hesabın var mı? giriş yap

  • hazırlıkta okuyoruz. liseden öyle bir ortama geçmişiz ki adapte olmak çok zor. hazırlığın camında bir baktım. isimim yazıyor. matematik bölümünden prof. dr. bilmemkimi görünüz. beni bir ter bastı. ulen koca prof. beni niye çağırsın. lisede müdür yardımcısı çağırdı mı başın belada demektir. dersi mersi unuttum defter kitap falan sınıfta kaldı. koşarak matematiğe gittim. buldum odasını hocanın. öleceğim heyecandan. neden çağırır beni koskoca profesör. hem de matematik profesörü. kapısına geldim kapı açıktı. elinde çay fincanıyla vatandaş kapıya yöneldi "buyrun" dedi. kendimi tanıttım büyük bir heyecanla sesim titreyerek. "hocam ben hazırlıktayım. beni çağırmışsınız." dedim. "estafurullah. çağırmak ne kelime. burası üniversite. kimse kimseyi çağıramaz. ben sizinle görüşmek istedim. hazırlığın sekreterini aradım onlar da ilan asmışlar. konu şu: sizin alacağınız matematik dersi ......" konuştu konuştu ben gerisini dinlemedim.

    şimdi bu hocalar bu öğrencilere böyle eğitim veriyorlar. bunu odtüde okumayan bir adam başbakan da olsa anlayamaz bilemez. nerden bilsin.

  • edit: haber yalanlandı, dolayısıyla sevincimiz, umudumuz da havada kaldı. yazık ki ne yazık...

    kim bilir yok yere kaç canı feda ettik bu 30 saat geç alınan karar süresinde. bozuk televizyon gibi sırtına vura vura devlet çalıştırıyoruz.

    arama kurtarma faaliyetleri için geç fakat güvenlik, koordinasyon, barınma, beslenme ve ulaşım sorunları için nihayet ordu görevinin başında.

    haydi aslanlar toprağın altındakilere el uzatmanıza izin vermediler ama şimdi toprağın üstündekilere kol kanat germe vakti. kimsenin size suç bulduğu yok. bu geç alınan kararın vebalinin sahibi belli. sizlere güveniyoruz.

  • filmi yaklaşık yarım saat önce bitirdim ve buraya yazmadan önce kendime gelmek için bir duş aldım. bu entryde spoiler vermeden, duygularımı ve neden sinemaya gitmemeniz gerektiğini anlatacağım rahatlıkla okuyabilirsiniz.

    filme geçmeden önce duygularım; alayınızın allah belasını versin içimdeki yirmi yıllık hayranlığı ve saygıyı öldürdünüz.

    ve film; onuncu dakikasından itibaren noluyor lan? bakışı ile iki oyuncunun hatrına izlemeye devam ettim. film boyunca yan karakterlerin önceki filmlere göre hiçbir katkısı yoktu. (bkz: neil patrick harris) in oynadığı karakter filme çocuk filmi havası katmış bir türlü ciddiye alamadım. (bkz: jonathan groff) un canlandırdığı karakter kesinlikle eski ruhunu vermiyor. mindhunter filmindeki eblek halleri gözümün önüne geldi durdu. diğer yan karakterlerin canımı sıkacak kadar bile bir önemi yoktu. neo abimizin eski hallerinden eser yok. film boyunca trafik polisi gibi her şeye dur işareti yaparak ilerledi. trinity ablamız deseniz o da oyunculuğa fazlasıyla uzaklaşmış.

    film genel anlamda disney filmleri gibi o tadı veren iki saatinizi öldürebileceğiniz, içinde bir şeyler olan ama ne olduğunu anlamadığınız bir iki saat vaad ediyor. toplamda iki saat boyunca en az otuz dakika eski filmlerden önemli sahnelerin kesitleri kullanılmış. belli ki süre uzatılmaya çalışılmış ya da o sahnelerin etkilerinin hatırlanmasıyla filmi ayakta tutmaya çalışmışlar. ama o sahneler o filmlerin bütünlüğünde etkiliydi sayın lana hanım. süper lig haftanın önemli anları gibi beş dakikada bir gözümüze gözümüze sokmasaydın keşke. zaten o sahneleri hepimiz yirmi yıl içinde yalayıp yutmuşuz bize yeni bir şeyler göster.

    konusuna gelecek olursak hiç abartmıyorum, herhangi bir devam filminin ilk onbeş dakikasında olacak olayları bir ton flashback ve disneyvari sahnelerle iki saate tamamlamışlar. bir yerde göreve çıkacak olan karakterlerin hareket ve tavırları bende avengers filmi izliyor havası uyandırdı.

    görsel efekt anlamında ilk üç filmi izlerken hepimiz mutlaka düşünmüştür. bu adamlar bu efektleri o yıllarda nasıl yaptı diye. hatta o yıllarda çocuk olduğumuz için hepimizin sinemada perdeye bakarken ağzımızın suyu aka aka izlemiştik. ama bu filmde ilk üç filmdeki etkileyici efektlerin biri bile yoktu. hatta üzerinde çok durulmadan geçiştirilmiş birkaç efektli sahne vardı. bilgisayar üzerinde hazır dokularla veya yapay zekanın tamamlamasıyla hazırlanmış oldukları çok belliydi. ve görüntü anlamında en büyük sıkıntı da filmde matrix tonlarının olmayışıydı. herkes bilir ki matrix filmlerinde renkler siyah ve yeşil tonlardadır. bunun instagram için bile filtresi yapılmışken böyle bir devam filmindeki bütün sahnelerin sıcak renklerden oluşması da filmin ruhunu kaybetmesine neden olmuş. izlerken bir türlü matrix moduna giremiyorsunuz.

    yani özetle çok büyük hayal kırıklığı içerisindeyim sözlük. yirmi yıllık hayranlığımı iki saatte kabusa çevirdiler. yumruklarımı sıka sıka izledim ve iyi ki sinemaya gitmeyi beklememişim dedim. buraya kadar okuduysanız ve sinemaya gitmek istiyorsanız neo ve trinity'nin hatrına sırf onları görmek için gidebilirsiniz. ama kesinlikle beklentilerinizi iyice düşürün ve bir çocuk filmine gittiğinizi düşünün.

    son birkaç senedir yeni trend; eski tutmuş filmleri birkaç ana karakteriyle tekrar çekmek veya eski özlenen karakterleri devam filmlerinde göstermek oldu. spidermani henüz izlemediğim için bilmiyorum belki onlar da sıçmış olabilir ama yorumlar iyi gözüküyor. matrix kesinlikle sıçmış. sanırım geriye bir tek harry'nin çıkacak olan bir fantastik canavarlar filminde görünmesi kaldı. onu da azkaban tutsağı filmindeki zamanı geriye alan kolye ile birkaç tur fazla çevirerek dumbledore'un gençliğine yardıma yollarlarsa tam olur.

    ne yazarsam yazayım sinirim geçmeyecek sözlük. sinemaya gidip gitmemek size kalmış görüşmek üzere.

  • bir abim anlatır. birgün pazarda kıyafet satıyorken koşa koşa bir kız gelip, etek stantının arkasına girer. "abi, peşimdeler burda olduğumu anlarlarsa, nişanlısıyım yada erkek arkadaşıyım gibi bişey de" der, çömelir.
    neyse bir iki dakika içerisinde iki delikanlı gelip burdaymış derler.

    a: abi
    o: onlar

    o: burdaymış burayı gösterdiler.
    a: hop hop n'oluyor.
    o: *
    a:dağalın lan rahat bırakın kızı
    o: sen kimsin
    a: ben onun erkek nişanlısıyım.

  • yazım hataları yaparak harcadığı a4'leri toplasa ufak bir hatıra ormanı yaptırabilecek nesildir. ayrıca sayfa sayısı fazla olsun da göz doldursun diye sağdan, soldan, üstten, alttan çok boşluk bırakıp, yazının puntosunu da yüksek tutmuş nesildir. al sana bir hatıra ormanı daha!

  • bizim bölümden alpaslan ve bahadır adlı iki arkadaşın 2-3 sene evvelinde lineer cebir dersinde yaşadıklarınıda geçtiğimiz günlerde daha yeni duydum.

    bu iki eleman küçük bir sınıfta yapılan derste canları sıkılınca "hangimiz daha uzun süre bacaklarımız sıranın üstünde durabilecek" yarışması yapmaya karar veriyorlar. hoca tabi bunları farkedince çıldırıyor ve;
    hoca - siz ikiniz...çıkın dışarı!
    b & a bu çağrıyı üzerine alınmıyor
    hoca - size dedim! o ayaklarınızı indirip çıkın!
    bahadır - yürü alpaslan yürü, bize ders mi yok!
    alpaslan - heee sanki ne..

  • türkiye'de askerlik, insan onurunun hiçe sayıldığı, er kişide kalıcı hasara yol açan bir olay olduğu için, imkanı olup da bedelli askerlik yaparak kendini bu cehennemden uzak tutabilen erkeklere saygı duymalıdır.

    kadının bedeni üzerinden kimliğini ve toplumsal rolünü tanımlamak ne kadar çirkin ve çağdışı bir yaklaşım ise, erkeği de askerlik yapıp yapmaması üzerinden tanımlamak ve hatta yargılamak o ölçüde çirkin ve çifte standartçı bir yaklaşımdır.

    tsk kendini modernize etmediği müddetçe, "vatanı korumak" mottosuyla askere uğurlanan er kişinin kocaman adam olduğu halde yerden izmarit toplamasını, kompleksli üstlerinden azar işitmesini ve psikolojik tacize maruz kalmasını "vatana borcunu tamamlamak" olarak tanımlayabilen bir kadın, yaşadığı çağın gerisinde kalmış, dar fikirler arasında sıkışmış ve insan onurunun, hak ve adalet duygusunun, eşitliğin; cinsiyetçi tabulardan ve dogmalardan çok daha üstün ve kutsal olduğunu kavrayabilecek kapasiteden yoksun kalmıştır. ciddiye alınmamalıdır.

  • 4 gün önce sigarayı bırakmış biri olarak katıldığım beyan. yalnız geri başlarsam çok pis söverim, nick altına yardırırım haberin olsun.

    edit: sensin aptal taam mı