• son derece cenabet bir yaşa giriyor gibi görünen, oysa ki hayatının en lezzetli yılını yaşayan insan.

    kişisel tarihime attığım notlardan birine daha hoşgeldiniz. bugün benim doğumgünüm. teknik olarak 31 yaşıma girmeme rağmen kendimi hayata yeni başlayan bir çocuk gibi hissediyorum.

    bilenler için tekrar olacak ama 20 nisan 2011'de hayatımı kökten değiştiren, hayatımı kurtaran, sağlığıma geri kavuşmamı sağlayan bir ameliyata girdim. doktorum sevgili halil coşkun sayesinde ameliyattan zımba gibi çıktığım yetmiyormuş gibi, sıfır komplikasyon, sıfır şikayet ile 4,5 ayımı tamamladım.

    yine bilenler bilecektir, tanrı'ya inanır, güvenir ve tanrı'yı severim. öyle kötü, öyle umutsuz, öyle hastaydım ki, tanrı'nın bana doktorumun elleriyle ikinci bir yaşam bahşettiğine inanıyorum.

    koşamıyordum, yürüyemiyordum, uyuyamıyordum, günde en az üç apranax almadan ayakta duramıyordum. bunların üzerine bir de çalışmam gerekiyordu ve göz önünde olduğum bir iş yapıyorum.

    her gün pansuman yapmam gereken korkunç açık yaralarla uğraştığım -evlerden uzak- bir hastalığın başını çektiği bir dizi hastalığım vardı. sözlükten bir çok arkadaşımın dahi bilmediği bu hastalıkla yıllarca savaştım. yıllarca baştan ayağa banyo yapamadım. yıllarca vücudumun bazı bölgelerini serumla yıkamak zorundaydım. yıllarca güneşten kaçtım, dokunuyordu. yıllarca denize giremedim. yıllarca -amaaan bunda ne var ki- diyebileceğiniz bir çok şeyi yapamadım. dikkatinizi bile çekmeyecek şeyleri yapmak için o kadar uğraş vermem gerekiyor ve yapamıyordum ki...

    bağdaş kurup oturmak, bacak bacak üstüne atmak bile içimde ukteydi. yıllarca kendime ait olmayan bir yükü taşıdım. bu o kadar nadir görülen ve hakkında az bilgi olan bir hastalıktı ki, doktorumla tanışana kadar benim de ne nasıl geçeceğine dair bir fikrim yoktu.

    teknik olarak bugün doğmama rağmen 20 nisan 2011'de bana tanrısal bir format atıldığına inanıyorum. bu dramatik bir söylem gibi gelebilir size ancak kabul edin ki haklı sebeplerim var.

    20 nisan 2011'den şu güne [her biri sıkı doktor kontrolünde] 4 küsur ayda 42 kilo verdim. sırtımda bir yük gibi taşıdığım bütün hastalıklarımdan çok kısa bir zaman içerisinde kurtuldum. artık morbid obez, hatta obez bile değilim. vücut kitle indeksine göre "fazla kilolu" sayılıyorum artık. üstelik bu mücadelem orada "zayıf" yazana dek sürecek.

    iyileşmek, hayata tekrar sarılmak, ikinci bir şans, zayıflamak, hareket edebilmek, tatile gidebilmek, denize girebilmek hatta en basiti sırt üstü uyuyabilmek ve evet bağdaş kurabilmek!

    lütfen hayatta "özelliksiz" sanarak yaptığınız şeylere bir bakın. hayatınıza şöyle bir göz gezdirin. neleri hiç dikkat etmeden yapabildiğinize şaşıracaksınız. bunlar sahip olunmadığında o kadar değerli, bunları yapabilmek o kadar büyük lütuf ki. sağlıkla aldığınız her nefes, geçirdiğiniz her gün öyle özel ki. hayatınız her dakikası bunu hatırlayın demiyorum ama çaresi olan şeylere üzülürken aklınızın bir köşeciğinde kalsın olur mu? zira hayat dediğiniz skeçte, çaresi olan bir şeye üzülmek o kadar afaki ki. parasızlık, başarısızlık, aşk acısı, mutsuzluk ve bunlar gibi değişmesi an meselesi olan şeyler, o kadar geçici ki. lütfen ömrünüzü, o güzel ömrünüzü yıpratmayın bunlara üzüleceğim diye.

    hayatımda belki de sağlıklı girdiğim ilk yaş 31. sağlıklı, mutlu, şükür dolu. eskiden de mutlu bir insandım (herkesin sandığı kadar sevgi pıtırcığı olmasam da) lakin içimdeki fırtınaları çok az kişi görebiliyordu. buna izin vermiyordum. hasta olmak bir zaaf gibiydi. gösterilmemesi gereken bir kusur gibi. yıllarca içim başka, dışım başka yaşadım bu yüzden. şişmanlığın hayatıma zorla sokuşturduğu eksileri saymıyorum bile.

    insanlar, dışarıda yanından geçtiğiniz ya da çok yakın arkadaş çevresinde olup da bilmediğiniz insanlar şişmanlığı eleştirebilir. eleştirecektir de. dalga da geçecektir. bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler. hayatım boyunca "ay ben neden şişmanım, ay niye böyle" demedim ben, zira uğraşmam gereken çok daha major şeyler oldu hep. bu sebeple de dışarıdan "kilosunu takmıyor, kendiyle barışık" gibi göründüm. halbuki kazın ayağı öyle değildi. yaşamak daha önemliydi, hayatta kalmak.

    şimdilerde duyuyorum bir çok insan benim salt zayıflamak için bu kadar şeyle uğraştığımı ve bıçak altına yattığımı düşünüyor. "oh ne güzel ameliyat oldu löp diye kilo verdi, işin kolayına kaçtı vbg." şeyler duyuyorum. bu kadar ayrıntılı yazmamın sebebi belki de bu. insanlar ne sanıyor acaba? ameliyatla 50 kilo alındığını ve ortamlara salındığımızı mı? ameliyat oldum çünkü -yaşamak için- başka çarem yoktu. ameliyat hayatımda verdiğim en iyi karar, doktorum ise hayatımda tanıdığım en muhteşem insanlardan biri. bu o kadar büyük şanstı ki benim için. böyle düşünenler için obezite ve metabolizma cerrahisi sandığınız gibi şeyler değil canlarım. sadece kiloluysanız, obez ya da morbid obez değilseniz, yandaş hastalığınız (diyabet, tansiyon, uyku apnesi vs) yoksa kolay kolay düşünebilen ve yapılan bir şey de değil. sırf ameliyatla, rejim yapmadan, egzersiz yapmadan hoppala paşam, malkara keşan diye diye sizi zayıflatan bir şey de değil. yeryüzündeki her türlü yöntem yerseniz size kilo aldırır. öyle sihirli, hemen her sorunu halleden bir şey yok dünyada henüz. olsaydı bilirdim inanın bana.

    velhasıl 4 küsur aydır gözünüzün görüp görebileceği en katı rejimlerden birini yapıyorum. günde 500 kalori almam gerekiyor lakin ben 350'sini doldurabiliyorum. çoğu dalga geçiyor artık benimle. haklılar da. evde yemek yediğim tabak şirinler köyünden çıkmış gibi, ufacık. porsiyonlarım bebek maması kadar. eşşekler gibi spor yaptım ve şimdi de (hızlı kilo verdiğim için) yürüyüş yapıyorum. yani öyle otura otura kilo kaybı yok canlarım. keşke olsaydı.

    velhasıl dört küsur aydır ben bu iş için kendimi yırtıyorum. yakından tanıyanlar çabamı görüyor. facebook'ta ekli olan dinleyici ve izleyiciler fotoğaflardan takip ediyorlar. etrafımdaki çoğu insan, bilhassa dinleyicilerim beni çok motive ediyor. bu açıdan da o kadar şanslıyım ki.

    evet kilo vermek diyorduk. dün itibariyle 42 kilo oldu kilo kaybım. çok mutluyum, sağlıklıyım evet ama ne yazık ki bunun ağır bedellerini ödüyorum. daha ağırlarını da ödeyeceğim. hayatta hep insan kimliğim öndeydi benim. hiç kadın kimliğim öne çıkmamıştı. şimdilerde (-30 kilodan sonra) benden önce bir kadın yürüyor ve ben bundan hoşnut değilim. alışmamışım. böyle bir hayatı bilmiyorum, korkuyorum.

    kaç zamandır kanka sıfatı ile yanımdaki bir kısım insanın bana kadın gözüyle bakıp yazmaya, hatta tacize başlaması, bir kısım arkadaş dediğim kadınların beni rakip olarak görmeye başlayıp uzaklaşması ya da diş geçirmeye çalışması. hayatın bu yüzünü bilmiyordum ben zira obezseniz cinsiyetiniz çok aşağı sırada kalıyor sosyal ortamlarda. ben hep insan olarak kabulüme alışkındım, hep öyle mutlu ve güven doluydum. şimdi kendimi bir grup profesyonel trapezci arasında, altında ağ olmadan yürümeye çalışan amatör bir ip cambazı gibi hissediyorum.

    insanlara olan güvenim o kadar kaygan bir zeminde ki. kilo vermeden önceki güvenim, hayata karşı duruşum...bunlardan eser yok. insanlar benden "inanma" yı çaldılar mealinde bir lafı vardı sabahattin ali'nin. işte aynı böyle. kilo vermeden önce aklı daha iyi şeylere çalışan, daha iyi bir insandım. zihnimin kirlendiğini ve masumiyetine saldırıldığını hissediyorum. bu ağır bir bedel, düşündüğünüzden çok daha ağır. daha da ağırı bununla yaşamaya da alışacak ve korkarım onlardan biri sayılacağım uzaktan bakılınca.

    onlardan biri olmayacağım lakin, olamam. çünkü yıllarca kadın'dan önce insan gibi davranılmış olmayı tatmış olacağım. kilonun getirdiği sosyal güveni yaşamış olacağım ve bu hep aklımın bir köşesinde olacak. ortama güzel hatun girince sevgilisinin üzerine abanan kadın olamayacağım hiç, bunları hatırladığım için.

    bedeller zor, bedeller ağır fakat ödenmesi gerekli. yeni bir yaşam için değer mi derseniz, kesinlikle değer. naturanızda iyilikle doğuyorsunuz ve bu zamanla kirleniyor. kurtaramayacağınız kadar kirlenmesin, kötü olmayın tek dert bu. varsın benim de ruhum kirlensin biraz. varsın bunu da göreyim. yaşamak için o kadar değer ki.

    bu kadar sabredip buraya kadar geldiyseniz şayet, tebrikler. değişiyorum, değişeceğim. hayatta sabit kalabilmek matah bir halt değil çünkü. çok yanyanayken farklı yönlere ayrıldıysak birden, ya da apayrıyken birleştiyse yollarımız sebebi bu.

    2011 bana yeni bir nefes, güzel bir format, şahane bir doktor, koşabileceğim ayaklar, iğne yapmadan geçirebileceğim pansumansız bir ömür verdi. ayrıca muhteşem, nefesimi kesen, mutluluktan ağlatan bir aşk da. ailemin ne kadar muhteşem olduğunu bir kez daha anladım. dostlarımın, dinleyicilerimin de. bu kadar destekle istesem atom mühendisi bile olabilirdim bence. varsın negatiflikleri olsun, varsın bedelleri olsun. ben ilk kez yüzde yüz yaşadığımı hissediyorum. ben ilk kez bu kadar hayata karıştığımı hissediyorum. ben ilk kez bu kadar mutluyum. ben ilk kez "acaba ne zaman öleceğim?" diye düşünmüyorum. ben ilk kez hiç ağrı kesici almadan, iğne yapmadan üst üste dört ay geçiriyorum. ben ilk kez bu yaz denize girdim yıllar sonra. ben ilk kez bağdaş kurdum, sırt üstü bebek gibi uyudum.

    ben ilk kez bacak bacak üstüne attım.

    ben ikinci kez doğdum.
    ben yeniden doğdum.
    iyi ki doğdum.
    pastaya sadece iki mum lütfen, sırf bu yüzden...
    mutlu sonlara inanın lütfen, sırf bu yüzden...

    not: [yaptığım çok nadir bir şeydir, bu yazıyı blogumda da yayınlayacağım. sonra vay kopya yazdı, vay bıdı bıdı olmasın]
  • yine, yeni, yeniden arkasında tanıdığı, tanımadığı bir sürü kişinin desteğiyle bir operasyona gidiyor.

    malumunuz kendim hakkında üçüncü şahıs olarak hikaye anlatmaktan nefret ettiğim için güncelleme yazar gibi yazacağım yine. 20.04.2011 tarihinde çoğunuzun bildiği üzere doç.dr.halil coşkun tarafından gastric bypass operasyonu geçirdim. son derece riskli ve benim durumum için zor olan bu ameliyattan çok şükür sağlıkla kalkıp hem nld (cell cancer), hem diyabeti yendim. bunun dışında şu zamana kadar geçirdiğim süreçte tamamı doktor kontrolünde olmak üzere 68 kilo verdim.

    20.04.2011'de 132 kilo olarak girdiğim bu ameliyattın şu an 15.ayında ve 64 kiloyum. planladığımız hedef hastalıklarımın iyileşmesinin yanında 67 kiloya düşmekti. hedefi başardık, altına dahi indik. daha fazla inmek gibi bir amacımız yok zira bir dizi estetik operasyon geçireceğim için, o operasyonlarda da 2-7 kilo arası gidecek. özetle tüm işlemler bittiğinde 60 kilo civarı olacağım. bundan daha fazlasına gerek yok diye düşünüyoruz.

    estetik operasyonlara gerek duyulma sebebi ne yazık ki çok büyük boyutta kilo kaybından sonra ne spor, ne yağlar, ne tırı vırı sarkmanızı engellemiyor(özellikle kadınlarda) ve bu sarkmalar tahammül edilebilecek sınırlarda olmuyor. çok kaliteli bir deri yapınız yoksa (ki benim yok) üst kol, göğüs, karın ve üst bacak toplatmak ve şekillendirmek elzem oluyor. benim durumumun ekstrası geçirdiğim hastalıktan ötürü dizim ve ayak bileğim arasının komple (yekpare) yara izi olması ve bunların da olacağım estetiklerde çıkacak derilerle kapatılacak olması. yani göğüs, kol ve göbekten artan deriyle yeni iki yara izi olmayan cillop gibi bacağım olacak! (skin grafting) elbette bu çok zor ve uzun bir süreç. tahmin ettiğimiz süreç bunun için 6 ay.

    yaklaşık bir iki haftadır estetik operasyonlarım için startı vermiştik doktorumla beraber. araştırma safhasından sonra karar kılındı ve tahlillere başlandı. planlanan ilk safha mastopeksi idi. (meme düzeltme) . yapılan tahliller neticesinde sağ meme ultrasonunda 2 cm x 1cm solid bir kitleye rastlandı. her ne kadar iyi huylu olma ihtimali yüksekse de ameliyat esnasında alınacak ve patolojiye yollanacak. dolayısıyla teknik olarak kısa süreli ve diğerlerine nispeten kolay olan ameliyatımızın kapsamı biraz genişledi. ailece bu durum bizi biraz gerse de bu konuda çok sıkıntım yok açıkçası. endişe etmenin bana bir şey kazandırmayacağını düşünüyorum.

    bunun dışında aynı ameliyatın içinde memeden alınan fazla deri, sol ayak sol yan kısıma yapıştırılacak. nispeten küçük bir alanda bir nevi yara iyileşmesi ve yöntem denenecek. (yaklaşık 10 cm en x 7 cm boy). şayet hem yöntem, hem yara iyileşmesi başarılı olursa yaklaşık 4 hafta sonra aynı şekilde kollar düzeltilecek ve kollardan alınan deriyle sol ayağım tamamlanacak.

    sonra da tam abdominal düzeltilmesi sırasında göbekten alınanlar ile sağ ayağım finalize edilecek. böylece zannediyorum kendi hayatımda bir devri daha tamamlamış olacağım.

    hem kişisel olarak, hem anatomik olarak kolay bir süreç değil. yorulacağımı biliyorum ama değeceğini de biliyorum. bu işlemlerin her safhasında hem hekim olarak yol gösteren, hem manevi olarak güç veren, her an yanımda olan sevgili doktorum doç.halil coşkun, böylesine zor bir estetik operasyon dizisini üstlenen sevgili op.dr.aysin karasoy yesilada, sevgili eşim saliano, annem kizilkedi, ailem, dinleyicilerim, izleyen ve takip edenler biliyorum ki bu safhalarda da yanımdalar. zor bir yol evet ama en azından yapayalnız değilim. arkamda iyilerin görünmeyen ordularıyla savaşıyorum ben.

    çok uzattım, ağlamadan toparlamak istiyorum artık. yarın sabah şişli etfal hastanesinde bir kez daha narkoz çayırlarında koşuyor olacağım.
    ben adımın başak olduğuna emin olduğum kadar eminim bunu atlatacağıma, lütfen sizler de emin olun.

    bilmeyerek kırdığım, üzdüğüm, yaralaladığım varsa affetsin. uzun yıllardır zor süreçlerden geçiyorum, zor sınavlar veriyorum. biraz bencilleştim bu süreçte, biraz kendime döndüm. kendim ve sevdiklerim için iyiyi ve doğruyu yapmaya gayret ediyorum elimden geldiğince. çoğu gitti azı kaldı diye bakıyorum ben olaya, çoğu gitti ama siz ve desteğiniz olmasaydı başaramazdım.
    bende her biriniz, her bir mesajınız, her bir aramanız, her desteğiniz, her bir gülücüğünüz eşsiz anlar bıraktı. bırakmaya da devam edecek.

    cümleten hakkınızı helal ediniz.
    sizleri seviyorum.
    yakın zamanda görüşmek umuduyla ve her zaman söylediğim gibi:
    en güzel kafa narkoz kafası! :)
  • 3 ayda 33 kilo vererek kişisel bir rekora imza atmış. ben bilmem, öyle diyorlar.
    bir de utanmadan öncesi - sonrası videosu çekmiş! daha önünde gidilecek uzun bir yol, verilecek hatırı sayılır kilo olsa da gidişat güzel, ben beğendim.

    bugün hayatımı düzeltme kararı vermemin ve doç.dr.halil coşkun ile kilo vermeye başlamamın 3.ayı. çoğu insan mutluluğumla mutlu oldu ve bana gaz verdi, çok teşekkür ederim.

    kilo vermeye başladığımdan beri hayat boyu karşıma dikilen bir yığın hastalığı ya yendim, ya başedilebilir makul düzeylere indirdim. bunların başında nld, diyabet, guatr, astım, yüksek kolestrol ve pcos geliyor.

    dolayısıyla taş olmaktan ziyade arzu ettiğim şeye yani sağlığa adım adım ilerliyorum. bunları da blogda satır satır yazıyorum ki "kilo versem ne değişecek" diyenlere bir bakış açısı getireyim.

    kendimden 3.şahıs olarak bahsetmenin rahatsızlığı bir yana kendi kendine nickaltı girme istisnalarımı lütfen kişisel tarihe not alma olarak görünüz. bir de video yazılarını ben hazırlamadım, imla hataları sebebiyle bana çemkirmeyiniz.

    mutluluğumla mutlu olunuz ve mutlu sonlara inanınız, lütfen...
  • ne diyeceğimi bilmiyorum. çok yol gittik, çok rakı içtik, çok şarkı söyledik birlikte. ağladık da, güldük de. olduk ve olmadık bir sürü anı kaldı senden...

    5 yıl sonra sözlük’e yazma sebebim sana veda etmek oldu, çok acı çok!

    annenin koynunda huzurla uyu arkadaşım.
    uğurlar olsun...
  • allah rahmet eylesin...bir dönem izmir, ankara, istanbul gibi büyük şehirlerin yazarları ekşibition, sourberry, limon gibi fasiliteler sayesinde birbirini bir şekilde tanırdı, mesafeler önemsizdi. o dönemlerden güzel ve neşeli bir insandı.

    herkes evlendi, barklandı, iş güç telaşı, hayat mücadelesi derken iyice koptu birbirinden.

    bu dönemin yaprak dökümleri atatürkiye ile başlamıştı yavaş yavaş devam ediyor...
  • merhaba, kişisel tarihime attığım notlardan birine daha hoşgeldiniz.
    uzun, zorlu, kimi zaman keyifli ama illa ki zorlu bir yolun 8.ayını bitirdim. 132 kilo, 1.71 boy ve 45.1 vki ile çıktığım bu yolun 8.ay durağında, bunca çabadan sonra 73 kilo, 1.71 boy ve 25 vki durumuna geldim. hedef kilom (doktorumla birlikte karar verdiğimiz) 67 idi. 67-62 arası ise benim için ideal olan nokta. elimden geldiği kadar oralarda bir yerde durmaya ve daha fazla vermemeye çalışacağım.

    8.ayda günde aldığım kalori miktarı 900'ü geçmiyor. çoğu zaman 900'e yaklaşamıyorum bile hatta. bazı haftalar iştahım açık oluyor. moralim bozuluyor bu yüzden ama aslında beslenme sisteminizi -yeniden oturturken- bunların olması kadar doğal bir şey yok.

    delicesine, hunharca vitamin takviyesi alıyorum. (günde 2 kasiyum+d3, 3 demir, 1 multivitamin, 1 çinko, ayda 1 b12 iğnesi vs.). rutin yapılan kan testlerim var. onların sonucuna göre ne eksikse takviye yapıyor doktorum. ancak fiziksel olarak elbette bazı zorlanmalar yaşıyorum. delicesine üşümek (ki beni bilen bilir, kışın cam açık yatan bir insandım), bazen bitkinlik, tuttu mu tutan migren atakları vs gibi.

    ha diyeceksiniz ki değer mi? deli misiniz kuzum, elbette değer!!! :)

    bunları hem dönüp okuduğumda hayret etmek için, hem de mesaj atanlar, belki motive olanlar için yazıyorum. böyle bir işe girişecekseniz biliniz ki; ben yaptıysam herkes yapar!

    hayat boyu şu laftan nefret ettim aslında. ben yaptıysam, herkes yapar. "ya bi yürü git!" derdim içimden ya da dışımdan fakat bugün geldiğim noktada bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. zira; hayatımda tanıdığım en güzel yemek yiyen insanlardan biri bendim. allah sizi inandırsın üniversite zamanları bir tost söylerdim, arkamdan "ne iştahla yedin" diye 3-4 kişi tost söylerdi. yemek benim için bir aşktı. her türlü duygusal boşluğu dolduran homojen bir silikon karışımı gibiydi.

    gün döndü, devran döndü. belki hayatıma yemekle doldurmam gerekmeyecek başka duygular girdi, inanın o kısmını analiz edemiyorum şu an ama gerçekten hem yaşadığım rahatsızlıklar sebebiyle, hem geçirdiğim buhranlar sebebiyle kararımı verdim. işin en önemli kısmı karar vermek aslında. kişisel gelişim ıvır zıvırlarında falan yazardı da, götümle gülerdim. doğruymuş. o "tak" noktasına geldiğiniz vakit, o kararı verdiğiniz vakit her şey kolaylaşıyor. önemli olan bir çözüm olduğunu ve çaresiz olmadığınızı bilmek.

    bana hep şöyle mesajlar geliyor: "hayatımda tanıdığım en iradeli insansın!" ha ha! inanın gülüyorum. yakıştırma çok şahane olsa da, inanın bana öyle değilim. bir hamburger kokusuna dahi salya sümük ağlayabilen, bir iş görüşmesinin ortasında "allaaaaahım ne güzel koktu, ne pişiyor ki?" diye sorabilen, son derece nefsinin takibinde biriyim. iradeli olmak için götümü yırtıyorum desem daha doğru olur aslında.

    inanın bu 8 ayı "neşeli günler" kıvamında geçirmedim-geçirmiyorum. evet, tartıya çıkınca neticeyi görmek paha biçilemez ama kolay değil. işin garip tarafı ne sporda, ne yürüyüşte ne de herhangi bir fiziksel aktivitede zorlanmazken, ruhsal olarak çok zorlanmam. ruhsal olarak gördüğünüz manzara, yemeğin hayatınızdan çıkışının sizin için çok büyük bir kayıp olması. istediğiniz kadar vitamin alın, takviye kullanın, yeme bozukluğu korkunç bir illet. duygusal olarak yenmesi çok zor. yerine birşeyler koyarak değil, kökten düzelterek yenmek zorundasınız. bunu da halledersem, ne mutlu bana.

    şu dönem içerisinde en iyi anladığım şeylerden biri de insan beyninin tırtmaya ne kadar müsait bir mekanizma olduğu. yani evet, biz insanlar pek zekiyiz, pek güzeliz lakin pamuk ipliğine bağlıyız. bu korkunç bir gerçek. neyle uğraşıyorsanız hayatta, beyin tersini yapmaya çalışan ve sizi sinir eden şımarık bir köpek gibi.

    - e koduğumunun beyni, sen düşman mısın?
    - hayır.
    - niye böyle yapıyorsun?
    - daha iyi anlaman için.
    - eyvallah reyiz...

    çıktığınız yolda inanın bana vücudunuzu eğitmeniz çok kolay ama beyninizi eğitmeniz, işte ona çok çaba sarfetmeniz gerekiyor. iknası en zor mekanizma orası çünkü. her zaman, herkese söylüyorum. böyle işlere kalkışmadan evvel ve süreç içinde, imkanınız varsa psikolojik yardım alın. benim gibi beyninizin kıvrımlarında sürünmeyin.

    evet kilo vermek diyorduk. hayatımda ilk defa vücut kitle indeksimin yanında normal yazıyor. hayatımda ilk kez kendimi bu kadar anormal hissederken normal olmak çok ilginç. kafamdaki ben ile aynadaki beni bile birleştiremeyen bir durumdayken tıbben normal olmak ve buna sevinmek ne kadar mantıklı bilemiyorum.

    tek bildiğim şanslı olduğum. bu savaşı yalnız vermiyorum. ailem, sevgilim, eşim, dostum, dinleyicim, takipçim, tanıdık tanımadık herkes arkamda hiç yıkılmayacak bir duvar gibi. yalnız olmadığımı hissetmek güzel. normal olduğumu iddia ettikleri şu günlerde bir de yapayalnız olsaydım ne durumda olurdum bilemiyorum.

    mutlu, sağlıklı, kafa mekanizmalarını tamir etmeye çalışan ve normal(!) bir insan oldum. savaşı ben verdim biliyorum ama siz olmadan, desteğiniz oladan olmazdı. benimle birlikte savaştığınız için teşekkür ederim.

    iyi ki varsınız!
    [kalbimin derinliklerinden gönderildi!]
  • nasıl olabilir bu, kafam almıyor. her yere yazıyorum, galiba inanmakta zorlanışımı üzerimden atmaya çalışıyorum. başak benim çok uzun zamandır arkadaşım, aynı sofrayı, yastığı paylaşacak kadar yakın olduğum biri. birkaç yıldır yüzyüze görüşemiyorduk, iş güç çoluk çocuk derken, farklı şehirlerde olmanın en kötü yanı bu zaten. geçen yaz marmaris’e gittik, dönüşte uğrayacaktık. pansiyonda kalmıştık ve virüs almışızdır, bulaştırırız diye endişe ettik, hiç ses etmeden döndük.

    sabah vefat haberini aldım. hayat böyle saçma sapan bir şey işte. ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. yattığın yer incitmesin. çok üzgünüm.
  • 7-8 yıl kadar önce entrylerimi silip giderken hesabımı açık tutmamın tek bir sebebi vardı. o da hani gün gelir ihtiyaç olur, cevap hakkı doğar vs dursun don toblerone kenarda demiştim. ben nereden bilirdim ki yıllar sonra sana veda etmek için tekrar oturacağım klavyenin başına..

    başakçım; dandik bir senaristin yazdığı romantik komedi gibiydi kısacık hayatın. inanılmaz tesadüfler, akıl almaz olaylar, başrolde herkesin hayatına dokunan, gerçek olamayacak kadar harika biri olan sen.. bu filmin sonu böyle mi olacaktı?

    yıllar sonra kızın nemli gözlerle buraları okuduğunda hepimize pay ettiğin güzelliğinle tekrar kutsanacak. ne kadar çok seveni varmış annemin diyecek. bizlere de artık güzelliğinin ve yarım kalan ömrünün kızına miras kalmasını dilemekten başka bir şey kalmıyor. bir de tabi altın yürekli eşin erdem'e sabır dilemek... ölümün çaresi yok.

    ah ulan başak... bu mahallenin,
    nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
  • öyle veya böyle bu gece 3. evlililk yıl dönümümüzü kutlayacağız :) kıskananlar çatlasın mı denir ne denir bilemedim.

    hani belki çok klişe olacak ancak bir yoğurt kabı olmadan evlenenlerdeniz biz. deli gibi hadi evlenelim dedik de evlendik.

    şimdi ne mi oldu? bazen hatırladıkça yaşadıklarımızı, vay arkadaş amma yol almışız diye kendimize hayret edip biraz daha sıkı sarılıyoruz birbirimize.

    hayatımın anlamı

    nice 3'lere 13'lere 33'lere seninle beraber ^_^

    sevyom lan dev.
  • kızı masal’ın doğum günü 28 mart’ta. güzel kızımızın yüzünü bir nebze güldürebilmek adına oyuncaklar, hediyeler yollayalım diye düşündük. katılmak isteyenlere özelden adreslerini göndereceğim. lütfen duyan duymayana söylesin ve organize olalım.
hesabın var mı? giriş yap