hesabın var mı? giriş yap

  • tam yemek masasinin uzerine cikmi$ peynir kabina kafayi daldiracakken seni gordugum an tek pati havada sabit kalip kipirdamayinca gorunmez olmuyorsun.

    yemek masasina ciktigini seslerden anlayip geldigimde de o saniye sandalyeye inip patilerini altina kivirmaya cali$man inandirici degil, patiyi kivirayim derken gotunu havada unutuyorsun, son on dakikadir orda oturmadigin anla$iliyor.

    kabina her mama koydugumda deli gibi bagirmana gerek yok, biliyorsun o buyuk kutudan senin kabina gelecek o mama, her seferinde sanki yari yolda vazgecicem veya mamayi ben yiycem gibi cirpinman gereksiz.

  • bazıları için meslek bu. izmir'in bi köyünde var biri, adı manyak ahmet. çocukluğundan beri milletin suçunu üstlenip onların yerine cezaevine giriyor. misal hödüğün teki pavyonda birini vurup kaçıyor, buna haber ediyorlar, manyak ahmet karakola gidip ben vurdum diyor ve kapanıyor dosya. ben bu işlerde iyi para var sanırdım hep ama çok komik paralar dönüyormuş, 10-15 bin gibi. hatta sanırım son defasında da ödemeyi koyun olarak yapmışlar da çobanlığa başlamış artık manyak ahmet.
    geçen gün arkadaşa dert yanıyormuş, "bu işler yapılmaz artık, içerisi it kopuk doldu, alem bozuldu" diye. cevaevi işte be abi, ne bekliyordun ki? profesörler, diplomatlar mı olacaktı içeride, birlikte entelektüel sohbetler mi yapacaktınız?
    ah be ahmet abim.

  • bill gates ölmüş. tanrı bill gates'e demiş ki:

    - bill senin durumun hakikaten karmaşık. seni cennete mi cehenneme mi yollamalı bilemiyorum. her eve bilgisayar girmesine yardımcı olarak insanlığa katkıda bulundun ama bir yandan da windows gibi bir rezaleti de yarattın. ben de senin özel durumuna gore bir şey yapacağım. cenneti de cehennemi de ziyaret et, hangisine gideceğine karar ver.

    -'tamam' demiş bill gates, 'önce cehenneme bir bakayım.'

    ve inmiş cehenneme, bir de bakmış berrak sulu bir kumsalda bir sürü güzel kız top oynuyor eğleniyor, güneş parlıyor hava süper.

    'allaah' demiş bill gates, 'cehennem böyleyse cenneti hakkaten görmek isterim.' ve cennete çıkmış. bir bakmış, bulutların üzerinde bir yer, etrafta melekler uçuşuyor, insanlar lir çalıyor, güzelce bir yer ama cehennem kadar değil. 'tamam' demiş tanrıya bill gates, 'ben cehenneme gitmeye karar verdim.'

    iki hafta sonra tanrı cehennemi ziyaret edip bill gates'in nasıl olduğuna bakmaya karar vermiş. gitmiş bill'in yanına, bill bir duvara zincirlenmiş, alevler içinde karanlık bir mağarada ve zebaniler işkence ediyor. tanrı;

    - nasılsın bill?

    - korkunç! burası iki hafta önce geldiğim cehennem değil! kızların oynaştığı o güneşli kumsala ne oldu?

    tanrı cevap vermiş:

    - o ekran koruyucuydu.

  • bugün hanımla pazara gittik. semiz otunun kilosunu sordum. pazarcı 15 lira dedi. pahalı olduğunu söyledik hanımla. pazarcı “al ya ne olacak” gibisinden bir cümle kurdu. sonra almadan ilerledik. arkamızdan “ cebinizde otuz bin liralık telefon var” gibisinden cümle kurdu. valla otuz bin dedi. yanlış duymadım. adamlar, ilkel tek argümanları olan “cebinizde şu kadar liralık telefon var” argümanına bile zam yapıp semiz otuna fiyatı uygun muamelesi yapıyorlar. ilginç hadise.

  • edit: imla ve küçük bir ekleme.

    çok bilinmeyenlerden başlarsak;

    - swatch grup ile beraber dünyanın en büyük saat markası grubudur.

    - dünyanın en dakik saatlerini yapmak için japonyada uygun nem oranı ve sıcaklığa sahip bir dağda (shizukuishi bölgesinde) fabrika kurmuştur, "grand seiko" grubu olarak da bilinir bu saatler. patek, omega, rolex diz çöküp töbe eder grand seiko 'nun dakikliğinin yanında. tabi bu arada fiyatlarının bir omega, tudor, zenith veya rolex 'den aşağı kalır yanı yok.

    - bazı modellerini sadece japonya içerisinde satışa sunduğu olmuştur. aşağıda bir yorumda arkadaşımız j ve k serisine göre japonya içerisine sürülüp sürülmediğinden bahsetmiş ancak tam olarak öyle değil. j serisi japonya fabrikası çıkışlı, k serisi ise malezya fabrikası çıkışlıdır.

    gelelim teknik detaylara;

    - artık eskisi kadar uzun ömürlü saat üretmiyor demiş yazarlar, kısmen doğru kısmen yanlış. en basit seiko otomatik makinaları olan 7s26 için konusursak evet bir süre sonra elinizde kalma ihtimali var. ancak kalkıp bir 6r15 serisine bunu demek hakaret olur. oldukça dakik ve uzun ömürlü makinalardır. grand seiko 'lara girmiyorum bile, asırlık saatler üretebiliyorlar.

    - 1970 'lerdeki seiko otomatik chronograph makinalar halen daha çatır çutur çalışmakta, bunları geçtim 6019, 7019, 7005, 7009 kalibreler bile halen daha dakik ve sıkıntısız çalışabilmekte. her ne kadar seiko panda modeller 6500 tl gibi abartı fiyatlara ulaşmış olsa da, 7009 kalibreli seiko 'lar 250 tl ye bile bulunabilmekte.

    burayı okuyan arkadaşlar belki de seiko saat modellerine bakıyor olacaklar, seiko saat modelleri ile ilgili olarak tavsiye olarak sırasıyla bütçenize göre yeni seiko 5kx serisi ---> seiko presage serisi ---> seiko alpinist veya 6r15 kalibreli makinalar (tarzınıza göre dalış saati olan padi modellere de bakabilirsiniz). ama ciddi seiko hayranıysanız direkt olarak grand seiko modellerine yönelmenizi tavsiye ederim.

    unutmayın ki seiko grubu, saat piyasasında bir çok konuda öncü olmuş bir oluşumdur (1967 yılında ilk 36,000 bph vuruşlu makina, öncü mainspring teknolojiler vs.) ve azıcık bu işlerin içinde olan herkesin saygı duyduğu bir markadır.

    ayrıca saat konusunda ilgili arkadaşlarla konuşup yardım edebilirim.

    not: omega takmayı efendilik sanarken rolex 'ci olan, ama gönlünde a.lange söhne yatan bir arkadaşınız.

  • arabasında keser taşıyan bir insanın aşırı minnoş, kalpleri ısıtan pişmanlık hikayesi. dünyanın en naif insanına bunu nasıl yapmışlar?

  • sarıyer beşiktaş minibüsü, bundan 1-2 sene öncesi. ben en arkanın bir önünde yanımda bir teyze ile oturuyorum, en arka koltukta ise olayın kahramanı yaşlı bir amca var. (öğretmen emeklisi olduğunu sanıyorum)

    neyse, bir olay olmadan minibüs gidiyor, birisi parasını uzatıyor sonrasında:

    - 1. levent ne kadar?
    - 1400 abla

    o anda arka koltuktaki amca birden kabarıyor:

    - 1.levent ne kadar dediniz şoför bey?
    - 1400
    - e ben demin maslak için 1400 verdim?
    - ikisi de 1400 beyefendi
    - e olur mu canım öyle! onun yolu daha uzun!!!
    - öyle işte...

    1-2 dakika amca söylenir. sonra yine sesini yükseltir:

    - ne saçma şey! benim gideceğim yoldan çok daha uzun. o niye 1400 veriyor? niye benle aynı? daha fazla vermesi lazım?
    - amca tarifeler öyle
    - ne demek canım! öyle saçmalık mı olur? neden fiyatlar böyle?
    - fiyatları ben koymuyorum beyefendi.
    - sen koydun demiyorum. neden böyle diyorum. neden?

    1-2 dakika durur, tekrar başlar

    - böyle saçma şey mi olur... ikisi de aynı. ne acayip.
    - ...
    - o uzuuuuuuun gitsin, 1400... benimki daha yakın. az vermem lazımdı. fazla para aldınız.
    - ...

    1-2 dakika sonra tekrar başlar ama bu sefer ben dayanamam arkama dönüp cevap veririm:

    - benden fazla para aldınız bence. ikisi de aynı para olm....
    - amca, tarifeler böyleymiş. tutup şimdi otobüse binsen benim yolum daha kısa diye yarım bilet mi vereceksin? illa ki gittiğin yol kadar ödemek istiyosan taksiye bin, onda haksızlık yok bak
    - senlen konuşmuyorum delikanlı!!!!

    bir anda yanımdaki teyze gaza gelip arkasını döner ve:

    - onlan konuşmuyorsun ama hepimizin kafasını belliyorsun! bir sus be adam! bir sus!
    (akabinde bana doğru dönüp sessizce "bunamış..." der)

    amca susar...