hesabın var mı? giriş yap

  • "hülya avşar insanların yeteneği olup olmadığını 30 saniyede anlıyor ama biz 30 senedir kendisinin ne yeteneği olduğunu anlayamadık."

  • bir yılbaşı gecesi, kızılay meydanında herkes eğleniyormuş gibi yaparken havalara zıplayıp sevinç çığlıkları atarken balon satmaya çalışan orta yaşlı bir adamın -sönük balon kimseye eğlenceli gelmediğinden- o soğukta can hıraş balonları şişirmeye çalışması.. çığlık çığlığa zıplayan insanlara yorgun gözlerle bakması. cebinden parasını çıkarıp bir göz atıp tekrar cebine koyması. yanına yaklaşan birini görünce gülümsemeye çalışması. gidince tekrar acı bir üşüme ifadesi takınması. kimsenin bunun farkında olmaması. adamın haline üzüldüğümüzü belirtince sevgili arkadaşımızın "çok mu koydu içinee" diye dalga geçmesi.**ne yapıyorum ben diye sormayı aklımıza getiren bir detaydı. vakti zamanında.

  • keşke her zaman tekrarı yayınlanan programın tekrarının yayınlanmamasının da sebebini açıklasaymış ...

    hatta ve hatta "ama vakit bitti" dedikten sonra "ya bari reklama gidelim hiç olmazsa da sus iki dakika be adam" komedisi...

    ben yapmadım ben etmedim. başka da bir açıklama yok.

    dip not : geçen hafta bin-ali'nin programında 4 pusuladan 3'ü nün kabul sayılıp 1'inin sayılmamasını sormuştu ve bin-ali 10 dakika geveleyip hiçbir dişe dokunur cevap verememişken en sonunda "ben ikna oldum" demişti. dileyen arşivden çıkarip bakabilir.

    bence ysk'da kabul oyu verenler bile ikna olmamışken muazzam bir yalakalıktı. detaylıca tebrik ederim.

  • biraz önce toplantıda duydugum cümlenin dahil oldugu dil.
    - biz bunu as soon as possible review edip size feedback döneceğiz.
    döne döne bitin inşallah.

  • hayat çok acayip lan.

    koyu fenerbahçe taraftarıyım ve şu anda izmir alsancak'taki kartal yuvası'nın önünde yarın oynanacak bucaspor-beşiktaş maçının bilet satışı için sıra bekliyorum. neden peki burda bekliyorum, anlatayım:

    ailem izmir'e çok uzak küçük bir kentte yaşıyor ve geçen hafta izmir'e ziyaretime geldiler. salı günü de dönecekler. tam da pazar günü. beşiktaşlı babama gelirken dedim ki "baba biraları alıyorum, akşam trabzon maçını evde izleriz." adam çok sevindi, yani sesinden anladım lan telefonda ne kadar sevindiğini. onlar yoldayken maç tatil oldu, üzüldük ama biraları da içtik.* tesadüf bu ya yarın beşiktaş izmir'e geliyor ve 56 yaşında, beşiktaş'ını çok sevse de canlı bir maçını izlemek kendisine kısmet olmayan babamla beraber maç izleyeceğiz. elimde hediye kaşkolla bekliyorum.

    entrime "hayat çok acayip lan" diye başlamamın sebebi bu diyeceksiniz ama değil; acayip olan benim gece heyecandan uyuyamamış olmam.

    tanım: babamın tuttuğu takım.

  • tam bu coğrafyanın yorumu. bu kafada adamları bir şekilde tepeden indirmedikçe, ne toplumsal ne de bireysel boyutta burnumuz boktan kurtulur.

  • müzikal kalitenin içine eden uygulama. merak etmeyin ailecek biz de severek kullanıyoruz, sonuna kadar kapitalistiz.

    ortalama takipçisi olan sanatçıların dinlenen parça başına (grup ise para bölünüyor bir de) 0.003 dolar civarı para kazandığını okudum bir yerlerde (türkiye için iyi para). bu durum müzisyenlerin nitelik/nicelik durumunda niceliğe önem vermesine sebep oluyor. eskiden 3-4 senede bir albüm çıkartarak parayı vuran grupların artık böyle bir şansı yok. evvela rekabet çok büyük, eskisi gibi plak şirketlerinin insafında değil hiçkimse. böyle bir rekabet ortamında ortalama bir müzisyen olarak 4 sene kaybolduğunuzda unutuluyorsunuz, bitiyorsunuz. herkes istediği müzikal içeriğini bir şekilde ufak bir bireysel çabayla spotify'da yayınlayabiliyor ki bu iyi bir şey aslında. yalnız sizin o sanat abidesi şarkılarınız bedavadan biraz pahalı bir platformda müzik dinlemeyen aksine tüketen z kuşağı tarafından 1 ayda eskitiliyor. bu nedenle sürekli yeni bir şeyler üretip, çabucak tüketilmesini kompanse etmeniz gerekiyor. sistem sizi daha kalitesiz ancak daha piyasa bir müzisyen olmaya itiyor kısaca. salla kaliteyi, vur patlasın çal oynasın.

    işte tam da bu nedenle halen sözlükte teoman / şebnem ferah parçalarında geçen efsane sözler gibi başlıklar hortluyor. çünkü artık böyle bir şey yok, böyle bir kaliteye parasını ödeyecek bir kitle yok. olsa dahi dinleyici olarak ayda bir sakız parası verip tüm albümlere sınırsız erişme rehavetine kapıldık. nasıl olsa gaz çıkartıp kaydetseler dinleniyor bir yerlerde birkaç hafta, en olmadı mağazalar falan çalıyor arka planda.

    tüketici olarak vasata her alanda olduğu gibi kendi arzumuzla razı olduk. sen ben hem zevksiz hem fakiriz neyse de entel zenginler, görgüsüz milyonerler de spotify veya benzeri platformları kullanıyor artık.