• aylak bakkal taşak tartar atasözümüzde aylak kelimesinin yerine aşağıdakilerin hangisi getirilirse anlamca bir değişiklik olmaz şeklindeki öss türkçe sorusunun c şıkkı. diğer şıklar sırasıyla

    a) alçak bakkal taşak tartar
    b) avare bakkal taşak tartar
    d) dal tartar kartal kalkar kartal kalkar dal tartar
    e) hiçbiri (bakkal adam taşak tartmaz)

    şeklindeydi. gittik kek gibi e şıkkını işaretledik, bi sonraki össye kadar bakkalla aynı kaderi paylaştık.
  • işsiz güçsüz adamların yapacak bişey bulamayınca oyalanmak için yaptıkları gereksiz faaliyetleri tanımlamada kullanılan bir atasözümüzdür.
  • türkçe'nin hem ritim açısından hem de mana açısından en güzide atasözüdür desek yeridir efendim. zira "ş" bakımından zengin olması, bu mevzubahis söz öbeğine bir neş'e, bir sürat ve hatta akışkanlık katmıştır adeta*. beri yandan işi gücü olmayan zatların, efendime söyleyeyim can sıkıntısından kendilerini boş işlere vermelerini, kafalarının boşa çalışmasını pek tatlı bir dille izah etmiş; içinde latife barındıran güzel mi güzel bir atamızın sözüdür. -istersek- taşşaklarını tartmayı seven insanlardan uzak durmamızı salık verir mesaj olaraktan.
  • (bkz: issiz bakkal tutar sikini tartar)
    (bkz: issiz bakkal sikini tartar)
    (bkz: isi olmayan bakkal tassagini tartar)
    (bkz: aylak bakkal tasaklarini tartar)
    (bkz: bos bakkal tasak tartar)
    (bkz: aylak bakkal sikini tartar)
    (bkz: aylak bakkal tassak tartarmis)
    (bkz: bos bakkal tasaklarini tartar)

    gördüğümüz gibi atalarimizin bayaği enerjilerini ayirdiği bir söz olmuş... bazen düşünüyorum bunu demeseydiniz de uzaya çikmiş, ayi marsi kolonize etmiş olsaydik... ya da civilization 4 çiksaydi... neyse...
  • bakkal terazilerinin neden hep agir cektiginin gostergesi soz.
  • doğruluk payı olup olmadığını öğrenmek için mahalledeki bakkala sorduğumda aslında asılsız olduğunu öğrendiğim atasözüdür.
    kendisi bunun bakkalları yıpratmak için bim , migros , dia vb. marketler zincirleri tarafından uydurulduğunu söyledi. bu eylemin zaten uygulamasının çok zor olduğunu , net bir sonuca ulaşmanın da mümkün olmadığını sözlerine ekledi.
  • efendim bu deyimimizin tarihini hep merak ederim. ilk ne zaman kullanılmıştır acaba? eğer çok eskiyse, zira;

    “bakkal mısın teraziyi neylersin
    işin gücün yoktur gönül eylersin”

    diyen kaygusuz, bu deyime gönderme yaparak inceden sanatlı ifade ediyor demektir. allah’a boş bakkal deme cüreti de ancak kaygusuz pirimde olurdu zaten.
  • fizik ilmihali ile haşır neşirseniz, bunu, yaparken dahi probleme dönüştürme şansınız ve haliyle mesleğinizi icra etme şansınız var. bir anektod ile nasılını anlatmama izin verin lütfen.

    efendim. son derece rakit bir uzakdoğu haftabaşısı, yetmezmiş gibi lanetçesine de aylardan şubat. aziz ülke caponya'nın, kara çevirdi çevirecek yağmur yağışları ile ünlü (bkz: breezing rain) bazı şehirleri vardır. kar olsa yumuşatır lakin sanki bilerek çevirmez. zira tek amacı, kulak düşürmek, yer yer göt loblarını birbirine vurdurmak suretiyle insanları analarından doğduklarına pişman etmektir kuvvetli soğuklarıyla. böylesi bir şehir, dışarısı bu minvalde ana avrat, ve de efendime söyleyeyim küfür kıyamet yağmur. firmanın laboratuar şefi eleman maatteessüf bi ses tonu ile arayıp bugün çalışamayacaklarını söylemiş sabah. bendenizin tüm programı bir anda altüst olmuş halde odamda melül melül oturuyor, bir yandan kahvemi yudumlarken, öte yandan yuropa universalis tutkumun 1.19 versiyonunu test ediyorum. oldukça da boş bir bakkal kıvamındayım.

    eli kulağında yani, taşşaklarımı tartmaya başladım başlayacağım!!!

    moroccan piyadelerim fransız topçusu karşısında paramparça olup (bkz: fire phase) bendeniz siddetli bir tevehhur icre maglubiyete revan olurken, oyundan artık eskisi kadar keyif almadığımı için için hissediyorum.

    sonra aniden. bir anda ama. aklıma taşşaklarımı nasıl taratabilirim sorusu geliyor. öyle ya, çok değil bikaç hafta önce ekşisözlük semalarında konu tartışılagelmiş, ben ise günün çetin ceviz geçmesi hasebiyle bitap düşmüş vaziyette olduğumdan müdahil olamamışım. lakin aklımın ucusunda necip bi nöral pattern yapmış olacak ki bu daşşak tartma mevzuu, aynı pattern o anda elektrikleniveriyor. ivedi bir şekilde oyunumu sonlandırıyor ve spotify üzerinden müzik faslına başlıyorum. jethro tull inceden fülûdî ezgilerini tınlatırken bendenizin kafasında hep o aynı soru. beynimin içini meraklı bir ağaçkakan gibi, evlatlarına günlük taze cevizini götürme telaşındaki bir anne sincap gibi oyuyor: "taşaklarımı nasıl tartarım?"

    neden sonra bir fikir geliyor aklıma. taşaklarımı direkt tartamam. öyle ya, vücuduma sıkı sıkıya bağlılar. net ağırlık için kendilerini yerçekimine serbestçe, yarın yokmuşçasına güvenle bırakmaları gerekiyor fakat bu imkansız. bunu çok iyi biliyorum. fakat biraz fizik bilgisi kullanarak problemi çözebilirim. kütlesini direkt ölçme metodu ile bulamayacağım kesin gibi.

    karakara düşünürken aklıma o anda bu fikir geliyor. doğru ya(!) diye haykırıyorum, suyun kaldırma kuvvetini (bkz: buoyance) kullanacağım!!!!!1

    şevkle, ve sanki yeni bir evrensel sabit bulmuşçasına sevinçle, arşimed edasında gözlerimin içi parlar halde parmağımı şıklatıyorum. tabii ya, su, içine batan cismin hacmine eşit hacimde taşacaktır. yani eğer iki tane içiçe geçecek boş kap ayarlarsam, içteki kabın taşma seviyesine kadar su doldurup taşaklarımı içine sokarsam, taşan su dışarıdaki kaba boşalıcak ve bana kalan, sadece taşan suyun hacmini ölçmek olacak! erkeklerde ortalama taşak yoğunluğu, bir sır olamaz neticede...

    bu özkütle ile de cikan suyun hacmini carparsam yaklasik bir tasak kutlesi bulabilirim. ağzım kulaklarımda.

    dalip gidiyorum bulusumun da verdigi husu ile...o sıra telefon çalıyor. nuryüzlüm telefonun öteki ucundaki. bişey lazım mı eve diye soruyor..."bira", diyebiliyorum sadece...bira al...

    ilginç bir paranoya gelip yer ediyor frontal lobumun ortasına. frontal lobuma diyorum çünkü oldukça bilinçli, hattası bizi insan yapan bağzı olmazsa olmazları riskedecek bi ihtimal bu. oldukça bilinç düzeyinde.

    paranoya da değil bu olacakları bas bas bağıran bi haberci.

    lakin hazirliklarim tamam. iki kabi icice koymusum icerideki tam tasma seviyesinde. sandalyede bir tepsi icinde duruyorlar. tumanı siyirip sandalye iki bacagim arasinda kalır halde pozisyonumu aliyorum. ama yavasca daldirmaliyim ki -cok afedersiniz- zeker efendi de girerse suya, tum duzenegi tekrar kurmam gerekebilir. kalibrasyon önemli çünkü ondan dolayı bütün endişelerim. hata payı kaldırmaz böylesi ilmî deneyler.

    yavasca dizlerimi kirarak kabın icine daldiriyorum tassaklarimi...hoşça bir serinleme... ve aynı anda o lanet olasıca...

    'çkıırrrrtt' sesi...

    odamın kapısının açılıyor olduğu, ama benim kabul etmek istemediğim o gerçeklik. zamanın durması, lanetli bi karadeliğe girmişçesine.. bir tekillik...singular bir mide yanması. içe bir kütlenin oturuşu...

    ben, dizlerim yarım kırılmış vaziyette..

    bacakaramda sandalye...

    taşaklarım kabın icinde...

    candan erçetin kliplerine taş çıkartırcasına...

    ...serin...

    ..öyle..

    hafif...

    çömelik...

    ayakta...

    karşımda bir çift çekik göz....

    sevdicegin gözleri...

    market alisverisi cantasinda ikinci kalite bir süt... hep 'alma o markayı bak yavruceylan, sütün şakası olmaz zehirlenip ölüp gidicez' diye uyardığım, ama hiç dinletemediğim süt..

    ..iki tane de ashai bira. benim için almış... camlarının parıltısını ta poşetin üzerinden görebildiğim...

    gözlerim dolu dolu. şoktan kaskatı kesilmiş bedenim...öylece ben...

    neden sonra gülyüzlümün dudaklarindan "pervert!" (bkz: leş herif. amk leşi!) gibi bişeyler dökülürken...

    ...ben...

    ....bürrrrrsssss amk ahahahaha neyse.

    ...."bira" diye tekrar ediyorum. ehm, eeee bira al bana diyorum kuşum. 50'lik ashai vudbi epreşiyetıd. ben gidemedim laboratuara evdeyim sabahtan beri. seni çok seviyorum bebeğim diyor, telefonu kapatıyorum"

    bu riski alamam. kendimi ciddiyete, oradan da zahmet olmayacaksa akl-ı selime davet ediyorum. kendim bu daveti geri çevirmiyor elbet. salaklığın alemi yok osk oglum diyor bana. otuzküsüründe, dusuncesi dahi o kadar travmatik ki -erkekler bilir- tasaklara yenen o tekme sonrasi karna giren agrinin tıpkısının aynisi giriyor.

    dostlar bakın böylesi yüzkızartıcı sonuc verme ihtimali olan durumlarda fizik biçare ise, biyolojiye başvurmalı. zaten insanlarda tasak icin net bir ozkutle verisi de yok. neyin peşindeyim ki ben diyorum. yani tasan suyun hacmi tasaklarimin hacmi olsa dahi, neyle carpacagimi bilmedigim icin pisipisine konservatif kadinima rezil oldugumla kalırım.

    gereği yok.

    mamafih, bakkalın aslında taşaklarını tartmasını gerektirecek bir durum da yok zaten insan taşağı ortalama 20-25gr taşakbaşına olacak şekilde bir değere sahip. yani en taşaklımızda bile yer yerinden oynasa maksimum 60gr taşak var. akrabalıktan yürüsek hani en yakın kuzenlerimiz pygym şempanzeleri devasa taşaklara sahip. ama neden? çünkü onlarda ciddi bir sperm savaşı var. dişi vajina dudaklarını kırmızıya çalıp ahanda ben hazırım dediğinde random bişekilde onlarca erkekle çiftleşiyor. (bkz: sex frenzy) erkekler dişi için kavga etmiyorlar. aynı dişiyi mümkün olduğu kadar kısa aralarla kaliteli ve miktarlı spermle döllemeye çalışmak amacındalar. taşak lazım yani.

    öte yandan nispeten daha uzak akrabamız (-lakin şempanzeye olduğu uzaklıktan daha uzak değil) goriller, devasa cüsselerine rağmen çok küçük taşaklara sahipler.

    bir goril, kesinlikle kalıbının gorili değildir bakın buradan söylüyorum. keza penis boyu da en küçük onlarda. allaha bin şükür primat ailesinde yine en büyük penise sahip homosapiens. gorilin rahatlığı biraz da harem kültürü olduğundan. siki taşağına -mecazî ve reel- denk gorilin. dişiler bolca. yarış içinde olmanın alemi yok. çok az çiftleşir. olursa olur. olmazsa "amaaaan, ipimle kuşağım, sikimle taşağım" adamıdır goril -hem mecaz, hem reel- ve dişisinden de cüssece çok büyüktür (bkz: sexual dimorphism). zaten memeliler diyarında kim ki dişisinden cüssece çok büyük, aha orada harem kültürü en onulmaz kıratlarda yer etmiştir sözlük. misal bakınız deniz filleri. erkek 2 ton, dişi 300kg cüssesi ile büyük farka ve doğru orantıyla en geniş ve en sert kurallı hareme sahiptirler. bizde ve şempanzelerde durum böyle değildir. lakin heyhat, kudretin erkekte çok fazla toplandığı aşırı pederşahi toplumlarda (tarihte) bizler de harem kültürüne birşekilde revan olmuşuz.

    ezcümle, şimdi de böyle aylaklıktan taşaklarımızı tartıyoruz. şu koca entryde bendenizin de icra ettiği üzre.

    ...çkııırrrrttt...

    kapı açılıyor. en yakın arkadaşım, bebeğim, içeri giriyor.

    beni kapıyı bir aydır yağlayamamakla, japonluktur minimalizmdir derken iyice bokunu çıkarmakla itham edip ardından yek fasıl "yeter artık yaaaa"sını çekip hönkürüp odasına geçiyor.

    bira da almamış amk :(

    morocco ile save ettiğim yerden tekrar başlatıyorum oyunu. yoksa şakam yok taşaklarımı tartıcam.

    spotify, akın'dan boşver gitsini çalıyor.

    ahahahaha.

    sevmiyorum lan ben japonları.

    edid : imlâ
hesabın var mı? giriş yap