hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu hariç herhangi birisidir. kemal kılıçdaroğlu olumsuz bir şeyden sorumlu tutulamaz, tutulması akıldan bile geçirilemez.

  • gece devriye onbaşılık görevini icra ederken alay karargah bölüğünün akşam kumanyasını alma görevi de bendeydi. her gün zar zor 3 asker bulup 90-100 kişinin yemeğini alma görevini icra ettiğimiz bir gün, sorunlu olduğunu bildiğim bir astsubay bizi gözüne kestirdi ve yanımıza yaklaştı. biz de selamı çaktık tabi, üzerine beni pas geçti ve diğer asker arkdaşlarıma ilk soru geldi.

    ast - sen nerelisin asker ?
    asker1 - vanlıyım komutanım.
    ast - oo bu sıkıntılı.
    ast - sen nerelisin asker ?
    asker2 - mardinliyim komutanım.
    ast - oo bu da sıkıntılı.
    ast - sen nerelisin asker ?
    asker3 - hakkariliyim komutanım.
    ast - oo sen terörist misin ? var mı ailende terörist ? destekliyor musun ?
    asker3 - komutanım ben yürüyerek dağa çıksam daha yakındı, buraya (çorlu 105. topçu alayı) 1600 km yol teptim. adam gibi askerliği yapıp gideceğim. ayrıca babam da koruculuk yaptı.

    astsubay dumur oldu ve çekti gitti. sorguladığı 3 adam da üniversite mezunu kısa dönem askerlerdi. adamların yüzündeki hayal kırıklığını görebiliyordum. kendi aralarında zorla bizi destekçi yapacak vs diye söylendiler.

  • (bkz: yürek hoplatan başlıklar)

    11 yaşındaydım, televizyonu kapatıp ansiklopedileri açtım. bir daha televizyonla ilişkim olmadı. ansiklopedileri de her zaman delice sevdim. bir süre sonra hayatımıza bilgisayarlar girdi ve matbu ansiklopediler "yetersiz" kaldı elbette. ama ben hala google'a sorarken bir tuhaf olurum, uzun süre arayamam bulmaya çalıştığım şeyi, pes ederim kısa sürede. bilgi kirliliğinden bunalırım. bilmek istemediğim şeylere maruz bırakılmaktan rahatsız olurum. mesela bu yeni nesiller bilgi kirliliği deyince boş boş bakarlar. neden? çünkü ansiklopedi karıştırmamışlar! uzun uğraşlarla derlenip, süzüle süzüle kağıda dökülen bilgiyle tanışmamışlar.*

    velhasılıkelam, çok güzeldir. çocuk olmak ve torson kadar büyük ansiklopedileri karıştırmak. içlerinde kaybolmak... yürek hoplamasının sebebi de yalnız değilmişim hissidir.

  • - şantiyeyi keçi sürüsünün basması

    - işçilerden birinin elinde bıçakla keçilerden birini yakalayıp " keseyim mi şefim? şurda bi ateş yakar çeviririz. " diye bir öneride bulunması ve bu konuda oldukça ciddi olması ( çok açtı galiba )

    - keçilerin çobanının atıyla bi hışım çıkıp gelmesi

    - çobanın zenci olması, işçinin korkup keçiyi salması

    gibi bir dizi egzantrik olaylardır...

  • asgarî ücret artışı bir gelsin, o zaman göreceğimiz asıl şenliğin fragmanıdır..

    edit: "neden" diye soran arkadaşlar olmuş. buraya yazayım;

    peynir üretiyorsun diyelim. yanında 10 kişi çalışıyor. ocak ayındaki zamla beraber bu adamların maaşına 1000 lira zam gelse, sigortası, vergisi, algısıyla beraber senin cebinden çıkacak para kişi başı 1500 lira olur. 10 kişi için 15 bin lira fazla ödeme yapacaksın. bu maliyeti ister istemez ürünlere yansıtman gerekir.
    aynı durum senin malını taşıyan lojistik firması için de geçerli. daha sonra ürün markete gelecek, markette de aynı şekilde işçiye daha fazla ödeneceği için bu maliyet de yansıyacak..

    yani asgari ücretin artmasının maliyetlere bir yansıması olacak her şekilde.

    edit 2: biraz önce başka bir markete gittim. pınar süt 8,90 falandı. 15-16 lira olması an itibarıyla doğru değil yani.

  • son zamanlarda pek bir popüler olan ve kullanım yerini doğru seçtiğinizde harikalar yaratan sos.

    aslında bir sos isminden daha çok bir yöntemin ismi gibi geliyor bana. çünkü orta çağ boyunca eski akdeniz ülkelerinde çok popüler olan onlarca çeşit balık sosunun hepsine garum deniyor. ot kullanan da var, toprak atan da.

    pek çok açıdan ele alan arkadaşlar var ama bana göre belli noktaları dikkate alıp titiz davranırsanız yapımı basit. belli nokta dediğim yerleri dilim döndüğünce maddeledim. en altta da videosunu ekledim. bu arada bu sosu yapacaksanız ilgilenmeniz gerekiyor. yani benim gibi insanların size endişeyle baktığı, gereksiz ve fuzuli işler peşinde koşan biri olmanız gerek.

    malzemeler: balık (hamsi) - tuz - kavanoz

    -öncelikle kullanılan ekipmanlar steril olmalı. gereç tipi cam olabilir. gereç dediğim kavanoz işte.

    -tuzumuz koşer olabilir. suyu daha çok emdiğine dair hurafeler mevcut.

    -kullanacağımız balık türümüz taze hamsi olmalı hatta çok taze olmalı. hamsi haricinde kullanılan diğer balıklar da var ama en iyi verim canımız hamside.

    -tartışmaya kapalı olan nokta hamsilerin bağırsakları. içini temizlemeden bütün olarak kullanıyoruz. içini temizleyerek bu sosu yapmaya çalışanlar farketmeden italyanların colatura di alici sosunu yapıyorlar. lezzet açısından dikkate değer oranda farklarının olduğunu öğrendim. o yüzden mızmızlanmayın.

    -sosumuz kimine göre bir, üç, kimine göre dört ayda hazırlanıyor ama burada önemli olan sıcaklık. bulunduğunuz bölge çok önemli. zaten eski reçetelerde güneşe maruz bırakılmasını buyurmuşlar. bence kıvamını kendiniz kontrol ederek ilerlemelisiniz. aşağıdaki videoya bakıp karar verebilirsiniz.

    -sıcaklık demişken bu sosun çeşitli kaynaklarda fermantasyon için en uygun 55-60 derece arasını gerçekleştiğini belirtiliyor. güneşe koyacaksanız da ona göre koyun. artık hepinizin elinde şu vucut sıcaklığını ölçen makineler var. farabi isimli suser bunun yüzey ölçen ayarı ile ile yumurta koagülasyonu ve yoğurt mayalama derecesini ölçtüğünü söylemişti. kullanın işte.

    - ilk iki hafta her gün karıştırmanız gerek. burası oldukça önemli. üşenmezseniz günde 3-4 kere de karıştırırsanız çok güzel olur. unutmamanız gerek. ikinci aydan sonra ben mutfak blenderi daldırıp karıştırdım. sonuç muazzam oluyor ama şimdi gelenekselcilere gel de anlat bunu. bunu okuyunca virrrr virrrr ederler artık.

    -karıştırmazsanız balığın kemikleri falan öylece duruyor. denendi. karıştırmak önemli.

    - süre sonunda bir cümlede ile defa kullanacağım kehribar rengini alacak. olgunlaşmış kuşburnu ezmesi gibi olacak işte. önce kalın, sonra ince süzgeçten geçiriyoruz ve en son olarak tülbentten geçiriyorsunuz. sosunuz hazır.

    ilgili video

  • bu dizinin en güzel yanı, apokaliptik bir dünyadaki insanların kurabileceği komünleri işlemeleri. yani gerçekten "ortam böyle olsa, insanlar hayatta kalmak için nasıl toplumsal yapılar kurarlardı" diye düşünüp üretmeleri.

    --- hafiften spoiler ---

    bizim ekibimizin grubu dizideki en insancıl gruplardan biri.insanlar birbirine sevgi ve sadakatle bağlı. birlikte hareket ediyor ve eski dünyadaki ahlaki değerlerini korumaya çalışıyorlar. bunun dışında governor'ın komünü en akla geleni. kurallar geleneksel toplumsal yapı ile başındaki iki yüzlü siyasetçileri canlandırıyor. ülkelerin sınırları gibi sınırları var. içinde geleneksel olarak pek bir şeyden haberi olmayan bir halkları var. profesyonel askerleri ve gerçekleri halkından gizleyen iki yüzlü bir lider var.

    daha sonra hatırladığım daryl'ın dahil olduğu bir yol grubu vardı. görece daha vahşi, ancak kendi içinde kuralları olan bir yapıydı. misal bir şeye kim önce "benimdir" derse onun oluyordu. bu tam olarak çıkar amaçlı bir birlikteliği simgeler gibiydi.

    diğer bir grup terminus. malum kasap-koyun kuralı.kasaplara dokunulmayan, koyun gibi görülenlerin kesilip yenildiği enteresan bir düzen. insan öldürmenin en mantıklı hali aslında. insanları cinayet işlemek için değil beslenmek için öldürüyorlar. insan yeme fikri ne kadar vahşice görünse de, böyle bir ortamda olağan bir şey olarak görünüyor.

    son olarak da beth'in dahil olduğu grup.bir şekilde insanların borçlandırılıp çalıştırıldığı klasik kapitalist düzen.

    --- spoiler ---

    dizinin güzel yanı da bu bence. resident evil tarzında doyasıya zombi katletme, über yetenekli savaşçıların becerilerinin sergilenmesine yönelik bir yaklaşım yok. mevcut şartlar altındaki insan ve topluluk psikolojilerini iyi işlemeye çalışan bir senaryo ekibi bulunmakta.