hesabın var mı? giriş yap

  • adolf hitler'in kız kardeşi.ikinci dünya savaşı sonrası batı almanya'da nazi destekçisi teşkilatlar hala yer almakta, hitler'in ihanete uğradığını anlatan yayınlar basılmakta, kahraman nazi askerlerini anlatan filmler çekilmekteydi. fakat hitler'in hiçbir zaman nazi olmayan en küçük kardeşi paula wolff, bu faaliyetlerden uzak mütevazı hayatını sürdürmekte, hatta berlin'in kenar mahallesinde harap bir evde oturmasına rağmen ev kirasını bile ödemekte zorlanmaktaydı.

    1953 yılında çıkan haberlere göre ev sahibi de aylardır birikmiş olan kirayı ödemesi için, hitler'e dair bir eser hazırlamak üzere olan paula wolff'un bu eseri bitirip satmasını beklemekteydi. hitler'in bir kız kardeşi olduğu, bu eseri hazırladığı duyulana kadar kimse tarafından bilinmiyordu. bu durumda hitler'in kız kardeşi olduğunun çevresi tarafından bilinmesini istememesi ve hiç evlenmemiş olan paula'nın soyadını kendi takma adı olan wolff ile değiştirmesini istemesi etkili olmuştur.

    birinci dünya savaşı sırasında birbirini kaybeden iki kardeş 1920'li yıllarda birbirini bulmuş ve hitler'in ölümüne kadarki sürede görüşmeye devam etmiş, birbirlerine yardım etmişlerdir. paula wolff, hitler'in ölümünden sonra 1945 yılında amerika tarafından tutuklanıp sorguya çekildi. buradan viyana'ya dönse de 1952 yılından itibaren almanya'da yaşamaya başladı. 1960 yılında yaşadığı bölge olan berchtesgaden'de öldü.

  • kendimize göre bazı projelerimiz olduğundan, cevabını merak ettiğim soru. mantıken hemen kurur diyorum ama, bir astronot arkadaş kafamı karıştırdı. "sekiz on senede anca kurur, hiç girme bu işlere..." diyor. ya bir şey biliyor da söylüyor ya da hasedinden önümü kesmek istiyor. sanki biz bu işin fizibilitesine bakmıycaz, sanki bizim nasacı olsun, yapı denetimci olsun, hiç ahbabımız yok...

  • "fenerbahce kulubunun her tarafta mazhar-i takdir olmus bulunan aseri mesaisini isitmis ve bu kulubu ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmistim. bu vazifenin ifadesi ancak bugun muyesser olabilmistir. takdirat ve tabrikatimi buraya kayd ile mubahiyim."
    m.k. ataturk

  • bir kardeşimiz izmirli olduğunu belirtip, şehir hakkında atıp tutmuş. acı gerçeği söyleyeyim mi? maalesef seni kandırmışlar kardeşim. izmir diye ankara'ya, kayseri'ye, yozgat'a falan koymuşlar sanırım seni.

    istanbul gibi bir yerde yaşadığını söyleyip izmir'de zengin ile fakir arasında uçurum var, izmir'in zengini çok zengin, fakiri de çok fakir demek ancak bayat bir espri olabilir. nitekim istanbul'un zenginiyle fakirinin geliri çok yakın birbirine değil mi?

    söz konusu entryde gerçek izmirlilerin çingene olduğunu da öğreniyoruz. öyle denmiş. entry yazarımız, yaşadığını iddia ettiği şehri bilmediği gibi çingenelerin tarihini de bilmiyor maalesef.

    yine aynı entry'de mafya belediye'nin peşkeş çekme işlerinden bahsetmiş. ama işin komiği bunu söyleyen istanbul'da yaşadığını söylüyor. izmir'de peşkeş çekiliyorsa, istanbul'da yapılan ne acaba?

    izmir'in köylü zihniyetine sahip olduğu da söylenmiş. evet izmir köylü zihniyetine sahiptir, ege köylüsü zihniyetine sahiptir. ege köylüsü ki ne iç anadolu yobazına benzer ne de başka bir gruba. yırca köyü'nde yaşananları televizyondan takip etseydin eğer o köylü diye aşağıladiğin kişilerin ne kadar temiz yürekli insanlar olduğunu görürdün. hepsi böyle midir, tabii ki değildir ama köylü zihniyetiyle aşağılayacaksan bir grubu, aşağılayacağın en son yer ege ve izmir'dir.

    izmir'de her şey mükemmel demiyorum, ama bu kadar işkembeden sallamayın bari. bak diğer maddelerden daha bahsetmedim bile.

    edit: chp'nin bazı yaptıklarından şikayetçiysen anlarım. ama chp'ye bok atacağım diye koca şehre sallamayın, komik duruyor.

    edit 2: "adam büyük ihtimal hayatında izmir'in dışına çıkmamış" diyen kardeşim için bir not, bir süredir ankara'da yaşıyorum.

  • bir elinde sopası, bir elinde "darbeye özgürlük" dövizi ve karnındaki bebeği bomba şeklinde resmedebilmiş bu yüzden aslında "skandal" kelimesinden çok daha fazlasını hak eden, ve fakat, gg nedeniyle hakkındaki hissiyatımı oto sansürle tabi tuttuğum, karikatür demeye bin şahit gerektiren, paçavra. mürekkep yerine salya ile çizilmiş olmalı.

    http://i1012.hizliresim.com/2010/12/9/1453.jpg

  • kasabadayım o zamanlar, tutulma sırasında bahçedeki tavuklar akşam oldu sanıp kümese doluşmuşlardı hiç unutmam, ortalık aydınlandığında gariplerim neye uğradığını şaşırdı tabi, horoz zaten mavi ekran.

  • gereksiz artistlenip tribe girenlerin yediği dayaklar ölüm kalım durumu olmadığı sürece içimi ferahlatıyor, itiraf ediyorum.*

  • sanırım şöyle bir olayla eşdeğerdir.

    bundan 3-4 yıl önce öğrenci evinin en geç uyuyan bireyi olarak bir gece sabaha karşı inanılmaz bir açlığa karşı mücadele veriyordum. tipik öğrenci evinden bilineceği üzere genelde dolap boş olurdu. fakat o gecenin asıl trajedisi mutfakta kemirilecek kauçuk bile olmamasıydı yani tam bir somali göçmeniydik o akşam. oturduğumuz semtte de o saatlerde açık hiçbir yer olmadığını da biliyordum.
    açlığın verdiği inanılmaz araştırma yetisini kullanarak mutfağın ekstrem bir köşesinde memleketten getirdiğim bir torba kabuklu badem buldum. herhalde kebap bulsaydım mutluluğum bundan farklı olmazdı. karar vermiş, oracıkta bütün torbanın dibine inecektim. fakat gecenin o derin sessizliğinde bademleri örtüyle, pamukla bile sarıp kırmaya kalksam başta ev ahalisi olmak üzere özellikle alt kattaki 0-3 desibel sese duyarlı yarasa aytene yakalanacak ve yine nezih apartman sakinleri tarafından tepki alacaktık.

    her neyse asıl konuya gelelim;
    kaptım badem torbasını, aldım elime çekici çıktım sokağa, ankara’yı bilenler bilir diğer büyük şehirlerin aksine geceleri derin bir sessizlik hakimdir. sokaklarda tek bir kişi dahi göremezsiniz.. (hele ki o saatlerde)
    oturdum bir sokak lambasının altına başladım bademleri kırıp yutmaya, öyle bir ritm tutturmuştum ki son 20 kilometrekare içerisinde ses çıkaran tek şey benim kırmızı saplı çekicimdi.

    sabah ezanı okunmuştu ve -camiye gittiğini düşündüğüm- yaşlı bir dayı önümden geçecek şekilde sokağın ucunda belirdi. adamın karşılaştığı manzaradan hoşnut olmadığı irileşen gözlerden anlaşılabiliyordu. dayı bana yaklaştıkça gözlerini benden ayıramıyor, tespihini daha bir hızla çekiyor ve yolun karşı kaldırımına yakın durmak için çaba harcıyordu.
    kendimi kötü hissettiğimden olacaktır ki iyi niyet gösterisinde bulunma zorunluluğuna kapılıp, bademlerimi paylaşmak istedim
    “dayı badem yerm...” gibi bir cümleyi tamamlayamadan, yaşından ötürü son 30 yıldır koşmadığını düşündüğüm bünye bir anda depara yeltendi sonrasında camiye sığındığını gördüm.
    aradan 5 dakika geçmeden bir polis aracı içindeki 4 polis memuru ile sanırım beni etkisiz hale getirmek amacıyla olay yerine gelmişti. galiba şikayet edilmiştim.
    polislerden biri,
    “bırak elindekini ne yapıyorsun burada” dedi.
    pozisyon itibariyla içinde bulunduğum durumun izahını yapacak kelimeleri sıralamam o an mümkün değildi ve..
    “badem yiyorum” demekle yetindim.

    polisler ilk şoku atlattıktan sonra durumu anlatmam ile birlikte benim aslında normal bir insan olduğuma ya da en azından hayatımın bir döneminde olabileceğime kanaat getirdiler. ben de bir avuç badem verdim aslan parçalarına dünyalar benim oldu. gittim yattım.

  • douglas adams ayağıyla büyük sükse yapmış, daha büyük bir kurmacanın topudur kırk iki. douglas adams,kurt vonnegutve ihsan oktay anarın kesiştiği yerde dolanır durur.
    şöyle ki;

    --- spoiler ---

    şampiyonların kahvaltısı 1973 yılında yayınlanmış. yedinci bölümde kilgore trout( kurt vonnegut-kilgore trout, ihsan oktay anar-uzun ihsan efendicümbüşü ayrı bir entry konusu olabilir, olmalıdır.) new york city sinemasının erkekler tuvaletinde işini gördükten sonra havlu rulosunun yanında bir fayansın üzerinde “hayatın amacı nedir?” yazısına rastlar. kalemi olsa “evrenin yaratıcısı nın gözü, kulağı ve vicdanı olmaktır tabi, seni aptal” yazacaktır ama kalemi yoktur yazamaz. kilgore trout sinemadan çıkarken evrenin yaratıcısı nın gözü kulağı ve vicdanı olarak o na şu telepatik mesajı gönderir “şu anda kırk ikinci caddeye doğru ilerliyorum. sen kırk ikinci caddeyi ne kadar iyi bilirsin?”

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    otostopçunun galaksi rehberi 1979 yılında yayınlanmış. ve malumun ilamı:
    "pekala" dedi derin düşünce "büyük sorunun cevabı ..."
    "evet ...!"
    "hayat,evren ve herşeye dair ..." dedi derin düşünce.
    "evet ...!"
    " cevabı ..." dedi derin düşünce ve durakladı.
    "evet ...!"
    "cevabı ..."
    "evet ...!!! ...?"
    "kırkiki," dedi derin düşünce sonsuz bir ihtişam ve sakinlikle

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ve kitab ül hiyel 1996 da yayınlanmış.yafes çelebi, büyük iskenderin kara iktidar taşını bulup kaybettiği yerdeki evinde ölümü yenebilmek sonsuz iktidara sahip olmak için hiyel ilmiyle uğraşır. yafes çelebi de kara iktidar taşına çok kısa bir süre için sahip olacak ama kaybedecektir. yafes çelebinin başına gelenler varisi calud ve onun varisi üzeyir bey in de başına gelecek taşa kimse sahip çıkamayacaktır .daha sonraları ravilerin beyanlarından anlaşılır ki taş her kırk iki yılda bir varlığa gelip dört saat on iki dakika kaldıktan sonra kaybolur ve kırk iki yıl boyunca bu durum sürer.

    --- spoiler ---

    not: işbu entry bu muhayyel paslaşmaya alan açmak amacıyla döşenmiştir.