• gidip gelmek,
    gidip gelmek,
    gidip gelmek,
    gidip gidip gelmek,
    gidip gidip gelmek...

    sevilmeden sevmek.
  • " .. ve ben saadeti soluyordum bir anglo-sakson kalıntısının yok olmayan bedeninde! kasığından öpüyordum britanya yı" ..
  • konar göçer bir iş hayatınız vardır. sürekli şehir değiştirirsiniz. bir yere alışamadan orayı benimseyemeden başka bir yere savurur sizi esen rüzgarlar, tayinler görev emirleri gibi kağıtlar. günün birinde tarifsiz sarı, görkemli aydınlık ve gizem dolu taş bir şehre düşer yolunuz. ilk defa olarak hayatınızda benimsersiniz orayı seversiniz yaşarsınız solursunuz iliklerinize kadar içinize çekersiniz ve o şehir içinize işler. o anda ne doğup büyüdüğünüz istanbul özlemi aklınıza gelir ne de yaşadığınız nefes aldığınız başka şehirler. dar sokaklarında kaybolmak istersiniz o küçücük şehrin yüzü gülen insanlarıyla ovayı seyrederek çay içmek istersiniz hindi dolmalarını yemek istersiniz belediye hoparlörünün sesini arar kulaklarınız belli bir süre ayrı kaldıktan sonra ve şaşılacak bir şekilde özlersiniz o şehri. geri dönerken yolda o görkemli siluetini gördüğünüz zaman içiniz ürperir. bakmaya doyamazsınız, seyretmeye kıyamazsınız o kadar güzeldir ve o kadar size ait.

    mardindir o şehir. insanı kendisine müptela eden istanbul gibi işveli değil ama en ufak tozuna kadar mağrur ve alımlı ve hiç bir zaman yaşlanmayan sevgili ve günün birinde ayrılacağını bilene acıklı ve zor bir geri sayım yaşatan taş sevda..
  • (bkz: paris hilton)
  • eğer o şehir istanbulsa ., değişken, güvenilmez, yanar döner ama muazzam güzel,
    eğer o şehir newyorksa ., rengarenk, karmaşık, geveze ve eğlenceli,
    parisse sıcak, kadifemsi ve hoş kokulu ama belki biraz uzak,
    izmirse aydınlık, tuzlu, tatlı, neşeli ve coşkulu,
    bombayse kaygan, içten, derin ve tütsü kokulu.,
  • izmir güzel bir kız gibidir zaten.
  • ancak şehirle baş başa kalınca mümkün olan. herkes gider şehir kalır.
  • seviştiği yozgat, anlattığı istanbul
hesabın var mı? giriş yap