hesabın var mı? giriş yap

  • bir akademisyenle birlikte olduğum dönemde bu mailden bana da gelmiştir.

    işi komik kısmı, "dosya ektedir..." yazıyordu.

    ekte de 3 sayfalik bir word dosyası vardı. 5 satırlık bir cevap atmıştım. neden 5 satır yazıp saygısızlık ettiğime dair 1 sayfalık daha word dosyası yollamisti...

  • insanların temel ihtiyaçlarına zam üstüne zam gelirken ötv indirimi yapılması etik olmaz. o yüzden akp'nin yapabileceğini düşünüyorum.

  • o kediyi o kafesten çıkardı, diğer elinde sopa vardı büyük olasılıkla sopayla kafasına vurarak öldürecek. ulan biz de türkiye'de kediyi tekmeleyenleri linç ediyoruz. biz baya baya iyi bir milletiz lan!

  • geçenlerde benim de muhatap olmak zorunda kaldığım insan. biletim 5 numara cam kenarı, geçmiş oturmuş 20-25 yaşlarında bir kadın. geçebilir miyim dediğimde suratıma baktı ve hayatımda gördüğüm matematik zekası en gelişmemiş insanla aramda şöyle bir diyalog geçti:

    -pardon biletim cam kenarı, geçebilir miyim?
    +kaç numara?
    -5, cam kenarı.
    +benim 6, bütün çift sayılı biletler cam kenarı olur.
    -5 numara cam kenarı, bakın koltuğun yanında da yazıyor.
    +5-6 yazıyor orada, hangisi cam yazmıyor.
    -göstermişler burada işte, belki dikkatli baksanız anlardınız. (burada 1e 4 ekleyerek bulduğumuz sayıların cam kenarı olduğuna dair ilkokula giden çocuğun anlayacağı şeyleri anlatıyorum)
    +çift sayılı biletler cam kenarı.

    ya güzel kardeşim, hiç mi mantık çerçevesinde düşünemiyorsun? 1 numara nereye oturuyor o zaman şoförün kucağına falan mı? yine sinirlendim ya.

    edit: efendim muavine neden söylemediniz diye mesaj atan arkadaşlar oluyor, muavine söyledim. aranızda halledin dedi. metro'ya sevgiler.

  • bugün 28 ocak 2010 ankara'da kar yağışı olayı ile bir arada düşünüldüğünde yalnızca dumur değil, sinir, stres, soğuk ve nihai son (başta ayaklar olmak üzere komple) uyuşukluk olarak başımdan geçti bi tane. böyle de iğrenç bir girişi olur entry'nin. utançla devam:

    aslında servise binmek üzere çıkmıştım evden. şoför, yollar kapandığından gecikeceğini ve zahmet olmazsa biraz yukarıda beklememi, bu yağışta aşağıya inemeyeceğini söyleyince tamam dedim, ağzımı da şu güzel ortamı da bozmayım diye mutlu mesut başladım yokuşu tırmanmaya. sanıyorum ki, ben gidene kadar servis de gelmiş olur, binerim hemencecik ısınırım. dayan yalnızlığım. çıktım baktım yollar felaket, trafik kilitlenmiş, servis mervis hak getire. bekledim biraz daha, aradım, kaza yapmış ama 10 dk 'ya geliyorum dedi. kafamda bu iki veriyi bağdaştıramadım. başımın çaresine bakayım, ne gelirse binip gideyim diye durağa doğru yürüdüm ya da süründüm. bu ikisinden biri, zira bilincim bulandı soğuktan. yıllarca görmediğim arkadaşlarıma gülümsemem bu yüzdendi ulu orta...

    başıboş bi otobüs geldi. üzerinde semt, gideceği yer filan yazmıyor: ego genel müdürlüğü yazıyor. kapılarını açtı bekliyor. normal olarak sordum: "abi, bu otobüs nereye gidiyor?" abim sinir yapmış, muhtemelen egosuna da, belediyesine de, karına da trafiğine de giydiriyor içinden. diyor ki bana:"arkadaşım, etrafına bi bak ne görüyosun?" (yıllarca görmediğim arkadaşlarımı?) "hiç bi tane otobüs gördün mü?" (sen varsın ya, yiğidim?) "sence bu yoldan otobüs iner mi?" (pas?) sıralıyor soruları. yahu tamam da sen nereye gidiyorsun? abi yalnızca gidemeyeceği yerlere odaklanmış inatla cevap vermiyor! nihayetinde, ben de allah'ın bi kuluyum der gibi "ben ring için geldim." lafını alabildik ağzından. ama bununla bitmedi tabii, ring de nerenin ringi? hangi yöne gidecek? abi düğmesine basmış gibi başa sarıyor: bu karda kışta ilerlemenin zorluklarından bahsediyor. baktım anlaşmanın imkanı yok, en azından ayaklarım ısınsın diye bindim otobüse. istisnasız her yolcu ile aynı diyalog yaşandı, otobüs nereye gidiyordu ve evrensel ahlak yasası var mıydı? ikincisini ben uydurmuş da olabilirim çünkü buzu çözülen ayaklarımın sızısı inanılmazdı. sessizce izledim ve doyurucu bir cevap alamamalarına rağmen otobüse binen insanlarımıza hayret ettim... insanları gerçeklerle yüzleştirmeye and içen belediye şoförünün hiç de spesifik sayılmayan "gidebildiğim yere kadar gideceğim..." cevabı üzerine hakkımızda denilebilirdi ki: (bkz: bindik bir alamete)

    - ulus'tan geçecek mi?
    - geçer diyemem.

    hayır öyle bi boyutta ki, şoför bizi çok alakasız bir yerde de bıraksa cümlesi belli: "ben size mutluluk vaadetmedim."

    sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıkmayı hep istemiştim de, bu kadar da ucuz değildi be abi.

  • (bkz: hahahahahahahahah)

    lan gülmekten ölücem. adam versus'a ciddi ciddi cevap vermiş bir de altına not düşmüş fenerbahçeliyim diye. yani diyor ki fenerli olmama rağmen yiğidin hakkını teslim ederim diyor. messinin volkan'dan iyi olduğunu bizlere hatırlattığın içi sağol koca yürekli fenerli.

  • babamın aşkla bağlı olduğu ve en büyük tutkusu olan spor kulübü. ondan bana miras kaldı beşiktaş sevgisi.
    adam o kadar bağlıydı ki 74 yaşında öldüğünde sağ cebinden anayasa kitapçığı sol cebinden beşiktaş lig fikstürü çıktı. kendi elleri ile yazmış fikstürü rahmetli. bu hafta trabzon'a gidiyoruz, aralık 15'te karabük bize geliyor diye. üşenmemiş yazmış adam.

  • yaptığı en mantıklı şey kızının velayetini babasına vermektir.
    çocuk kurtuldu valiz gibi oraya buraya taşınmaktan. en azından okula gider, dudak büzerek poz vermek dışında şeyler öğrenebilir.

  • medyum memis kimligimle soylemek isterim ki bu filmin muzigi acar televoleciler ve haberciler tarafindan aglamakli huzunlu sahnelerde kullanilacak.

    misal:sibel can in eski kocasi supper insan hakan ural bir mafya hesaplanmasinda kanlar icinde hastaneye falan goturulurken calacak bekgraund da.
    benzer bi uygulama schindlers list ve apocaliptikanin unforgiven versiyonunda yapilmisti hatirlatayim.

  • granül kahve diğer adıyla hazır kahve, halk dilinde neskafe olarak bilinir. geleneksel kahve tüketim yöntemlerinden farklı olarak özelliği suda tamamen çözülmesidir. burada tarihçesi ve üretimiyle ilgili detaylı bilgi mevcut. kaynağa göre; "özellikle dünya savaşları’nda askerlerin ayık ve dinç kalması gibi gereksinimler ilk olarak hazır kahvenin yükselişini fişeklemiş. bu dönemlerde çoğu reklam afişlerinde askerlere yer verilmiş."

    herkes vedat milör olmak zorunda değil tabi şu hayatta ama granül kahvenin sık tüketimi, kahve konusunda gelişmemiş bir damak tadına işaret eder. kimisi granül kahvenin lezzet dezavantajlarının farkındadır ama sunduğu avantajlara yenik düşmüştür. nedir bu avantaj: hazırlaması hızlı ve kolaydır. bir tatlı kaşığı kahveyi bir fincan kaynamış suya at, olsun bitsin. iyi kahve demlemek gibi bir know how'a ihtiyaç duymazsınız. ayrıca kahve tüketiminden sonra telve temizlemek gibi dertlerle uğraşmazsınız. fakat; kahvenin tadı öyle olmaz. granül kahve çok çok sınırlı bir damak tadı vadeder. koku, gövde, asidite ya da after taste gibi has kahveye ilişkin değişkenler anlamını yitirir. elde edeceğiniz yegane şey kafein şoklamasıdır. gelelim sağlık boyutuna. granül kahve sağlığa zararlı mıdır? konuyu araştırmadan önce ben öyle olduğuna emindim ama okuduklarımdan sonra kafam karıştı. internette farklı tevatürler var konuya dair.

    mesela şu kaynakta hazır kahvenin diğerlerine oranla daha sağlıklı olduğu iddia ediliyor. nedeni de çözülebilir granüllerin taze öğütülmüş kahvede bulunan zararlı "yağlı cisimleri" içermemesi olarak gösterilmiş. bu sayede kardiyovasküler sağlık üzerinde bir risk oluşturmuyormuş. ayrıca filtre kahveye göre %50 daha az kafein içeriyormuş. ilginç olan ise en zararlı olarak türk kahvesinin gösterilmesi. sebep: filtrelenmediği için çok yüksek miktarda zararlı cafestol ve kahweol içermesi.

    bu kaynak ise hazır kahvenin daha az kafein içerdiği bilgisini doğruluyor ama bunu bir risk olarak sunuyor. daha az kafein içerdiği için hazır kahvenin haddinden fazla tüketimi ihtimali artıyor. bu da asabiyet, hafakan ve uykusuzluğa sebep oluyor. ayrıca hazır kahve demir emilimi üzerinde de doğrudan etkili. yemek sırasında veya yemekten 1 saat sonraya kadar içilen hazır kahve demir emilimini çok ciddi oranda düşürüyor (kahvenin ne kadar sert olduğuyla orantılı biçimde). yemekten 1 saat önce alındığında ise demir emilimine etkisi olmuyor. hazır kahvenin işlenmesi sırasında ortaya acrylamide diye bir kimyasal bileşen ortaya çıkıyor. gıdalar 120 derecenin üstünde ısıtıldığında ortaya çıkan bir kimyasal bu. 2002'de keşfedilmiş. bunun da hayvan testlerinde kanserojen olduğu ve nörotoksisite ile ilişkilendirildiği ortaya çıkmış. ayrıca kadınlarda yumurtalık ve endometriyal kanser risklerini artırdığı bulguları var. hazır kahve oxalates isimli bir organik asit de içeriyor. bu da hiperoksalüri hastalarına oldukça zararlı.

    bu kaynak acrylamide risklerini teyid ediyor ve ayrıca bu kimyasalın sinir hasarı yapabileceğini ekliyor. hazır kahvelerde geleneksel kahvelere oranla bu maddenin miktarının çok daha fazla olduğunu söylüyor. yan bilgi olarak; bu kaynak da türk kahvesinden uzak durulması gerektiğini söylüyor; özellikle yüksek kolestrol ve ailede kalp hikayeleri varsa.

    özet: sanırım zehir dozda. kararında tüketildiği (günde 1 ya da 2 fincan kahve) sürece tüm sağlık riskleri her gıda için azalıyor. ama türk kahvesinin en zararlı kahve olduğu bilgisi benim için şaşırtıcı ve moral bozucu oldu. tabi yukarıda bulduğum bilgiler sade hazır kahve için geçerli. süt tozları ya da 3'ü 1 arada çözümleri çok daha az masum. farklı bulgular edinirsem editlerim. yeni kaynaklara açığım.

    edit:

    (bkz: ankara'nın coffee shop'ları)
    (bkz: support your local coffee shop)

  • aldığı 10 liralık kahve yüzünden çeşitli yaftalara maruz kalan tiptir.

    yönetilenin yöneteni seçtiği bir düzende eleştiri hakkı kadar normal bir şey göremiyorum.