• kimi gerçekçi diyaloglara çıkış olabilecek düşüncedir.

    - boş zamanlarınızda kitap okumayın.
    - ya ne yapalım?
    - çocuk yapın.
    - ...
    - üçer beşer tane yapın.
    - meslek neydi abi senin?
    - özel bir ülkede başbakan olarak çalışıyorum.
    - bambaşkaymışsın.
  • düz adam tavsiyesi olması daha bir olası gibi duruyor. bo$ zamanlarınızda bo$ durun, kitap okumayın. adı üzerinde.
  • uzaktan bakınca bir rte tavsiyesini andıran söz.
  • doğubatı dergisinin yanmış bir kütüphanenin içinde kitapları inceleyen insanları gösteren bir posterinde de yer alan slogan
  • gereksiz bir söz,zaten ülkede doğru dürüst kitap okunmuyor.millet bütün gün boş, boş zamanımızda kitap okusak kişi başı yılda 5-6 kitap okunurdu.

    bir diğeri için;
    (bkz: kırmızı ışıklarda durmayın)` : durmuyoz zaten`
  • bugün işe giderken çankaya'da bir kitapçının tabelasını üstüne dev gibi yazdığını gördüğüm cümle öbeği.
  • kitap okumanın bir hobi i$i olmayıp hayatımızda ayrı bir yeri olması gerektiğinin altını çizen bir düsturdur.

    bo$ zamanlarımızda kitap okuduğumuz için bugün bu hallerde değil miyiz?

    bakın elin gavuruna tuvalette bile okuyacak bir $eylerin ihtiyacını hissediyor, sonuç ortada.

    lütfen bu entrymden önemli sosyolojik tespitler yapmak üzere yola çıkmayın, beni terse yatırmayın. $imdi kitabıma kaldığım yerden devam edeceğim.

    (bkz: entry molası)
  • kitap okumanin yemek yemek, su icmek, uyumak gibi hayati bir fonksiyon olarak nitelendirilmesi gerektigini anlatmaya calisan ama yapamayan bir laf. ben de isterim muasir medeniyetler seviyesine ulasmak, yolda gordugum her insanin kitap okuduguna sahit olmak. fakat bunun egitiminin ilkokuldan itibaren verilmesi, olanaklarin o seviyeye cikartilmasi, kitaba ulasmanin kolaylastirilmasi gerekir. yoksa ankara'ya, izmir'e, istanbul'a pankart germek kolay.

    gelelim ulke durumuna. bin turlu yerde yazilmis cizilmistir toplumumuzun okuma oraninin dusuk oldugu. fakat burada sorun toplumu olusturan bireylerde mi, yoksa bazi otoritelerde mi?

    mesela, turkiye genelindeki kutuphane sayisi, buyuk bolumu sehirlerde ve universitelerde olmak uzere 412'dir. bunlardan surekli guncellenebilecek altyapiya sahip olanlarinin sayisi 400. toplam kitap sayisi ise 13 milyonla sinirli. bu kutuphanelerin bir kismi ise her yil ozellikle gorevli memurun emekli olmasi, deprem, insaat vb. sebepleriyle kapaniyor. turkiye'nin ilce sayisi 2000'lerde 800 civarinda seyrediyordu. simdilerde bini zorluyordur saniyorum. yani, her ilceye bir kutuphane gibi bir olasilik soz konusu bile degil. 1/3 orani bile cok iyimser, buyuk sehir faktoru sebebiyle.
    kutuphaneleri gectim, her okulda olmasi gereken seydir kitap. kitaplar sayesinde her kesimden cocugun kitap okuma aliskanligi kazanmasi ve ufkunu genisletmesi mumkun olur. 2008 yilini ortaladigimiz su uzay cagi, bilgisayar cagi, zobik cagi tartismalarinin yasandigi, bilimin bircok acidan alip basini gittigi heyecan dolu gelismelerin yasandigi gunumuzde ise tablo, koy okullari, hatta kucuk sehirlerin merkez okullari, bunu gectim istanbul'a bagli onlarca okulun kitaplardan, ogretmenden ve gereken onca seyden mahrum oldugu gercegini gozler onune seriyor. belki uc-bes idealist ogretmen kendi imkanlariyla bir seyler saglamaya calisiyor veya sesini duyurabilene yardim kampanyasi duzenleniyor da, o cocuklar da okuyabilmenin erdemiyle tanisabiliyorlar. fakat bu sansli kesim o kadar az ki. (vaktinde kokten degisim icin koy enstutuleri'ne hayat verilmis. kisacik omrunde cok seyleri degistirebilen insanlari yetistirmis olmalarina karsin, ulkenin degil kendi gelecegini dusunen aymazlarin kucuk hesaplarina takilip yok edilmisler bir bir. yani bilgisizlige mahkum etmisler hem koyleri, hem de gelecegini milletin.)

    hadi bunlar bilinen gercekler, gelelim sehir merkezlerine. daha dune kadar, envai cesit ithal markanin carsamba pazari gibi serildigi, istanbul'un gozde alisveris mekani bagdat caddesi'nde benim bildigim sadece iki kitap dukkani vardi, nezih ve gergedan. 10 sene oncesini animsayinca, istanbul icinde bile kitap alinacak yerleri saymak cok kolaylikla yapilabilecek bir isti mesela. zannedilenin aksine, olmasi gerekenden cok daha az ve cok kisir dukkanlardi bunlar. simdi, yukselen trendler sebebiyle kafe-kitapci, dnr, nezih, remzi gibi ibadethaneler acildi da kitap tutkunlari biraz rahatladi. tabi bunlar kitaba sacacak parasi olanlar icin guzel haberler. gelelim isin diger tarafina, kitap fiyatlarina.

    soyle bir kitapciya ugramayanimiz, yeni cikan kitaplarla birlikte bu nadidelerin fiyatlarina goz gezdirmeyenimiz yoktur. fiyatlari ortalama olarak 20-35ytl arasinda seyreder. kimileri 10-20ytl arasi bir oran tutturmustur. bir kismi da 35+ etiketine sahiptir ki, kitap bile olsa o kadar parayi verirken insanin ici aciyor. $ahsen ben altin varakli sayfalar bekliyorum bu kitaplardan. bunlarin arasinda cok nadir bir bolum 5-10ytl arasindadir. kitap fuari gibi, okuyucu dostu olmasi gereken bir organizasyonda bile bu fiyatlar esnemez. [sahaf imkani varsa, pazarlikla vb. %50 minimum indirim saglamak tabi ki mumkun.]
    yani eger bu fiyatlari karsilayacak kadar paran varsa kitap okuyabilirsin(zaten universiteler de ozellesince, iyice parasi olan okuyacak). kitap okumayi bos zaman aktivitesi saymamak, kabaca ayda 5-10 kitap bitirmekle ozetlenebilir. yani her ay 100-350ytl arasi bir meblagi kitaplara ayirmak zaruridir. tablo bu.
    simdi diyorsun ki ben kitap basayim, ustune de etiket koyayim 56 milyon lira(ithaki'ye selamlar), bu fiyattan bir kitabi satmaya calisayim, mevcudun cok buyuk bolumunun asgari ucretle gecindigi ve 1/7'sinin de issiz genclerden olustugu bir memlekette alan olmasin dogal olarak. sonra birileri yazsin oraya buraya: "bos zamanlarinizda kitap okumayin." kitaplari bedavaya dagitacak veya her kitapci okuma odasi duzenleyecekse okumasin tabi. ha, dukkanlar mi suclu hayir. yayincilar mi suclu, bazen. yazarlar mi suclu, bilemem. kultur bakanligi mi suclu, milli egitim mi suclu, yok canim. hukumet mi suclu, vergiler mi suclu, yerel idareler mi, yoksa bos zamanlarinda kitap okuyanlar mi?

    hepimizde var sucun birazi. ama oyle bir hale gelmis, oyle vurdumduymazlik icinde yol almaya alismisiz ki, utopik bir düzleme bile ta$insak ulkemin bu vurdumduymazliginin, nasil geldiyse oyle giderciliginin degisebilecegini sanmiyorum. en cok da buna yaniyorum, hicbir seye yanmadigim kadar. yoksa, bu hukumet gelir, digeri gider. ne farki var birbirlerinden? hic.

    ulkenin gelecegini aydinlatan iki adam olmus belki de bugune kadar. biri mustafa kemal, digeri hasan ali yucel. ikisinin de yaptiklarini yikmisiz kendi ellerimizle. sonra, kimse kitap okumuyor, herkes kitabi bos zamanlarinda okuyor, egitim sart diye bagirip duruyoruz. bu kafayla devam ettigimiz surece daha cok acariz o pankartlardan.

    aha bu da demokrat parti'den bu yana hukumetlerin ortak politikasi olsun da, kolayca güdebilsinler cahili cühelayi: (bkz: cehalet erdemdir)*
hesabın var mı? giriş yap