• çok yıllar önce reklam yazarlığı dersinde bir öğrenci “bir bayan gelir, şöyle yapar,” diye anlatırken celil hoca dersi bölüp sınıfa “bayan kullanımı yanlış ve ayrımcıdır, kadın diyin,” demişti ve sanırım benim “bayan değil kadın”ı ilk duyuşum, ilk kafa yoruşum bu olmuştu. öğrenciler neden diye sorduğunda bunun başka zamanın konusu olduğunu söyleyip derse dönmüştü ama celil hoca’nın samimiyetine ve akılcı yaklaşımına hepimiz güvendiğimiz için daha araştırmadan bile saçmasapan ve yersiz bir hassasiyet olmadığını anlamıştık sanırım. birçok erkek öğrencinin kullandıkları dilden giyim tarzına kadar celil oker’e özendiği bir bölümde...

    “aldığınız en güzel iltifat” dendiğinde hala celil hoca’dan aldığım kısa ve öz ama kafa yorulmuş ve içten onaylar gelir. ve hala, önemli veya önemsiz herhangi bir şey üretirken celil hoca’nın rehberliğini hissederim. kim bilir kaç bakış açımda parmağı vardır. hep yıllar sonra tekrar bir şekilde yolumun kesişeceğini düşünmüştüm.

    eminim ne kadar sevildiğini biliyordu.
  • 1980'lerin başları...belki 1982-83... 36-37 yıl olmuş tanıyalı...

    o zamanlar etrafında fazla binanın bulunmadığı, vakko binasından az uzaktaki arkın kitabevi matbaasında tanıdım celil'i... sevtap, arkın'da çalışıyordu galiba benim gibi... celil de uzatmalı boğaziçi öğrencisi...

    zenginlerin etiler'ini daha zenginlerin bebek'ine bağlayan inşirah yokuşu'nun ortalarında, sol tarafta küçük bir gecekondu binalar grubu vardı, orada otururlardı... bebek kahvenin "cafe" olmadığı, çayın 25 kuruş olduğu yıllarda buluşurduk orada...

    sonra kaktüs kahvesi bir polisiye roman yarışması yaptı... ve şaşırtıcı bir biçimde "kaktüs kahvesi polisiye yarışması'nın ilkinin birincisi celil oker oldu... yazdığını bilmiyordum... yarışmanın birincisini oğlak yayınları yayımlayacaktı. (ikinci olan yazarı da de yayımladılar...)

    celil'in o polisiyelerinin daima ilk okuru oldum, neşredilmeden önce... özellikle ilk üçünün... remzi ünal polisiyelerinin üçüncüsünü memleketinde yazdığı zamanı hatırlıyorum...

    sonra başka yayınevlerinde yayımladı kitaplarını... dostluğumuz sürdü...

    bir ara ülkenin en ünlü reklam şirketlerinden birinin ortağı ve yaratıcı yönetmeni, reklam yazarı oldu...

    sonra bilgi'de hocalığı... bilgi üniversitesi'ne gittiğim zamanlar (yayıncılık kurultayı için ya da orman fahri'yi ziyarete) celil'e rastlar, oturur laflardık...

    ölmüş...

    sevtap, başın sağolsun... remzi ünal senin de...
  • iş dünyasına girince bir yol keşfettim: ne zaman adeta başka dilde yazılmış bir brief gelirse önüme, baştan, celil hoca'nın sesini hayal ederek okuyorum. her şey daha mümkün görünmeye başlıyor. yetmezse bir de o meşhur diyaloğu akılda tekrar oynatmak lazım:

    - ne bekliyorsun, başlasana yazmaya
    - önce bir düşüneyim hocam
    - yaz!
    - hocam düşü..
    - havaya bakarak düşünülmez, yaz!
    - tamam (bir şeyler yazılıyormuş gibi yapılır)
    - hemen!

    ve bitiyor o iş.
  • reklamlar hakkında örnek gösterirken, çekinmeden dokuzyüzlü hatların reklamlarını kullanabilecek kadar matrak insan. ayrıca süper güler kendisi. modern çağ noel babası resmen yahu.
  • son sinavinda asagidaki sorulari sormustur :

    1.reklamcilik meslegini sectiginizi varsayarak, izledigimiz calismalar arasinda calisma hayatinizda benzerini asla uygulanamayacaginiz bir tanesini, nedenlerini de aciklayarak belirtiniz

    2. gunumuzde gerceklestirilen reklamlari dikkate alarak, turk reklamcilik sektoru calisanlarinin "history of advertising" konusunda hangi olcude bilincli oldugunu dusunuyorsunuz?

    3. william bernbach , david ogilvy , saatchi & saatchi, claude hopkins, jack trout and al ries, hangi acilardan reklam tarihinde onemlidir?
  • 5.kitabi rol calan ceset de okunmaya deger bir kitaptir, eselerinin temel ozelligi buram buram memleket kokmasidir, bunun yaninda bazi kaliplasmis olaylar dikkat cekmektedir. soyleki kahraminimiz remzi unal her seferinde ilk dayagi yer ikinci karsilasmada aikido teknigini kullarak rakiblerini alt etmektedir, gelisen olaylar fiske yedigi rakibi ile dostane bir durum icersine surukledig zaman ise ilginc bir sekilde ilk fiskeyi yeminin acisini cikartir, yine diyalog icine girdigi herkeze sigara uzatir, karsi tarafin sigarsini yaktiktan sonra kendi sigarasini icer, her kitabinda evde kaldigi anlarda mutlaka dus alir ve microsoft flight simulator oynar. cinayet, kacirilma vs gibi durumlarda olaylari cozer fakat gosterisli bir son yapmaz, hevesi kursakta birakir.
  • yaratıcılıgın doğuştan gelmeyip ögretilebilindiğini savunup, bizi de yaptıgımız çalışmalar sonucu bu "doğru"ya giderek daha fazla inandırmaya başlayan, dersleri muhteşem geçen reklamcı, yazar, öğretim üyesi.
  • tasvir ustası. devam etse polisiye yazmaya da okusak. 2005'ten beri yok serinin devamı.
  • 6 yıl önce celil hoca ile tanıştım. önceden kitaplarını okumuşluğum vardı ama halinden tavrından bihaberdim. röportajını okumuşluğum, söyleşisini dinlemişliğim yoktu. bilgi üniversitesi'ndeki kursa yazıldığımda hocam olacağını da bilmiyordum. tanışınca çok "karakter sahibi" bir insan izlenimi bırakmıştı bende. sanki kendi romanlarından çıkmış gibi. cilasızlığının, yalınlığının üstünde güzel duran şık bir hali vardı. kitapları gibi. işin cakasıyla ilgili değildi, hatta küçümserdi. kendini sanatçıdan çok zanaatkar olarak görür, masa başına oturmayı dükkanın kepengini açmak olarak adlandırırdı. onu dinlerken iyi bir insanı dinlediğimi hissederdim. sadece işini, yazmayı bilen değil, aynı zamanda seven, yazarak bu çok da önemsemediği ve anlam vermediği dünyaya katlanan birini. bizlerden yani öğrencilerinden biri güzel bir şey söyleyince gözleri parlardı.saçmaladığımızda hissettirmez, bir şekilde kırmadan konuyu aklı selim bir yere getirirdi. bir kaç öykümü okumasını rica ettikten sonraki hafta imzalatmak için kitabını da yanımda getirdiğimde "hoşgeldin" diye imzaladığında nasıl mutlu olduğumu ve yazmak için cesaret dolduğumu hala anımsarım. bugün vefat ettiğini öğrendim. içime gerçekten bir karanlık çöktü. daha geçenlerde bir röportajını dinlerken dersine girmeyi ne kadar özlediğimi hatırladım. malesef artık o şansım yok. ama kitaplarını eşelemeye, hikayelerini okurken satır aralarında onun belli belirsiz gülüşünü aramaya hep devam edeceğim.
  • en severek okuduğum türk polisiye yazarıydı sanırım, allah rahmet eylesin. deli kadir'le aynı günde ölmek de şanssız bir şey.
hesabın var mı? giriş yap