hesabın var mı? giriş yap

  • odyofilliğe giden yolun ilk adımı zannediyorum, ilk kalbi hızlı hızlı attıran şarkıyı duyduğunuzda, onu daha iyi duymanın nasıl da bir zevk olacağını düşünmekle başlıyor olabilir.
    bu çok eskiden kasetlerden dinlenilen zamanlara dayanır benim için.

    odyofiller daha iyi duyar diye bir şey olduğunu sanmıyorum ama kaliteli kaynak ve çıkış sağlayan aletin müzik üzerindeki etkisi konusunda daha eğitimli kulakları olduğu aşikar bence. yani daha eğitimlidir kulakları, diğer müzik dinleyen insanlara göre. kaliteli müzik üretiminin hangi noktalar üzerinden anlaşıldığını ve bu noktaların karşılaştırmasını daha kolay yapabilir diye düşünüyorum.

    500 liralık bir sitem ile 5000 liralık bir sistem arasında gece gündüz kadar fark vardır bunu anlamak için odyofil olmaya da gerek yoktur elbet, 10 bin tl lik ses sistemin, 5 bin tl lik olanına atacağı farkı da eminim çok insan farkedebilir. tabii ki meblağlar yükseldikçe aradaki farkları anlayabilecek kulakların eğitilmiş olması gerekmektedir.

    ben her zaman müzik seven insanların, harcayabilecekleri maksimum parayı harcamaları gerektiğini düşünüyorum. kendilerini zorlamayan, sıkmayan, borca batırmayan... çünkü bu yatırımın tatmin dönüşü muazzam bence. sistemle harcadığınız süre, aldığınız zevk, bence bu harcanan paraları daha makul kılıyor .

    canlı yayınlanan bir kayıtta vokalin nefes alışlarının düzensizliği, stüdyo kaydında grubun elemanlarından birinin sakalını kaşıma sesi gibi sesleri duyabilmek gibi detay ve ayrıntılara kadar inebilirsiniz.

    kısacası pahalı bir zevktir ama tatmin edişi ve dönüşü konusunda, harcadığınız paranın çok güzel hakkını verir diye düşünüyorum.

  • dünyada 15 deyince tabii etkili oluyor. hakkari üniversitesi almanca öğretmenliği tüm dünyada sadece 20 kişiyi alıyor.

  • %100 çalışan bir tekniği açıklıyorum.

    kız denizde yüzüyor diyelim hemen ağzınıza bir sigara koyup sigarayı ıslatmadan suya girin. çenenize kadar suya batın, kıza usulca yaklaşıp

    -pardon ateşiniz var mı diyin

    kız o dakka size vermezse gelin beni bulun

    (bkz: at fav'a bekle)

  • dvd'sine değişik final alternatifleri de koyulmuş olan ayardır.

    adam: biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok.

    berber: bu nasıl olabilir ki? ben buradayım ve bir berberim.

    adam: hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.

    berber: hayır, ben buradayım berber olarak, ama tek berber ben değilim, bir sürü berber var, sen nasıl bana geliyorsan başka insanlar başka berberlere gidiyor. bu insanların özgür iradesiyle seçimine bağlı bir şey, isteyen evinde traş olur veya traş olmak istemediği zaman traş olmaz. peki sana "bütün bu sakallıları topla bana getir hepsini traş edeceğim," desem bana ne cevap verirsin? insanları zorla, baskıyla tutup buraya mı toplarsın, yoksa benim traşım bana yeter, benim sorumlu olduğum benim başım, banane elalemin traşından mı dersin?

    adam: dur ben biraz daha çalışıp öyle geleyim.

  • ilkokulda benim de maruz kaldığım sorudur. manita ne ben nerden bileyim o yaşta?

    video kaset kiralanırdı* o dönem. superman 4'ü aldık babamla, eve gidiyoruz. ben acayip heyecanlıyım. bir yerlerden atlayasım, zıplayasım var. bir pelerinim eksik.. karneyi de almışım, o da süper. yol üzerinde babam bir arkadaşının yanına uğradı. biraz konuştular sonra adam bana döndü ve yanağımdan bir makas alıp sordu;

    - yakışıklı, senin nasıl gidiyor bakalım? kaç manitan var?

    - (manita ne ki? dersleri soruyor herhalde.) hiç yok amca, hepsi pekiyi.

  • tahir.

    onu hiçbir sınıf arkadaşı sevmiyordu. çünkü aptal ve bön bir çocuktu. özellikle öğretmeni "beni delirtiyorsun" diye hep kızıyordu tahir'e.

    bir gün tahir'in annesi okula geldi. öğretmeni ile görüştü. öğretmen dürüstçe "çocuğunuz aptal bir çocuk, notları da düşük, hayatımda bunun kadar aptal bir öğrenci görmedim" dedi. annesi çok şaşırdı, tahir'i okuldan aldı ve kayseri'ye taşındılar.

    aradan 25 yıl geçti. öğretmen de kayseri'ye tayin olmuştu. bir gün öğretmen ağır bir kalp krizi geçirdi. bütün doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylediler. bu zor bir ameliyattı ve kayseri'de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı.

    öğretmen ameliyat oldu. gözünü açtığında karşısında yakışıklı cerrah ona gülümsüyordu. öğretmen tam teşekkür edecekti ki suratı morarmaya başladı. bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden küt diye öldü. doktor şaşırdı. ne olduğunu anlamaya çalışırken bir baktı ki o da ne? tahir, solunum cihazının fişini çekip elektrik süpürgesini takmış.

    cerrahın tahir çıkacağını sandınız di mi? komik olmayın.

    ------------

    yazarın notu: ben sadece çevirdim.

  • tıbbi bir terim..
    tıb açısından hastanın hastalığına karşı umursamazlık duyması we histeri durumu..
    hasta açısından belkide kendice hayata bağlanma çabası

  • dekanla telefonda konuştuktan sonra kapatırken "öptüm" demek. şu an hislerimi anlatmak için hazır hissetmiyorum.