hesabın var mı? giriş yap

  • bence her ne kadar nadir görünseler de mutasyon sonucu oluşmuş hastalıklar başı çekmeli ; daha sonrasında güncel ölüm oranlarına göre sıralanabilir.

    1) harlequin ichthyosis

    abca12 geninin mutasyonundan kaynaklı hastalıklar içinde en ölümcül sonuçları olan hastalıktır..harlequin tipi iktiyozis, ender görülen kalıtsal bir deri bozukluğu olup iktiyozis grubu bozukluklardan nonbüllöz iktiyozisin en ağır şeklidir. yeni doğan bebeklerde sıklıkla ölümcüldür ancak bu bozuklukla doğan ve hayatına devam eden kişiler vardır. genel olarak "cildin aşırı keratinleşmesi" olarak tarif edilebilir.bebekler zırhla kaplı ciltlerinin normal ısı kaybını engellemesi yüzünden sıcaklık değişikliklerine karşı oldukça duyarlıdır. bu hyperthermia adı verilen ve ölümcül olabilen vücut ısısının artması durumuna yol açar. nefes alma da cildin sertliği yüzünden genişleyemeyen göğüs kafesi yüzünden oldukça zordur. bu da solunum durmasına veya fenalaşmaya yol açabilir. ayrıca cilt suyu iyi tutamadığından hastalarda sıklıkla dehidrasyon (su yetmezliği) görülür. harlequin ichthyosis adlı nadir hastalığına yakalananların sadece bir kısmı ergenlik dönemine kadar yaşayabilmiştir.(tam teğit edememekle birlikte bu hastalıkla birlikte en uzun yaşayan kişi 27 yaşındaymış diye bir yazı okudum...)

    ! özellikle internette bu hastallıktan muzdarip bebeklerin fotoğrafları sık olduğu için bu konularda hassas kişilerin merak edip bakmamasını öneririm fotoğraflara !

    2) fibrodysplasia ossificans progressiva

    oldukça nadir görülen bir bağ dokusu hastalığıdır . hastalığa, vücudun onarım mekanizmasının bir mutasyonu neden olur..çoğu vaka gametlerdeki spontan mutasyondan veya kromozom 2q23-24'te otozomal dominant allelden kaynaklanır.. fibröz dokuya ( kas , tendon ve ligament dahil ) kendiliğinden veya çevre etkisiyle zarar geldiğinde,zarara uğrayan bölgenin kemikleşmesine neden olur . çoğu durumda, yaralanmalar, eklemlerin yerinde kalıcı olarak donmasına neden olabilir..en nadir görülen mutasyon kaynaklı hastalıklardandır ; onaylanmış bir tedavisi maalesef bulunamamakta ve aşırı büyüyen kemiklerin alınımında çıkabilecek bir hasardan dolayı çok daha büyük kemik kütlelerinin oluşumuna sebebiyet verecek bir kısır döngüye sokabiliyor tedavi denemelerinde..
    bilinmeyen nedenlerden dolayı, bu hastalık ile doğan çocuklar büyük ayak parmaklarını deforme ediyorlar , bazen bir eklemi kaçırıyorlar veya diğer durumlarda, küçük eklemde kayda değer bir yumru ile karşılaşıyorlar ..ayrıca kemiklerinin oluşumuna yol açan ilk "alevlenme" genellikle 10 yaşından önce gerçekleşir. kemik büyümesi vücudun üst kısmından aşağı doğru ilerler, tıpkı kemiklerin fetüslerde büyüdüğü gibi. bu hastalıktan muzdarip bir çocukta tipik olarak boyundan başlayan kemikler, daha sonra omuzlar, kollar, göğüs bölgesi ve son olarak ayaklar üzerinde gelişir.

    hastalığı kafasında canlandıramayanlar işin ufak ve basit bir örnek

    3) bubonic plague(hıyarcıklı veba)

    veba hastalığının en yaygın biçimidir. hastalığa yersinia pestis adı verilen enterobakteri neden olur. bakteri vücuda girdikten sonra 3 ila 8 gün içinde etkisini gösterir. belirtileri, yüksek ateş, üşüme duygusu, başağrısı, ishal ve bubo adı verilen, lenf bezi şişmeleridir. deri altında ve iç organlarda kanama başladığı zaman da, akan kanın birikmesi sonucu ciltte siyah lekeler oluşur.
    geçmişte belirli dönemlerde bu hastalığın büyük salgınları yaşanmıştır. 14. yüzyılda kara ölüm olarak kayıtlara geçen salgının, hıyarcıklı veba olduğu sanılmaktadır.

    ---ekstra bilgi olarak ürkütücü görünümüyle meşhur plague doctorların kullandığı plague maskelerin kullanıldığı hastalıktır..bu doktorlar 14.yüzyılda sırf bu hastalığa özel profosyonel olmayan doktorlardı .. özellikle bu veba türünde hastalar belli bir süre sonra çok ağır kokarlardı ve koku(hastalık yapıcı mikrop teorisine göre) enfeksiyona neden oluyordu; o yüzden bu doktorlar uzun gaga şeklinde maskeler kullanır ve gaganın ucuna o kötü kokuyu bastıracak ( mesela baharat türevleri) maddeler koyarlardı.----

    plague mask örneği

    4) koroner arter hastalığı

    diğer hastalıklardan farklı olarak korkunçluğunu günümüz dünyasındaki ölüm oranının yüksekliğinden alıyor..

    koroner arterler kalp kasını besleyen damarlardır. bu damarlarda meydana gelen daralma sonucunda kalp kasına gelen kan akımı azalır. zamanla koroner damarlarda olan bu daralma ilerleyerek damarın tamamen tıkanmasına neden olabilir. bu durum ciddi göğüs ağrısı, nefes darlığı ve efor kapasitesinde azalma bulgulara, kalp krizine ve ani kalp ölümlerine neden olabilir.
    bu hastalığın sebeplerinden olan kalp krizi, çeşitli nedenlerden dolayı kalbin yetersiz beslenmesi sonucu meydana gelen kalp kasında görülen hücre ölümüdür. kalp krizi sonucunda damar tıkanıklığının durumuna göre kalp kası çok ciddi oranda etkilenir.
    tüm hastalarda göğüs ağrısı gibi tipik görülmeyebilir. hatta bazı hastalarda ise hastalık sinsi bir şekilde ilerleyerek yıllarca hiçbir bulgu görülmeyebilir. hastalığın ilerleyişi ve görülen bulgular hastadan hastaya değişmektedir.
    koroner arter hastalığı dünya çapında görülen ölümler arasında birinci sıradadır. bu nedenle bu hastalığın risk faktörlerinin iyi bilinmesi, risk altındaki hastaların dikkatli bir şekilde incelenmesi koroner arter hastalığının erken tanınması ve tedavisi için önemlidir.(2015 yılında abd ‘de 8.8 milyon kişinin ölümüne neden olan hastalık (bu alanda 1.)))

  • ahahahaha, lan zaytung sandım değilmiş. olaya bak:

    "aracını sattığı kişiler tarafından dolandırılan imam azmi koç’un “hem dolandırıcı hem hırsız hem de serbest dolaşıyorlar” sözü, “cumhurbaşkanı’na hakaret” zannedilip şikayet edildi. hakkında soruşturma açılan koç, savunması alınmadan meslekten atıldı."

    link

    emin olamadım iyi baktım

    not: başlığı kırpmak zorunda kaldım biraz.

  • arkadaşlar, şimdi adliyeden geliyorum. her gün saat 12 civarı yapıldığı gibi yine adliye meydanında toplanmak isteyen avukatların girişine bu sefer özel güvenlik görevlileri ve polis izin vermedi. polis/özel güvenlik darp ederek, yerlerde sürükleyerek 2 avukatı gözaltına aldı. gözaltına alınan avukatların serbest bırakılması için avukatlar tarafından oturma eylemine başlandı. yaklaşık 4-5 dakika sonra da 100'e yakın çevik kuvvet adliyeye girerek, 50'ye yakın meslektaşı yine darp ederek, cüppelerini çekiştirerek, yerlerde sürükleyerek ve hatta kelepçeleyerek gözaltına aldı. taksim'de, ankara'da, izmir'de, adana'da halka müdahale ederken "polisimize taş atıyolar, kamu malına zarar veriyolar, molotof atıyolar" diyerek gerekçelendiriyordu devlet müdahalesini, cübbesini giymiş avukatlar da mı taş atıyordu, molotof atıyordu lan? avukat dediğin kamu görevlisi sayılır, öyle canın istedi diye avukatı gözaltına almayı bırak, ağır ceza suçüstü hali olmadıkça üzerini bile arayamazsın. ama gördük ki hak, hukuk falan hikaye.

    olaylar başladığından beri sağduyulu olmaya çalıştım ama hala ve hala "polis müdahalesinde haklı, adamlar kamu malına zarar veriyor" diyen adamın, akp ile demokrasiyi aynı cümle içinde kullanan adamın akıl sağlığından şüphe ederim ben.

  • çocukken ışıklı ayakkabıya sahip olanların fazlasıyla zengin olduğunu düşünürdüm.
    bir gün babama ne zaman zengin oluruz dedim, yarın dedi.
    inandım, yemin ederim inandım.
    sabah kalkarken zengin olacağımızı düşünerek uyandım güne.
    belki dedim ışıklı ayakkabım olur.
    olmadı, hiç bir şey değişmemişti.
    iki katlı bir evde oturuyorduk, müstakil bir ev.
    evin tek erkek çocuğu olduğum için şımartılmam gerekiyordu ama durumumuz yoktu.
    bende kendimi şımartmak için, alt kattaki odaya taşınıp, kendime genç odası yaptım
    yalnız ne oda ama..
    öyle ferrari genç odası takımı yok, somya üzerinde uyuyorum.
    oyuncaklarım yok ki, somyanın altındaki mavi leğene doldurayım.
    gazeteden kuponla elektrikli bir soba biriktirmiştim, yalnız çok şaşalı ha..
    odun maketleri vardı, şömine havası yaratıyordu.
    velhasıl uzun bir aradan sonra babama aynı soruyu tekrar sordum, baba dedim ne zaman zengin oluruz?
    odama baktı, bana baktı, sobaya baktı.
    kaloriferli bir evde oturursak o gün zengin oluruz dedi.
    askere gidip geldim yeni bir eve taşındık, güneş enerjisi var kaloliferi var..
    gittim yanına, can alıcı soruyu sordum..
    baba dedim zengin olduk mu?
    ev bizim olsaydı zengin olurduk dedi.
    babam sanki bilge bende öğrencisiyim, sürekli beni cevapları tokatlıyordu. zaten ışıklı ayakkabıda alamamıştık.
    otuzuma yaklaşırken, ev aldı babam.
    inşaat halinde, onunca katta bir daire, haftada bir gün çıkıp eve bakıyoruz.
    babam bakıp seviniyor, ben çıktığım merdiven basamakları nedeniyle söyleniyorum.
    baba dedim zenginlik zormuş, fakirken iyiydi..
    gel zaman git zaman evimize taşındık, kendi evimiz.
    kendi odam, baza üzerinde uyuyorum, gençliğimin rüyası masaüstü bilgisayarım ayrıca elbiselerimi koyacağım şahsıma ait dolabım var.
    baba dedim, zengin olduk mu ?
    bilge vermiş cevabını ; oğlum biz zaten hep zengindik.
    biz gerçek bir aileydik, hayallerimiz vardı, mutlu bir dünyamız.
    her şey çok zordu, ama bir o kadar güzeldi.
    baba dedim gariban edebiyatı yapma,
    şimdi biz zengin miyiz değil miyiz?
    ben direndim o devam ettirdi,
    kendi evin olsun, zengin olursun dedi.
    babamı trafik kazasında kaybettim, trafik sigortası kaza nedeniyle tazminat ödedi.
    annem aldığı tazminatı bana verip kendime ev almamı istedi.
    şimdi bir evim var,
    ama zengin olduk mu diye sorabileceğim babam yok.
    benim zenginlikten anladığım, vallahi de billahi'de beraber gülebileceğin bir ailem olmasıydı.
    küçük dünyanızda mutlu olmaktı, bağlılıktı ve sevmekti en fazla.

  • insan hep son sevdiğinde takılı kalır ve sonraki kişilerin de ona banzemesini ister. çünkü ancak benzer şeyleri öyle hissedeceğini sanır. fiziksel dünyada yaşayan insan için bu normaldir çünkü görsel niteliklerle duyguları bağdaştırır fakat bir süre geçtikten ve birini sevdikten sonra bunun yanlış olduğunu farkeder. işte motivasyonunuz bu fark ettiğiniz anı hatırlamak olmalıdır. seveceğiniz kişi o kişiye benzemek zorunda değildir veya yeni birini sevebilirsiniz. peki nasıl sevebilirsiniz?

    şöyle de diyebilirim. beyin kayıt sistemi gibi çalışır. siz bu hatıraların üstüne yeni birşey yaratamazsanız, devamlı olarak zihninizde aynı noktaya gider durursunuz çünkü anı hala size yakındır. yapmanız gereken kayıt üstüne yeni kayıtlar yaratmak olmalıdır. bir süre sonra geçmişin oldukça önemsiz olduğunu göreceksiniz.

    gözlemim bunu kadınların unutarak yaptığı yönünde. yani kadınlar çözmek yerine yok sayıyıor ve hemen birini bulmaya çalışıyor. erkekse öyle bir yaşıyor ki bu acıyı hep canlı tutuyor. ruh eşi saplantısına gidiyor. her 2 tarafta mutlu olamıyor. en azından uzun süre farklı şekillerde takılı kalıyor. bence 2 türde birbirinden birşey öğrenmeli. örneğin kadın acısıyla yüzleşmeli, erkek de kadın gibi duygularını geri plana atmayı ve hayatına devam etmeyi öğrenebilmeli.

    bunu başarırsanız beyin yeniden yapılanır, yeni nöron ağları kurar ve karşı taraf belki hala sizin canınızı yakmaya, intikam almaya çalışıyorsaken sizin için önemsiz olur. hatta yakın arkadaşınıza durumu anlatıp gülüp eğlenirsiniz.

    demek ki yeni birini sevebilmek için yaşamayı tekrardan öğrenmek gerekiyor.

  • canımız ciğerimizdir. genleri bereketli, gönüllerin işsizi abimizdir. kendisi kadar işsiz olan şahsıma da, o meşhur genlerini sevenlerine derlemek düşmüştür.

    ismail abi'nin:

    * anne tarafı mona lisa, baba tarafı daaa vinci'ye kadar gidermiş: link

    * telefonu dedesi icat etmiştir: link

    * vücudunun her yerinde x'ler y'ler vardır, agor'un torunudur: link

    * dağcılık aileden gelir, halasını dağa kaldırmışlardır: link

    * bütün sülalesi işsizdir: link

    * dedesinin bacanağı süper kahraman görüncek adamdır: link

    * dedesinin amcasının kaynı sherlock holmes'tur: link

    * babası, dedeleri hep uşaktır: link

    * dedesi descartes ile çay içmiştir: link

    * dayısı ilk türk korsanıdır: link

    * babası türk sinemasına yeşilçam'ı diken adamdır: link

    * ailesi, genleri hep dağıtmıştır, cömerttir: link

    * babası yeşilçam'a küstüğünde gambiya'ya gidip dalasi'yi bulmuştur: link

    * genleri hastane kokar, dedelerinden biri hipokrat'tır: link

    * dedesi at jokeridir. en eskisinden: link

    * dedesi amerikayı bulan adamdır: link

    * dayısı, amcaları bütün sülalesi hep dövüşçüdür: link

    * louis pasteur'ün torunudur, sütü pastörize eden genleri vardır: link

    * nostradamus dedesinin dedesinin amcasının bacanağıdır (aynı köyden) : link

    * ingiliz yazar genine sahiptir, william shakespeare'in soyundan gelir: link

    * dedeleri hep picasso'dur: link

    * uçağı bulan wright kardeşler kendisinin dedeleridir: link

    * dedesi karacaoğlan'dır: link

    * büyük halası adaletin resmidir: link

    * genleri 0 ve 1'lerden oluşur, steve jobs'un soyundan gelir: link

    * dedesi kazıkçı voyvoda'dır: link

    * halaları teyzeleri hep magazincidir: link

    * mimar sinan'ın torunudur: link

    * büyük dedesi düktür: link

    * ailesinde erkekler hep ressamdır (van gogh) : link

    * dedesinin babası tesla'dır: link

    * dedesi don corleone'dir: link

    * dedesi hep beethoven'dır: link

    * hitckock dedesinin kütüğü londra'dadır: link

    * süper mario'nun soyundandır: link

    * elvis'in torunlarındandır: link

    ismail abi'den bahsediyorsanız bir durun, ağzınızdan çıkanın kulağınızın etrafında bir tur atmasını bekleyin, öyle konuşun.

  • son edit: hepinizin tek tek boynuna sarılıp teşekkür edesim var ama yapamıyorum siz yaptım sayın. az önce firmanın operasyon müdürü arayıp bizim kiralamayı pendikte sonlandırdığımızı tespit ettiklerini, bizden sonra aracı alan kişiye dava açacaklarını, ücret iade sürecini de bugün başlatacaklarını söylediler. ekşi sözlük olarak gücümüzü bir kere daha göstermiş olduğumuza sevinirken, bu sürecin bu platform dışında yıllar sürecek bir karmaşa olduğunu düşünmek beni çok üzdü. hepinizin eline emeğine sağlık, destekleriniz için çok çok teşekkür ederim.

    edit9:merhaba öncelikle, hepinize tekrardan destek mesajlarınız için çok teşekkür ediyorum, dönemediklerim varsa affedin yüzlerce mesaj var elimden geldiğince cevaplamaya çalışıyorum.
    az önce firmadan arayıp biraz daha zaman istediklerini belirttiler, ilk gün bu da yoktu direk polise gidin diyorlardı. bu da bizim için bir umut, kredi kartının son ödemesine 4 gün var. umarım bu sürede bu sorun çözülür, ben de size buradan haberini veririm.
    edit8: arkadaşlar çok başınızı ağrıttım, destekleriniz yol göstermeleriniz için çok teşekkür ederim. kartı kapattık ama ödeme iptali için şubeye gideceğiz, savcılık için de. öncelikle salı günü test olacağız tekrar sonra hemen bunları halledeceğiz. elimiz kolumuz bağlı şimdilik, firmayı aradığımızda hâlâ sürecin devam ettiğini söylüyorlar onlardan dönüş bekliyoruz.

    tiktak başlığına da yazdım ancak başlık açmanın daha doğru olacağını düşündüm.

    01.04.2021 tarihinde 11.25 tarihinde tiktak uygulaması üzerinden sabiha gökçen havaalanına gitmek için araç kiraladık. sabiha gökçen'e geldiğimizde buranın hizmet bölgesi dışında olduğunu ve aracı bırakmayacağımızı öğrendik. en yakın hizmet bölgesine gidip aracı pendik civarında 11.45-11.50 civarında bırakıp kiralamayı bitirdik 120 lira civarında ödeme de telefonun ekranında gördük, aracı kitlediğimizi kapıları kontrol edip bıraktık. 13.30 da antalya uçağımızı kaçırdık 17.30'da bilet aldık tekrar ve gittik. bunun üzerine tiktak uygulamasını sildik.

    buraya kadar rezalet demiyorum. asıl problem bundan sonra başlıyor. biz bir gün sonra istanbul'a dönüyoruz ertesi gün semptom göstermemiz dolayısıyla test yaptırıyoruz eşim pozitif çıktığı için karantinaya giriyoruz. bugün kredi kartı ekstresi geliyor 7000 tl civarı. öğreniyoruz ki araç 1 nisan gününden itibaren bizim adımıza kullanılıyor ve 1700 km yol gidiliyor. bunu öğrenir öğrenmez tiktak'ı arıyoruz, bu kullanımdan bizim haberimizin olamadığını söylüyoruz. işlem başlatılıyor, kiralamayı bitirmeyi talep ediyoruz bunu da yapmıyorlar işlemlerin devam ettiğini söyleyip, eşime polise başvurmaları gerektiğini söylüyorlar, 155'i arıyoruz ancak karakola ya da savcılığa gelmeden şikayet talebi oluşturamadıklarını söylüyorlar.

    buraya kadar da neyse diyoruz ancak biz az önce tekrar aradığımızda aracı bulduklarını, bulan kişinin bizim ona aracı kiraladığımızı söyleyip işin içinden sıyrılıyor. üstüne üstlük tiktak aracını şu an biz başkasına kiraladığımızı beyan ettiği için bizden habersiz kullanan kişi bize 1800 küsür tl ceza uygulanıyor. kişinin adını talep ediyoruz şikayet etmek için yok, ilk aradığımıxda aracı biz kullanmıyoruz kiralamayı bitirelim diyoruz yok, üstüne kredi kartını kapatmayı söylüyoruz onu da bekletip saha ekiplerinin araca müdahale etmesini beklememizi söyledikleri için biz şu an tiktak uygulaması yüzünden 10 bin tl civarı zarardayız. ve de 1 nisan günü aracı kiralamayı bitirdiğimiz halde. 11 gündür aracı kullanan kişinin ismini talep ediyoruz şikayette bulunmak için onu da vermiyorlar.

    ezcümle bizim karantinamızın bitmesine daha üç gün var, ve bu üç gün sonunda tekrar test olacağız pozitif çıkarsa bir on gün daha şikayette bile bulunamayacağız. bulunsak dahi yargı süreci yılları bulacak, on bin tl az bir para değil. niye yazdım çünkü bu platformda ses çıkarınca duyuyorlar, belki bir ihtimal bir çözüm bulunulur iş araştırılır.

    edit: yazar arkadaşlar olayın inandırıcı olmadığını, görsel eklemem gerektiğini söylemişler. bu ilk olay yaşandığı zaman aldığım ekran görüntüsü

    görsel

    bu da kredi kartından çekilen paralar

    görsel

    görsel

    görsel

    bu olaylardan sonra uygulamaya tekrar giriş yapmak istediğimizde hesabın kapatıldığını farkettik

    görsel

    edit2: arkadaşlar bu arada ben firmayı bu olayı bilerek yaptı firma da bu dolandırıcılığın içinde diye bir iddiada bulunmadım, bir şekilde birisi aracı kullandı ve firmanın bu konuda ihmali var

    edit3: arkadaşlar kiralamayı sonlandırmayı unutmuş olmamız mümkün değil, sonlandırma prosedürü aracın anahtarını torpidoya koyup aracın fotoğraflarını dört taraftan çekip sisteme yükleyip bitirmeniz gerekir. bu adımların hepsini yaptık, 120 tl civarı da ücret ekranda gözüktü.

    edit4: ben size bir kötülük mü yaptım arkadaşım? neden entrydeki şeyleri değiştirip değiştirip yorum yapıp beni karalıyorsunuz. her yoruma cevap vermeye çalışıyorum ama artık iyice kötü niyetli olmaya başladınız yetişemiyorum. lütfen yapmayın ya.

    edit5: şimdi de covidli covidli nasıl uçağa bindiniz deniliyor, arkadaşım biz döndükten sonra test olduk karantinaya girdik. firmanın elemanı mısınız yoksa hobi olsun diye mi böyle yapıyorsunuz bilmiyorum ama lütfen yapmayın.

    edit6: antalya'ya gittiğiniz ne malum diyenler için biletlerin görselini de ekleyeyim. bakın sadece bir mağduriyet var ve onun çözülmesini istiyoruz, biraz vicdanınızı kullanın lütfen çok rica ediyorum.
    görsel

    bu arada bankayı arayıp itiraz ettik ancak kartı kullanıma kapattılar, ödeme iptali için şubeye gitmemiz gerekiyormuş, karantinada olduğumuzu belirtmiştim. bu da eşimin test sonucu .

    görsel

  • o’nunla 18 ay kadar birlikte çalistik. gürün’de savci yardimcisiydi.demek ki 1981-1982 yillari imis.

    bir polis komiseri,adam öldürmege tesebbüs suçundan yargilaniyordu.sanik komiser durusmada bu savci arkadasimizi reddetti.hakim ve heyet’in reddi cmuk’a göre mümkündür.ancak savci taraf oldugundan reddedilemez.buna ragmen arkadasimiz durusmadan çekildi.ilk defa niçin bu kadar çekingen davrandigini anliyamadim.sordum açik bir cevap alamadim..

    ilçede bir sehir kulubü vardi.genelde her ilçede olur.kisin isten sonra ugruyoruz.kimi oyun oynuyor (briç,konken vs.) kimileri de seyrediyor.içerde soba yaniyor.gelen paltosunu vestiyer ve duvarlardaki askilara asiyor.bizim savci, paltoyla oturup saatlerce oyun oynuyor.bir yandan da terliyor.dedim ki ”bu kadar terliyecegine paltonu çikarip vestiyere filan versen.. “ suratima bir seyden haberin yok der gibi bakti “ yav ..asmasina asayim da ya biri cebime esrar filan koyarsa” dedi.sasirdim….bütün kis o klupte paltoyla oturup oyun oynadi.

    iskilli oldugunu herkes biliyormus meger.ara sira inceden alaya aldiklari da oluyordu.bir gün jandarma bölük komutani yüzbasi,bana ugramisti.tesadüfen savci arkadasim da geldi.yüzbasi birden konuyu degistirip “sayin savcim cezaevinde tünel kazanlar topragi nereye koyuyormus biliyor musunuz ?” sorusuna ” yoo..” deyince “saksilarda biriktiriyorlarmis…” bu laf üzerine,izin isteyip odamdaki telefondan cezaevi müdürüne “ ne kadar saksi varsa hepsini attir” emrini verdi.akabinde de cezaevine gitti.

    izne ayrilirken masasinin üzerindeki takvimin tüm yazili sahifelerini yirtar,bos sayfalari birakirdi.

    bilirsiniz uzun araçlar ,bu niteliklerini belirtmek için araçlarin arkasina sagli sollu flama koyarlar.
    bizim savci böyle bir araci arkadan görünce “kizil bayrak asmis” diye sürücüsü hakkinda (o dönemde daha kaldirilmamis olan ) tck 141-142 den sorusturma yapmisti.(komünizm propagandasi)

    ama en önemlisi simdi anlatacagim.bir , adam öldürme suçu nedeniyle x köyü yaylasinda “geceleyin kesif” yapmamiz gerekmisti.kesif günü araziyi çiplak gözle görüp gerekli tespitleri yaptiktan sonra saatinde de kesfi yapmamiz daha saglikli oluyordu.bu yüzden gündüzün,güvenlik için jandarmayi sevk edip,biz de bir binek araci ile köye hareket edecegiz ,savci yok.baktim jandarmalarin ortasinda oturuyor.”gel bu arabaya bin” dedim.”böyle iyi” dedi.üstelemedim.köy yaylasina vardik.tespitlerimizi yaptik.kesif saatine daha epey zaman var.muhtar köy odasina davet etti.köy odasinda biraz vakit geçirdik.ayran ikram ettiler.herkes içti.savci reddetti.köy odasinin kapisinda ugurluyorlar.birisi gögsünü kasiyor.olabilir insanlik hali.savci hemen irkildi; “sen niye öyle yapiyorsun,tabanca mi çikaracaksin,aç bakayim belini” müdahale ettim.adami aramaktan vazgeçti.yaylaya dogru yürürken “ben niye ayran içmedim biliyor musun ?” diye sordu.” yoo..” dedim.”ya zehir varsa “ demez mi…
    neyse,saat geldi kesfe basladik.bu arada tanik dinledim.cmuk geregince ,tanik beyanina karsi,taraflara ve vekillerine ne diyeceklerini sordum.savci uzaktan “diyecegim yok”.dedi döndüm göremedim.yerde yatan adamlar var.niye yatmislar ? anlasilmaz bir sey… savci da yatmis yere.sebebini sordum.”kesfi seyredenler bir hadise çikarir diye yere yatirdim” dedi.jandarmalar da yatanlarin üzerine silah dogrultmuslar…pes dogrusu dedim ve yine o jandarmalarin arasinda,diger kesif heyeti kendi arabamizla ilçeye döndük.

    çok yasamadi savci arkadas.oysa benden gençti.bitlis’e tayin olmus,sonra galiba amasya’ya en son
    lüleburgaz’a .yaklasik bes yil sonra öldü…yok vesveseden ölmedi.

    söylemeyi unuttum.kibrit kullanmazdi.sigaranin birini söndürmeden ötekini yakardi.akciger kanserinden öldü…

  • çok severim ben bu amcaları. beyaz peynir konusunda çok hassas olurlar ve her yerden beyaz peynir almazlar. ama buldukları yerleri de sürekli değiştirirler. bir dönem köşedeki bakkal süper olur, sonra bozar. bir dönem köşedeki süpermarket iyidir ama bir süre sonra mandırayı değiştirdiğinden orası da bozar. bir ara arka sokakta bir peynirci açılır, bir-iki ay oraya devam edilir. sonra orası da kesmez. bütün bir ömür kahvaltı sofrasında beyaz peynir kritik ederek geçer ve aslında hoş bir durumdur bu. çünkü beyaz peynir hakikaten önemlidir ve iyisi süper olur.