hesabın var mı? giriş yap

  • sigara tüccarlarının sizin öğrenmenizi istemediği birkaç şey vardır. bunların başında, sigaranın öksürük dindirici efektifir. ciğerlerinizde cilia adında, saça benzeyen tüyler? vardır. bu tüyler ciğerlerinizi temizlemenizi sağlar. fakat sigara içtiğinizde bu tüyler görevlerini yerine getiremez hale gelirler. sigara bir öksürük dindiricidir (inanması zor, eved), bunun sebebi, sigaranın ciliaları tarumar etmesidir. ayrıca zift ve reçine de aynı şekilde nefes yollarınıza ve ciğerlerinize yapışır. sigara, öksürmenizi önlediğinden yıllarca belki bronşit türevleri hastalıklarla beraber yaşarsınız ve bunun farkına bile varamazsınız. yıllar sonra maskelenmiş hastalığınız (koah, kanser vs.) bir anda bu yüzden baş gösterir. ayrıca ciğerlerinize yapışan bu kimyasallar, her gün üzerine eklenerek artarlar. sabah kalktığınızda öksürmenizin sebebi, az da olsa ciliaların gece boyu çalışmasından kaynaklanır. aslında bu güzel bir şeydir. fakat sigara içtiğiniz an bu temizleme operasyonu “pause” durumuna geçer. yani öksüremezsiniz. öksüremeyince de ciğerlerinizi temizleyemezsiniz. (tamam su falan işe yarar. fakat devamlı sigara dumanı vücudun bu kimyasalları absorbe etmesinin önüne geçer.)

    yani sigarayı bıraktığınız zaman hasta olursunuz. deliler gibi öksürmeye başlar, artık ciğerlerinizi ne kadar öptüyseniz, o derece şiddetli bir hastalık ortaya çıkar. bunun sebebi, sigaranın, yukarıda da bahsettiğim gibi, öksürüğü baskı altına almasından mütevellittir. yani sigarayı bıraktığınızda, otomatikman altta yatan sorununuzu vücudunuz çözmeye çalışır. vücudunuz sizden daha akıllıdır. bu hastalık süresi 2 hafta kadar sürebilir. iğrenç renkli balgam çıkarmaya başlarsınız. o balgamlar ve delicesine öksürük, sizin vücudunuzun eski hale döndüğünün ve sağlıklı olmaya uğraştığının bir kanıtıdır. yani, sigarayı bıraktıktan sonra yoksunlukla beraber gelen kırgınlık ve daha fazlası tamamen bu yüzdendir. bu dönemde bol bol su içmeli, egzersiz yapmalı ve nefes almayı tekrar öğrenmelidir şanslı kişi.

    nikotin her ne kadar zararlı olsa da, yanan bir sigaranın yanında çok masumdur. vücudunuzda zaten nikotin reseptörleri vardır. bu reseptörler, aşırı nikotin alımıyla (sigara içmek), büyümeye ve çoğalmaya başlarlar. sigara satıcılarının sizi sömürdüğü nokta burasıdır. nikotin ihtiyacınızın yanında, sizi sigaraya kattıkları diğer maddelerle sattıkları ürüne tamamen bağımlı hale getirirler. kendi sigaranızdan başkasının öksürtmesinin sebebi de budur. sigara ciddi pişmanlıktır. yanan sigara ile beraber vücudunuza karbonmonoksit alırsınız. ayrıca vücuda alınan oksijeni de hatrı sayılır oranda azalttığından, artık salağa bile bağlayabilirsiniz.

    sigarayı bıraktığınız an, yukarıda bahsettiğim şeylerden anında kurtulursunuz. nikotinin vücudu terketme süresi 3 gündür. 3. gün sonunda nikotin-free olursunuz.

    sigaranın temel bağımlılık faktörlerinden biri de sigara içmektir. şöyle ki; içinize çekmek, dışarı üflemek, tekrar çekmek, boğazınızdaki sigaranın geçişi, elinizdeki sigarayı tutmanız dahi sizde arka planda bağımlılık yaratan faktörler olarak geri döner.

    ben kimsenin ahlak bekçisi, ya da azılı bir sigara savaşçısı falan değilim. ben de sizin gibi sigara içmeyi sevmiş biriyim. yukarıda anlattığım şeylerin hepsi, benim de başımdan geçti. fakat yaşla alakalı olarak bu aydınlanma süresi belki sizden daha uzun sürmüştür, kim bilir?

    sigaranın ne çeşidini içerseniz için, öksürüğünüzü bastıracaktır. yukarıda bir yazarın bahsettiği açık sigaralar her ne kadar pakette satılan sigaralar kadar kimyasal içermeseler de, renklerinin açılması ve albenisi olması için kükürte doydurulurlar. hani kuru kayısıyı normalden 100 kat kükürt içeriyor diye geri yolluyorlar ya ihraç ülkeleri, düşünün bakalım size 10 tlye sattıkları tütünlerin içine hangi oranda kükürt basıyorlardır.

    ben eşeğim, malın önde gideniyim, illa sigara içeceğim diyorsanız size bir tavsiyede bulunayım. 100 ml saf suya 2 gr gelecek şekilde limon tozu ekleyin. (1 litreye 20 gr). sonra aldığınız o boktan tütüne, bu karışımı atomizerı olan bir püskürtücü ile (fısfıs, ama su değil de, buhar gibi su fışkırtanlar), tütününüzü ıslatın. vıcık vıcık yapın. kapalı bir kutuya tütünü koyarak iki gün bekleyin. sonrasında da tütününüzü kurutun. şayet ne kadar boktan bir şey içtiğinizi görmek isterseniz, ıslak tütünü mutfak havlusuna sararak kurutabilir, havluları koklayarak ne kadar iğrenç koktuğunuzu deneyimleyebilirsiniz. bu işlem sonunda sigaranızın ph oranı düşecek ve hayatınızda içtiğiniz en tatlı tütünü içiyor olacaksınız. bence bunu kesinlikle yapmayın. çünkü sigara içecek kadar mal olduğunuzu bir türlü kabul edememektesinizdir.

    ikinci olarak; illa sigara içecekseniz, yukarıdaki işlemi yaptıktan sonra, tütününüzün ve filterenizin arasına aktif karbon ekleyin. aktif karbonu önce yıkamalı, sonra da çok iyi kurutmalısınız bu arada. yoksa pantul taşlayan garibanların kapıldığı hastalığa kapılırsınız (black lungs). bu ömrünüzü biraz daha uzatabilecek bir actiondur. fakat kanser olmanızı, koah keyfini yaşamanızı engellemez.

    size sigara ile ilgili çok değerli bilgiler sundum yukarıda. fakat en değerlisi şudur;

    sigara içmeyi bırakmadığınız her gün, kansere bir adım daha yaklaşıyorsunuz. belki ziller sizin çalıyordur. kim bilir?

    sigarayı bırakmaktan korktuğunuzu biliyorum. bunda sonuna kadar da size hak veriyorum. fakat röntgen filminiz bir gün muhakkak çekilecektir ve o günün korkusunu bugünden yaşadığınızdan o güne kadar korku dolu yaşayacaksınız. yani ketenpereye hoş gelmişsiniz.

    sigarayı bırakmak için acele etmek çok saçmadır. yıllarca ağzınızdan düşüremediğiniz emziğinizi bir günde kenara atmak ehm nasıl diyeyim, oldukça naif bir harekettir. en fazla ara verirsiniz sigara içmeye. sigarayı bırakmak beyinde başlar. vücudunuz herhangi bir maddeye ihtiyacı olduğunda, o maddeyi size aşerdirir. atıyorum, bir anda canınız beyaz peynir istiyorsa, tadı ağzınıza geliyorsa, bu vücudunuzun peynirdeki bir maddeye ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. peki dandik havucu bu kadar yemek için vücut böyle yollara başvuruyorsa, kim bilir size sigara içirmek için de hangi yollara başvurur?

    cevap vereyim,

    her yola!

    o sebeple, sigaranın size zarar verdiği gerçeğini sindirmeli ve buna göre sigarayı düşman bellemelisinizdir. yani sigarayı bıraktığınızda, siz bir yol arkadaşından vazgeçmiyor, aksinize sırtınızda size yük olan sorunlardan kurtuluyorsunuzdur. bu zor bir disiplindir ve bunu başarabilmek ciddi irade ister. sigaradan kurtulmayı ve sağlıklı bir hayata adım atmayı düşünüyorsanız, çok da acele etmeyin. kesif kesif için sigaranızı. vurun dibine yarın yokmuş gibi. tiksinti geldiği an da ufak ufak “napıyorum lan ben?” diye sormaya başlayın kendinize. bu metod uzun sürebilir, vaktinizi alabilir. fakat cold turkeyden daha verimlidir. sonunda cidden karar verirseniz, sigaradan sonsuza kadar uzaklaşabilirsiniz. kimsenin umrunda değildir sizin sigara yüzünden kanser olmanız. bu hayat sizin hayatınız ve sigaraya başlayacak kadar kararlar alabiliyorsanız, ki aldığınız için muhtemelen burayı okuyorsunuzdur, ondan kurtulmak için de aynı kararları alabilirsiniz. sigara ve türevleri sizin dostunuz değil, patlamaya ayarlanmış saatli bombalardır. cidden zamanı geldiğinde de içinizde patlayacaktır.

    gelin yol yakınken bu saçmalıktan vazgeçin. söz veriyorum, daha iyi yaşayacaksınız.

  • atlas, oğlum 6 aylık, 4 aydır lösemi (kan kanseri ) teşhisiyle kayseri erciyes üniversitesi çocuk hastanesinde yatıyor. acil ilik nakline ihtiyacımız var.

    bağış yapmak çok kolay

    nereye, nasıl bağış yapacam diyenler için

    kızılay'a gidip ben kök hücresi bağışı yapmak istiyorum diyorsunuz, sizden 3 tüp kan alıyorlar (toplamda 20 ml), ön test yapıyorlar, çalışmaya uygunsa ayrıntılı bakıp sizi bankaya kayıt ediyorlar. eşleme olduğunda size haber verip ayrıntılı doku uyumuna bakıyorlar, uygunsa ilik nakli için sizden 30 dk lık basit bir iğne yardımıyla, ilik alıp nakil gerçekleşiyor. bu kadar.

    kızılay'a son 8 ayda 65000 bağış yapılmış ve 40 kişiye nakil için ilik bulunmuş, türkiye için çok iyi bir rakam.

    şuda kızılayın türkkök facebook sayfası,

    twitter şeysi #atlasicinilik

    hadi sözlük.

  • genetik mirası iyidir.
    spor yapmıştır.
    dengeli beslenmiştir.
    sigara ve alkol yok veya azdır.

    bunlar yetmez.

    evlenmemiştir.

    bu da yetmez.

    gamsızdır.

  • adam öldürseler, ölünün şikayeti yok katil de olay yerinde değil diye işlem yapmayacaklar yani.

    edit: o kadar çok mesaj aldım ki, cinayetle yaralama bir mi, ona şikayet gerekir mi gibisinden editleme gereği duydum

    iş bu entry, olay yerine geç gelen, adamın kafasına pala geçirip 25 dikiş attıracak kadar vahşileşen insanları göz altına almak için illa ki şikayet bekleyen, olay yerinde tutanak tutmayan polislerin ve bu resmen cinayete teşebbüs eden insanları serbest bırakan savcıların olduğu adalet sistemine ironi dolu sitem ve tepki içeren bir entrydir

    edit 2: tck 86/1 de kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. şeklinde geçiyor bu linkten de görüleceği üzere bu durum şikayete tabi değil

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/