hesabın var mı? giriş yap

  • nedense boykot başladığından beri sol frame de pınar ürünlerine ait başlık görmeye başladık.
    bir tek benim dikkatimi çekti herhalde..

    neyse sucuk dedin mi benim aklıma bir tek cumhuriyet sucukları geliyor valla... muazzam

  • videodaki grup mu daha garip yoksa bu insanlara "ooolumm bunlar asil eglenmiyolar lan eglenseleer ben bilirim zaten" diyenler mi bilemedim.

    lan kimseye zarar vermiyolar, kendi halinde takiliyorlar iste, halinden mutlu degilse cikar evine gider, elindeki en iyi opsiyon oysa takilir vs. baslik acacak ne var bunda amk.

  • gene hortlamış bu. neymiş efendim futbolda kötüymüşüz, yasaklanmalıymış, taraf değiştirmeliymişiz, bir kere bile dünya şampiyonu olunamamışmış.

    dünyada toplam 8 ülke dünya kupası şampiyonu oldu. sekiz. olamayanlar arasında portekiz, belçika, hollanda gibi son derece başarılı futbol ülkeleri var. futbolu icat eden ülke olan ingiltere şaibeli bir golle bu unvana ulaşabildi ve 57 yıldır da ulaşamıyor bu unvana.

    futbola yatırım yapılma sebebi getirisidir. şampiyonlar ligi'nin sadece geçen sene kulüplere ödediği para 2 milyar euro, şampiyonlar ligi galibine ödediği para 20 milyon euro, sadece final parası bu. türk milli takımı avrupa şampiyonu olarak 500 bin euro kazandı. futbol voleybolun 40 katı bir havuza sahip, avrupa'daki ilk 3 ülkeye ödenen para toplam 900 bin euro, bu parayı uefa avrupa ligi'nde bir maç kazanan takım kazanıyor. haliyle yatırım alan spor da futbol.

    filenin sultanları avrupa şampiyonu oldu. bu müthiş bir başarı ama siz jenerasyon sporlarını sürekli sporlarla bir tutamazsınız. voleybol ve basketbol (kolej sistemi muazzam şekilde işleyen abd haricinde) tüm dünyada jenerasyon sporudur. basketbol için arjantin'in 1975, türkiye'nin 1979, ispanya'nın 1981 jenerasyonları örnek verilebilir. voleybolda da türkiye'nin 1997-1999 jenerasyonu böyle bir jenerasyon işte. kalkıp da bir jenerasyon aşırı başarılı oldu diye ülke kimliğini oraya kaydıramazsınız.

    kaysa 12 dev adam döneminde kayardı zaten bu. nba yayını yayılmış, avrupa ikinciliği gelmiş, üzerine türkiye tarihinin en büyük iki basketbolcusu başarılı oluyor. ama olmadı. çünkü fiziksel yeterlilik isteyen bir spor, voleybol da öyle. takımdaki liberolar hariç kadınların en kısası 1.82. bir sonraki jenerasyonda bu kadar iyi isimler çıkmayınca nolacak? her 1.80 olan yıldız olacak diye bir kaide yok, o fizikteki kimsede yetenek olmazsa hala "voleybol ülkesiyiz" diyebilecek misiniz? mesele bu.

    tanım: çok kötü bir slogan ve çok yanlış bir kavram. sporun içindeki insanların buna karşı çıkması lazım asıl.

  • oğlum ben senin babanım. eve gelirken bir rakı birde karpuz al. merak etme parasını vereceğim ama karpuzu beğenmezsem parasını vermem ona göre seçerek al. geç kalma.

  • biz muhabbet kuşumuzu almak için uzunca bir süre bekledik. zira, yumurtadan yeni cıkmış olsun istedik. aldığımızda tüyleri bile yeni yeni çıkıyordu. alıp eve getirdik ve resmen bir evlat gibi baktık. uçmayı bilmiyordu, yemleri kıramıyordu velhasıl baya uğraştık.

    uçmayı öğrendi, sabahları kahvaltı soframızı işgal etti hatta. yemek yerken görünce hemen atlayıp dudaklarımızı ısırırdı ağzınızdaki yemeği yemek için. velhasıl çook cana yakındı. pencereye sineklik taktırmıştık kafeste durmak istemiyordu çünkü.

    babannem bir gün çok daralmış, ona defalarca tembih ettiğimiz halde sinekliği açmış, güzelim hayvan çekip gitmişti. nasıl ağladığımızı unutamıyorum. babam akşam eve geldiğince çok üzüldü. babanneme kızdı haliyle. zira bu evde babamın şefkatini o kuştan başka kimse görememişti. hatta sinirden sinekliği söküp kırdı. (abartı gelebilir ama o acı çok başka inanın)

    her boktan işte olduğu gibi anneme söyleme işi de bana devredildi. '' sen bağrımı yaktın kızım benim. onun senden tek farkı, onu doğurmamış olmamdı.'' üzüldü baya ağladı. gece hiç uyuyamadık. erkek kardeşimi kendiyle konuşurken yakaladım. ''uyu uyu, belki rüyana gelir. hemen uyu'' yavrum benim nasılda üzülmüş.

    1 aylık muhabbet kuşu ne adam gibi uçabilir, diğer kuşlardan kaçabilir ne de kediye yem olmaktan kurtulabilirdi. gece hiç uyuyamadım, bir ara dalacak gibi oldum 10 - 15 dakika. rüya gördüm hemencecik. kuşumuz geri dönüyormuş-da ben kafese koyuyormuşum-da yoh yea...

    sabah pencereleri açıp evi havalandıracak gibi oldum.

    kafamın üstünde kanat çırpıyordu. çığlıklar atıp evi ayağa kaldırdım. hepsi başıma üşüştü.

    inanın bana gidişinden çok, gelişine ağladım. inanılmaz duygulandım. hiç bilmediği halde gece dışarda kalmış, sağ salim dönebilmiş. üstelik daha önce balkona hiç çıkarmadığımız için çevreyi de tanımıyordu. evin dışını bilmeden, daha evde konacak yer bulamayıp yere çakılan miniğimiz geri gelmişti. inanılacak şey değildi.

    kafamın tepesinde ötüyor hınzır şimdi :)

    not: yeniden bir sineklik alınıp takıldı.

    ekleme: sonrası için #58067255

  • bugün yaşadığımız en büyük sorunun temelinde yatan inançlardan biri.

    avrupa'da insanlara 2. dünya savaşından beri pompalanan düşünce budur. bu düşüncenin pompalanmasının nedeni de kapitalizmdir. çünkü amerikanlara ucuz işçi ve sürekli kontrolü altında tuttuğu bir avrupa lazım. sürekli ayaklanan, hakkını arayabilen, dinleri reforme edebilen beyaz ırk, para babalarının işine gelmez. amerika'daki beyazların çoğu solculukla veya rednecklikle kontrol altında zaten. amerika bunları cahil bırakarak veya diğer kesimi de para ile kontrol ederek zaten işi çözmüş.

    https://en.wikipedia.org/wiki/behavioural_genetics
    https://en.wikipedia.org/wiki/great_replacement

    bugünkü rusya - ukrayna savaşının nedeni bile budur. nato, avrupa'yı konrol altında tutma örgütüdür. akp gibi sürekli düşman yaratmak zorundadır.

    göçmen sevenlere dikkat edin çoğu amerikan kuklasıdır. diğer kesim de aşırı duygusal solculardır. solculuk kötü demiyorum. örneğin danimarka hükümeti de solcudur ama anti-gelişmemiş-immigrant tutumundadır.

    çok büyük paralara sahip olanlar sandığınızdan çok daha fazla kontrole sahip. foncular diye bildiğiniz insanlar medya. medyayı elinde tutan insanları kontrol eder. bu güce tek taraflı olarak 77 yıldır sahip olduğunuzu düşünürseniz, neler yapabileceklerini tahmin edebilirsiniz.

    https://tr.wikipedia.org/…iki/açık_toplum_vakıfları

  • yalan değil. şimdi istediğini düşün. bak bişey oluyor mu? hayır. ha onu söylemeye kalkma sakın. aman diyim.

  • sanırım şöyle bir olayla eşdeğerdir.

    bundan 3-4 yıl önce öğrenci evinin en geç uyuyan bireyi olarak bir gece sabaha karşı inanılmaz bir açlığa karşı mücadele veriyordum. tipik öğrenci evinden bilineceği üzere genelde dolap boş olurdu. fakat o gecenin asıl trajedisi mutfakta kemirilecek kauçuk bile olmamasıydı yani tam bir somali göçmeniydik o akşam. oturduğumuz semtte de o saatlerde açık hiçbir yer olmadığını da biliyordum.
    açlığın verdiği inanılmaz araştırma yetisini kullanarak mutfağın ekstrem bir köşesinde memleketten getirdiğim bir torba kabuklu badem buldum. herhalde kebap bulsaydım mutluluğum bundan farklı olmazdı. karar vermiş, oracıkta bütün torbanın dibine inecektim. fakat gecenin o derin sessizliğinde bademleri örtüyle, pamukla bile sarıp kırmaya kalksam başta ev ahalisi olmak üzere özellikle alt kattaki 0-3 desibel sese duyarlı yarasa aytene yakalanacak ve yine nezih apartman sakinleri tarafından tepki alacaktık.

    her neyse asıl konuya gelelim;
    kaptım badem torbasını, aldım elime çekici çıktım sokağa, ankara’yı bilenler bilir diğer büyük şehirlerin aksine geceleri derin bir sessizlik hakimdir. sokaklarda tek bir kişi dahi göremezsiniz.. (hele ki o saatlerde)
    oturdum bir sokak lambasının altına başladım bademleri kırıp yutmaya, öyle bir ritm tutturmuştum ki son 20 kilometrekare içerisinde ses çıkaran tek şey benim kırmızı saplı çekicimdi.

    sabah ezanı okunmuştu ve -camiye gittiğini düşündüğüm- yaşlı bir dayı önümden geçecek şekilde sokağın ucunda belirdi. adamın karşılaştığı manzaradan hoşnut olmadığı irileşen gözlerden anlaşılabiliyordu. dayı bana yaklaştıkça gözlerini benden ayıramıyor, tespihini daha bir hızla çekiyor ve yolun karşı kaldırımına yakın durmak için çaba harcıyordu.
    kendimi kötü hissettiğimden olacaktır ki iyi niyet gösterisinde bulunma zorunluluğuna kapılıp, bademlerimi paylaşmak istedim
    “dayı badem yerm...” gibi bir cümleyi tamamlayamadan, yaşından ötürü son 30 yıldır koşmadığını düşündüğüm bünye bir anda depara yeltendi sonrasında camiye sığındığını gördüm.
    aradan 5 dakika geçmeden bir polis aracı içindeki 4 polis memuru ile sanırım beni etkisiz hale getirmek amacıyla olay yerine gelmişti. galiba şikayet edilmiştim.
    polislerden biri,
    “bırak elindekini ne yapıyorsun burada” dedi.
    pozisyon itibariyla içinde bulunduğum durumun izahını yapacak kelimeleri sıralamam o an mümkün değildi ve..
    “badem yiyorum” demekle yetindim.

    polisler ilk şoku atlattıktan sonra durumu anlatmam ile birlikte benim aslında normal bir insan olduğuma ya da en azından hayatımın bir döneminde olabileceğime kanaat getirdiler. ben de bir avuç badem verdim aslan parçalarına dünyalar benim oldu. gittim yattım.

  • normalde olması gerekendir. anayasa hükmü açık, kişinin cumhurbaşkanı seçildikten sonra vekilliği düşer. yani ysk sonuçları resmi gazetede yayınladığı an rte derhal istifa etmelidir çünkü artık cumhurbaşkanı secilmistir. eğer istifa etmez ise mevcut cumhurbaşkanı başbakanlık görevini bir başka akpliye vermelidir. yazdıklarıma ben bile güldüm amk, hukuk devleti mi lan burası.

  • taraf'ın yazı işleri müdürü.

    defne joy evinde fenalaşınca doktor bulmak için sokağa çıkmış, bulamayınca geri dönmüş.

    işte sağa sola akıl verenler bunlar..