hesabın var mı? giriş yap

  • "bir gün bir tiyatronun perde arkasında yangın çıktı.palyaço gelip izleyicileri uyardı.izleyiciler bunun bir şaka olduğunu düşünüp alkış tuttu; palyaço söylediklerini tekrarlayınca alkışlar arttı.bana sorarsanız dünya böyle sona erecek:her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu sanan cin fikirli tiplerin tezahüratları eşliğinde. "

    ( kierkegard, ya/ya da, 1843)

  • milyoner yatırımcı chris gardner'ın gerçek hayat hikayesini anlatan film. aman depresyondayım aman aşk acısı çekiyorum bilmem ne diyenler (kendimde dahil) oturup izlesin, geçim derdi neymiş, hayatta kalmak nasıl zormuş görsünler. filme gelince hem will smith hem de oğlu süper oyunculuk çıkarmışlar, hatta ben olsam ufaklığa yardımcı erkek oyuncu oscarını verirdim valla. son zamanlarda izlediğim en başarılı filmlerden birisi olmuş diyebilirim. chris gardener'in hayatını merak edenler linke bakıversin;

    http://en.wikipedia.org/wiki/chris_gardner

  • başlık, akıllara aşağıda yer alan, benim de bir zamanlar bir yerde okuduğum hikayeyi getirmiştir.

    çapa tıp fakültesi'nde okuyan arkadaşlar anatomi hocasi sami zan'ın ününü
    bilirler.

    sami hoca sırf üreme organlarını kendi üslubuyla anlatan ve her dersinde 400 kişilik anfiyi dişarıdan gelenlerle birlikte yaklaşık 700-1000 kişiyle dolduran çok değerli bir hocadır... anatomi derslerinin birinde, erkek menisindeki yüksek glükoz, yani bizim bildigimiz şekerin seviyesini anlatıyordu. o yıl liseden mezun genç bir ögrenci kız arkadaşımız el kaldırdı ve bombayi patlattı:
    "anladığım kadarı ile, menide çok şeker olduğunu söylüyorsunuz.."
    "evet aynen öyle" dedi sami hoca ve dediklerini destekleyen istatistik oranlarin tablosunu gösterdi. arkadaşımız gene elini kaldırıp söz istedi:
    "o zaman tadı neden şekerli değil, tuzlu?.."
    anfide korkunç bir sessizlik oldu... ve sonra bütün anfi gök gürültüsü gibi bir kahkaha koyverdi... yüzü birden kıpkırmızı olan arkadaşımız, hızla defter ve kitaplarını toplayıp kapıya koşarken, sami hoca çok ciddi bir yüz ve buz gibi sesle derse devam etti...

    "şeker tadı alınamaz. çünkü şekeri hisseden tat alma hücreleri insanın dilinin ucundadır... gırtlak derinliğinde ise, acıyı ve ekşi tadı algılayan reseptörler bulunur..."

  • okulun ilk günü. gökçenur (g) anaokuluna başladı. abisiyle (m) aynı okulda. abisi 5'e gidiyor.

    dayı: gönçenur ne yaptınız bugün okulda?
    g: hiç bi şey yapmadık... müdür benimle konuştu.

    şaşkınlık. acaba bi sorun mu var, kavga falan mı ettiler düşüncesiyle soruyoruz:

    d: ne dedi müdür sana?
    g: bilmem, bi şeyler dedi, hatırlamıyorum...

    daha çok meraklandık

    d: bi şey mi oldu?
    g: ...ıııı...

    herkes abisine döndü. mehmet, ne oldu? kardeşinle ilgilenmiyor musun?

    m: yaa, müdür herkesi topladı, açılış konuşması yaptı. bu salak öndeydi, müdür kendisiyle konuştu zannediyor...

  • link
    görsel: https://ibb.co/tbcdsz1
    görsel2: https://ibb.co/cwwn1w7

    'made in turkey' yazan hiçbir ürünü ülkeye sokmama kararı almışlar...

    ee ne oldu arap kardeşliği, ne oldu arap ortaklığı? başta istanbul olmak üzere birçok ilde arap yatırımcılara güvenen hükümet yine mi kandırıldı?
    birkaç gün önce afişlerle suudi arabistan'ın milli gününü kutluyorduk, ne oldu da ambargo yedik?
    arap yarım adasında bir dostumuz katar kaldı sanırım, o da bir iki yıla kazık atar kandırır bizi.
    siz bu kafayla ülke yönetmeye devam edin, bu şekilde ne döviz düşer ne de bu ülkeye refah gelir. bütün yabancı yatırımcılar tek tek çekiliyor ülkeden.
    b*kumuzda boğuluyoruz, az kaldı...

  • menekşe: (şair ihsan yıldırım’ın yazılı anonsunu yapmaktadır)
    efendim müsaadenizle. baylar bayanlar ve pek değerli muhterem,
    sözlüklerde azamet kelimesi, saygı duyulan, büyüklük, ulaşılmazlık, huşu veren bir güç kelimeleriyle ifade edilir, ancak iki kelime hep unutulur: ihsan yıldırım!!!!
    sözü daha fazla uzatmadan, huzurlarınıza sizlerin sevgili dostu -benim değil- şairi azam ihsan yıldırımı davet ediyorum…..

    ihsan yıldırım: (sahneye çıkar ve başlar şiirlerini okumaya)
    sevinç sevinç
    sen ki sevgide benim için birinç
    senin yerini tutamaz ne dolunay ne de bir vinç
    sevinç, sen ol hep bana ayıklayan pirinç

    pelin pelin
    aldım seni gelin
    hem de piskopos olmasına rağmen velin
    fakat, bana torun verdin
    afferin afferin

    yorgo ve feraye
    sizin bu gidişat nereeeye nereeeye
    sizi dökesim geldi egeeeye egeeeye
    fakat, özlerim sizi biraz yüzüp dönün geriiiye geriiiye

    irfan
    seni her görüşümde derim haydaaaa
    bana öyle geliyorki senin akrabaların var uzaydaaa
    fakat, yerini tutamaz kimse ne dünyada ne aydaaaa
    fidayda da irfancığım fidayda

  • italyanlar, italyan olan her yiyeceğe yaptıkları gibi peynirlerine de taparlar. türklerden farklı olarak, italyanlar için kahvaltı tatlı bir şey olduğu için, kahvaltıda peynir tüketme fikri onları irkiltir. öğle ve akşam yemeklerinden sonra peynir yeme adetleri vardır. bazı peynirler ise belirli yiyeceklerle özdeşleşmiştir, pek değiştirilmez.

    örneğin, lazio bölgesinden çıkma cacio e pepe (literally, peynir ve karabiber) soslu makarna yapılacaksa, bittabi o bölgenin peyniri olan tuzlu, yağlı, sert pecorino romano kullanılır, benzer özelliklerdeki parmigiano reggiano kullanılmaz. en olmadı başka bir pecorino, yani koyun sütünden yapılmış bir peynir kullanılır. parmigiano ise inek sütünden yapılmaktadır. tadı da daha yumuşaktır.

    pecorinolar çok çeşitli, her bölgenin ayrı bir pecorinosu var. pecorino toscano daha yumuşak, daha aromatik tatlar verirken, pecorino sardo kokusuyla insanı öldürebilir, aşırı yoğun bir tadı vardır. kokulara çok hassas kişiler için kabus gibi bir peynir şahsi kanaatimce.

    parmigiano ile çok benzer ama farklı bir peynir olan grana padano bence klasmanının en iyisi. bu iki peynirin de yapımında, 1 kilo peynir için 16 litre süt kullanılmaktadır, çoğu yapılış esnasında kaybolur sütün. aralarındaki fark ise üretildikleri yerden gelir. parmigiano dop yani denominazione di origine protetta olduğu için, üretim aşamaları çok net bir şekilde belirlenmiş. emilia romagna bölgesine ait olduğundan, yalnız parma, reggio emilia, bologna ve modena'da üretiliyor. grano padano ise, adı üstünde padano yani po vadisi'nden gelme, bu yüzden lombardia, piemonte, emilia, veneto ve trentino bölgelerine yayılan bir üretim alanı var.

    mozzarella ve burrata'ya gelelim. mozzarella'nın hası manda sütünden yapılanıdır. campania bölgesinin medar-ı iftiharı olan mozzarella di bufala campana, aynı zamanda lazio, puglia'nın yüksek yerleri ve molise'de de üretilebilir. lakin ki bu hayatta her şeyin ennn iyisine sahip olduklarına gönülden inanmış campanialılar ve napolililer, bunlara burun kıvırır. napolili bir arkadaşım bir keresinde, yüzünde tiksinme ifadesiyle "roma'da mozzarella yoktur. fior di latte belki, ama burada mozzarella yenmez." demişti. la havle ve la kuvvete. fior di latte dedik, onun da mozzarella'dan farkı inek sütünden yapılmış olması. mozzarella en çok top şeklinde bilinir, ama örgü de olabilir, değişik formlar da verilebilir. dış görünüş olarak mozzarella'ya çok benzeyen burrata denen enfes şeyin ise farkı kesince ortaya çıkar. 1956 yılında puglia'da doğmuş olan burrata, aslında malzemeler çöpe gitmesin diye üretilmiş. o yıl çok aşırı kar yağınca süt ve süt ürünlerinin gönderilmesi zorlaşmış. lorenzo bianchino adlı bir abimiz, mozarella için yapılan pasta filata, ya da stretched curd 'ün içine, süt kremasını ve tel tel ayrılmış mozzarella'yı doldurmayı ve böylece malzemeleri korumayı akıl etmiş. böylece küçük bir kese şeklindeki burrata oluşmuş.

    küflü peynirlerin (bence) şahı olan gorgonzola 'dan da bahsetmek lazım. milano yakınında bir kasaba olan gorgonzola'da üretilen bu peynir de tabi d.o.p. tarihinin 9. yüzyıla kadar gittiği söyleniyor. dolce ve piccante olarak iki türü var: dolce olan kremamsı yapıda, yumuşak; piccante ise daha sert, ufalanan yapıda, tadı daha yoğun, roquefort'a daha çok benziyor.

    4 formaggi yani dört peynirli pizzaya mozzarella ve gorgonzola mutlaka konur. diğer iki peynir ise geleneksel olarak fontina ve parmigiano reggiano'dur. bu seçim gelişigüzel değil elbette. mozzarella'sız pizza olmaz, bu 1. kural. ayrıca sulu yapısıyla diğer peynirlerin de kurumasını engeller. gorgonzola ise bu pizzanın esas kızıdır. fontina kremamsı bir kıvam katar ve gorgonzola'nın keskin tadını dengeler. fontina yoksa asiago, hatta scamorza bile olabilir, mantık yumuşak ve tadı çok yoğun olmayan bir peynir kullanmak. ve dördüncü olarak parmigiano kullanılır, pecorino ile ikame edilebilir.

    kremsi yapıda yumuşak peynirler içinde ricotta, robiola, stracchino, ve tiramisù'nun vazgeçilmezi mascarpone; kaşar peynirine benzer klasmanda provola (dolce, piccante), scamorza (bianca, affumicata), taleggio, cacciocavallo, ve cottage cheese fiocchi di latte de öne çıkan peynirlerden sayılabilir.

    son olarak, italyanlar her şeyin üzerine rendelenmiş parmesan serpmezler. onu amerikalılar yapar, siz yapmayın. deniz mahsüllü makarna üzerine peynir isteyen turist gördü bu gözler. ama italya'da bir restorandaysanız ve uyumlu bir yemek değilse zaten garson size serpmelik peynir getirmez.

    edit: italyanlar'ın kahve yaklaşımlarını da şurada anlatmıştım: (bkz: #113141711)

    yerli ve yabancı dizilere dair sohbet muhabbet için yeni bir kanal: https://www.youtube.com/c/dizikeredizi

  • ilginçtir zerre heyecanlandirmiyor beni. hatta tam aksine iğrenç geliyor dekolteli kadınlar. şaka be olm, yeni osbir cektim ondan bu artizligim. geçer 12 saniye sonra. abazanım olm ben.