyze drains 12hp from you with her sonic blast of mahalle karisi scream.
    you miss memur teyze with your sumsuk.
    a policeman arrives and shouts "noluyor lan burda?"
    you head to exit to the south.
    your exit is blocked by a policeman.
    a policeman says "nereye karde$im dur hele"
    memur teyze arrives.
    memur teyze drains 4hp from you by pulling your hair.
    a policeman hits you with his haydar for 40hp.
    memur teyze summons god's wrath and spits on you, draining 4hp.
    you are dead.
    [load game] [quit] ?

  • nas suresi değil, arapça nass yani kesin ve açık hüküm kastedilmektedir. bu ifadeler çok sakıncalı ve tehlikelidir. türkiye cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı açıkça kendi inandığı dinin hükümlerine göre devleti yönetmeye çalışmaktadır. bu ülkenin bütün kurucu ilkelerini karşısına almaktadır.

    bu nasıl bir saçmalıktır. bana ne senin neye inandığından, kendi hayatında faiz alıp vermediğinden, naparsan yap. devleti buna göre şekillendiremezsin. çok hassassan istifa et. bu memlekette devlet bankaları da çatır çatır faiz uyguluyor, içki de satılıyor, vergisi de alınıyor, çok eşlilik de yasak, kadın erkek de eşit. kendi inancına tersse istifa et, inzivaya çekil, istediğin gibi yaşa. bunları da mı değiştirmeye çalışacaksın? kuran'da yasaklanmadı diye kölelik ve cariye sistemi de mi gelecek?

  • programa ciddi ciddi davetsizken baskın yapan kişi. eğer girdiği videodaki kadın sunucunun söylediklerini dinlerseniz anlarsınız.

    kadin çok teşekkür ediyoruz iyi yaptın, seninle daha güzel olacak inşallah falan diyor. günlerdir birlikte olduğu insanlar mobbinge uğrayınca cidden kendi rızasıyla davetsizken baskın yapmış. yaka kartı falan olmaması normal yani.

  • hayatlarındaki insanları hiçe saymaları.

    bu yazıyı ömrü boyunca hep aşırı kilolu olmuş bir babanın kızı olarak yazıyorum.

    babam benden 26 yaş büyük. babamı onun otuz yaşındaki zamanından beri hatırlıyorum. her zaman şişmandı ve her zaman hunharca yerdi. yaşadığı sağlık problemlerini şuradan yazmıştım: #68110364

    peki o bu sağlık problemlerini yaşarken, biz ailece ne yaşadık.

    lise yıllarımın sonuna kadar ben de aşırı kiloluydum; çünkü evimizde yok yoktu. her öğün için ağır et yemekleri, yemek sonrası ağır ağdalı tatlılar, her çeşit hamur işi, her akşam yemeği için mutlaka tereyağlı pirinç pilavı. salata arada kaşıklanmak için vardı, zeytinyağlılar da öyle. ıspanak yemeğinin içine bile kıyma katılırdı, çünkü babam içinde et olmayan bir şeyi yemezdi.

    beslenme alışkanlığımı düzeltmem yıllarımı aldı diyebilirim. üniversiteye gidip o evin düzeninden ayrılınca bir yılın sonunda doğrudan bir diyet yapmamama rağmen tam 14 kilo verdim, 74 kilodan 60 kiloya indim. sonradan diyet de yaparak 50-55 kg arası bir yerde kendimi sabitlemeyi başardım. ama çocukluğumdan getirdiğim kötü beslenme alışkanlıklarımla halen boğuşuyorum. an itibariyle otuz bir yaşımdayım ve şekere bağımlıyım. kilomu kontrol altında tutmaya çalıştığım için usturuplu yesem de önüme bir kilo ağır ağdalı tatlı koyun, tıkanmadan yiyebilirim. samimiyetle günün her anında içimde yeme isteği var. 6 yıl sigara kullanıp "of" demeden bıraktım; ama şeker düşkünlüğümden kurtulamıyorum. bir gün bir evlat sahibi olursam onu şekerle tanıştırmamaya yeminliyim. deneyimlerimle çok iyi biliyorum ki, damak tadı çocuklukta gelişiyor ve sonradan değiştirmek de hiç kolay değil.

    ben bunları yaşarken annem ne yaşadı ona bakalım. o hep 50 kg civarındaydı. özellikle çiğ yeşilliği ve meyveyi çok sever, tatlıdan nefret ederdi. bizim evin yeme çılgınlığında sağlığını muhafaza etmeyi bu şekilde başardı. şu an 50 yaşında, inanılmaz atletik ve güçlü. enerjisine hayran kalmamak imkansız. ben de onun beslenme alışkanlıklarını benimsemeye çalışıyorum.

    babam 40 yaşından itibaren, felç, gut, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıklarla boğuşmaya başladı. hiçbir doktorun tavsiyesine uymayarak berbat yeme alışkanlığında ısrarcı oldu. haliyle yaşam kalitesi yerlerde. vücut sağlığını geçtim, artık mantıklı düşünüp davranamaz da oldu. nasıl anlatayım bilmiyorum, gerçekten aptallaştı. geçirdiği felcin de muhakkak etkisi var. önemli bir karar almamız gerektiğinde babama danışamıyoruz. annem bu yükü de omuzlamış durumda. hem bir sürü hastalıkla boğuşan hem de inatçılıkta çığır açan kocasına bakmak da anneme kaldı. kız kardeşim tıp doktoru, babamın en iyi tıbbi bakımı almasını sağlıyor. ben yanlarına sık gidip geliyorum; ama annem babamla birlikte yaşayan kişi olduğundan derdin en büyüğünü o çekiyor. ömrü babama bakmakla geçiyor. evlilik dediğin insanların birbirine destek olması gereken bir kurumdur. annemin hiç de iyi bir evliliği olmadığını düşünüyorum. çok güzel, çok zarif bir kadın. çocuklarını okutmuş, iş güç sahibi etmiş, hayatın ona yüklediği sorumlulukları savdıktan sonra tamamen kendi için yaşaması gereken yıllarını hasta bakmakla geçiriyor. gerçekten üzülüyorum.

    tabi işin bir de maddi boyutu var. babamın felç geçirmesi benim üniversite 2. sınıftaki zamanıma denk gelmişti. annem o sırada çalışmıyordu, sadece babamın geliri ile yaşıyorduk. felç ile beraber büyük maddi yıkım yaşadık. üniversite yıllarımda hem çalışıp hem okumak zorunda kaldım. çok zor zamanlardı.

    bütün bunları görmüş yaşamış biri olarak, şişman insanları gördükçe içim buruluyor. onların bu yeme aşkları yüzünden çocukları aileleri ne çekiyor diye düşünmeden edemiyorum. insan sosyal bir yaratık. benim hatalarımdan, en yakınlarım da etkileniyor, bile isteye hata yapmaya hakkımız yok.

    babam çok yemeseydi de alkolik olsaydı mesela, hemen hemen aynı sıkıntılardan geçerdik. aynı maddi manevi acıları yaşardık. babam çok yediği için kimse ona kızmıyor, "hasta oldu adam, vah vah" deniyor. alkolik olsa herkes onu suçlardı, ama çok yemek toplum nezdinde yanlış değil. oysa netice itibariyle aralarında çok da bir fark yok. babam da kendini bununla savunuyor, "içkim, sigaram, kumarım yok; sadece yemeye düşkünüm, ne olmuş yani?" diyor rahatlıkla.

    ne yazsam bitmiyor bu yazı, öyle doluyum ki bu konuda. babamı affedemiyorum, hastalıkları nedeniyle acı çektiğinde ona üzülsem de tam bir merhamet hissedemiyorum. yazımı okuyan aşırı kilolu biri varsa, lütfen şu sitemimi kabul etsin: inanın sadece sizin bedeniniz sizin kararınız değil. sizinle birlikte sizin yeme düşkünlüğünüz ve hastalıklarınız yüzünden acı çekecek yakınlarınızı düşünün, onlara bunu yapmaya hakkınız olmadığını kabul edin ve yeme isteğinizle yalnız baş edemiyorsanız mutlaka profesyonel destek alın. bu bir diyetisyen olabileceği gibi bir psikiyatr da olabilir. yediklerimizin uyuşturucu etkisi yapabildiğine dair şu yazıyı bırakıyorum.

    amacım kimseyi kırmak yaralamak değil, aşırı kilolu insanların yakınlarının neler yaşadığını aktarmaktı. üzdüğüm, kırdığım varsa affetsin lütfen.

  • şunu destekleyen herkes kendi cebinden çalışamayan arkadaşlara destek olacaksa kabul ediyorum bende. kim ne hale düşer diye düşünmeden kapanma da kapanma. kardeşim siz kapanın evinize tutan mı var? zaten işe gidiş geliş dışında diğer saatler ve hafta sonu herkes evinde. daha ne istiyorsunuz? insanların açlıktan ölmesini mi ?

  • yediğini içtiğini, evinin köşesini bucağını, nişanını, düğününü, balayını, hayatıyla ilgili her türlü detayı 7 milyar insanın bir tıkla ulaşabileceği şekilde paylaşan kişilerin olumsuz yorum aldıklarında mağduru oynamasını son derece iki yüzlü buluyorum.

    buse terim de onlardan biri.

    teşbih hata kaldırmaz ama hisselerini halka açıyorsan düştü çıktı diye ağlamayacaksın.