• nazan: şükrücüm ne olacak bu korona salgını sence?

    şükrü: kimse evinde oturmuyor ki nazan. bir süre kimse evinden çıkmasa sorun daha çabuk çözülecek.

    türkan hanım: aman gül sakın kimse evinden çıkmasın. ellerimizi sık sık ve sabunlu suyla yıkayalım. hijyen önemli.

    sabri bey: türkan hanım, sizin numunelik ilaçlardan büyük hanıma biraz verirseniz. malum korona salgını.

    cemil: sevim koş yandan çarklı da korona olmuş galiba. bizim bir suluhi bey vardı. böyle öksürükle başladı, 10 güne kalmadan gitti.

    gül: dilin kopsun baykuş. ah babacım sen de ne uyarsın sultan hanım'a da sokağa çıkarsın.

    sultan: benim kadar taş düşsün başına e mi kapıcı güzeli. babanızı ben mi sokağa çıkarıyorum? marketin hesabını almadan gelmiyor eve.

    halil: heyt! kırarım boynuzunuzu. biz burada hastayız siz kavga ediyorsunuz.

    hüseyin: aman enişte, şu kağıdı imzala. korona falan olursun mazallah, sultan'ı ortada bırakır bu çocukların. bak nasıl hain hain bakıyorlar.

    cafer: ağzını topla yengeç. ne oluyor öyle hain main?

    halil: heyt! kırarım boynuzunuzu...

    cafer: aman babacım, sen kendine dikkat et. korona falan olursun. biz ne yaparız sensiz.

    halil: bak hala konuşuyor.

    sabri bey: haa cafer burada mısın? ne oldu halil efendi'ye? korona mı yoksa? aman allah'ım derhal maske takın, öyle girsin türkan hanım'ın muayenehanesine.

    ayla: ne oldu efendim? hık.

    sabri bey: yok efendim bir şey. halil efendi korona mı olmuş ne! onu getirmişler türkan hanım'a. beleşçiler. siz ne yapıyorsunuz efendim?

    ayla: cenap bey'lere hünkar beğendi yapıyorum efendim. bağışıklıkları güçlensin, koronaya yakalanmasınlar diye.

    sabri: iyi efendim artık elin kıllılarına altı kilo patlıcandan beğendi mi yapacağız? zıkkım yesinler.

    tontoş: miyavvvvv.

    sabri: çekil ayağımın altından, pis musibet.

    ayla: siz yiyin zıkkımı efendim. o bir devlet sanatçısı. korona olursa cenap beyler ben de sizi boşarım. gel yavrum, tontoş kızım sen bana. baban yine tepiniyor. kedi babası ne olacak.

    büyük hanım: ayla, bitti mi kızım ispanyol gribi salgını? ah ah babanla nasıl izole etmiştik o zaman kendimizi. rahmetli üç ay çıkarmamıştı bizi sokağa.

    sabri: ne ispanyol gribi efendim? korona var şu an korona. ispanyol gribi çıkıp biteli 100 yıl oldu. büyük hanım'ın hatlar karıştı yine.

    katil: vay komşum. aile saadeti ha balkonda.

    sabri: öyle efendim. korona olayları malum. dışarı çıkamıyoruz.

    katil: vatandaş evinde kalacak komşum. elini kolunu oynatma. teyzemi koronaya karşı koru.

    prens: got got got...

    şengül: sus kız sen de got got got. korona mı oldun ne!

    katil: kız değil ablacım o, horoz, sapına kadar erkek.

    şengül: al o zaman horozunu, çekemem ben öyle got got got. kız hoca ne zaman ders yapacağız?

    sabri: şey efenim, şu korona salgını bitsin hemen.

    şengül: ne oldu kız hoca, korkuyor musun korona'dan yoksa?

    ayla: hık. yaşlı annemiz var efendim. tedbir tedbir. hık, hık...

    şengül: peki kız yemedik anneni. bu da beni gördü yine hık hık hık.

    katil: yürü ablacım marizlemeyelim şimdi. komşum iyi günler.

    şengül: ayyy... yavaş olsana kız. katil gibi çürüttün her yanımı.

    sabri bey: efenim sefa ile.

    maşuk: hişt hişt! korona katil korona.

    şengül: ne diyor o kız manyak?

    cafer: konuşuyor efendim öyle. çenesi düştü.

    katil: vay! katil amcan öpsün seni yavru...

    cemil: sevim koş katil ile eseri gidiyorlar.

    katil: gidiyoruz sayın abim.

    cemil: senin sedat limonları beş katı fiyata satmış. uyu sen.

    katil: ne diyorsun sen sayın abim? bozma sabah sabah asabımızı.

    cafer: aman efendim uymayın siz ona. sarhoş. çekmiş yine cak cak. neymiş alkol koruyormuş koronaya karşı, bahane.

    cemil: cafer duydun mu vaka sayısı 6 kişi daha artmış. altı.

    sabri: ne diyor o sarhoş yine? altı tane bira mı istiyor?

    cafer: sormayın efendim çekmiş yine kafayı.

    maşuk: koronalı kereste müdürü, koronalı kereste müdürü.

    sabri: bana mı diyor o? koparırım dilini.

    cafer: anaaam! yok sabri bey, ha bana dedi bana.

    sabri: hah şöyle.

    büyük hanım: ayla mefharet hanım mıydı o? kristal'de çıkıyordu hani.

    ayla: yok annecim ne mefharet hanım'ı. katilin eseri eseri...

    sabri: büyük hanımın maşallahı var yine. aman efendim, kapıyı iyi kilitleyin. sakın sokağa çıkarmayın. korona kapar falan. küt diye gider mazallah.

    ayla: allah korusun. siz gidin efendim. anneciğime söylediklerinize bak.

    ergun: duydun mu demet? tahta kafa ile nimet hanım korona olmuşlar.

    demet: nereden uyduruyorsunuz ergun bey?

    ergun: öyle kızım. yalan mı söylüyoruz. bak veliaht hazretleri gelmedi bugün işe. onlara da bulaşmış olmasın nimet hanımlardan.

    abbas: ağzından yel alsın müdürüm. tövbe.

    ergun: sus konuşma sen. bardakları iyi yıka. korona olmayalım sonra.

    abbas: başüstüne müdürüm.

    nimet: raşit, korona mı oldum ben?

    raşit: yok nimet ne alakası var? sadece biraz üşütmüşsün.

    nimet: ne o el kol hareketleri üşütmüşsün diye? üşütük müyüm ben? kırarım senin o tahta kafanı.

    raşit: aaa nimet, ne diyorsun sen. rica ederim. ben emekli noter başkatibiyim. toplumda bir konumum var.

    nimet: konumun var ha. yolmazsam etlerini. koronalı tahta kafa seni.

    davut: ulviye, sürekli sebze ve meyve yemek zorunda mıyız?

    ulviye: evet davut. korona salgını bitene kadar taviz yok.

    davut: bari biraz dışarı çıksak. otur, otur patladık.

    ulviye: nayn davut. salgın bitene kadar evden adım atmak yok.

    davut: alman mezalimi.

    halis: ne tatlı babacım, oturuyoruz öyle yumuşak yumuşak. dilek'i de çağırırız. tertibim burada sizle oturur, ben de odamda dilek'e posterlerimi gösteririm, sonra da böyle...

    galip: amca ne yaptı gördün mü adi?

    davut: hayt, müzevirlik yok. sen de bırak sapıklığı dummkopf, patlatırım enseni.

    ulviye: nayn davut, dummkopf yok. çocuk bir şeyler anlatıyor. galip sen de hemen şikayet ediyorsun bakıyorum. çok ayıp. ellerini yıkadın mı yemekten sonra?

    halis: yıkamadı bu adi anne.

    ulviye: rezalet git yıka ellerini galip. korona olacağız vallahi.

    ayşe: ay allah korusun abla. ben sürekli siliyorum yerleri ama...

    davut: sen de yeme karşımda şu sosisleri ağzını şaplatarak dummkopf.

    halis: yemem lazım baba. ben daha çocukum. hem yemezsem nasıl gelişecek kemiklerim, bağışıklığım.

    ulviye: yiyecek çocuk tabii davut. onun ihtiyacı var.

    davut: biz neden yiyemiyoruz peki ulviye?

    ayla: nayn davut, evde kal çağrısına uyuyoruz, spor da yapmıyoruz. kilo kontrolü ve koronaya karşı bağışıklığının güçlü kalması için sana yasak öyle şeyler.

    davut: offf offf... alman mezalimi. senin yaptığını çinliler, fransızlar yapmaz ulviye...

    sedat: serpil, bir korona olayı çıktı. tak! fiyatlar beşe katlandı. kolonyalık limonları katile çaktırmadan beş katı fiyata bekir abi'ye sattım. ruhu bile duymadı katilin...

    serpil: aferin benim akıllı kocam. gurur duyuyorum seninle. ya üç kuruş kazanan damat namzedi gibi olsaydın, ne yapardık? ne zaman alıyoruz londra'daki evimizi sedat.

    sedat: şu korona olayı bitsin, hemen. cız. baksana adamlar şu an tedbir bile almıyor. tüm ingiltere'ye yayılsınmış. bu nedir kardeşim? tony blair zamanında bir arardım tak "sedatcım emrin olur." der hallederdi her şeyi...

    aslı: bora'ya laf söyletmem anne. o maaşıyla geçinen bir emekçi.

    serpil: sus kız koparırım senin o etlerini. bak babanı örnek alsın biraz. sayesinde daha ne günler göreceğiz. londra, tokyo... tüm borsaların tozunu attırıyor.

    aslı: çok duyduk bunları anne. tak tak. hani nerede?

    sedat: ah serpil, biz nerede hata yaptık? bu kız neden böyle oldu? bir de sosyal demokrat ağızları emekçi falan... korona olacağım bu kız yüzünden, genç yaşta.

    şevket: mine, alışverişe, kuaföre gitme bugünlerde. çocuklara bulaştırmayalım korona falan.

    mine: haklısın şevket ama bu özge çok geziyor sokakta. bulaştıracak sonra çocuğa diye korkuyorum.

    hacer: ah be abla. çok doğru söylüyorsun. ağzımdan aldın. tam ben söyleyecektim.

    şevket: işine bak hacer hanım. dedikodu yapma.

    hacer: zoruma gidiyor ama şevket bey. bizim orada da böyle. yollar hala trafikten geçilmiyor. otobüsler deseniz, adım atılmıyor, binilmiyor vallahi kalabalıktan. bizim bir raziye abla var. onun gelini de...

    şevket: haydi hacer hanım. bırak şimdi raziye ablayı da gelinini de.

    cem: hiç gelmeyecektik amerika'dan özge.

    özge: haklısın cem ama türkiye, şu an oradan daha iyi durumda.

    cem: öyle ama annemler bazen çok sıkıyorlar. bilmiyorum en azından birlikte oturma fikrine en baştan hayır demeliydik.

    özge: olsun cem. ben alıştım artık.

    cenap: ibrikçi, esmer yok bugün pencerede. korona mı oldu yoksa?

    sıtkı: yok abi allah korusun. uyuyordur.

    cenap: ibrikçi, yeni bir şiire başladım. korona zamanı sana geldim istanbul.

    bir kızıl gökyüzü vardı önümde.
    havada aşk, etrafta korona kokuyordu.
    sana geldim istanbul,
    korona zamanında tek vücut olmak için.

    sıtkı: aman abi, dur hemen yazalım.

    leyla: hüsnü, daha oturacak mısın?
    televizyonun karşısında uyukluyorsun.

    hüsnü: yatalım leyla. çoğu televizyon aynı. uzman bulamamışlar gibi, gazetecilere korona konuşturuyorlar.

    leyla: ne olacak bunun sonu hüsnü? sence çabuk biter mi bu salgın?

    hüsnü: bilmiyorum ki leyla. herkes evinde otursa daha çabuk durur diyor bilim insanları ama kimse evinde oturmuyor ki. bak herkes sokaktaydı bugün yine...

    leyla: doğru söylüyorsun hüsnü. çocuklar da gelmiyor bak. gelinlerin canına minnet tabii. kimbilir neler söylüyorlar gelmesinler diye.

    hüsnü: çocuklar haklı hanım. ikimiz de yaşlıyız. bize virüs taşımamak için gelmiyorlar.

    leyla: hıhh ne yaşlısı hüsnü. daha biz genç sayılırız. yaşımız kaç ki?

    hüsnü: geçti bizden hanım artık geçti. sokağa da adım atamayız, eve de kimse gelmez bu durumda. haydi sen bir kadeh rakı, beyaz peynir, domates falan hazırla da biraz daha izleyelim şu açık oturumu. uykum kaçtı.

    muvaffak: rezalet, bu çinliler ne bulursa yiyor. sonra da ceremesini biz çekiyoruz. nazif sen de taksiye çıkma bir süre oğlum. korona olursun falan. biz yaşayacağımızı yaşadık da siz daha gençsiniz.

    nazif: aman baba. okullar tatilken ne kazanırsam iyi. kooperatifin taksidi yaklaştı.

    muvaffak: ahh ah. biz öğretmenimizi koronadan koruyalım derken, olmuyor. bu cumhuriyet ne badireler atlattı, sıtması, su çiçeği, kızamığı, hepsini yok etti. korona da neymiş?

    aysel: baba kapuska yaptım, iyi geliyormuş lahana diyorlar bağışıklığa.

    muvaffak: eline sağlık kızım. bağışıklığı korumak için öğretmen, emekli kapuskaya talim etsin. ne günlere kaldık yarabbi...

    nazan: şükrücüm neden durgunsun?

    ali: anne feci açım. korona salgını nedeniyle dışarı çıkıp bir şey yiyemedik zeynep'le.

    nazan: oğlum tamam. babanın ciddi bir sorunu var gibi, önce onu konuşalım.

    ali: baba gerçekten bir şey mi var?

    aydın: korona virüsü mü korkuttu efenim. bugünlerde herkesin tek korkusu korona?

    bilge: aydın, bırak sululuğu. ciddi bir durum var. baba...

    şükrü: annemle babamı düşünüyorum nazan. siz gençsiniz, anlamazsınız. şimdi burada olsalardı, gözümüzün önünde olurlardı en azından. babam bir kadeh rakısını alır, ne olacak bu memleketin hali hanım diye sorardı. efkarlandım öyle. şimdi evlerinden dışarı çıkamıyorlar. biz de gidemiyoruz. ya onları koruyamazsak?

    jenerik

    dış ses ali: o akşam babam rakısını koydu ve dedemle babannemin gençlik anılarını anlattı geç saate kadar. ülke ve dünya olarak zor günlerden geçiyoruz. dedem ile babannem bizim her şeyimiz. babam ve amcam onlar için endişelenmekte haklılar. ama biz o gece hiçbir şey söyleyemedik tabii babama. umarız güzel günler göreceğiz çok yakında. şu koronavirüs olayı sona ersin de. ülke olarak mutlu olacağız yeniden.

    bizimkiler'de haftaya buluşmak üzere, moralinizi yüksek tutun, işiniz yoksa evinizde kalın, koronavirüs ile ilgili kurallara uyun, hoşçakalın...

    -devamı, haftaya pazar günü, saat 20.00'de-

    edit: gelen beğeni mesajları için çok teşekkür ederim. umur bugay başta olmak üzere tüm bizimkiler ekibine saygıyla.
  • hala düzenli izlediğim efsane dizi. sabri bey’in biri şarkı söylerken detone oluyorsun diyip doğru notaları saydığı çok fazla ana denk geldim. az önce yemek yerken izlediğim bölümde katil’in eseri bağıra bağıra şarkı söylerken sabri bey balkona çıktı ve:

    -efendim detone oluyorsunuz, bakın şöyle, “sol do si-la-sol, fa mi-re-mi-fa-sol”

    diye düzeltti. ilk kez lan acaba doğru mu sayıyor diyip hemen yanımdaki ukulelede sağlamasını yaptım ve cidden doğru olduğunu gördüm şaşkınla. kadın da bu arada gerçekten tonda, küçük kaymalar var ve sabri bey doğru bir şekilde düzeltiyor. yani muhtemelen o sahneden önce karar tonunu almış kadın. türk dizi tarihinde sabri bey gibi absolute kulak bir kişi daha yoktur. sabri bey senaryo gereği orda notaları sallasa bunu o an anlayacak kaç kişi vardır ki. o belki de %1’lik kesimi bile hesaplayıp senaryoyu ona göre yazan umur bugay‘a hayran olmamak elde değil.
  • tam anlamıyla bir eski türkiye fenomenidir. dizi deyip geçilemeyecek derecede önemli bir tarihsel olgudur.

    diğer taraftan garip bir tesadüf bu savımızı çok güzel desteklemektedir.

    şöyle ki; dizinin son bölümü olan 458. bölüm 27 ekim 2002 pazar günü yayınlanmıştır.

    bir sonraki hafta pazar günü ise yani 3 kasım 2002 de yapılan genel seçimler sonucunda, günümüzde de hala devam etmekte olan akp iktidarı dönemi başlamıştır ve türkiye yeni bir döneme girmiştir.

    ki bizzat akp iktidarının kendisi bu dönemi "yeni türkiye" olarak tanımlamış ve kopuşu vurgulamıştır.

    bu kopuşla ‘bizimkiler’ tam anlamıyla eski türkiye’de kalmış, yeni döneme ucundan kıyısından bile uğramamıştır.

    ilginç bir tesadüf öyle değil mi?
  • yeni diziler cam fanusta üretiliyorlar ne yazık ki. gerçek hayattan kopuk ve yapay şekilde.
    yeni dizilerin aksine buram buram dönemini yaşatan dizidir bizimkiler. demek istediğim şu; güncel bir diziyi bundan 10 sene sonra izleseniz ne bugün yaşanan seçim ortamını ne de ekonomik krizi görüp hatırlayabilirsiniz dizinin içeriğinden. bizimkiler ise farklıdır. ilgili bölümde ülke gündeminde ne varsa senaryoya bir şekilde dahil edilip seyirciye yansıtılır. hayatımıza dönemsel giren yenilikler bir bir yer bulur dizide.

    90'lı yıllarda başlayan gazetelerin kupon ve eşantiyon furyası. kimi zaman kapıcı cafer'i eksik kupon için bir gazete peşinde koşarken görürüz, kimi zaman sabri bey'in gazete eşantiyonu makarna için cafer'e kızdığını. eksik kupon yerine geçen kuponların konusunu açar ayla hanım bir bölümde. (bkz: gazete kuponu biriktirmek)

    modern otomobiller hayatlarımıza girerken bu yenilik dizide de kendine yer bulur. şükrü bey'in eski mercedes'i dönemin modern renault 9'u olur, volvo 850 olur, e36 bmw olur. katil yavuz'un murat 131 kartal'ı renault 12 olur, honda civic olur, daewoo olur. apartman önü sahnelerde sokaktaki otomobil değişimlerine şahit oluruz. apartman önü çoğu sahnede görülen skoda octavia, seat cordoba coupe sahnelere girmeye başlar.

    teknolojinin hayatımıza girişi de dizi ile kayıt altına alınmıştır aslında. trt bölümlerinden birisinde şükrü bey köprüden karşıya geçerken araç telefonu ile şirketi arar. ergun'a o sırada köprüyü geçtiğini anlatır, ergun heyecanlanarak konuşur kendisi ile.

    cep telefonu kullanımı hızla yayılırken dizide çöpçü dursun'un kullandığını görürüz. bu telefon ilerleyen bölümlerde cafer'e geçer ve "alo cafer pilav hattı" olarak bu telefonla hizmet vermeye başlar.

    paket internet sağlayıcılarının çıkış yaptığı döneme de yer verilir. banu alkan'lı ixir reklamlarına gönderme yapılır. (bkz: ixir reklamları)

    dizide bayıldığım bir diğer detay market sahneleridir. halil gıda pazarı sahnelerinde hep arka planda ürün fiyat etiketleri gözükür. örneğin kasım 97 tarihli "kazandibi" isimli bölümde, 1lt sek süt 105.000 tl olarak markette satılmaktadır. merak eden arkadaşlar o günün dolar kuruna, asgari ücretine bakarak bugün ile kıyaslama yapabilirler. bugünün tersine, hemen hemen her bölümde enflasyon konusunda eleştiriler vardır. vatandaşın geçim sıkıntısı ekranlara taşınır hep.

    dönemsel hastalıklar konu olur. deli dana, kuş gribi gibi dönemin korkulu hastalıkları dizide kendine yer bulur. şükrü bey'in şirketinin ekonomisine etkilerinden bahsedilir. yemek hazırlama sahnelerinde mevzusu geçer.

    seçimler ve seçim ortamı kendine yer bulur dizide. tahta kafa raşit ve halil bey ile seçim heyecanına ortak oluruz. dönemin koalisyon çalışmaları şükrü bey'in şirket sohbetlerine ve evde yapılan konuşmalara yansır. ekonomiye etkilerinden bahsederler.

    savaşlar konu olur. cemil'in kosova füzeleri, sabri bey'in savaş tatbikatı ile işlenir o dönemler. apartmanda yardım toplanır savaş mağdurları için.

    99 depremi dizide yer bulur. depremin acı yüzünden ziyade insanları biraz rahatlatabilmek için olsa gerek, devam eden hayatta yaşananlar konu edilir. clinton'un türkiye ziyareti kendine yer bulur. papağan maşuk "clinton babamız" diye konuşur apartman sahnelerinde.

    ilgili dönemlerin siyasi eleştirileri de yapılır parti ve taraf ayrımı gözetmeksizin. ilgili dönemde çıkarılan af ile işlenen suçlar eleştirilir. (bkz: rahşan ecevit affı)

    emekli maaş kuyrukları işlenir bazı bölümlerde. maaş kuyruklarında yaşanan gasp olayları, sıra beklerken can veren emeklilerden söz edilir. leyla hanım maaşını çekmeye gitmek için ali'den yardım ister. atm'nin yaygınlaşması ile maaş çekme işinin kolaylaştığına tanık oluruz. bir bölümde muvaffak hoca gasp edilir, emekli maaşı çalınır.

    yılan hikayesine dönen avrupa birliği üyeliği meselesi dizide yer bulur kendine. davut usta evde zafer kutlarcasına marşlar söylerken avrupa birliğine giriyoruz diye sevinir.

    hikayesinde yer alan çalışan ve emekli öğretmenlerin eleştirileri ile eğitim sistemini eleştirirken, dizi bitiş jeneriğinde katkılarından dolayı milli eğitim bakanlığı'na teşekkür ediliyor.

    özetle iyiyle kötüsüyle dönemi yaşarsınız diziyi izlerken. böyle başka bir dizi olmadığı için gelmiş geçmiş en güzel türk dizisidir bence bizimkiler. geçen zaman sonrası şarap gibi yıllanarak harika bir dönem dizisi olmuştur. her izlediğinizde farklı detaylar yakalarsınız.
  • dizinin hemen her bolumunde olmazsa olmaz replikler vardi.ornegin,

    sabri bey - tamam.tutturuyorum yarin zapti
    sabri bey - biraz ince soyun efendim su patatesleri.yazik gunah yarisi cope gidiyor.
    ayla hanim - ....kedi babasi....
    tontos - meyyyeaaaoouww...*
    sabri bey - pist! cekil ayagimin altindan meymenetsiz.
    ayla hanimin annesi - sallandik mi evladim
    sabri bey - (kayinpederinin resmine bakarak) nur yuzlu, nur.
    cemil bey - benim adim cemil oo ohho oho ohho...
    cemil bey - sevim kos...sukru beyin hayirsiz damadi geldi...ehhe ehe ha ohho oho ohho...*
    sevim hanim - cemil, yine mi actin o pencereyi bu sogukta. cabuk gel buraya.
    cemil bey - gelhiyorumh seevhiimm.**
    halis - ayla hanimin memeleri ne guzel diymi baba...yumusak yumusak...
    davut usta - halt! alti kere dokuz.
    davut usta - tek tek cik su basamaklari dummkopf!
    ulrike yenge - nein davut, dummkopf yok.
    halis the dummkopf - ...yumusak yumusak...
    halis the dummkopf - ellidort bab-ba...
    katil - komsum.oynatma su elini kolunu...hasta etme vatandasi.
    katilin sevgilisi - her gittigi yere de goturuyo...aman ne oole got got got got
    cemil bey - bizim de bi asker arkadasi vardi o da prostattan gittiydi benzetmek gibi olmasin...ehhe eha...*
    cafer efendi - buyruuuun...
    cafer efendi - (tannngara tungura**) anaaaaam katil...
    cafer efendi - fifiyu fiiii fuuuu fifiyu fiii fuuuu**
    katil - vatandasa cart curt yok.
    katil -*birak aslanim kaldirma, dagiticam.
    masuk - babbaciim, kapici kapici...
    yandan carkli - rooohyn, kirarim boynuzunuzu...iblis...
    yandan carkli - tamam.kurucaaz imparatorlugumuzu.
    abbas efendi - ne o oole mudurum afedersin.civik civik.
    muhasebeci ergun bey - abbas sen bilmedigin islere burnunu sokma
    nimet hanim - sus sen karisma ne bilirsin ki...tahtakafa...
    rasit the tahtakafa - ayip oluyo ama nimet.herkesin yaninda.a-aaa...
    kanarya - bayramda avans yok mu ergun bey...
    muhasebeci ergun bey - yok kanarya...kucuk bey uludaga tatile gidicekmis kasayi sildi supurdu.
    sedat bey - tamam sayin abicim, tak.
    sedat bey - internetten cizz sayin abicim, tak bi komutla...
    cenap bey - ...canimin ici...
    masuk - babaaciiim, zabit zabit.
  • uzun yıllar marmara caddesinde yer alan dizinin dış çekimlerinin yapıldığı apartmanın hemen yanındaki apartmanda oturmuştum. haliyle de çekimler olduğunda annemle çıkar çekimleri izlerdik. rahmetli aykut oray'ın katili oynadığı sahne çekimlerinde annem bu adama her seferinde el sallar rahmetli de saygılar diyerek elini göğsüne koyarak ufak bir reverans yapardı. allah rahmet eylesin.
  • bir yandan içten içe yasamla kosut bir monotonlugu simgelerken diger yandan da ayrinti ve karakterlerdeki zenginlik, muhtesem oyuncu performanslari sayesinde alelade bir pembe diziden kat be kat öte bir kaliteye erismis bir diziydi.

    bir olay ya da durum dizisi degildi aksine bir karakter dizisi olmaya niyetlenmisti. en azindan umur bugay'in tarzi hep buydu. (bkz: yoksul) (bkz: kapicilar krali)

    bugün bizimkiler'i kime sorsaniz size dizinin konusunu degil, dizideki bir karakterin ismini söyleyecektir. ayrica diziyi herhangi bir bölümünden itibaren izleyebilirdiniz, çünkü önemli olan karakterlere isinmakti, olay hep arka plandaydi.

    o nedenle "hep ayni olaylar dönüyordu" elestirileri geçersizdir. ayrica komiktir, bu aynen exorcist'e "korkunç degil ki bu" demek gibi bir seydir. gittikçe yozlasan, marjinallestikçe yüzeylesen bir kültüre bir iki boy büyük geliyordu yalnizca. (günümüzde ancak küfürle, içten içe asagilama ve küçümseme ile yapilan esprilere gülen bir toplum olundugu, komik denince akla yalnizca cem yilmaz esprilerinin geldigi, günümüz korku filmleri denilen çogu filmdeki insani anlik ürperten, sahnenin hizli degisimine odakli görsel efektlerle bezeli, özü kaçiran reaktif korku anlayisi gözönüne alinirsa ne demek istedigim daha iyi anlasilir sanirim.)

    kim ne der desin bizimkiler, türk televizyon tarihinin efsanesidir.

    her sey bir pazar günü dizinin yayin saatine göre ayarlanirdi. bir ritüele hazirlanmisçasina gibi ak pak geçerdik her pazar ekranin basina, özlem giderirdik.

    bizimkiler'i böylesine seven biri için yayindan kaldirilmasi tam bir kabus olmustu. aslinda dizi yayindan kaldirilmadan önceki son 2 senede de son zamanlardaki karakter çesitlemelerine ragmen rating almiyordu. bu nedenle son yayinlandigi kanal olan show tv bugay film'in tam sözlesmesini feshedecekti ki bir mucize oldu, kanal sahibinin annesi, diziyi çok sevdigini ve yayindan kaldirilmamasini istedi oglundan. bu istek kirilmadi ve dizi çekilmeye devam etti....ta ki hanim teyze vefat edene kadar. iki ölüm birlikte geldi ve dizi yayindan kaldirildi. oyuncular bir bir dagildi, farkli dizilere ve projelere imza atmayi sürdürdüler.

    gecen yila kadar flash tv'de gösterilen bölümler dizinin son 4-5 yillik süre zarfinda çekilen bölümleridir ve showtv'den satin alinmistir. daha önce interstar'da ve ilk olarak trt1'de gösterilen bizimkilerin asil o zamanki bölümlerini izlemek için yanip tutustugumu söylemeden geçemeyecegim. özellikle cafer'in (ercan yazgan) gülsüm'ü kaçirmaya çalisip halil'den dayak yedigi bölüm, ardindan katil yavuz'un halil'i ve ogullarini dövmesi, ilk bölümdeki trenle almanya'dan dönüs ve mercedes alimi, sabri bey'in ayla hanim'i görmek için hergün parka gitmesi, ayla hanim'in ali ve bilge'nin dayilari yaman okay'a kur yaptigi bölümler, sükrü'nün piknikte bisiklete binmeye çalisip düsmesi (erdal özyagcilar) vesaire vesaire....bu bölümler sanirim trt'dedir bir daha ekranlara gelmesi imkansizdir bu nedenle maalesef...

    uzun soluklu bu dizide
    cem'i akin tunç oynadi önceleri * 2-3 yil, sonra eray köseoglu geldi yerine.
    ayni sekilde cem'in esi özge'yi baskasi oynardi en baslarda ardindan basak köklükaya geldi.
    sevket'i ilk canlandiran cihat tamer'di.
    sükrü (erdal özyagcilar - savas dinçel) degisikligi en geç yapilan ciddi degisiklikti.
    _______________________

    orhan çagman (büyükbaba hüsnü)
    güzin çoragan (babaanne leyla sultan)
    yaman okay (dayi)
    yavuzer çetinkaya (doktor)
    savas yurttas (yengeç)
    en son ise ayla hanim'in annesi büyük hanim (latife saruhan)dizi çekilirken vefat edenler arasindaydi.

    edit:

    asagi yukari tam kadro:

    aile ve çevresi___________________________

    ali: atilay uluisik

    sükrü - ali'nin babasi: erdal özyagcilar (1989-1997) savas dinçel (1997-2002)
    nazan - ali'nin annesi: ayse kökçü (sarikaya)
    bilge ('sifirci' sonralari 'baygin')- ali'nin ablasi: bensu orhunöz
    aydin - bilgenin kocasi - radyo programcisi: tayfun çoragan
    baris - ali'nin yegeni - bilge ile aydin'in ogullari: ?
    hüsnü - ali'nin dedesi - emekli hakim: orhan çagman (1989-1997)
    leyla sultan - ali'nin babaannesi: güzin özipek (1989-2000)
    sevket - ali'nin amcasi - sükrü'nün agabeyi: cihat tamer (1989-1991) engin senkan (1991-2002)
    mine - ali'nin yengesi - sevket'in esi: müjgan agrali
    cem - ali'nin kuzeni - sevket ve mine'nin ogullari: akin tunç (1989-?) - eray köseoglu (?-2002)
    özge - cem'in esi - nimet'in kizi: ? (1989-?) - basak köklükaya (?-2002)
    su - cem ile özge'nin kizlari: berfin erdogan
    nimet hanim - özge'nin annesi: güngör erbayik
    arif bey - nimet'in kocasi: kemal inci (1989-?) (dizide öldü, gerçekte hayattaydi)
    'tahtakafa' rasit - nimet'in ikinci kocasi: erdogan tuncel
    nazim - ali'nin dayisi - nazan'in agabeyi: yaman okay (1989-1993)
    doktor - nazim'in ev arkadasi: yavuzer çetinkaya (1989-1992) (bu iki üstat ardarda vefat etmistir ne yazik ki. yavuzer çetinkaya ayla hanim'in (meral çetinkaya) da kocasiydi)
    zeynep - ali'ni nisanlisi: özge özberk

    apartman_______________________________

    sabri bey - 'çogunlukla' apartman yöneticisi: mehmet akan
    ayla hanim - sabri bey'in esi: meral çetinkaya
    suna hanim - büyük hanim - ayla hanim'in annesi: latife saruhan

    kapici cafer: ercan yazgan
    gülsüm (gül) - cafer'in esi: mine senhuy teber (dizi çekimleri sirasinda evlendi ve teber soyadini aldi, hatirladigim kadariyla ayni zamanda yönetmen yardimcisiydi.
    yesim (hafize) - cafer ile gülsüm'ün büyük kizlari: sinem taskan
    banu - cafer ile gülsüm'ün küçük kizlari: simge taskan
    halil ('yandan çarkli') - gülsüm'ün babasi: oktay sözbir
    asım - halil'in büyük oglu
    nedim - halil'in küçük oglu - hakan haksun
    yusuf (bodur) - bakkal - tuncay gürel
    sultan hanim - halil'in ikinci esi: sidika senkan (sevket'i uzun süre canlandiran engin senkan'in esidir)
    hüseyin ('yengeç') - sultan hanim'in agabeyi: savas yurttas

    sedat ('tak tak' sonralari 'cizz') - sükrüler'in kiracisi - katil'in is ortagi: salih kalyon
    serpil - sedat'in esi - güzin özyagcilar (sükrü'yü uzun süre canlandiran erdal özyagcilar'in esidir. kocasi diziden ayrilmasina ragmen o devam etmistir)
    aslı - sedat ile serpil'in kizlari

    cemil ('sarhos'): ugurtan sayiner
    sevim - terzi - cemil'in esi: sabriye kara

    yavuz ('katil') - kabzimal: aykut oray
    sengül - katil'in eseri - ('gotgot'): selda özbek

    davut usta - tesisatçi: selçuk uluergüven
    ulrike - ulviye - davut usta'nin esi: güzin çoragan
    halis - ('dummkopf') - davut usta ve ullviye'nin ogullari: ali uyandiran
    dilek - halis'in platonik aski: binnur serbetçioglu
    galip ('tertip') - davut usta'nin yegeni: mehmet gülerbasli
    ayse - hizmetçi: zeynep irgat
    (evin köpeginin adi da abadi idi)

    cenap abi - sair -sabri bey'lerin kiracisi: rutkay aziz
    sitki - ibrikçi - cenap'in ressam ev arkadasi: cezmi baskin

    türkan hanim - doktor : güler ökten

    muvaffak (hoca) - emekli ögretmen: zihni göktay
    nazif - dizide zihni göktay'in oglu: halit akçatepe
    ? - dizide halit akçatepe'nin esi - hikmet körmükçü

    adem (penguen) - zaman zaman cafer'in ortagi: tuncay akça
    ? - çöpçü: dogan aybay (?)

    sirket___________________________________

    ergun - muhasebe müdürü: erdinç dinçer
    demet - sekreter: buket dereoglu
    bülent - muhasebe müdür yardimcisi - demet'in nisanlisi (esi ?) - kanarya: erdogan bugay (dizinin senaristi umur bugay'in ogludur)
    abbas efendi - müstahdem - sabikali - hüsnü bey'in tanidigi : hikmet karagöz
    hacer - abbas efendi'nin esi - gündelikçi: filiz küçüktepe

    not: adini hatirlayamadigim tüm sanatçilardan özür diliyorum, bilgisi olan varsa mesajlarinizi bekliyorum.

    oyuncular, karakter adları ile ilgili çok değerli katkıları için rind'e şükranlarımı sunuyorum.
  • bizimkiler (korona günleri) leyla hanım'ın mantısı (47. bölüm)

    cafer: of anam of, yine her yanım tutulmuş.
    gül: oturuyorsun tabi tüm gün klimanın altında
    maşuk: kapıcı babacığım kapıcı.
    cafer: kapıcı ya senin baban. hem de kapıcıların kralı. kuracağız imparatorluğumuzu.
    gül: aman cafer, sabri bey uyanmadan git de gel. sabah sabah canımızı sıkmasın.
    cemil: cafer, markete mi?
    cafer: evet cemil abi.
    cemil: abi yok, abi yok cemil bey diyeceksin. duydun mu 4 yeni korona mutasyonu tespit edilmiş.
    gül: ay deme, televizyondan da duymadık hiç.
    cafer: yok gül, şifre o şifre. 4 tane bira istiyor baykuş.
    cemil: duydun mu 4 yeni mutasyon dedim.
    cafer: duyduk. tamam alırız.
    maşuk: sarhoş babacığım, sarhoş…

    mine: yapma nimet. sakin ol, sabahın bu saatinde nereye gidecek raşit, gelir…
    nimet: yok şekerim, dün gece kıvranıyordu zaten yerinde boyu devrilesi tahta kafa. kesin kaçtı bir yerlere.
    mine: düşünme öyle nimet, gelir nasıl olsa. belki yürüyüşe çıkmıştır.
    nimet: göz mü kırptım ben?
    hacer: kahve yaptım buyurun. kahvaltıyı da hazırlıyorum hemen abla.
    mine: olur hacer sağ ol.
    hacer: bu raşit bey’in yaptığı da ayıp yani. insan evinden kaçar mı hiç?
    nimet: karışma sen, sana mı düştü! her lafın içinde. paralarım vallahi!
    hacer: ahhhhh
    mine: yaptığını beğendin mi nimet? neden vurdun kadına.
    nimet: karışmasın şekerim. ona mı düştü! gel buraya paralayacağım.
    şevket: ne oluyor çocuklar?
    cem: aman baba. nimet hanım geldi. raşit bey evden kaçmış galiba. aşağıya inmek istemiyorum.
    özge: ben iniyorum artık cem. kaçışımız yok.
    cem: kolay gelsin canım. ben çekemeyeceğim vallahi.
    şevket: oğlum sen nasıl adamsın. insene sen de aşağıya, destek ol karına, annene, kayınvalidene. tam leyleksin.
    cem: sen neden inmiyorsun baba o zaman?
    şevket: ben mi, şey…
    cem: gördün mü baba, çekemem nimet hanım ile tahta kafa serüvenlerini.

    şükrü: günaydın nazancım.
    nazan: şükrücüm günaydın, oh tıraş da olmuşsun.
    şükrü: oldum ya. kimse uyanmadan tıraşımı da hallettim.
    ali: günaydın.
    şükrü: günaydın oğlum. yüzünü yıka da gelsene oğlum şu masaya.
    ali: yapma baba ya. sabah sabah, adabı muaşerete.
    nazan: çocuk bunlar hala şükrücüm çocuk.
    ali: anne bana da çay koyar mısın?
    nazan: gel otur ali. koyuyorum çayını.
    ali: müzik açıyım geliyorum. ablamlar uyanmadı mı?
    nazan: geç geldiler gece. uyuyorlar hala.
    şükrü: mekânlar açılıp, sokağa çıkma kısıtlaması kalkınca bunlar yine dağıtmaya başladı nazancım. kalksınlar konuşacağım.
    nazan: aman şükrücüm, tatsızlık çıkmasın. genç onlar, eğleniyorlar demek ki.
    şükrü: bu çocuklar da genç. bak gece yarısı olmadan evde oluyorlar ama nazan.
    ali: biz balkabağına dönüşürüz eğer dönmezsek baba. zeynep’in babası izin vermiyor çok geç saate kadar dolaşmamıza. yoksa biz de sabaha kadar gezeriz. ama aydın’la baygını her gece bir yerlerde.
    şükrü: aferin, takdir ettim bir kez daha ailesini. ne işiniz var oğlum sabaha kadar mesai günlerinde. hafta sonu olsa neyse. hem salgın devam ediyor hala. dikkatli olun.
    nazan: akşam babanlarda mıyız şükrücüm?
    şükrü: evet nazan, hepimizi bekliyor annem. mantı yapacakmış.
    ali: ooo ziyafet var desene.
    şükrü: ne zannettin küçük bey. anamız yapar bizim.
    nazan: biz yapmıyor muyuz şükrücüm. aşk olsun.
    ali: of be baba. kavgada söylenmez bu söz.
    şükrü: dur oğlum sen de. karıştırma iyice. onu demek istemedim hayatım.

    nazif: babacığım günaydın. ne yapıyorsun?
    muvaffak: günaydın oğlum. ne olsun, hesaba dalmışım yine.
    nazif: ne hesabı babacığım yine?
    muvaffak: yüzde 8,45 zam aldık ya evladım. 250 lira ediyor ortalama. yalnız giderimiz son 6 ayda hesap edilemeyecek kadar artmış. bütçeyi nasıl dengeleyeceğiz ona bakıyorum.
    nazif: yüzde 3 zam, gerisi enflasyon farkı zaten.
    muvaffak: elimize geçmeden bitti bile.
    aysel: haydi baba, hesaba daldıkça canın sıkılacak. o hesabın içinden çıkılmaz. kahvaltı hazır.
    muvaffak: doğru, en azından kahvaltımızı keyifle yapalım. memur, emekli, işçi nasıl geçinecek yahu. elektrik, doğalgaz… her şey zamlanmış. simide bile yüzde 25 zam gelmiş.
    nazif: bırak şimdi bunları düşünmeyi babacığım. bak ben yeniden taksiye çıkmaya başlayacağım.
    muvaffak: sen de vazgeçemedin be evladım şu taksicilikten. öğrencilerin yine korna nazif diyor mu eba’dan da?
    nazif: yok babacığım, neden desinler? çalışmak ayıp mı hem?
    muvaffak: ayıp değil de evladım. maalesef bazı densizler kendince laf etmeye kalkar işte, canın sıkılır.
    nazif: aman baba. biz namusumuzla çalışalım da isteyen istediğini düşünsün.

    şengül: kız katil, çıkmadan para bırak bana.
    yavuz: bırakalım da ablacığım neye lazım?
    şengül: neye olacak kız, bayramda sahneye çıkacağız ya. sabri hoca ile ders yapacağız. elbise için de kumaş alınacak.
    yavuz: tamam ablacığım. yeter ki müzik susmasın. al sana para.
    şengül: sağ ol kız katil. bir de televizyon programı mı yapsak acaba.
    yavuz: televizyon da nereden çıktı ablacığım. bayramda çık sahnene, sonra da kır dizini otur evinde?
    şengül: nereden çıkacak kız. baksana bülent ersoy ile mustafa keser bile başlıyor programa. biz de sabri hoca ile çıkarız;
    galata’dan at beni at beni,
    haliç’e in tut beni tut beni.
    prens: got got got got…
    şengül: dur kız sen de got got got. muhabbetin içine dalma.
    yavuz: ablacığım prens’e laf yok. otur oturduğun yerde, bayramda programını yap tamam dedik. hasta etme vatandaşı.

    davut: haydi oğlum, daha hazırlanmadın mı?
    halis: bana ne ben gelmeyeceğim. bugün sabri amcalarda müzik çalışacağız.
    davut: halt! patlatırım enseni. ne sabri amcası, ne müziği?
    halis: anne baksana şu kocana. ensemi patlatacakmış.
    ulviye: yapma davut, hemen ense patlatmak mı lazım? çocuk bugün de sosyal faaliyette bulunsun, ne var bunda, benden izin aldı?
    ayşe: ben veririm parasını enişte. ölümü öp kızma.
    davut: para ile ilgisi yok kızım. bu yine abuk sabuk hareketler yapacak ona buna, sonra biz uğraşacağız
    ulviye: nayn! davut. yapmaz benim oğlum öyle şeyler.
    halis: yapmam tabi baba. şengül ablam, ayla teyzem, suna teyzem ile yanak yanağa söyleriz öyle şarkılarımızı öpüşe koklaşa, yumuşak yumuşak.
    davut: halt! sen beni sabah sabah deli mi edeceksin oğlum?
    ulviye: tamam davut. haydi sen git. ben takip edeceğim oğlumuzu.
    davut: gidiyorum ama gözüm üstünde olacak. yedi kere sekiz.
    halis: geç bunları baba geç. bunlar eskide kaldı. z kuşağıyız biz. yapay zekâ ile falan ilgileniyoruz biz ne tatlı. onlardan sor soracaksan.

    hüseyin: gel dinle beni enişte. şuradan alalım iki parça arsa. bak kanal istanbul’la aynı ilçede olacak. geleceğin bebek’i, etiler’i, kadıköy’ü buralar enişte. kurarız şuraya da halilşehir’i
    sultan: çok dağlık burası abi. nasıl değerlenecek?
    halil: konuşuyoruz sultanım. henüz almadık. sahi hüseyin buraya imar verildi mi?
    hüseyin: henüz yok enişte ama gelir zamanla buraya da imar.
    halil: sen beni nerelere getirdin hüseyin. kimin arazisini bana satmaya çalışıyorsun yine. tapusu nerede?
    hüseyin: tapusunu ayarlarız enişte, sahibi şu köyde. muhtar satıyor.
    halil: meraya mı getirdin bizi yoksa? köyün merasını köyden habersiz nasıl satacaklar bize ha?
    sultan: yapma halil bey, adamın pekmezini akıtacaksın. aklı oynayacak.
    halil: bırak sultan hanım. bu yengeç ile yola çıkanda suç.
    sultan: ay gitti ikisi de. imdat, yardım edin.

    cenap: dinle beni istanbul,
    beyaz köpüklü suların,
    masmavi gökyüzün,
    hayallere dalan gözlerinle…
    sıtkı: harika gidiyor abi. sen telefona ses kaydı yap, akşam yazarız. ben de şu resmimi tamamlayayım.
    cenap: ufkum açıldı sıtkı. şu istanbul’un her şeye rağmen insanı büyüleyen güzelliği ilham veriyor insana.
    sıtkı: haftaya sergiyi açıyoruz abi. aman bir aksaklık çıkmasın da.
    cenap: çıkmaz canımın içi çıkmaz. hem bir aya kadar tatile çıkacağız. para lazım. ben de şu şiir kitabımı bastırırsam. off değme keyfimize.
    sıtkı: bir de radyo veya televizyon programı lazım abi. süreklilik arz edecek yeni işlere ihtiyacımız var.
    cenap: hepsi olur ibrikçi, bak sen keyfine. sağlığına…
    sıtkı: afiyet olsun abi.

    ergun: aman efendim kaçın.
    raşit: ne oldu ergun?
    ergun: hacer hanım aradı, nimet hanım evi birbirine katmış, şimdi de buraya geliyormuş.
    raşit: eyvah kurtarın beni çocuklar.
    demet: şevket bey geldi.
    şevket: ne oluyor çocuklar?
    raşit: şevketcim kurtar beni.
    şevket: durun durun raşit bey. sakin olun. nimet hanım’ı bu saate kadar beklettik sakinleşsin diye ama evi de birbirine kattı. buraya geliyordu. eve gitmeye karar verdi, belki evdesinizdir diye.
    raşit: doğru söylüyorsun değil mi şevket?
    şevket: ben bıraktım biraz önce raşit bey.
    raşit: ben kaçayım o zaman anadolu’ya falan şevketcim.
    şevket: yapmayın raşit bey. reşat nuri güntekin’in romanlarında mıyız? anadolu’ya gitmek de neyin nesi?
    raşit: yurt dışına gideyim o zaman şevketcim. nimet’ten kurtarın beni. yakalarsa sağ bırakmaz.
    şevket: durun raşit bey sakin olun. konuşuruz, saklarız sizi nimet hanım yatışana kadar. şükrü içeride mi?
    bülent: sizin odanızda şevket bey.
    şevket: haydi geçelim.
    abbas: tövbe! adamı çıldırtır bu tahta baş bacım afedersin.
    ergun: neyse abbas, haydi sen de kahve yap da götürelim. tahta kafa’ya sade yap. kendine gelsin.
    demet: kapıyı dinlemeye gidiyor.
    abbas: huylu huyundan vazgeçmez bacım, bir gün kalacak arada.
    demet: neyse sen kahveleri yap da bekletmeyelim.
    abbas: başüstüne bacım.

    şengül: haydi kız sabri hoca. çalalım söyleyelim. bayramda sahnemiz var.
    sabri: tabii efendim tabii. nota sehpamızı da hazırlayalım.
    halis: ben de hazırım şengül ablacığım. yumuşak yumuşak çalacağım orgumu.
    ayla: burası içkili gazino değil efendim. hık. anneciğim üçüncü aşısını oldu. dinlenmesi lazım. hık. gidin başka yerde çalışın.
    şengül: dur kız sen de. beni gördün yine hık hık başladın. teyzem memnun hayatından baksana. değil mi kız teyze?
    suna: kimin kızısın sen evladım. maşallah? fikriye şakrakses vardı bir zamanlar. ona benziyor sesin. cenap şahabettin bey de şiirler okumaya gelir belki akşam babanla.
    halis: cenap şahabettin kim teyzeciğim?
    sabri: eyvah efendim eyvah. kayınvalidem yine başladı, tarihten bir yaprak programına.
    suna: haydi kızım, kur bir çilingir sofrası sen de. kutlayalım hep birlikte.
    ayla: neyi kutluyoruz anneciğim hık. sabri bey ile ders çalışmaya gelmiş hık. katilin eseri. hık.
    şengül: aman gına geldi kız senin hık hıkından. kalk bir kahve yap da hem içelim hem söyleyelim. haydi halis çal kız;
    galata’dan at beni at beni,
    haliç’e in tut beni tut beni,
    şafakta horoz sesi…
    suna: görüyorsun ya ruknettin. kızın, damadın beni matineye getirdiler sabite tur gülerman’a.

    türkan: acil çalışı bu gül, bak hemen.
    cafer: gül, koş.
    gül: ne oldu?
    cafer: babanlar uçurumdan yuvarlanmış gül, arnavutköy tarafında.
    gül: ne? ne işleri varmış orada?
    cafer: bilmiyorum gül? hüseyin galiba arsa göstermeye gitmiş, kavga etmişler herhalde. biraz yuvarlanmışlar, üstleri başları berelenmiş.
    gül: yani cafer sen de. felaket tellalı gibi, uçurumdan yuvarlanmışlar diye gelince, ölecektim korkudan. türkan abla, ben gidiyorum.
    türkan: dur gül, sakin ol. birlikte gidelim. hazırla bir şeyler pansuman için.

    cemil: ben gidiyorum sevim.
    sevim: aaa nereye cemil?
    cemil: yandan çarklı uçurumdan düşmüş sevim. ölmüş galiba. gidelim de son görevimizi yapalım.
    sevim: saçmalama cemil. sana mı düştü, yine bir şeyler çeviriyorsun değil mi?
    cemil: yok sevim. cafer’e sor istersen. yıllardır alışveriş yapıyoruz. hukukumuz var. ben gidiyorum.
    sevim: saçmalama otur oturduğun yere karışmam sonra.

    sedat: ah sevgilim, bayramda tak ingiltere’deydik ama vaka sayısı yükseldi baksana orada da.
    serpil: olsun sedat. gider gezeriz yine de.
    sedat: olur mu hayatım, korona vaka sayısı günlük 30 binleri aştı. delta plus varyantı falan.
    aslı: aman anne yine atıyor işte babam.
    sedat: senin baban atmaz kızım. dün akşam yazdı daha boris johnson. sedatcım gel bayramda burada misafirim ol diyor. cızzz.
    aslı: atma baba, sen o kadar ingilizce bilmiyorsun ki nasıl yazıştınız?
    serpil: babanla öyle konuşma kız. kalk çorbaları getir soğumadan.

    leyla: ne güzel, eski günlerde olduğu gibi bir aradayız.
    cem: babaanne, çok iyi akıl etmişsiniz terasta masa kurmayı.
    hüsnü: biz de ilk kez çıktık oğlum sizin sayenizde. kapıcı söylüyordu hep teras var diye ama görmemiştik.
    şükrü: manzarada çok güzelmiş buradan, boğaz ayağımızın altında.
    aydın: aman efendim, bu evi sakın elden çıkarmayın. sizden sonra da biz otururuz.
    bilge: ne saçmalıyorsun aydın.
    ali: of be enişte söylenecek söz mü bu şimdi.
    zeynep: ali, sen de iyice yükseltme tansiyonu
    şükrü: ne o oğlum, annemiz babamızın sonrasını mı düşünüyorsun şimdiden?
    aydın: yok efendim onu demedim. hani taşınacak falan olursanız.
    hüsnü: sıkıştırmayın oğlum çocuğu. doğru söylüyor. ölümlü dünya, can taşıyoruz. kim bilir bir daha buluşabilecek miyiz şöyle bir masada. bizden sonra otursunlar tabii.
    leyla: hüsnü sırası mı şimdi bu sözlerin.
    mine: haydi içecekler de geldi.
    nazan: yardım edeyim sana mine.
    özge: biz yaparız.
    zeynep: tabi tabi…
    mine: ooo bizim sırtımız yere gelmez artık nazancım. gelinlerimiz de hizmet etmeye başladı.
    nazan: aman ağzımızın tadı yerinde olsun da.
    leyla: nimet ile raşit birbirine mi girmiş yine?
    mine: sorma anne. sabah evde yıktı ortalığı. hacer’e de tokat attı.
    şükrü: aman abbas efendi duymasın.
    şevket: neyse bırakalım şimdi nimet hanım’ı ve raşit bey’i. ergun’la yolladık raşit bey’i, onda kalacaklar. barışırlar yakında. özge senin de annen ama bazen gerçekten zor.
    özge: biliyorum ama ne yapalım işte annem.
    leyla: neyse bırakalım bu tatsız konuları. hep bir aradayız ya. mantı lapa olmasın, uzatın tabaklarınızı.
    ali: ben iki tabak yerim babaanne, feci açım.
    leyla: ye oğlum ye, iki tencere yaptım. bol bol yiyin.
    hüsnü: haydi çocuklar, sizlerin sağlığına. şu korona bitip de yeniden sık sık bir araya gelebilelim.
    aydın: durun efendim durun. madem bir pot kırdık bari kendimizi affettirelim. sizin türkünüzü açtım.
    özay gönlüm: zobalarında guru da meşe yanıyor efem…

    jenerik:

    dış ses ali: şu babaannemin mantısı yine buluşturdu bizi. tüm aile keyifle yemek yedik, bol bol sohbet ettik güzel bir yaz akşamında. zeynep’le mehtaba karşı nostaljik ve romantik bir gece oldu bize de. güzel günlerde çok daha sık buluşabileceğimize dair umudumuzu devam ettiriyoruz. bu arada bunalım nimet, raşit bey’in izini sürmeye devam ediyor. bulması an meselesi. halil amca’ların da fazla bir şeyi yokmuş, ufak tefek çiziklerle atlatmışlar. gelecek hafta buluşabilmek dileğiyle. aşılarımızı olalım, güzel günlerde buluşalım. hoşçakalın.
  • sadece trt'deki değil, star'da yayınlandığı dönem olan ocak - eylül 1997 arasındaki bölümleri de kayıp olan dizi.
    youtube'a yüklenmiş bölümlerden 67. bölüm 1997 yılbaşında biterken 68. bölüm direkt eylül 1997'ye bağlanıyor ve dikkat edilirse bazı karakterlerin saç ve makyajlarında gözle görülür değişme olduğu gibi hüsnü amca (orhan çağman) birdenbire hastalanıp ölmüş olarak gösteriliyor, şükrü karakterini savaş dinçel canlandırmaya başlıyor. halbuki o arada, dizi yaz arası vermeden önce (ocak - haziran 1997) en az 20 bölüm yayınlanmıştı.
    kültürel izdüşümüne gelinecek olursa, güzel ve kaliteli dizi olduğu tartışma götürmez. çocukluğumuz ve ergenliğimizin tamamına damgasını vurmuştu bir kere. tv'nin tek ya da sayıca az kanallı olduğu, dizilerin henüz sektöre dönüşecek kadar çok olmadığı dönemde fazlaca seyir alternatifi bulunmadığından çoğu kişinin mecburiyetten ötürü bunu izlediği söylenebilirse de bugün bitişinin üzerinden on sekiz koca yıl geçmiş olmasına rağmen halen milyonlarca insan tarafından youtube'da takip edilmesinin tek bir açıklaması vardır:
    "bizimkiler" çok beğenilmiştir ve insanları geçmişe götürmektedir.
    en azından entrikadan, şiddetten beslenen bir yapım değildi. hiçbir zaman "aşk-ı memnu" olmadı mesela. hiçbir zaman "kurtlar vadisi"ndeki gibi mafya hesaplaşması izlemedik. dizinin tek kabadayısı katil yavuz bile sevimli, babacan bir karakterdi ve hiçbir bölümde silah da sıkmadı, ağız burun da dağıtmadı.
    dizide alkol kullanımının empoze edildiği tenkitleri hiç eksik olmadı (nitekim bugün youtube'daki hemen her bölüm videosunun altında ayyaş cemil karakterine ve dizideki içki sahnelerine saydıran bir sürü kişinin yorumlarını okursunuz). ama park, bahçe gibi kamuya açık alanlarda da alkol kullanılabildiği, görece kısıtlama getirilmediği o devrin çoğu dizisinde alkollü sahnelerin çokluğu bir olgu idi. dizinin kimi bölümlerde atatürk sevgisini, milli bayram hassasiyetini işlemesine kulp takanlar oldu. bu, zaten onların sorunuydu.
    dizinin gereksiz uzunluğu, her bölümde aynı repliklerin işlenmesi de eleştirildi. oysa önümüzde kapı gibi "arka sokaklar" örneği var 14 yıldır devam eden. üstelik "bizimkiler" zaman zaman kesintilere uğradı ve hiçbir bölümü bir saati geçmedi. şimdinin 2-2,5 saatlik film bayıcılığında dizileriyle bizimkiler'in ortalama 45 dakika süren bölümlerini bir tutmak haksızlık olur. repliklere gelince; döneminin şartlarına göre değerlendirmek lazım. şimdiki dizilerin formatı, her bölümde evvelki bölümle bağlantıyı kesmeden öyküleme yapılarak senaryonun heyecanlı hale getirilmesine, her bölümün bir sonrakini merakla bekletmesine dayanıyor. oysa 80'ler ve 90'lar dizilerinde çoğunlukla her bölüm birbiriyle bağlantısızdır ve yeni öykülerle başlar. "bizimkiler" de böyleydi. devrinin dizi ortalamasına çanak tuttu. izleyiciyi de tatmin etti.
    2000'lere gelindiğinde toplum ve kültür, zaten ciddi bir mutasyona uğrayacaktı. bu mutasyonla da televizyon ve tabii dizi yapımcılığı da değişecekti. "bizimkiler"in yeni devrin trendlerinde ayakta durmasına olanak yoktu. nitekim de öyle oldu ve 2002'de ekranlara maalesef final niyetiyle çekilmemiş ama final olarak anılmak zorunda kalan, iddiasız bir bölümle veda etti.
    ama tadı, herkesin damağında kaldı.
  • çok büyük efsanedir. gözümde efsane olmasının sebebi sadece çok izlenmesi, yıllar boyu sürmesi değildir.

    efsane olmasının esas sebebi bence hiç bir diziye benzememesidir;
    misal işler güçleri komik diye izlersiniz gülersiniz, ezeli heyecanlı bulur izlersiniz, burhan altıntop için avrupa yakasını izlersiniz, bir başka diziyi duygusal bulursunuz izlersiniz.

    bizimkiler ise saf komik desen değil, dram desen hiç değil, her hangi bir karakter için izleyeceğiniz dizi değil, öne çıkan bir karakter pek de yok ama komple diziye baktığınızda bıkmadan usanmadan hala izliyebiliyorsunuz, hakikaten büyük efsane yaratmış rahmetli (bkz: umur bugay)
hesabın var mı? giriş yap