hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • benim icin umut bi mizahcidan ziyade biraz felsefeci en cok da bi sosyolog. hayatimdaki en buyuk hayallerimden birisi nuri bilge ceylan'la birlikte film yapmalari. bana bu hayali kurduran sey her ikisinin de dostoyevski'de de vucut bulmus iyi ve kotu kavramlari uzerinde determinist yargilayciliktan uzak durmalari ve bu ikisinin insanin icinde degisik dozlarda bulundugunu onkabul etmislikleri (anlatmalari demiyorum zira boyle bir dertleri de pek yok) bu entryde uzerinde durmak istedigim konu ise daha once de hakkinda baslik acilan umut-varos iliskisi uzerine yapilan tartismalar.

    ben umut'u varos olarak degil metropolun kenar mahalle cocugunu/insanini anlatan bir anlatici olarak goruyorum. kenar mahalle cocugu, buyuk bir sehirde dogmus veya erken yasta oraya goc etmistir ve ailesinin bavulunda anadolu'nun karakteristigini tasimaktadir. buyudugu mahalle de buram buram anadolu kokar. fakirlik, muhafazakarlik, kabalik gibi unsurlar vardir bu mahallede ve bavulda. ancak bu kenar mahalle cocugu (tabi burada mahalledeki her cocugu kastetmiyorum, bir sekilde ufku mahallenin otesine tasabilenlerden bahsediyorum) mahallenin otesine cesitli vesilelerle cikar.

    mesela ben izmir'de kenar mahallede yasarken ortaokulu ve liseyi alsancak'ta okudum. bu anlamda dersane muessesesi de mahallenin disina cikmak icin bizim jenerasyon icin vesile olmustur. umut tarzi kenar mahalle cocugu, mahalle ve kendisine ugrak noktasi yaptigi sehir merkezi arasinda bir arada kalmislik yasar. ancak surekli surette kenardan merkeze dogru egilimlidir. (buna center ile periphery arasinda kalan semi periphery de diyebiliriz) sehre tutunmaya calisir ve tutunur.

    varos nitelemesine karsi cikisimin nedeni de bu. varos, metropol kulturune/normlarina uyum gosterememe, tutunamama ve geri kalmisliktan siyrilamayip dejenere olma durumudur. umut ise metropole kizar ancak; ona egreti ama kararli bir sekilde tutunur. kendi karikaturuyle anlatmak gerekirse sehir onun icin ilkokulda sinir olunan ama kanka olunmak istenen zengin sarisin cocuktur.

    umut'u sevmenin mizah anlayisindan cok benzer sosyokulturel seruveni yasamislikla alakasi oldugunu dusunuyorum. facebook'taki kadin anam grubuna (genelde az bilinen karikaturlerin paylasildigi) ilgi gosteren insanlarin bu anlamda onemli bi benzerlik gosterdiklerini gozluyorum.

  • ateş'in yeğeni hüseyin iki zara yüz bin verdikten sonra başlayan, kimin kimi koparttığı noktasındaki görüş ayrılığından doğan tatsızlıktır.

  • süper bir olay lan. o kadar yol gitmişim, farkında bile değilim. düşünsene abi, mecidiyeköy'den mecidiyeköy 40 dakika diyorum. annem duysa terlikle kovalardı yemin ederim, bu kadar hız mı yapılır diye. şimdi çağlayan'dan çağlayan rekorumu kırmayı düşünüyorum, bi dünya yolum var önümde, neyse kazasız belasız ulaşırım umarım.

  • gündem malum. iş yerinde sıkıldığımda herkes gibi benim de imdadıma değişik grupların yayın organları yetişiyor bu ara. tabi ki de bunların arasında açık ara lider yine habervaktim.com.

    diğer gelişmelerde olduğu gibi erdoğan bayraktar'ın istifasını tüm gazeteler nasıl görmüş diye eğlenirken habervaktim'de karşıma bu manşet çıktı:

    chp'de bir istifa depremi daha!*

    antalya'nın merkez ilçelerinden kepez'de chp'nin belediye başkan aday adayı olan zeki başaran, eski ak partili erdal öner'in aday gösterilmesi üzerine partisinden istifa etti.

    sanırım gündemin hızına yetişemeyip delirip inzivaya çekileceğim artık. chp kepez belediye başkan aday adayı da istifa ettiyse ülke gerçekten karışmış olmalı. bakalım taraf'ta bu haberi görücek yürek var mı?

  • d: defne, a: anneannesi, olay saniyeler önce gerçekleşti:

    a: defnecim elma yemek ister misin?
    d: istemem.
    a: haydi bak soyuyorum ama!
    d: istemiyorum.
    a: tabağa mı koyayım elinde mi yersin?
    d: ye-miy-cem.
    a: ama haydi son kez soruyorum istiyor musun istemiyor musun?
    d: is-te-mi-yo-rum!
    a: sen bilirsin. bak ama ne güzel elm..
    d: istemiyoruuum!
    a: yani yemeyecek misin?
    d: yemiyceeeeeem!
    a: ama bak elma yersen ne sağlıklı...
    d: *ciyaaaaaaak*

    hemen ardından koşarak yanıma geldi, yüz kıpkırmızı, kaşlar alabildiğine çatık:

    - baba! elma yemek istemiyorum!
    - öyleyse yeme.

    böyle deyince bir an için dondu kaldı, ardından küçücük kollarıyla öyle bir sarıldı ki boynum kırılacak sandım.

  • haksız annedir.

    bizim milletin çocukları kadar şımarık çocuk görmedim. büyük ihtimal o restorana girebilseydi çocuğu terör estirecekti. masalar arasında koşacaktı çığlık ata ata, yemeği beğenmeyip avazı çıktığı kadar anıracaktı, ortalığı birbirine katacaktı.

    ben hiç görmedim sessiz sakin oturup, yemeğini yiyip kalkan çocuklu bir aile. illa ki bulundukları ortamı rahatsız ediyorlar.

    bir de tutturmuşlar çocuk bu diye. çocuk dediğin söz dinlemeli öyle deli dana gibi ortalıkta koşturmamalı.

  • en şaşırtıcı olduğunu iddia etmiyorum, sadece ilginç olup, birilerini de şaşırtacağını düşündüğüm gerekçesi ile paylaşma gereği duydum.

    titanik'in neden dört bacası vardı?
    esasında dördüncü baca, aynı aileden gelen olympic (ya da britannic wiki) sınıfı gemilere bir denge ve zarafet duygusu sağlaması sebebiyle eklenmiştir. gemilerin kazanlarını havalandırmak için ilk üç bacaya ihtiyaç vardı.dördüncüsü estetik nedenlerle eklenmiş ve mutfakların ve diğer bazı iç mekanların havalandırmasını sağlamıştır. yararsız değildi, ama duman püskürtmüyordu ve aynı şey daha küçük bir havalandırma ile de başarılabilirdi. ancak gemi dört bacayla çok daha güzel ve estetik görünüyordu, bu yüzden dördüncüsü de yerleştirildi.

    görsel'de üstte mevcut titanic ve alta üç bacalı hali.
    üç bacanın aktif olarak çalıştığını da gösteren görsel.

    edit: düzeltme.

  • · sevgiliyi operken ustune kusmak
    · eti cicibebe'de resmi olan dallama
    · ayni beze iki kere cis yapmak
    . ota boka agu gugu diyen zihniyet

  • "'eğer bana üç kişiyi çalımlayıp 30 yarddan liverpool'a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı, dünya güzelini yatağa atmak mı diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. şanslı biri olarak her ikisini de yaptım. ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde''

    "yedi tane miss world ile yattığım söyleniyor ama rakam yanlıştır. doğru rakam dörttür. üçünü reddettim "

    (bkz: george best)

  • volvo öncelikle hem sağlamlığı hem de güvenlik teknolojileriyle ünlüdür.

    otomobilleri gerçekten kaporta olarak sağlamdır (bkz: isveç çeliği) ki zaten önceki entrylerde kaporta sağlamlığı değerlendirilmiş.

    ayrıca başta emniyet kemeri olmak üzere, günümüzde güvenlik üzerine euro ncap in onayladığı çoğu teknolojinin mucidi olan firmadır. son olarak 2009'dan beri üzerinde çalıştıkları city safety teknolojisini dünyaya sunan firma olmaları bile güvenlik üzerine ayırdıkları zaman ve bütçenin göstergesidir.

    öte yandan 2020 mottosunun "hiçbir volvo ölümlü kazaya sebep olmayacak" -cümle tam doğru olmayabilir- olduğu doğrudur.

    bu değerlendirmeyi yaparken öncelikle içinde bulunduğunuz aracın sizi güvende hissettirmesi gerektiğine inanıyorum. ayrıca volvo alan adam zaten hız yapmaz, kurallara dikkat eder vb. önermeleri çürütmüş bir babaya da sahibim ki; kendisi zamanında 2001 model bir volvo s40 ile bariyerlere girmiş, 6 hava yastığı bulunan aracın ön iki 2 hava yastığı açılmış ve çok şükür ki babam içinden burnu dahi kanamadan çıkmıştır. onun dışında aracın kaporta hasarı çok net olmasına rağmen şasesinde göçük yok denecek kadar azdı.

    demem o ki; kendi çarpışma test merkezlerini kurup, ulaşabildikleri ciddi volvo kazalarını inceleyen bir markanın güvenliğine "geyik" demek mantıksızdır.

    not: volvo şirketiyle hiçbir bağlantım yok. bizimkisi sadece tutku..